İsmaili Devleti ve Haşhaşî fedai grubunun kurucusu, siyaset ve tarikat lideri, yazar (Ö. 1050 ?, Kum / İran – Ö. 12 Haziran 1124?, Kum / İran), Farklı bir dini ekole dayalı üst düzey dini bilgi birikimine ve otoriter bir liderlik karakterine sahip olduğu bilinen Hasan Sabbah kurduğu tarikatın suikaste dayanan farklı askeri taktikleri ve 35 yıl boyunca dışına çıkmadan yaşadığı Alamut Kalesi ile tanınmaktadır.
1046-47
veya 1053-54 yıllarında On iki İmam Şiiliği'nin önemli bir merkezi olan Kum
kentinde doğduğu rivayet edilir. Sabbah, hayatını anlattığı Sergüzeşt-i
Seyyidina adlı eserinde Himyerî Krallığı'nın soyundan geldiğini ve babasının
Yemen'den Kufe'ye oradan da Kum şehrine göç ettiğini belirtmektedir. Babası Ali
bin Muhammed Oniki İmam Şiiliğinin önemli isimlerinden birisiydi. Oğlu Hasan'ın
felsefe, kelam, mantık, fıkıh ve riyaziyyat alanlarında iyi eğitim almasını
sağladı.
İsmaili Mezhebiyle
Tanışması ve Alamut Kalesi Öncesi Faaliyetleri
Din
alimi olmak isteyen Sabbah tahsilini devam ettirmek için Rey şehrine gitti. On
yedi yaşına kadar bağlı kaldığı Oniki İmam Şiiliğinden, karşılaştığı Fatımî
daisinin etkisiyle İsmaililik mezhebine geçiş yaptı. Sabbah'taki yeteneği fark
eden Irak bölgesi başdaisi İbn Attaş kendisine Fatımî Halifesi Müstansır'ın
yanına gitmesini ve Darülhikme'de İsmaili mezhebi hakkında eğitim almasını
tavsiye etti. İsfahan civarında iki yıl İbn Attaş'ın vekili olarak davette
bulunduktan sonra Azerbaycan, Musul, Sincar, Rahbe, Şam, Sayda, Sur ve Akka
üzerinden 1078 yılında Kahire'ye ulaştı. Burada başdai Ebu Davud tarafından
karşılandı ve Halife Müstansır-Billah ile görüştü, ilgi ve alakasına mazhar
oldu. Halife, kendisini vekil olarak seçti ve ileride Horasan bölgesinde dailik
yapmasını istedi.
Hasan
Sabbah, Halife Müstansır'dan sonra hilafet makamına veliaht Nizar'ın geçmesini
isterken vezir ve başkumandan Bedr el-Cemali ise Ahmed el-Müsta'li'nin
geçmesini istiyordu. Sabbah'ın muhalefetiyle karşılaşan el-Cemali, Sabbah'ı
önce hapse attı ardından da ülkeden sürdü veya diğer bir rivayete göre Sabbah
Mısır'dan kaçtı ve 1081 yılında İsfahan'a ulaştı. 9 yıl boyunca İran'ı baştan
sona dolaşarak Batıniliğin propagandasını yaptı. İran'ın kuzeyine yöneldi.
Özellikle Deylem bölgesi ile ilgilendi. Bu bölge İslam'ı zorla kabul etmeyen,
toprakları zor fethedilen, savaşçı ve eski gelenekleri sürdüren yerli bir
halkın kontrolündeydi. Bu propagandadan çok etkilenen Gilan, Mazenderan
bölgelerinde 3 yıl boyunca çalışarak dağlardaki savaşçıları ve gönderdiği
dailer sayesinde bölge halkını yanına çekti. Sabbah'ın faaliyetlerini izleyen
Selçuklu Veziri Nizâmülmülk yakalanması için emir verdi. Bunun üzerine Hasan
Kazvin'e kaçtı. Burada müstahkem Alamut Kalesi'ni karargahı olarak seçerek
Nizârî-İsmaili Devleti'ni 4 Eylül 1090 tarihinde kurdu.
Alamut Kalesi Dönemi
Alamut
Kalesi'ne yerleştikten sonra kaleyi ele geçirilemez ve kuşatmalara dayanacak
şekilde tahkim ettirdi ve yiyeceklerin uzun süre bozulmaması için depolar
yaptırdı. Bundan sonra Alamut askeri ve idari merkezi oldu. Halife Müstansır'ın
ölümünün ardından yerine Sabbah'ın muhalif olduğu diğer oğlu Müsta'li-Billah
geçti. Sabbah bu durumu kabul etmeyerek Nizar'ı destekledi ve adına hutbe
okuttu. İsmaililer'in Müstaliyye ve Nizariyye olarak ikiye ayrılmasıyla Sabbah
Alamut'ta Nizariler'in lideri konumuna geldi ve Fatımîler'le ilişkilerini
bütünüyle kesti.
Nizariler'i
Fatımîler'den ayıran en önemli fark Nizariler'e düşman olanların fedailer
tarafından öldürülmesinin dini bir vazife olarak kabul edilmesidir.
Müritlerinin eğitim almasını yasaklayarak cahil kalmalarını sağlamıştır.
Onların eğitim almasına gerek yok, çünkü Allah'ı tanımak akıl ve fikirle değil
masum imamın yol göstermesiyle mümkündür. Ayrıca müritlerine cenneti vadediyor
ve cennetteki mutluluğu dünyada hissetmeleri için onlara esrar içiriyordu ve bu
şekilde emirlerini koşulsuz yerine getiren fedai haline geliyorlardı.
Sonunda
Hasan Sabbah Elburz Dağları'ndaki Elemût Kalesi'nde karar kıldı. Kale geniş bir
vadiye egemen konumdaki büyük bir kayalık üzerine inşa edilmişti. İki bin metre
yükseklikteki kale kayanın tabanının yüzlerce metre üzerinde, yalnızca sarp ve
dolambaçlı bir patikadan çıkılabilen bir yerde bulunmaktaydı. Rivayete göre
kale Deylem krallarından biri tarafından inşa edilmişti. Kral kartalını salmış,
kartal ise bu kayalığa konmuş, böylece kalenin yapımına başlanmıştı. Ve kaleye
"kartalın öğretisi" anlamında "Aluh Amut" ismi verilmişti.
"Ve
sonra Kazvin'den Alamut'a bir dai gönderdim. Alamut insanlarından bazıları
dainin telkinlerine uyup mezhep değiştirdiler ve Alevileri de buna teşvik
ettiler. Dai yenilgiye uğramış gibi göründü, ancak bir yolunu bulup dönmelerin
tümünü kale dışına çıkardı ve bütün kapıları kapatarak kalenin sultanın malı
olduğunu ilan etti. Uzun münakaşalardan sonra onları yeniden içeri aldı ve
insanlar da daha kötüsüyle karşılaşmamak için onun himayesi altına girdiler.„
Bundan
sonra 4 Eylül 1090 günü gizlice kaleye alınmış, kalenin önceki sahibi elinden
bir şey gelmediği için kaleyi terk etmiştir. İranlı tarihçilere göre Hasan
Sabbah, Mehdi'ye üç bin altın dinar değerinde bir senet vermiştir. Böylece
Hasan Sabbah, Haşhaşin tarikatını resmen kurmuştur.
Büyük
Selçuklu Veziri Nizamülmülk daha 1090 yılına gelmeden Hasan bin Sabbah'ın
tevkif edilmesi için gerekli emirleri çıkartmıştı. Bu nedenle de Hasan bin
Sabbah Elemût Kalesi'nden yaklaşık 60 Km uzaklıktaki Kazvin'de gizlenmekteydi.
Buradan kalenin zaptı ile alâkalı bir takım planlar hazırlamaktaydı. Hasan bin
Sabbah özel olarak daha önceden görevlendirdiği Hasan el-Ka'ini adındaki casusu
aracılığıyla kaledeki muhafızların çoğunu İsmâil'îyye mezhebine döndürmeyi
başarmıştı. Bu mühtedilerin tamamını ortadan kaldırmayı planlayan Mehdi önce
kendisini Hasan Sabbah'ın Dâvah hareketini kabullenir ve destekler gösterdi. Bu
arada Kazvin'den gönderdiği bir başka Dâ'î aracılığı ile Hasan Sabbah kaledeki
taraftarlarının sayısını iyice arttırmayı başarmıştı. 4 Eylûl 1090 tarihinde
gizlice kaleye giren Hasan Sabbah, kendisini Dihkhudâ ismiyle tanıtarak bir
süre burada yaşadı. Mehdi durumu anladığında ise kaledeki muhafızların tamamına
yakını İsmâ'îl'iyye mezhebi'ni kabullenmişler ve Mehdi'yi tamamen kendisini
savunamayacak bir duruma düşürmüşlerdi
Alamut
Kalesi'nin Teslim Alınması
Hasan
bin Sabbah tarafından kale Zeydî Mehdi'ye Üç Bin Altın Dinar ödenmek suretiyle
teslim alındı. Ödeme İsmaili Dâvah hareketine gönül vermiş "Muzaffer
Reis" ismindeki bir Selçuklu subayı tarafından gerçekleştirildi. Kalenin
bu şekilde Mehdi'den alınması sırasında ise hiçbir vahşet gerçekleşmemiş oldu.
Hasan
Sabbah, Alamut'a yerleştikten sonra 34 yıl boyunca buradan hiç ayrılmamıştır.
Rivayetlere göre Alamut'taki kendi odasından bile sadece birkaç kez çıkmıştır.
Alamut'a yerleştikten sonra Büyük Selçuklu Devleti ve Abbasilere yönelik
mücadelesine başlayan Hasan Sabbah, kendi döneminde elliye yakın suikast
gerçekleştirmiştir. Bunların en önemlisi ve ilki Nizamülmülk'ün öldürülmesidir.
Diğerleri ise Selçuklu üst düzey devlet görevlileri ve Abbasi din adamlarına
yönelik suikastlerdir. Nizamülmülk'ün öldürülmesi ve ardından Melikşah'ın ölümü
sonrasında Sencer, Berkyaruk ve Muhammed Tapar arasında taht kavgaları başlamış
ve Selçuklular gerilemeye başlamıştır. Hasan Sabbah Selçuklu sarayındaki taht
kavgalarını kendi lehine kullanmıştır. Ayrıca Hasan Sabbah döneminde başka
önemli kaleler de ele geçirilmiştir.
Hasan
Sabbah döneminin en ilginç olaylarından biri de büyük Sünni tarihçi Alâeddin
Atâ Melik Cüveynî'nin aktardığı olaydır. Cüveynî'ye göre Muhammed Tapar'ın
ölümünden sonra tahta geçen Sencer'e barış elçileri gönderen Hasan Sabbah,
tekliflerin kabul edilmemesi nedeniyle saraydan birilerini yanına çekerek
sultanın başucuna bir hançer saplanmasını sağlamıştır. Ayıldığında büyük paniğe
kapılan Sultan olayı gizli tutmaya çalışmış ancak olayın hemen ardından bir
elçiyle gelen mesajda Hasan Sabbah, “Ben istemez miydim ki o hançer sert taşa
değil de sultanın yumuşacık göğsüne saplansın.” demiştir. Bu olaydan sonra
İsmaililer, Sencer döneminde oldukça rahatlamıştır.
Ölümü
Mayıs
1124'te hastalanıp yatağa düşen Hasan Sabbah, ölümünün yaklaştığını düşünerek
halefi olması için Lemeser Kalesi komutanı Kiya Buzrug Ummid'i seçti. Ebu
Ali'yi sağına oturttu ve kendisini misyonerlik faaliyetlerinin başına getirdi.
Kasranlı Adem'in Oğlu Hasan'ı sağına ve ordularının komutanı Kiya Ebu Cafer'i
de önüne oturttu ve onlara imamın gelip devletin başına geçeceği güne dek Kiya
Buzrug Ummid'in liderliğinde uyum içinde çalışmalarını salık verdi ve 23 Mayıs
1124 Cuma günü öldü.
Bu
aynı zamanda göz alıcı bir liderliğin de sonuydu. Sünni ve Şiî İsmaili birçok
vakanüvis onu keskin zekalı, yetkin, aritmetik, astronomi, büyü ve daha pek çok
alanda bilgi sahibi biri olarak tarif eder. İsmailileri sevmeyen bir Arap
biyografi yazarına göre Alamut'ta ikamet ettiği otuz beş yıl boyunca, ne bir
kimse ortalık bir yerde şarap içebilmiş ne de testilere şarap
doldurulabilmişti. Oğullarından birini şarap içtiği, diğeriniyse asılsızlığı
kanıtlanmış olan Dai Hüseyin Kaini'nin katlini azmettirmek suçundan idam
ettirmişti.
Hasan
Sabbah aynı zamanda bir yazardı. Sünni yazarlar eserlerinden iki parçayı, bir
otobiyografik metni olan ve bir ilahiyat risalesini muhafaza etmişlerdi. Hasan
Sabbah asla imam olduğunu iddia etmemiştir. Yalnızca imamın bir temsilcisi
olduğunu söylemiştir. Hayatını anlattığı kitabın adı Sergiızeşt-i
Seyyidinâ'dır. Tarihçi Ata melik cüveyni Moğollar Alamut kütüphanesini yakmadan
önce kitabı kütüphaneden almıştır.
Suikastlerine
kurban giden isimlerden bir tanesi de Nizam’ül – Mülk’tür. Haşhaşiler kimdir?
Selçuklu
Devleti’nin bulunduğu yıllarda kurulan Haşhaşiler’in kurucusu Hasan Sabbah’tır.
Tam adı Hasan bin Ali bin Muhammed bin Cafer bin Hüseyin bin Sabbah
el-Hamari’dir.
2020
yılında Uyanış Büyük Selçuklu adlı tv dizisinde Hasan Sabbah’ı Gürkan Uygun
canlandırdı.
KAYNAK:
Sedat Palut / (dunyabizim.com, 20 Ekim 2018), Hasan Sabbah kimdir, kaç yaşında
ve ne zaman öldü? (sabah.com.tr, 12.10.2020), Gürkan Uygun (imdb.com,
17.11.2020), Gürkan Uygun (sinematurk.com, 17.11.2020), Uyanış: Selçuklu
dizisinde adı geçen Hasan Sabbah tarihte kimdir? (gursesgazetesi.com, 17.11.2020),
Ayşe
Atıcı Arayancan’ın 'Dağın Efendisi Hasan Sabbah ve Alamut' adlı kitabı, Hasan
Sabbah kimdir, öğretisi nedir, Alamut Kalesi neden bu kadar önemlidir
sorularına cevap veren önemli bir kaynak... Sedat Palut yazdı.
Hasan
Sabbah Ortaçağın önemli liderlerinden biri… Öğretisi ve içinden hiç çıkmadığı
iddia edilen Alamut Kalesi… İsmaili adlı mezhebi kurduğu iddia edilen Hasan
Sabbah kimdir, öğretisi nedir, Alamut Kalesi neden bu kadar önemlidir? Bu
soruların cevaplarını bulacağımız bir kitap var elimizde. Ayşe Atıcı
Arayancan’ın yazmış olduğu “Dağın Efendisi Hasan Sabbah ve Alamut” adlı kitap
Yeditepe Yayınları tarafından basıldı.
Yazar
Arayancan, kitabının başında dört halife dönemindeki ayrılıkları anlatmış.
Özellikle Hz. Ali (ra) ve Hz. Muaviye (ra) dönemini… Ardından kitabın kahramanı
Hasan Sabbah karşımıza çıkıyor. Yazar, İsmaillilerin Hasan Sabbah’a, “Seyyidina
(efendimiz) Hasan” adını verdiğini hatırlatıyor. Babası, ilmi seven bir kişi
olarak, Sabbah’ın kelam, mantık, felsefe ve matematik eğitimi almasını
sağlamış. Sabbah’ın çocukluğunda din adamı olmak istediğini öğreniyoruz.
Sabbah, yaşı ilerleyince Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün yanında idari olarak
görev almış. Lakin yazar, Sabbah ile Nizamülmülk’ün arasının mali işler
nedeniyle bozulduğunu söylüyor. Zamanla
Sabbah’ın okuma metinleri değişmiş ve İbn Attaş’ın da onayıyla İsmaili
mezhebine dâhil oluyor. Arayancan’ın belirttiğine göre İsmaili eğitimini
geliştirmek için Mısır’a giden Sabbah, buradaki sünni âlimlerin büyüklüğünü
reddettiği için buradan kovulur, İsmailiği yaymaya çalıştığı için de sürgüne
gönderilir. Yazar, Sabbah’ın yolunun İran’a düştüğünü, burada İsmailiğin
propagandasını yapmaya başladığını belirtiyor.
Sabbah’ın
destekçisi zaman içinde sürekli artar ve bu da Selçukluları rahatsız ettiği
için Nizamülmülk tarafından takip edilmesi ve sonrasında da yakalanması
istenir. Sabbah ise kaçar. Yazar burada şuna dikkat çekiyor. Birincisi, Sabbah
çok iyi bir propagandacıdır. İkincisi ise, Selçuklu yönetiminden memnun
olmayanları kendi yanına çekmeyi başarabilmektedir. Yazara göre Sabbah, kendine
bağlı insanların artmasıyla beraber bir yerde ikamet etmek istemektedir. Bunun
için de en uygun coğrafya Alamut Kalesi’dir. Fakat kale bu dönemde Sultan
Melikşah’ın da onayıyla Hüseyin soyundan gelen Alevi-Mehdi adında birinin
yönetimindedir. (S.35) Sabbah, kalede bulunan askerlerin bir kısmını zamanla
kendi tarafına çeker ve ayrıca İsmaililerin de kaleye sızmasını sağlar. Büyük
bir güce ulaşınca da kendisi kaleye gizlice girer. Dehhuda adıyla bir süre
kimliğini gizleyerek yaşamaya başlar. Mehdi ise Sabbah’ın gerçek kimliğini
öğrendiğinde ise iş işten geçmiştir. “Sabbah Alamut’un bedeli olarak üç bin
dinarlık bir senet vererek, Mehdi’nin kaleden serbestçe ayrılmasına izin
verir.” (S.36) Böylece Sabbah daha rahat propaganda yapar ve dört bir tarafa
propagancılarını gönderir.
Selçuklular
ve Alamut Kalesi
Peki,
Sabbah neden özellikle bu kaleyi istemiştir? Yazar kalenin iki bin metreyi aşan
kayalar üzerine kurulduğunu, dağlar ile kuşatıldığını, dışa kapalı ve verimli
bir vadi üzerinde bulunduğunu belirtiyor. İsminin de “Kartal Yuvası” anlamına
gelen “aluh” ve “amut” kelimelerinden meydana geldiğini ekliyor. Yazarın
belirttiğine göre Sabbah, kaleye surlar ve su kuyusu yaptırıyor. Kaleyi dış
saldırılara karşı güçlendiriyor. “Nitekim Moğol hükümdarı Hülagu kaleyi ele
geçirdiği zaman kalenin yıkımı için birçok asker ve devşirme görevlendirmiş,
ancak duvarlara kazma işlemeyince, önce evlerin damlarını, daha sonra da
duvarlarını yıkmak için uğraşmışlardır.” (S.39)
“Selçuklular
ve Alamut Kalesi” başlıklı bölümde yazar, İran ve Afganistan coğrafyasının bu
dönemde tam olarak zerdüştlüğün etkisinden kurtulamadığını ve Sabbah’ın da
İsmaililiği yaymak adına bunu kullandığını belirtiyor. Bu döneme kadar Sabbah’ı
çok önemsemeyen Selçuklu Sultanı Melikşah ise Sabbah’ın bu çalışmalarının
ardından Nizamülmülk’ü bu konuyla ilgilenmesi için görevlendirir. Vezir önemli
bir orduyla kaleyi kuşattırır. Günlerce süren kuşatmanın ardından açlığa
dayanamayacak noktaya gelen halk Sabbah’tan yardım ister. Sabbah ise
sabretmelerini söyler. Ardından kaleyi kuşatan Emir Yoruntaş’ın ölmesiyle
kuşatma kaldırılır. Halk bunu Sabbah’ın kerametine bağlar. “Sultan Melikşah,
Hasan Sabbah’ı yeni bir din icat etmek ve cahilleri kandırmakla suçlar ve eğer
kendisine itaat edilmez ise kalelerini yerle bir edeceğini bildirmek üzere elçi
ile bir mektup gönderir. Hasan Sabbah ise bu mektuba karşılık olarak Müslüman
olduğunu, Abbasilerin hilafeti gasp ettiğini, hilafetin gerçek sahibinin Fatımi
olduğunu söyleyerek sultanı Nizamülmülk’ün entrikalarına karşı uyarır ve
Selçuklu Devletini tehdit eder.” (S.49)
Peki
bu sürecin devamında ne olur? Yazar, İsmaillilerin gayretleriyle Nizamülmülk’ün
suikast düzenleyerek öldürülmesi ve Selçuklu tahtından Melikşah’ın ölümünün
ardından Muhammed Tapar ve Berkyaruk arasında iktidar mücadelesinin
başlamasıyla İsmaililerin rahatladığını ve Sabbah’ın büyüdüğünü söylüyor. Bu
süreçte Sabbah, saray ve ordu içine sızmıştır. Kendisi ile ilgili tüm
olaylardan haberdar olur. Selçuklu askerlerinin önemli bir kısmını kendi yanına
çeker. “İsmaililere karşı olan komutanlar ve vezirler, evlerinden dışarı zırh
giymeden ya da koruma almadan çıkmaya cesaret edemez hale geldiler.” (S.55)
Mehmet
Tapar iktidara geçtikten sonra, Hasan Sabbah’a ciddi bir darbe vurmak
istemektedir. Bu sebeple İsmaililere ait Şahdiz Kalesi ele geçirildi. Lakin
Sabbah’ın adamlarının saraya kadar girmesi hükümdarı iyice tedirgin etmiştir.
Bu tedirginliğe rağmen Tapar, Alamut Kalesi’ni kuşatmıştır. Kuşatma esnasında
Tapar’ın ölmesi, “İsmaililer için yeni bir kurtuluş kapısı olurken moralleri
yükseltmiştir.” (S.72)
Yazar,
Tapar’ın ardından Sultan Sencer döneminde de İsmailiğin devlet için bir tehlike
olduğunu belirtiyor. Sencer kendi döneminde de İsmaililer üzerine yürüdü. Ama
Hasan Sabbah, saraydaki bir adamı vasıtasıyla Sultan Sencer’in odasına girerek
yatağının altına bir bıçak koyup “eğer ben sultanın iyiliğini düşünmeseydim,
sert yere konmuş olan o bıçağı onun yumuşak göğsüne saplatırdım” notunu
bırakması üzerine Sencer, Sabbah ile anlaşmak zorunda kaldı. (S.75) Sultan,
Sabbah’tan inançlarına davet etmemelerini, yolları tehdit etmemelerini, yeni
kaleler yapmamalarını istemiştir. Yazara göre, bu antlaşmanın ardından iki
taraf da yeniden mücadele içine girmemiştir.
Hasan
Sabbah nasıl öldü?
Yazar,
“Hasan Sabbah’ın Ölümü” başlıklı bölümde kitaba konu olan kahramanı
detaylandırıyor. 90 yaşında, 1124’ de ölen Sabbah, Alamut yakınlarında gömüldü.
Fakat mezarı Moğollar tarafından yıkılmıştır. (S.79) “Kendi davası uğruna 35
yıl Alamut’ta yaşamış ve rivayetlere göre kaleden aşağı hiç inmemiş,
ikametgahından sarayın damına gitmek için sadece iki kez çıkmıştır. Kendisini
dünya işlerinden soyutlayarak, yaşamını İsmaili davasına adamış, tüm
zamanlarını ibadetle, kitap okumakla, ülke işleri ile uğraşarak geçirmiştir.”
(S.80) Yazar, Sabbah’ın içki içmediğini, şarap içen oğlu Muhammed’i ise bu
sebeple öldürdüğünü belirtiyor.
Sabbah,
Ta’lim doktrinini şöyle anlatıyor. “Allah’ı tanımak akıl ve düşünceyle mümkün
olmaz, İmam’ın rehberliğiyle olur. Çünkü dünyada yaşayan yaratıkların çoğunda
akıl ve dini düşünce vardır. Eğer akıl Allah’ı tanımakla yeterli olsaydı,
hiçbir akıl sahibi diğerinden farklı bir Allah mefhumuna sahip olmaz ve bu
konuda görüş ayrılığına düşmezdi. Onun için herkes aklının erdiği kadar
dindardır.” (S. 144)
Yazar
kitabının “Kıyamet İlanı” adlı bölümünde İsmaililerin farklı konulardaki
görüşlerini paylaşmış. İsmaililer, Ramazan’ın 17’sini kıyamet bayramı olarak
ilan edip, o gün şarap içip, sazlı sözlü eğlenceler düzenlemiştir. (S.149)
Namaz konusunda ise şu ifadeleri kullanıyor yazar: “Artık şeriatın istediği 5
vakit namaz gereksizdir, kıyamet döneminde insanlar kalplerinde daima Allah ile
birlikte olacaklardır ve gerçek namaz da budur.” (S.150)
Peki,
İmam kimdir? İsmaililere göre imamet, hem dini hem de dünya reisliği manasına
gelen manevi bir kuvvettir. “Ayet ve hadislere istediği manayı verebilir. Onun
öğretilerine uyanlar namaz, oruç gibi mükellefiyetlerden kurtulur. Bu nedenle
de tefsir ve hadis ilimlerine diğer mezhepler kadar önem verilmez ve gerçek
bilginin taşıyıcısı ve Kur’an’ı yorumlayan, anlamlandıran tek kişi imamdır.”
(S.163)
Ayşe
Atıcı Arayancan’ın “Dağın Efendisi Hasan Sabbah ve Alamut” adlı kitabı, kitabın
kahramanını merak edenler için bir başucu kitabı… Bu önemli kitap, dönemin
kaynakları esas alınarak hazırlanmış.
KAYNAK:
Sedat Palut / (dunyabizim.com, 20 Ekim
2018).