Şair ve yazar. 21 Aralık 1967, Donatım /
Adapazarı doğumlu. Haydarpaşa Meslek Lisesi mezunu. İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümünü yarım bıraktı. 1984’ten itibaren Türkiye
gazetesi, TGRT ve İhlas Haber Ajansında kültür-sanat yönetmenliği, haber
müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu. 1997’den bu yana aynı gazetede
Haberler Koordinatörü olarak çalışıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, İLESAM
üyesidir. Denemeleri ilk kez Zafer dergisinde (1985), sonraki yıllarda Zafer
dergisinin yanı sıra Türkiye gazetesinde haftalık yazıları yayımlandı.
“Murat Başaran’ın yazıları yer yer ‘mensur
şiir’ diyebileceğimiz kadar şiir yüklü... Yer yer ‘denemeler’ mahiyetinde...
Yer yer ‘hikâye’. (...) Başaran
kalemini kullamayı ve ruhunun fırtınalarını kaleminin ucunda estirmeyi biliyor.”
(Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu)
ESERLERİ:
DENEME: Sevmek Ölmekle Başlar - Birinci Kitap
(1981), Sevmek Ölmekle Başlar - İkinci Kitap (1995), Kalbim Nerde
Sanıyorsun? (2000), Aşk Belki (2002).
ŞİİR: Yangının Adı Leyla (2002).
Sokağın
son eviydi, o ev...
Mağlûbiyete
giden bir savaşta, sancağı düşürmemeye çalışan, ama nefesi de gücü de tükenmiş
son asker gibiydi.
Zafer
sarhoşu ebleh apartmanların arasında, betona isyan bir avuç toprak, griye isyan
bir avuç renkti...
Rengârenkti
de, renkleri soluyordu günbegün... İlgi azalmıştı bahçeye, ağaçlara,
çiçeklere...
Tek katlı
evde, kafalar karmakarışıktı.
Çünkü
bahçeli evin sahibi de kanıyordu yavaş yavaş, kaloriferli, hidroforlu,
bilmemneli bir kaç daireye...
Çok geçmedi bir iki dozer sabahın alaca
aydınlığında savaşın bittiğini, sancağın düştüğünü homurdandılar...
Biz -daha önce
kandırılmışlar- neticeyi apartmanlarımızın penceresinden seyrederken, eskileri
hatırlıyor ve üzülüyorduk.
•••
Evimizi
kaybettik... Kasımpatıları, fesleğenleri ve erik ağaçlarını...
Sokağımızı
kaybettik. Bahçe duvarlarından sarkan ağaç dallarını, parke taşların
sıcaklığını ve çocuk seslerini...
Bakkalımızı
kaybettik... Kavanozda akide şekerlerini, tepsilerde yoğurtları ve eski
gazetelerden mâmül kesekâğıtlarmı...
Komşularımızı
kaybettik... Sabah akşam selamlaşmayı, bir-şeyler bittiğinde istemeyi
teklifsiz, haber vermesiz gidip gelmeyi...
Sohbeti
kaybettik...
İlişkilerimizi
kaybettik.
•••
Bir avuç
değersiz incik-boncuğa kandırılan kızılderililer gibi kandırıldık ve bizim olan
ne varsa kaybettik.
Yerlerine
koyduklarımıza bir bakın ne olur.
Teknoloji
ve sözümona medeniyetin incik-boncuğu illüzyondan ibaret.
Huzuru verip, stresi aldık.
Sohbeti verip televizyonu, yaşayan sokakları
verip su birikintilerinden ve çamurdan kurtaramadığımız toprağın ve yeşilin
katili caddeleri, beton binaları aldık.
•••
Bu ticarette kazanan hep biz olduk ama...
Mutluluğu kaybettik.
(Sevmek
Ölmekle Başlar, 1999)