Hukukçu, gazeteci, yazar, karikatürist (1932, Hacıkan köyü / Bismil / Diyarbakır – Ö. 8 Haziran 2010, İstanbul). Şair Veysel Öngören’in kardeşi, yönetmen-oyun yazarı Vasıf Öngören’in ağabeyidir. 1937 yılında merkezi hükümetle Dersim aşiretleri arasındaki anlaşmazlıklar sonucu yaşanan olayların Güneydoğu’ya doğru yayılması nedeniyle, kimi Kürt beyleri, çoğunluğu Batı Anadolu’ya olmak üzere, sürgüne gönderilirken, Hacıkan köyünün ağası Öngören ailesi de Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine gönderilmişti. O nedenle Afyon Lisesi’nde okudu. Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni (1958) bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Çeşitli mizah dergileri ile Gün, Günaydın, Sabah gazetelerinde ressam ve yazar olarak çalıştı. Filiz (Tavşanlı, 1955) ve Yeni a (İstanbul, 1972-74) dergilerini çıkardı. Semih Balcıoğlu ve Turhan Selçuk ile birlikte Karikatürcüler Derneği’ni kuranların arasında yer aldı, bir süre de başkanlığını yaptı. Çizgileriyle, Edip Cansever’in Petrol kitabı dahil, birçok şiir kitabını süsledi. Çalışmalarını İstanbul’da sürdürdü.
Şiirler de yazmış olan Ferit
Öngören, kendi çıkardığı dergilerin dışında Köprü, Ataç, a, Yelken, Değişim,
Şiir Sanatı, Soyut dergilerinde yer alan eleştiri ve inceleme yazılarıyla
tanındı. 1966 yılında Lastik-İs Sendikası’nın yayın organı Lastik-İs’i çıkardı. Filiz, a, Yelken, Köprü, Ataç, Değişim, Şiir Sanatı, Yeni a gibi
dergilerde yazdı. Ayrıca, ilk çağlardan günümüze değin Anadolu şiirinin
evrimini inceleyen araştırmasının bir bölümü de Soyut dergisinde yayımlandı. Hukukçu, gazeteci,
çizer, yayıncı, örgütçü olarak Babaali’de pek çok ilke imza atmış bir sanat
adamıydı.
ESERLERİ:
Yeni Mizah Hikâyeleri Antolojisi (1958), Petrol
(1959), Cumhuriyet Halk Partisi
Ne Olacak (1960), Türküleri Dinlerken (albüm, 1963), İstanbul’dan
Çizgiler (1970), 50 Yılın
Mizahı ve Karikatürü (Semih Balcıoğlu ile, 1973; Cumhuriyet Dönemi
Türk Mizahı ve Hicvi adıyla 1983; Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Mizahı ve
Hicvi adıyla, 1998), Dünya Mizah ve Karikatürü (1998).
KAYNAK:
Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1971), Behçet Necatigil /
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1970), Yurt Ansiklopedisi (c. IV, 1982), Atilla
Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1982), Seyit Kemal Karaalioğlu /
Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), TDE Ansiklopedisi (c. VII, 1990),
Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 3, s. 337, 1997),
Üstün Alsaç / Çizgi ve Gülmece Sanatı Üzerine (Cumhuriyet Kitap, 13.7.2000),
TBE Ansiklopedisi (c. 2, 2001), Ferit Öngören’i kaybettik (Cumhuriyet, 10
Haziran 2010), İhsan Işık / TEKAA (2006) - Diyarbakır Ansiklopedisi (2013).
Elli yıl önce
Çocukluğum,
Kütahya’nın ilçesi Tavşanlı’da maden işletmesinde geçer. Liseyi Afyon’da
okudum. İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdim. 29 yıldır İstanbul’dayım.
Hacıkan, Tavşanlı ve
İstanbul üçgeni yaşantımı belirliyor. Hacıkan’la kök bağımız hep sürmüştür.
Tavşanlı’da kömür ocaklarındaki yoğun işçi dünyasını daha çok küşükken
tanıyabildim. Babamın Farsça, Arapca eğitimli edebiyata açık kişiliği evimizi
bir sanat ocağı durumuna getirir.
Ağabeyim Veysel Öngören, kardeşim Vasıf
Öngören ile böyle bir ortamda büyüdük. Eski Türkçeyi babamdan meşk
ettim. Çizgim annemden geliyor; papatya ve leylek çizimlerinden. Afyon
Lisesi’nde, ünlü öğretmen Edeb Ali’den edebiyat ve nükteyi izledim. Tarih
öğretmenimin etkisi ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütün klasiklerini okudum.
Bir de yatılı sınıf arkadaşlarımdan, Akşehir’lilerin Nasreddin Hoca’nın
Türbesini açmak için gösterdikleri toplu çabayı dinleyerek izleyebildim.
İstanbul, çocukluğunu
çam ormanları içindeki, kömür ocaklarında, dere kıyılarında geçiren beni her
yönden şaşırtmasını bilmiştir. Bu şaşkınlık artarak sürmüştür. Çalışmalarımın
yarısını İstanbul alacaktır.
Fakülte yıllarında, biyoloji, kimya, fizik,
matematik, felsefe, iktisat bölümlerini, her gün salon salon dolaşır; ya Hitler
Almanya’sından kaçarak Türkiye’ye gelmiş profesörleri ya da onların
kalıntılarını dinlemek için koşuştururdum. Örneğin Profesör Kosvik’in, Mendel
Kanunlarını anlatırken el kaldırmadan çizdiği
Fare Dizilerini hiç unutamam. Onun derslerindeki bilimsel tat,
öğrencileri dışında, bir çok dinleyici de toplardı. Bunlardan birisi de
tezgahını sokak ortasında bırakıp gelen, Bulgaristan göçmeni bir seyyar
börekçiydi.
Yeri geldikçe
Fakülteme de uğruyordum. Ayrıca, Fakülte kantininde “a” Dergisinin kadrosunu
oluşturacak arkadaşlarla oturup çay içmek ve konuşmak gibi bir gelenek ortaya
çıkmıştı. Amatör bir bilim izleyicisi diyebilirdim kendime. Giderek bu tutkum
ile edebiyat ilgim birleşince “Deneme” beni en çok doyuran alan olarak belirdi.
Hukuku insan
sorunlarını açıkladığı ölçüde hep sevdim. Avukatlığı da öyle. Yalnızca meslek
olarak seçemedim. Kendimi ya da dostlarımı savunurken tadını duyarım. Yazı
yazıyorsanız, çizgi çiziyorsanız, işyeriniz sonunda Coğağoğlu ve giderek
gazeteler oluyor. Ben Bab-ı Ali’ye iki ayrı kapıdan girmiş sayılırım: Yazarlık
ve çizerlik arasında birbirimizi görünce selamlaşıyoruz.
Uzun süre karikatür
çizerek, şiir üstüne yazı yazmakla yetindim. Kuşağımdaki diğer arkadaşlar gibi
benim de ilk gözağrım şiir olmuştur. Lisede bir iki şiirim yayınlandı. Hepsi
bu. Ama ben nedense kendimi hep şair olarak duyarım.
Kuşağımın yepyeni bir şiir yaratacağına yürekten inanmıştım. Çocuksu saf bir bakış beni hep umutlandırmıştır. Ama içgöçlerle kentler kalabalıklaşırken, şiir kendi içine, yaşlı geçmişe gömülmeye başlayınca ben durdum. Şiir hep yazılmalıydı. Ancak bu şiir üstüne denemeler yazılmazdı; kaldırmazdı. Daha doğrusu, o zamana dek yazdıklarımla (üç kitap tutuyor) yetinmeliydim.
KAYNAK:
Ferit Öngören / Bizler, Akvaryumda Büyümüş Kuşaklar (Nesin Vakfı Edebiyat
Yıllığı, 1983).