Şair ve yazar. 6 Ağustos 1971, Arlon /
Belçika doğumlu. Lüksemburg vatandaşıdır. Ettelbruck İlkokulu (1983), Diekirch
Klasik Lisesi (1991), Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu
(1998) mezunu. 1994-2002 yılları arası Londra’da çevirmenlik yaptı. “Çağdaş
Türk Aşk Şiirinde Devamlılık ve Değişim” konulu doktora tezini mezun olduğu
okulda sundu. Aynı kuruluşta çağdaş Türk edebiyatı, Tanzimat dönemi Türk
edebiyatı, Osmanlıca ve çeşitli düzeylerde Türkçe dil dersleri verdi. Bilkent
Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümünde öğretim görevlisi olarak görev yaptı.
Ayrıca Kültürler Meclisinin genel sekreterliği görevini yürüttü. XIX. ve XX.
yüzyıl Türk edebiyatı, çağdaş Arap ve Gürcü şiiri, karşılaştırmalı edebiyat,
gezi edebiyatı ve Ubıhçadan Lüksemburgcaya kadar çeşitli azınlık dilleri ile
ilgili çalışmalar yaptı.
Türkçe, Fransızca, İngilizce olarak kaleme
aldığı yazı ve şiirleri Bulletin of the School of Oriental and African Studies,
Çuene Buri, Galerie, Hece, Kaşgar, Les Cahiers, Luxembourgeois ve Traversèes
gibi dergilerde yayımlandı.
ESERLERİ:
İNCELEME: Çağdaş Türk Aşk Şiirinde Aşıklar Mekânlar (2002),
Elifbalar Sevdası (2003)
ÇEVİRİ: Aşkın Kitabı (Nizar Kabbani’den şiirler, Arapçadan,
2000), Gezginin Günlüğü (şiirler, derleme, 2002), Tigres de Papier et
Monstres Edentés (Kâğıttan Kaplanlar ve Dişsiz Canavarlar, antoloji;
Türkçe, Arapça ve Gürcüceden Fransızcaya; Belçika, 2003).
KAYNAK: Atıf Bedir / Nizar Kabbani: Aşkın
Kitabı (Hece, Ocak 2001), Kezban Bülbül / İsyanımı Doğu ile Bastırdım (Yeni
Şafak, 30.01.2003), Taha Çağlaroğlu / Gezginin Günlüğü (Zafer, Ocak 2003), Ali
Galip Yener / Türk Şiirinde Aşk: Sakin, Mutsuz ya da Yırtıcı (Virgül, Mayıs
2003), Murat Kacıroğlu / Şiirin Aşkı Aşığı ve Mekânı (Kitap Haber, Nisan-Mayıs
2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
I.
yankılanıyor
kudüs
ezanları
gırnata'nın
vadilerinde
II.
nasıl
dirilmesin
endülüs ruhu
ölülerin bile
dirildiği
şehirde
III.
asla
işgal
edemezler
içimizdeki kudüs'ü
IV.
keşke
yüreğim
de taştan olsa
onu da atsam
biraz yürek
biraz taştır
kudüs
V.
isyana çağrı
bu şehrin her
taşı
taşla inşa
taşla isyan
isyanla inşa
kudüs
(Hece dergisi,
Ekim 2002)
Edebiyat,
bugünkü ülkelerin siyasi sınırlarına asla sığmaz. Tanzimat öncesi Osmanlı
edebiyatının, hem Bağdat, Kudüs ve Kerbela gibi coğrafi mekanlara göndermeler
yoluyla, hem de şairlerin özgeçmişi itibarıyla Arap dünyasıyla sıkı bir
ilişkisi olduğu bilinmektedir. Fakat edebiyat tarihi kitaplarında, Tanzimat
sonrası dönemde böyle bir ilişkinin bulunduğu üzerinde pek fazla durulmaz. 1924
yılında Mısır’da Lübnanlı şair Varde el–Yazıcı (1838–1924) hakkında yaptığı bir
konferansta, Filistinli yazar ve şair Mey Ziyade (1886–1944) Arap kadın
yazarlığının tarihini anlatırken Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye (1862–1936)
den de söz etmişti: “Türkçe yazmasına rağmen onun da Arap kadın yazarları
arasında zikredilme hakkı vardır, çünkü onların dilini biliyordu ve onların
memleketlerinde yaşadı.” 1866’da Cevdet Paşa Halep valisi olunca, dört
yaşındaki Fatma Aliye’nin ailesiyle birlikte Halep’e göçtüğünü biliyoruz.
Eserleri 1982’de iki cilt halinde yayınlanan Ziyade’nin sözleri Türk ve Arap
edebiyatının bu yakın ilişkisini hatırlatır.
Servet–i
Fünûn, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk edebiyatına yön veren birçok
önemli şair Arap dünyasında doğdu veya yaşadı: Peyami Safa’nın babası ve
Servet–i Fünûn şiir estetiğini sergileyen şiirler yazan İsmail Safa (1867–1901)
Mekke doğumludur. Bugünlerde özel bir anlam verdiğimiz “O senin ufk–ı
târumârında/ Hıçkıran ruhumuzdur ey Bağdad” dizelerinin şairi Süleyman Nazif
(1869–1927) bir zamanlar Basra ve Bağdat’ta valiydi. Hece vezniyle şiirler
yazan ilk kadın şair olarak tanınan İhsan Raif (1877–1926) Beyrutludur. Kendine
has simgecilik anlayışıyla Türk edebiyatına damgasını vuran Ahmet Haşim
(1884–1933) Bağdat doğumludur. Hece veznini seçen şairlerden ve halkbilimi
araştırmaları ile ayrı bir önemi olan Ahmet Kutsi Tecer (1901–1967) Kudüs’te
doğdu. Türk okurunu toplumcu gerçekçilikle tanıştıran şairlerden İlhami Bekir
Tez (1906–1984) Trablusgarp’ta dünyaya geldi. Şair, yazar ve dilci İlhan Şevket
Aykut (1907–1991) aynı coğrafyada doğdu, Bingazi’de. Geçen kasımda hayata veda
eden Müştak Erenus (1915–2001) Şam doğumluydu.
Bu
listeyi uzatmaya gerek yoktur. Yakındoğu Türkiye’ye sadece coğrafi anlamda
değil, edebiyat tarihi açısından da çok yakındır. Türk edebiyatını seven biri
ve Türkiye’de bir üniversitede öğretim görevlisi olarak onu sevdirmeye çalışan
biri olarak gönlüme yakın bu doğudaki, özellikle Irak’taki dehşet verici
olaylar beni alakasız bırakamazlardı. Amerika, İngiltere ve Avustralya’nın
Irak’a karşı saldırılarının hiçbir uluslararası meşruiyeti olmaması ve bu
dengesiz savaşın ortak insanlığımıza karşı affedilemez bir suç olması
barışsever her insanı isyan ettirir. Ama benim için bu savaşın bir başka
özelliği daha da var. Irak topraklarının bombalanmasını, Irak halkının
öldürülmesini benim edebi vatanımın bir eyaletine yapılan bir saldırı olarak
algılıyorum.
Şair
Cenap Şahabettin (1870–1934) eşsiz kalemiyle 1914–1916 arasında Tasvir–i Efkâr
gazetesinde yayınladığı Afâk–ı Irak adlı yazı dizisinde İngilizlerin Irak’taki
petrolle yakından ilgilendiklerini yazmıştı. Başka sebepleri bulunduğuna
kimseye inandıramayan bazı ülke yönetimlerinin petrol uğruna Irak’a karşı,
Gılgameş, Ebu Nuvâs, Fuzûlî ve Ahmet Haşim’in ülkesine karşı yeni bir sömürgeci
savaşı başlatmaları, bize Cenap Şahabettin’in bu edebi yazılarının siyasi
içeriğinin güncelliğini hiç de yitirmediğini gösteriyor.
Sanat
olsun, zanaat olsun, yaratıcılık insanın özüdür. Bir ülkeden, bir halktan söz
ederken onun sanat ve zanaatlarından söz etmemek onu insandışılaştırmaktır.
Medyaların savaş öncesi günlerde ve bugünlerde Irak’ı Gılgameş, Ebu Nuvâs,
Fuzûlî ve Ahmet Haşim’in vatanı olarak değil, hep eli kanlı bir diktatör
tarafından yönetilen bir ülke olarak göstermeleri bu açıdan oldukça anlamlıdır.
Yakın dönemde de Nazik el–Melâ’ike, (1923–1992) Bülent el–Haydârî (doğ.1925) Abdülvahap
el–Beyyâtî (doğ. 1926) ve Mey Muzaffer (doğ. 1948) gibi Iraklı şair ve yazarlar
sadece ülkelerinin ve Arap dünyasının edebiyatına değil, dünya edebiyatına da
birçok şey kazandırdılar. Yazdıkları her kelimeyle, isyan ve imgeleriyle, meâl
ve mecâzlarıyla edebiyatın sadece üniversitelerin seminer odalarında ve
edebiyat salonlarında tartışılan metinlerden oluşmadığını, halkı
coşturabileceğini, dünyayı daha yaşanır bir hale getirebileceğini gösterdiler
ve göstermeye devam ediyorlar. Bu isimleri çoğumuzun duymamış olması savaşın
çok önceden kültürel alanda hazırlanıp hazırlanmadığı sorusunu aklımıza
getiriyor. Onun için, bütün dünyada yüz binlerce insanın bu yeni sömürgeci
savaşı protesto ettiği bu günlerde edebiyatseverler, barışseverlerin korosuna seslerini
özel bir şekilde katabilirler.