Hanedan mensubu, anı yazarı (D. 1887, İstanbul – Ö. 10 Ağustos 1960, İstanbul). Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid ile Dördüncü Kadınefendi Müşfika Hanımın kızıdır. Bazı kaynaklarda Ayşe Sultan Osmanoğlu olarak da geçer. 27 Nisan 1909’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi üzerine, babası ve ailesiyle birlikte bir süre Selanik’te Alatini Köşkü’nde hapis hayatı yaşadı. Ahmet Nami Bey ile evliliğinden Ömer Nami ile Osman Nami, Mehmet Ali Rauf Bey ile evliliğinden Abdülhamid Rauf adlı oğulları dünyaya geldi. 1924’te Osmanlı hanedanı üyeleriyle birlikte yurtdışına çıkarıldı. Yirmi sekiz yıl Paris’te yaşadıktan sonra 1952’de hanedanın kadın mensupları için çıkartılan afla yeniden İstanbul’a döndü.
Ayşe Sultan, 1960’ta ‘’Babam Sultan Abdülhamid’’ adıyla
yayımladığı anılarıyla ün kazandı. Bu anılar, Abdülhamid’in kişiliği ve aile
yaşamına ilişkin en önemli kaynaklardan birisidir. İlk baskısı hızla tükenen
kitap, tarih yazacakların yararlanmasına “birinci ağızdan” sunulmuş belgeler
olup rivayet ve dedikodu değildir. Cumhuriyet Türkiye’sinde Baş-bakanlık yapmış
bir başka “birinci ağız” olan Fethi Okyar (1880-1943), 1978’de yayımlanan
anılarında Ayşe Osmanoğlu’nu doğrulamakla kalmamış, kitabın tekrar tekrar
basılmasına yolaçmıştır.
KAYNAKÇA: Ayşe Osmanoğlu / Babam
Sultan Abdülhamid (1960), Osman Okyar – Mehmet Seyitdanoğli / Fethi
Okyar’ın Anıları (1999), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2006).
PADİŞAHLAR DA AĞLAR
Sultan
İkinci Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan (Osmanoğlu) 1960 yılındaki ölümünden kısa
süre önce hayatını ve anılarını anlattığı 'Babam Sultan Abdülhamid' adlı kitabı
yazmıştı. İşte kitaptan alıntılar...
Hayatı
boyunca tatlı ve mesut olduğu kadar acı ve elemli zamanlar da geçiren Ayşe
Osmanoğlu'nun kitabından beni daha çok etkileyen bölümler oldu.
İlk
görüşte aşk
Sultan
Abdülhamid çok küçükken, annesi Tirimüjgan Kadın veremden vefat eder. Sultan
Abdülhamid’in babası Sultan Abdülmecid, analık olarak en güvenilir kadın olan
Perestü Kadınefendi’yi seçer. Sultan Abdülhamid, analığı için “Annem ölmemiş
olsaydı o da ancak bana bu kadar bakabilirdi” der.
Ayşe
Osmanoğlu, dedesi Abdülmecid Han ve Perestü Kadınefendi’nin evlenmesini şöyle
anlatmış kitabında: “Dedemin halası ve Sultan Birinci Abdülhamid’in kızı olan
Esma Sultan, Çerkes bir asilzade kızını evlat ediniyor ve ona ‘Perestü’ adı
veriliyor. Herkes bu kızı çok seviyor. Bir gün halasına gelen Abdülmecid Han,
Perestü’yü görüp hayran kalıyor. Ona, kim olduğunu soruyor ama kız padişahı
tanımadığı için kaçıyor. Bu kez, halasına aynı soruyu soruyor.
Durumu
anlayan Esma Sultan tüm cariyeleri huzuruna çağırıyor. Maksadı, padişahın bu
kadar güzel kızdan birini beğenip Perestü’den vazgeçmesi. Fakat padişah kızları
beğenmiyor. Esma Sultan da kızlara ‘Perestü’ye söyleyin, arslanıma kahve
getirsin’ diyor. Abdülmecid Han, kahveyi içince halasının ellerine sarılıyor ve
kızı istiyor.
Esma
Sultan ‘Oğlum, bu kız benim evladımdır. Onu düğün dernekle evlendirip büyük bir
kimseye vermek için bir yaşından beri baktım. Mürüvvetini görmek isterim”
diyor. Padişah da “Benden büyük kime vereceksin? İstediğin gibi düğün dernekle
ben alırım” cevabını veriyor.”
Otoriter ama
nazik
“Babam
gerek haremlerinin gerekse kızlarının resmi işlere karışmasını istemezdi. En
küçük kusurlarımızı dahi hoşgörmezdi. Yüksek sesle konuşmazdık. Daima sakin ve
nazik hareketli olmamıza dikkat ederdi. Çok sade giyinmemizi isterdi.
Yakalarımız hafif açık olabilirdi, fakat kollarımız tamamen kapalı idi.
Babam ‘Jan Mari
Farina’ kolonyası kullandığı için biz de bunu kullanırdık.
Babam
herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Derdi ki ‘Din
ve fen. Bu ikisine de itikat etmek caiz’...”
Sanatsever
sultan
Harem
bahçesinin Hünkar Sofası’nda portatif bir tiyatro kurulduğunu anlatan Ayşe
Osmanoğlu devam ediyor; “Ortaoyunu veya komedi gibi hafif oyunlar oynanırdı.
Biz sarayın penceresinden seyrederdik.
Babam
bazı akşamlar orkestra getirtirdi. Bazen bir piyano, bir keman, bir viyolonsel
veya bir flüt olurdu. Çok kıymetli musiki ve nota koleksiyonu vardı. Orkestra
için yazılmış mühim eserler ciltlenmiş olarak saklanırdı. Acaba bunlara ne
oldu?
Babam,
evlatlarının da müzikle meşgul olmasını ister, bize muhtelif müzik aletleri alırdı.
Huzurunda piyano çaldırır, yanlışlarımızı düzeltirdi. ‘Alaturka güzeldir ama
gam verir. Alafranga değişiktir, neşe verir. Piyanoda alaturka dinlenmez,
kendine mahsus alaturka sazlarla çalınmalıdır’ derdi.”
Evlat acısı
“Babamın
ilk evladı Ulviye Sultan bir gün annesinin odasına girmiş. Annesi piyano ile
meşgulken küçük sultan masanın üstünde bulduğu, o zamanın yeni icatlarından
kibritle oynamaya başlamış. Saçları ve üzerindeki tül elbise tutuşmuş. Arkası
dönük anne ilk anda kazayı görememiş.
Farkına
varınca onu kurtarmak için kızıyla birlikte yerlerde yuvarlanmış. O zamanki
tıbbın muktedir olduğu tedaviler yapılmış. Babama haber verdiklerinde koşa koşa
gitmiş, her tarafı kapalı yatan kızını görünce heyecanla yüzünü açmış.
Çocuk
da gözlerini açarak babama bakmış ve ‘Baba’ dedikten sonra ruhunu teslim etmiş.
Babam oraya düşüvermiş. 13. çocuğu Hatice Sultan öldüğünde de aynı acıyı tekrar
yaşadı. Hatice Sultan’ın sekiz aylıkken vefatı üzerine Hamidiye Etfal
Hastanesi’ni (Şişli Etfal) onun adına yaptırdı.”
Ayşe Sultan’ın
sürgün hayatı
Ayşe
Osmanoğlu, Sultan İkinci Abdülhamid’in onuncu çocuğu ve altıncı kızı olarak,
1887’de İstanbul Yıldız Sarayı’nda doğdu. Annesi Müşfika Sultan’dı. 27 Nisan
1909’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi üzerine, babası ve ailesiyle
birlikte bir süre Selanik’teki Alatini Köşkü’nde hapis hayatı yaşadı.
Ahmet
Nami Bey ile evliliğinden Ömer Nami ve Osman Nami adlı oğulları oldu. Mehmet
Ali Rauf Bey ile ikinci evliliğinden de Abdülhamit Rauf adlı çocuğu doğdu.
1924’te hanedan üyeleriyle birlikte yurt dışına çıkarıldı.
28
yıl Paris’te yaşadıktan sonra 1952’de hanedanın kadın mensupları için çıkarılan
afla İstanbul’a döndü. 10 Ağustos 1960’ta İstanbul’da vefat etti. Ölmeden önce
yayımladığı ‘Babam Sultan Abdülhamid’ adlı kitabında yazdığı anılar,
Abdülhamid’in kişiliği ve aile yaşamına ilişkin en önemli kaynaklardan biridir.
Baba-kızın
ayrılık gözyaşları
1909
yılında, Sultan İkinci Abdülhamid, Meclis-i Milli tarafından tahttan indirildi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin desteğiyle yerine, kardeşi Veliaht Reşad Efendi
(65) geldi. Selanik’e götürülmek istenen Sultan Abdülhamid “Ailemle
gönderilmemize izin verirseniz giderim” der. Böylece aile üyeleri, hayatlarının
en zorlu ve hazin yolculuğuna çıkar.
Selanik’teki
Alatini Köşkü’nde yaşadıkları zorlu şartlar, çocukların sağlığını bozar.
Çocukların İstanbul’a dönmesine izin gelir. Ancak ayrılık herkes için zorludur.
Ayşe Osmanoğlu o anları kitabında şöyle yazmış; “Ağlayarak babamın odasına
girdim. Rahatsız olduğu için yatıyordu. Diz çöktüm, yorganın altındaki
ayaklarına sarılıp öpmeye başladım. Gözlerimden yaşlar boşanmıştı, ‘Babacığım’
diye inliyordum.
Babam
saçımı okşuyordu. ‘Ağlama kızım’ diyor fakat kendisi de ağlıyordu. Daha sonra
Balkan Harbi’nde ‘Selanik düşmek üzere. Sizi İstanbul’a götürmek istiyorlar’
dendiğinde şu cevabı vermişti;
‘Selanik
İstanbul’un anahtarıdır. Düşmana verilir mi? Şuradan şuraya gitmem. Bana da bir
tüfek veriniz. Birlikte son nefesimize kadar müdafaa edelim’...”
Bir padişahın
vedası
Sultan
Abdülhamid, 1918’de İstanbul’daki Beylerbeyi Sarayı’nda vefat etti. O sırada
İsviçre’de bulunan Ayşe Sultan olanları daha sonra annesinden dinleyecek ve
kitabına şöyle aktaracaktı; “Babam, kalfadan sulu bir kahve istiyor. Annem
Müşfika Kadın’ın koluna dayanarak oturuyor.
Annemin
avucunu öperek ‘Allah senden razı olsun’ diyor. Sonra çevresindeki diğer
kişilerle vedalaşıyor. Kahvesinden bir yudum içiyor, yüksek sesle ‘Allah’
dedikten sonra başı annemin koluna düşüyor...”
KAYNAK:
Padişahlar da Ağlar (posta.com.tr, 20 Nisan 2013).