İş adamı, politikacı, ilk uçak
fabrikası kurucusu (D.1886, Divriği / Sivas - Ö. 13 Kasım 1957, İstanbul). Tam
adı Mehmet Nuri Demirağ olup; babası Mühürzade Ömer Bey, annesi Ayşe Hanımdır.
Üç yaşında yetim kaldığı için annesi tarafından büyütüldü. Divriği Rüştiye
Mektebi’ndeki başarısıyla öğretmen yardımcılığına getirildi. 1903 yılında
Ziraat Bankası’nın memurluk sınavını kazanarak önce burada, ardından Maliyede
memurluk yaptı. Bu arada Gece Mektebi’de okudu.
1918’de maliye müfettişliğinden
istifa ederek sigara kağıdı işine girdi. Küçük bir dükkânda ilk Türk sigara kağıdı’nın
yapımını başlattı ve adını da Türk Zaferi koydu.1923’de ise 2.TBMM binasının
inşasını üstlendi. Ardından Karabük Demir Çelik fabrika binalarını, Sivas
Erzurum Demir Yolu Hattı’nı, özel bir ahşap uçak fabrikası ve bir de pilot
okulunu inşa ederek olağanüstü bir başarı gösterdi. Atatürk bütün bu
başarılarından dolayı ona 1934’de Demirağ soyadını vermiştir. Daha sonra ise Türkiye'nin
ilk uçak fabrikasını kurmuş ve büyük bir uçuş sahası yaptırmıştır.
Boğaz Köprüsü projesi Atatürk
tarafından onaylanmayınca büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Demirağ, demir
yolu ihalesini alarak ilk demiryolu müteahhidi oldu. Samsun, Erzurum, Sivas, Erzincan
ve Afyon-Dinar hattını bir yılda tamamlamıştır. Ardından havacılık okulu inşa edip
tam 290 pilot yetiştirdi ve Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini
gerçekleştirdi.1941 yılında ürettiği ilk uçak İstanbul’dan Divrig’e uçarken
düşmesi ve pilotun ölmesiyle uçak atölyesi kapanmıştır.
1945 yılında siyasete adım
atılarak Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu. Bu parti Cumhuriyet tarihinde çok
partili hayata geçişte kurulan ilk muhalefet partisi oldu.1954-57 yılları
arasında ise DP listesinden bağımsız milletvekili olarak TBMM’ye girdi.
Girişimci özelliğiyle tanınan Nuri
Demirağ, ilk şehir ve köy planlarını hazırlamış, İzmit’te selüloz fabrikası,
Sivas’ta çimento fabrikası ve İstanbul’daki büyük hal binasını inşa etmiştir. Çölleşme,
tarım, hayvancılık, enerji, barajlar, köprüler ve limanlar ile ilgili çalışmalarda
bulundu. Ekonomik hayatında liberal, hayatında ise muhafazakâr kimliğiyle
tanınmıştır. Bir dönem Adnan Menderes ile çalışmış olduğu ve evindeki
entelektüel toplantılarda Abdullah Gül’ü de ağırlamış olduğu ve onunla olan ahbaplığı
da bilinmektedir.
Hakkında üç kitap yazılmış olan
Demirağ, Mesude hanımla olan evliliğinden sekiz çocuk babasıydı.
KAYNAK:
Ziya Şakir / Uçak Sanayiimiz ve Nuri Demirağ (1947), A. Nuri Yüksel /
"Havacılık Sanayi Üstüne Düşünceler" (Ocak dergisi, Mayıs 1973), s.
56), H.Nadir Bıyıkoğlu / Türk Havacılık Sanayii (1991) - "Vecihi Hürkuş ve
İlk Türk Uçağı" (2023 dergisi Eylül 2008, s.72, 91), Semih İncegöz /
Türkiye’nin İlk Uçak Fabrikasını Kuran Adam Nuri Demirağ (Aksiyon dergisi,
15.06.1996, Sayı: 80), Yrd. Doç. Dr. İsmail Yıldırım / Atatürk Dönemi Demiryolu
Politikasına Bir Bakış, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi (Sayı 35, Cilt: 12,
Temmuz 1996), Tuncay Deniz / Türk Uçak Üretimi (2004, s.30), Fatih M.
Dervişoğlu / Nuri Demirağ (2007, s.73), Tansel Akalın - Nadir Bıyıkoğlu / Türk
Savunma Sanayii Tarihi (2007, s.135), Büyük Larousse Sözlük Ve Ansiklopedisi (Milliyet, Cilt: 6), Hayallerden
Gerçekler Yapan Adam: Nuri Demirağ (Çelebice dergisi, Aralık 2009, Sayı: 20),
Ali Can Sekmeç / 10. Yıl Marşına İlham Verdiler (Yeni Aktüel Dergisi, Sayı: 184),
Abdülkadir Gül / Osmanlı Devletinde Kuraklık ve Kıtlık, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi (Cilt 2/9, Sonbahar 2009), Yusuf Demir / 72 yıl önce
yaptık ama (Gazete Vatan, 30.05.2010).
“Nuri Demirağ’ın havacılık konusuna ilgi duymasında, Atatürk’ün
havacılığa verdiği önemin yanı sıra Kurtuluş Savaşımız’ın kahraman
pilotlarından Vecihi Hürkuş’un büyük mücadelelerle yaptığı uçaklar ve bunlarla
kurduğu ilk sivil havacılık okulunun da etkili olduğu muhakkaktır. Nitekim
1933’de havacılıkla yeni ilgilenmeye başlayan Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş’un
Sivil Havacılık Mektebi’ni ziyareti esnasında çok etkilenmiş; Vecihi Bey’i tebrik
ettikten sonra okula bir uçak bedeli kadar maddi yardımda bulunmuştur.”
Bu makalemi
hazırlarken arşiv ve bilgilerinden yararlandığım, Nuri Demirağ Gök Okulu’nun
ilk pilotlarından ve merhum Demirağ’ın damadı, Uçak Yük. Müh. Mehmet Kum
Beyefendiye teşekkürlerimle, uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Havacılık
sanayimizin kuruluşundaki en önemli temel taşlarından birisi de, bu konuda
özel sektörün yaptığı ilk ve tek seri imalat teşebbüsü olan, Nuri Demirağ Uçak
Fabrikası ve tesisleridir. Nuri Demirağ'ın, bugün Türk müteşebbislerinin
önemli dersler alacağı mücadele ve başarıların yanı sıra, ibret alınacak
engellemelerle dolu hayat hikâyesine bir göz atmakta fayda vardır: 1886
yılında Sivas'ın Divriği kazasında doğan Mehmet Nuri bey, çalışkanlığı ile
temayüz ettiği Divriği Rüştiyesi'ni bitirince 1902'de kendi okulunda muallim
yardımcısı, sonra da 1906'da Ziraat Bankası'nda memur olarak başladığı çalışma
hayatına, 1911'de İstanbul'a gelip Maliye Nezareti'nde devam etmiştir. 1919'da,
işgal altında-ki İstanbul’da azınlıkların gurur kırıcı davranışlarına isyan
ederek devlet hizmetinden ayrılmış; "Türk Zaferi" markası ile sigara
kâğıdı imaline başlamış, zafere susamış Türk milletinin inanılmaz talebi ile
bir anda büyük bir ticari başarı yakalamıştır.1
Nuri Bey, bir
yıl kadar sonra, kazandığı parayı sermaye yaparak kurduğu şirket vasıtasıyla
ithalat-ihracat işlerine girişmiş, kurtuluş savaşı yıllarında önemli ihtiyaç
maddeleriyle malların ithali ve temini suretiyle de servetini artırmıştır.
Millî Mücadele sona erdiğinde, 84 bin lira sermaye birikimine sahip önemli
bir işadamı haline gelmiştir.2 Cumhuriyetin ilk yıllarında,
mühendis olan kardeşi Abdurrahman
Naci Bey'i de ortak olarak alıp, inşaat ihalelerine girmeye başlamıştır.
Daha önce
"Reji Jeneral" adlı Fransız şirketine ihale edilmiş olan Samsun-Sivas
demiryolu hattının, Cumhuriyet Hükümeti tarafından Türk müteahhitlere
yaptırılmak amacı ile yeniden ihale edilmesi üzerine, bu yolun ilk yedi
kilometrelik bölümünü alarak müteahhitliğe başlayan Nuri Bey, bu işteki
başarısı üzerine Fevzipaşa-Diyarbakır, Sivas-Erzurum, Irmak-Filyos hatlarındaki
muhtelif demiryolu inşaatlarını da üstlenmiştir. Başarılı çalışmaları
sebebiyle kendisine Atatürk tarafından "Demirağ" soyadı verilmiş,
müteahhitlik faaliyetlerine karayolu inşaatları yanında Karabük Demir Çelik,
Bursa Sümerbank Merinos, İzmit Selüloz-Kâğıt, Sivas Çimento fabrikaları ve muhtelif
bina inşaatları ile devam etmiştir. Yeni teşebbüslerin arayışı içerisindeki
Demirağ, 1936'da havacılık konusuna girmeye karar vermiş, Beşiktaş'ta dizayn
ve prototip çalışmaları yapacak büyük bir atölye ile, Sivas-Divriği'de seri
imalat yapacak bir uçak fabrikası ve havacılık okulu kurmak için teşebbüse
geçmiştir.3
Nuri Demirağ'ın havacılık konusuna
ilgi duymasında, Atatürk'ün havacılığa verdiği önemin yanı sıra Kurtuluş Savaşımızın kahraman pilotlarından Vecihi Hürkuş'un büyük mücadelelerle
yaptığı uçaklar ve bunlarla kurduğu ilk sivil havacılık okulunun da etkili
olduğu muhakkaktır. Nitekim 1933'de havacılıkla yeni ilgilenmeye başlayan Nuri
Demirağ. Vecihi Hürkuş'un Sivil Havacılık Mektebi'ni ziyareti esnasında çok
etkilenmiş; Vecihi Bey'i tebrik ettikten sonra okula bir uçak bedeli kadar
maddî yardımda bulunmuştur. Vecihi Hürkuş, buna karşılık "Nuri Bey"
adını verdiği, kapalı kabinli dört kişilik Vecihi XVI yolcu uçağını inşa
etmiş; 6 Ekim 1933'te bu uçağın tecrübe uçuşunu yaparken, Nuri Demirağ'ın
Beşiktaş'taki konağının üzerinde yaptığı selamlama turlarıyla bu hayırsever ve
ileri görüşlü iş adamının jestini cevaplamıştır.4
Nuri Demirağ, havacılığa ilgi duymağa başladıktan
sonra bu konudaki gelişmeleri izlemiş; Fransa'da uçak mühendisliği tahsili
yapıp 1932'de yurda dönerek Eskişehir tayyare fabrikasında bir uçak prototipi
geliştirmiş olan Selahaddin Reşid Bey'in (Selahaddin Alan) çalışmalarını da
yakından takip etmiştir. (Tıpkı Vecihi Hürkuş'un 1925'te İzmir'de yaptığı
"Vecihi K-VI" prototipinin başına gelenler gibi, Selahattin Bey'in
Eskişehir'de tasarımını yapıp imal ettiği "MMV-1" uçağı da adını
aldığı Millî Müdafaa Vekaleti ve Hava Müsteşarlığından gerekli ilgiyi
görmeyince, prototip aşamasında kalmıştır.)
1935'te, Atatürk'ün de teşvikiyle, bir uçak parası
bağışlayan şehir, kasaba ve şahıslarının isminin alman uçağa verilmesine
yönelik bir kampanya başlatılmış; bu kampanyaya Ankara'nın yeni zenginlerinden
Vehbi Koç 5000 lira ile Nuri Demirağ'ın kardeşi Abdurrahman Naci bey de
120.000 lira değerinde üç uçağı hava kuvvetlerine hediye ederek katılmıştır.
Bunun üzerine Nuri Demirağ, dışarıdan parayla uçak satın almak yerine bu
uçakları imal edecek bir fabrika kurmaya karar vermiştir.5 Eskişehir
tayyare fabrikasında tasarımını yapıp imal ettiği "MMV-1" uçağı
desteklenmeyince büyük hayal kırıklığı yaşayan Selahattin Alan'ı ortak alan
Demirağ, getirttiği Alman uzmanların da yardımı ile uçak sanayi alanında özel
sektörün ilk yatırımını başlatmıştır. 1936 Eylülünde temeli atılan
Beşiktaş-Hayrettin İskelesindeki "Etüt Atölyesi", 1937 Şubatı'nda
hizmete girmiştir. Hemen akabinde Divriği'de "Gök Okulu" inşa
edilmiş; Beşiktaş'taki atölye genişleyerek bir fabrika hâlini almıştır. (Bugün
bu bina, Deniz Müzesi içinde yer almaktadır.)
Nuri Demirağ'ın Selahattin Alan ile birlikte meydana
getirdiği bu modern fabrikada montaj atölyesi, dökümhane, motor ve pervane
imalathanesi, malzeme muayene ve tetkik laboratuarı bulunmakta olup, dört Alman
mühendis de çalışmakta idi. On senelik bir programa göre burası etüt atölyesi
olacak, uçuş okulu ve motor fabrikası ile birlikte asıl büyük fabrikaysa, Sivas
Divriği'de kurulacaktı.6 inşa edilen tesislerde, Selahattin Alan'ın
Eskişehir'de tasarımını yapıp imal ettiği "MMV-1" iki kişilik başlangıç
eğitim uçağının prototipi esas alınarak Alan-2 adıyla ikinci bir uçak
geliştirilmeye başlanmıştır.
Atatürk'ün çok takdir ettiği Nuri Demirağ'ın uçak
sanayi kurma teşebbüsü o dönemde ciddî destek görmüş olup, bu destek
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın 6.7.1936 tarihli ve Hava Müsteşarı
Zeki Doğan'ın 4.8.1938 tarihli yazılarında, ifâde bulmuştur.7 Yine,
1.Ağustos 1942 tarih ve 2/18442 sayılı İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu)
Kararnamesi'yle, "Hava Kuvvetleri'nde bulunan tayyare, motor ve kara nakil
vâsıtalarının tamiri ve bazı yedek parçaların imali işlerinin, İstanbul'da
Beşiktaş ve Yeşilköy'de Nuri Demirağ tarafından kurulan tayyare fabrikalarına
yaptırılmasının kabul olunduğu görülmektedir.8 Ne yazık ki Atatürk'ün
ölümünden birkaç yıl sonra, devlet kurumlarının desteği, devlet kurumlarındaki
bazı kişilerin engellemesine dönüşmüştür.
Başlangıçtaki bu desteğin sonucu olarak 1937 yılında
Türk Hava Kurumu tarafından. Demirağ'a evvela 65 adet planör, sonra da 24 adet
ilk eğitim uçağı siparişi verilmiştir. Sovyet yapımı Sch-5 planörlerinin
birebir kopyası olan planörler 1937-1938 yıllarında yapılarak teslim edilmiş;
eğitim uçakları için de evvelce Selahaddin Alan'ın Eskişehir'de prototipini
yaptığı MMV-1 uçağının geliştirilmiş şekli olan Alan-2 prototipi tamamlanarak,
Nu.D-36 rumuzu ile imalatına başlanmıştır. Nu.D 36 uçakları, çift kanatlı, açık
çift kabin ve çift kumandalı, tek motorlu ve sabit iniş takımlıuçaklardı.
Çelik borudan mamul gövdeye ve N şeklinde kanat dikmeleriyle takviye edilmiş
ahşap kanatlara sahipti. Gövde, kuyruk ve kanatları bez kaplamalı olan uçağın
teknik özellikleri şöyleydi:9
Kanat açıklığı:
Toplam uzunluk:
Yükseldik:
Kanat alanı:
Boş ağırlık:
Azamî kalkış ağırlığı:
Motor: 150 HP'lik Walter Gamma motoru
Azamî seyir hızı:
Menzil
Servis tavanı:
Sipariş edilen eğitim uçaklarından 12 adedinin imalatı tamamlanmış; bu
arada 1938 yılında, Alman uzmanların yardımıyla, NUD-38 rumuzlu, altı kişilik
bir yolcu uçağının dizaynına başlanmıştır. Türk Hava Kurumu tarafından sipariş
edilen uçaklara katalog değerlerine göre motor gücü 165 HP, pervane devri 1850
olan Walter Gama-I motoru takılması istenilmiş ve bunun üzerine uçaklar bu motorun
özelliklerine göre dizayn edilmişlerdir. Ancak, Çekoslovak Hükümeti'nin
tecrübelerinde bu teorik değerler yerine 150 HP nominal güç ve 1785
pervane devri elde edilmiş; hesaplar katalog değerlen üzerinden yapıldığından
prototiple bazı performans düşüklükleri gözlenmiştir. Bunun üzerine THK uçağı
reddetmiş, motorun gerçek gücüne uygun pervane kullanılması ile problemin
çözüleceği anlaşılınca, THK bu tadilatı kabul etmiştir. Mukavelede kabul testlerinin
Hava Müsteşarlığı Fen heyeti tarafından yapılacağı kayıtlı olduğundan,
THK'nun isteği üzerine tecrübe için uçağı ile Eskişehir'e hareket eden
Selahaddin Alan. İnönü'deki uçuş kampının açılışına katılmak istemiş, ancak
iniş esnasında uçak bir hendeğe çarparak parçalanmış, projenin teknik
sorumlusu olan Selahaddin Bey de şehit olmuştur.10 Bu elim kaza ve
Selahaddin Bey'in vefatı, THK üzerinde olumsuz etki yaratmış ve 1939 yılında
Türk Hava Kurumu, imal edilen prototipin mukaveleye uygun olmaması, uçağın
akrobasi kabiliyeti olmaması ve zamanında teslimat yapılmaması gerekçeleriyle
sözleşmeyi feshetmiştir. Türk Hava Kurumu, Nu.D 36 uçaklarının yerine Fransız
yapımı Hanriot 182 eğitim uçaklarını almış; ne yazık ki "uçan tabut"
diye adlandırılan bu uçaklarla yapılan eğitim uçuşlarında ölümlü kazalar gerçekleşmiştir.11
Beşiktaş fabrikasındaki faaliyetler devam ederken
Demirağ, Yeşilköy'deki "Elmas Paşa Çiftliği"ni satın alarak 1559
dönümlük geniş bir arazi üzerinde (Bu arazide şu anda Atatürk Hava Limanı yer
almaktadır), l000m X 1300m ebatlarında bir pist ile bir sabit hangar ve tamir
atölyesi inşa ettirmiş. Almanya'dan da bir portatif hangar sipariş etmiştir.
Bu siparişin İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine yerine getirilemediği
bilinmektedir. Yeni yapılan sabit hangar ve üç katlı tamir atölyesi yanında
gerek uçak imalatı için teknik eleman, gerekse pilot yetiştirmek üzere
"Nuri Demirağ Gök Okulu'" adıyla bir havacılık okulu inşa edilmiş,
deniz uçakları için de sahilde bir kızak yapılması planlanmıştır. Dcmirağ'ın
teşebbüs ve teşvikiyle, 1939 yılı sonlarında Yüksek Mühendis Mektebinde (İTÜ)
uçak mühendisi yetiştirmek üzere bir şube açılması için çalışmalara
başlanmıştır.12 Bu çalışmaların sonucunda, 1940'ta Teknik Üniversite
Makine Fakültesi bünyesinde Tayyare Şubesi kurulmuş ve ilk mezunlarını
1943'te vermiştir.
Demirağ'ın Yeşilköy'deki havaalanı, hangar ve
atölyeleri 17 Ağustos 1941 günü resmen açılmış, tören esnasında fabrikada
yapılan uçaklar gösteriler yapmışlardır. Nuri Demirağ, THK'nın almadığı 12
adet Nu.D36 uçağını gençliğe ve sivil topluma havacılığı sevdirmek amacıyla
kullanmış, bu uçaklarla üniversite öğrencilerine bedava uçuşlar tertip etmiş,
pilot eğitiminde kullanmıştır. Kurulan tesislerde, Türk gençliğini havacılığa
teşvik edici faaliyetler yanında çok sayıda pilot ve teknik eleman da
yetiştirilmiştir. Nuri Demirağ Gök Okulu'nda, açılışından 1943'e kadar 290
pilot yetiştirildiği ve toplam 16.000 saat civarında uçuş yapıldığı
bilinmektedir. Yeşilköy tesislerinde ayrıca paraşüt kursları açılmış, son
derece kaliteli ipekten yük/malzeme paraşütleri imal edilerek kullanılmıştır.
O dönemin meşhur "Irving" paraşütlerinin mukavemeti atkıda 16kg
çözgüde 21kg iken, Demirağ'ın Bursa'da özel dokuttuğu paraşüt kumaşının atkıda
Nuri Demirağ, THK'ya taahhüt ettiği eğitim uçağında yaptırdığı
dilatlara rağmen Kurum'un yeni yönetiminin uçağı kabul etmemesi
üzerine, Ankara Ticaret Mahkemesi’ne başvurmuş, 27 Ekim 1943'te yapılan ilk
celseyi müteakip, "Tayyarelerin istenilen mektep tayyaresi olduğuna dair
Millî Müdafaa Vekâleti ve Hava Müsteşarlığı'nın rapor ve belgeleri ile uçuş
şahadetnamesi" mahkemeye ibraz edilmiş, uçakların akrobasi de yapabilecek
vasıfta oldukları ve o güne kadar toplam 18.590 saat uçuş yaptıkları da
belirtilmiştir. Mahkeme Yüksek Mühendis Mektebi profesörlerinden üç kişilik bir
bilirkişi heyetine incelemeler yaptırmış, bu heyet tecrübelerin prototip
üzerinde yapılmış olması sebebiyle düşük performans
bulunduğu, ancak tadil edilen uçakla yapılan tecrübelerde tono, ters uçuş, lüping, viril vesair akrobasi haraketlerini yaptığının
müşahede edildiğini mahkemeye bildirmiştir.14
Mahkeme bir süre daha devam ettikten sonra, Nuri
Demirağ aleyhinde sonuçlanmış; bu karar Demirağ'ın havacılık konusundaki
faaliyetlerine büyük ölçüde sekte vurmuştur. Mahkeme devam ederken Nuri
Demirağ havacılık faaliyetlerini sürdürmeye çalışmış; 1940'taTürk Hava
Kuvvetleri için sipariş edilen 36 adet Westland Lysander Mk. II keşif uçağından
12 adedinin montajı Nuri Demirağ fabrikasında yapılmıştır. Demirağ'ın 1938!de
dizayn ettirdiği oval şekilli monokok metal gövdeli, üstten tek kanatlı, çift
motorlu yolcu uçağı "NuD–38" de, 2.Dünya Savaşı'nın başlamasıyla
yaşanan malzeme temin sıkıntıları sebebiyle gecikmeli de olsa geliştirilerek
1943'te prototipi imal edilmiştir. 1944 Şubat'ında uçuş tecrübeleri yapılan
uçağa Mart 1944’te Hava Müsteşarlığından uçuş sertifikası
alınmıştır.
NuD–38 uçağı, iki pilot ve dört yolcu olmak üzere
altı kişi taşıma kapasitesine sahip, gerektiğinde hafif bombardıman uçağına
dönüştürülebilecek şekilde tasarlanmış bir uçaktı. Uçağın gövde ve kanatları
duralüminyum kaplama, kuyruk ve kanatçıklar ise bez kaplama olup; amortisörlü,
sabit iniş takımlarına ve hareketli kuyruk tekerleğine sahipti. Nu.D 38 uçağının
kanat açıklığı 13,56m; uzunluğu 8,30m; yüksekliği 2,20m ;ve kanat
alanı da
Nuri Demirağ'ın, Nu.D 38 uçağıyla Ankara-İstanbul
arasında tanıtım seferleri yaptırdığı, Bursa, İzmir, Atina ve Selanik.
Sakarya, Eskişehir, Kayseri ve Sivas'a ve Divriği'ye seferler düzenlediği de
belirtilmektedir. Ancak NuD–38 uçağı, Devlet Hava Yollan ve Türk Hava
Kurumu'nun ilgi göstermemesi ve sipariş alınamaması sebebiyle prototip olarak
kalmış, seri üretime geçilememiştir. Yaptığı uçaklara yurtdışından gelen
taleplerin de engellendiği muhtelif kaynaklarda belirtilmektedir. Atatürk'e
yakınlığı ile bilinen Nuri Demirağ'ın, Atatürk'ün vefatından sonra Celal Bayar'ın
tarafını tutmasının devrin iktidarı tarafından unutulmadığı, siyasî
çekememezlik yüzünden tüm işlerine engel olunmaya çalışıldığı, İran ve
Irak'tan gelen siparişlerin "yakarız ama sattırmayız" diye
engellendiği ifade edilmektedir.16 Burada, harp yıllarında savunma
sanayinde kullanılabilecek teçhizatın yurtdışına satışının devletçe
kısıtlanması hususunun da etkili olması muhtemeldir.
Aynı yıllarda, Yeşilköy'deki askerî havaalanının
inşaatı için Nuri Demirağ'ın havaalanının bir bölümünün, pisti de kesecek
şekilde istimlâk edilmesi de son derece anlamlı ve bu iddiaları güçlendirir
mahiyettedir. Pistin de kesilmesi, Nuri Demirağ'ın faaliyetlerini olumsuz
yönde etkilemiş, yüzlerce pilot yetiştirdiği, gençlere bedava uçuş yaptırdığı
Gök Okulu'nu kapatmak zorunda kalmıştır. Nuri Demirağ'ın havacılık sanayi-i
faaliyetleri, THK ile olan ihtilafının aleyhte neticelenmesi, kendisini teşvik
eden devlet kuruluşlarının imalata geçtikten sonra ilgi göstermemeleri ve
sipariş alınamaması ve son olarak da Yeşilköy'deki tesislerinin devletçe
havaalanı yapılmak üzere istimlâk edilmesi üzerine sona ermiştir.17
Nuri Demirağ, havacılık faaliyetlerine son
verdikten sonra, 1945'te ülkemizin ilk muhalefet partisi sayılabilecek olan
"Millî Kalkınma Partisi"ni kurmuş; daha sonra 1954–57 döneminde DP
listesinden Sivas bağımsız milletvekili olarak TBMM'de ülkesine hizmet
etmiştir. Cumhuriyetin bu gerçek sanayicisi ve en büyük müteşebbisi, 1957'de,
arkasında 71 yıllık başarı, mücadele ve ibret dolu bir hayat hikâyesi
bırakarak vefat etmiştir. Engellemelere rağmen mücadelesini sürdürerek
ülkemiz uçak sanayiinin kurulmasında önemli bir birikim ve temel oluşturan bu
büyük sanayici ve müteşebbisin isminin de bir gün, TAI'nin Vecihi Hürkuş'a
gösterdiği vefa örneği gibi, özgün Türk tasarımı bir uçakta yaşatılmasını
ümit ediyorum.
Dipnotlar
1
Ziya
Şakir; Uçak Sanayiimiz ve Nuri Demirağ, İstanbul,1947, s.38.
2
Fatih
M. Dervişoğlu; Nuri Demirağ, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2007, s.73.
3
H.Nadir
Bıyıkoğlu; Türk Havacılık Sanayii. SSM Yayını, Ankara, 1991. s.ll.
4
H.Nadir
Bıyıkoğlu; "Vecihi Hürkuş ve ilk Türk Uçağı". 2023 dergisi. Eylül
2008, s.72.
5
H.Nadir
Bıyıkoğlu: a.g.e., s.91.
6
Tuncay
Deniz; Türk Uçak Üretimi. Temmuz 2004, s.30
7
Fatih
M. Dervişoğlu: a.g.e.. s.95.
8
Tansel
Akalın- Nadir Bıyıkoğlu: Türk Savunma Sanayii Tarihi. Ankara, 2007. s.135.
9
A.
Nuri Yüksel: "Havacılık Sanayi Üstüne Düşünceler". Ocak Dergisi.
Mayıs 1973. s.56.
10
Ziya
Şakir: a.g.e. s.125.
11
Tuncay
Deniz: a.g.e., s.30.
12
Tansel
Akalın- Nadir Bıyıkoğlu: a.g.e., s.139.
13
Ziya
Şakir: a.g.e.. s.115.
14
Ziya
Şakir: a.g.e.. s. 143-146.
15
Ziya
Şakir: a.g.e.. s.140.
16
Tuncay
Deniz: a.g.e.. s.51
17
Tansel
Akalın- Nadir Bıyıkoğlu: a.g.e.. s.140.
(2023,
15 Kasım 2008, sayı.91)
1944 yılıydı. O tarihlerde Türkiye'de uçağa binebilen pek azdı ve ben
de o azınlıklardandım. Toplama (montaj) şeklinde de olsa, Türkiye'de uçak imalâtında
öncülüğe soyunan bir dostum vardı: Nuri Demirağ. Şimdiki Yeşilköy
Hava Alanının çoğu onun emlâkıydı ve bu işe orada girişmişti.
Ben o sırada Türkçe
GÖK-BÖRÜ dergisini çıkarıyordum. Bir gün bana, "Uçak projelerimin tanıtımını
yaparsan
dergiye malî destekte bulunurum" demiş ve anlaşmıştık. Böylelikle Gök-Börü 9. sayıdan
itibaren inanılmaz bir traj olan 10 bin
nüsha basma imkânını buldu ve hemen hemen hepsi satıldı! Çünkü -o da o
dönem için inanılmaz bir şey- belediyeleri değil, hükûmeti tenkit ediyorduk!
Konu Millî Eğitim
Bakanı Maarif Vekili Hasan Ali Yücel'di. Sebep de, komünist yayınları, Köy
Enstitülerinden başlayıp, bütün okul kütüphanelerine yaymasıydı.
Hasan Âli komünist
miydi?
Değildi. Hatta benim
lise son sınıfta okul dergisinde yazdığım ve Türkçü fikirlerle dolu “Ülkü
ve Hayat” başlıklı yazımı Ulus gazetesinde başyazısında övmüş, göklere
çıkarmıştı! Yıllarca, yaş farkımıza rağmen, ahbap da olmuştuk (oğlu
Can Yücel o sırada ayaklarımızın altında dolaşan bir veletti}.
Ama 1944’te hava
değişmişti. Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun “Biz Türkçüyüz…” le başlayan demeci rafa kaldırılmıştı ve Hasan Âli Yücel bakan olmuştu.
Sovyet Rusya'nın muzaffer Kızılordusu
Doğu Avrupa'da ilerliyor, Romanya'da,
Bulgaristan'da komünistler darbe yapıyor, hükümetlerini deviriyor, Kızılorduyu
ülkelerini işgale çağırıyordu.
Komünist olmayan
İsmet İnönü'nün rejimi çark etmeyi daha akıllıca buluyordu. Batılı Müttefikler,
Polonya'yı nasıl Sovyetlere terk etmişlerse, Türkiye'yi de onlara peşkeş çekeceğini
zannediyordu iş başındakiler. Böyle bir durumda bile dört ayak üstüne düşmek,
mevkilerini kaybetmemek için en -"haince" mi desem, kurnazca" mı
desem- siyaset, Türkiye'de komünistlerle barışmak, onları memnun etmek
şeklindeydi.
Buna isyan eden biz
Türk milliyetçileri -ben "Gök-Börü"de, Nihal Atsız "Orhun"
dergisinde- bu tehfikeli siyasete veryansın ediyorduk.
İlk Uçak Kaçırma Olayı
1944 Mayısı girdiğinde Türkiye'de
hava çok
gergindi. İsmet İnönü'yü, Yalova Termal Oteli'nde, 130 küsur Azerî Türkü
mültecilerini Sovyetlere geri vermek üzere olduğu için, ona göre "haddimi bilmeyerek" herkesin
önünde tenkit
etmiş, herhâlde sonraki işkencelerime sebep olacak kadar kızdırmıştım.
İşte o sıralarda, başka türlü bir Azerî mülteci bana telefon
etmişti: Mehmet Altunbay.
Sovyetlerde
pilotluk yapmış biri.
Beni
buluşuna hayret etmiş, bir araya gelmiştik. Hikâyesini anlattı: Birkaç ay önce
bir Sovyet uçağını kaçırmış (sanırım tarihte ilk uçak kaçırma olayı*), direnen Rus pilotu öldürmüş,
direksiyonu eline alıncaya kadar uçak hoplayıp sıçrayınca sınır güçleri şüphelenip
ateş açmışlar. Vurulan uçağı İran'da yere çakılmadan indirmeyi başarmış,
fakat İran polisi onu tutuklayıp hapsetmiş. Az sonra İran, güneyden İngiliz,
kuzeyden Sovyet ordularınca işgale başlanınca ecel teri dökmeye başlamış,
çünkü hapsedildiği yer Kızılorduya bırakılan bölgedeymiş! Allahtan
gardiyanlardan biri İranlı Azerî Türküymüş, onu salıvermiş. Altunbay da,
dağları yaya aşarak Türkiye'ye sığınmış!
Tam filmlik
bir macera!
Önceleri
Aîtunbay'dan doğrusu şüphe ettim. Beni nerden bilmiş de telefon etmişti?
Sonra, Sovyetlerde dergilerimizin bazı kimselerce gizlice sokulup okunduğunu
öğrendim ve hayret ettim.
Altunbay
macerasını yazdırıp Gök-Börü'de tefrika ettim.
Nuri
Demirağ okumuş, beni aradı.
İlk uçağı
fabrikadan çıkmak üzereymiş, Mehmet Altunbay onun ilk pilotu olur muymuş.
Tanıştırdım; imalât işlerinde de çok işlerine yaradı.
Tepetaklak
Uçuş!
Derken, ilk
Türk malı uçağın ilk tanıtımını yapma günü geldi. Bana, iltifat olarak da, bu
uçağın ilk havalanışında yolcu olmam istendi. Uçağa bir göz attım. 1. Dünya
Savaşı'nın çift kanatlı uçaklarına benziyordu ve zaten pilottan başka bir
yolcuya yer yoktu. O tek yolcu da ben olacaktım (pilot da tabi Altunbay!)
Gençtik
işte, hiç uçağa binmemiş olduğum hâlde "peki" dedim ve o tek kişilik
yere oturdum. Yeşilköy, basın mensuplarıyla ve misafirlerle doluydu. Bir
alkıştır koptu ve pervane dönmeye başladı. Havalandık.
İstanbul'u
ilk defa havadan seyrediyordum. Tam havadan, çünkü üstümde cam filân yoktu,
açıktı! Manzaranın tadını tam çıkarıyordum ki birden tepetaklak olduk ve yeri
değil, bulutları seyereder oldum. Meğer Altunbay, gözü kara pilotluğunu ispata
kalkmış, uçağı ters çevirip öyle uçmaya başlamış! Bu da yetmiyormuş gibi, yere
doğru pike yaptı. Seyirciler kaçışmaya, yere yatmaya başladılar. Saçlarım yeri
süpürüyordu desem az abartmış olurum.
İşte o
zaman doğrusu korktum.
Gösteri bitti, "nasılsınız?" diye
soranlara, "artık bundan sonra uçak yolculuğundan hiç korkmam. İlk
vaftizim böyle yapıldığına göre!" dedim.
(Türk
Edebiyatı, sayı: 367, Mayıs 2004)