Oktay Rifat

Yazar, Şair

Doğum
10 Haziran, 1914
Ölüm
18 Nisan, 1988
Eğitim
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Burç
Diğer İsimler
Ali Oktay Rifat, Oktay Rifat Horozcu

Şair ve yazar (D. 10 Haziran 1914, Trabzon - Ö. 18 Nisan 1988, İstanbul). Tam adı Ali Oktay Rifat’tır. Trabzon Valiliği de yapmış olan şair ve dilci Sâmih Rifat’ın oğlu, çevirmen Samih Rifat’ın babasıdır. Ali Fuat Cebesoy dayısı, Nâzım Hikmet teyzesinin oğludur. Kendisi almadığı ve hiç kullanmadığı halde bazı kaynaklarda soyadı Horozcu diye geçer. İlkokulu Ankara’da okudu (1927). Ankara Erkek Lisesi (1932), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1936) mezunu. Maliye Bakanlığı hesabına Paris Siyasal Bilgiler Fakültesinde üç yıl okudu, bitiremedi. Basın Yayın Genel Müdürlüğünde çalıştı (1943). Ankara ve İstanbul’da serbest avukatlık yaptı. Devlet Demir Yolları Birinci İşletme Müdürlüğünde avukat (1961-73) olarak çalışırken emekliye ayrıldı.

İlk şiiri “Eza”, Varlık dergisinde (83. sayı) yayımlandı. Daha sonra Varlık (1936-44), Aile (1947), Yaprak (1949-50), Yeditepe (1951-57) dergi-lerinde çıkan şiirleriyle tanındı. Yeni Dergi, Gösteri, Adam Sanat’ta da yazdı. 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren yazdığı, 1941’de Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday’la ortaklaşa çıkardığı Garip kitabında yer alan şiirleriyle “Garip Akımı”nın, diğer adlarıyla  “Yeni Şiir”in ya da “Birinci Yeni”nin öncülerinden oldu. Halk şiiri özelliklerinden yararlandığı şiirlerinde giderek toplumsal konulara ve kendini yenileyerek ikinci yeni şairlerinde görülen anlamca kapalı, gerçeküstücü anlayışa yöneldi. Son döneminde eski Yunan şiirinden esinlenen örnekler verdi.

Şiirin dışında roman ve sahne eserleri de yazdı. Fransızcadan çeviriler yaptı. Karga ile Tilki kitabıyla 1955 Yeditepe Şiir Ödülünü, Şiirler kitabıyla 1970 Türk Dil Kurumu Şiir Armağanlarını kazandı. Yağmur Sıkıntısı oyunu Ankara Sanatseverler Derneğince Yılın En İyi Oyunu seçildi ve TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülünü aldı. Bir Cigara İçimi kitabıyla 1980 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülünü, Danaburnu ile 1981 Madaralı Roman Ödülünü, Dilsiz ve Çıplak’la da 1984 Necatigil Şiir Ödülünü kazandı. Şiirlerinin toplu basımı Bütün Şiirleri genel adı altında Adam Yayınlarınca yapıldı.

“Oktay Rifat şiirinde Zaman’ın majiskül bir gerçeklik taşıdığı bilinir; onu bütün öteki ölçülerden ayırır, avucunun içinde tutar, evirir çevirir bir tür hayretle. Gâh ‘çınarların yapraklarını da uçuşan dün, bugün, yarın’ı içeren ‘bir Zaman Fırtınasından sözeder, kah ‘denizin suyunda ışıması’nı okur Zaman’ın. Böyle bakıldığında, Zaman’a bulutsu bir anlam katmanı eklediği, onun değişken ve görece bünyesini tılsımla donattığı da ileri sürülebilir, sanıyorum.” (Enis Batur)

“Gündelik yaşamla ilgili minik çatışmaların birer cümlelik diyalog parçalarıyla gitgide tırmanan bir gerginliğe ulaştığı oyun, gerginliğin yavaş yavaş çözüldüğü kısa cümlelere dönüş ile noktalanır. Oktay Rifat’ın iki çalgı için yazılmış bir sonat özelliği taşıyan bu yapıtının psikolojik derinliği, duyarlı bir oyunculukla dile gelmesi gereken armoni ve melodi özellikleri içerir. Yağmur Sıkıntısı bir tartım oyunudur. Kadının ve erkeğin, umarsız birlikteliklerini noktalama adına, diyalog yoluyla birbir-lerini acımasızca tüketerek verdikleri amansız savaşımın anlatımıdır. Temelde gerçekçi bir örüntüye yerleştirilmiş, ama İnci’nin iç dünyasından taşan ‘Gerçek-ötesi’ seslerin de yer aldığı Yağmur Sıkıntısı, tiyatromuzda bire-yin açmazlarını ruhsal ve toplumsal etkenler bağlamında en başarılı biçimde irdeleyen oyunlardan biridir.

“Oktay Rifat, değerleri sağlam bir temele oturmuş bir toplumun, insanların dengeli, tutarlı, anlamlı bir yaşama kavuşmasının ön koşulu olduğuna inanır. Ancak, Oktay Rifat tiyatrosunda insanın sorumluluğu da ön düzeydedir. Oktay Rifat insana inanmak ister. İnsanın güçlü olmasını ister. Oktay Rifat, incelikli ozan duyarlığıyla dile getirdiği oyunlarında toplumun esenliğiyle insanın esenliğini içiçe algılar.” (Ayşegül Yüksel )

“Oktay Rifat’ı bütünü ile ‘mükemmel’ saymak mümkün mü? İnsani değerler taşıyan ve bunları söyleyen bütün öbür şairler gibi, değildir elbet. İyi ki değildir. Şiiri matematik olmaktan, tanımlanmaz olmaktan kurtaran biraz da hatalardır, yanılgılardır. Ne var ki Oktay Rıfat’ın hataları yalnızca ‘insani’ hatalar değildir. Şiiri uğraş edinmiş bir kişi olarak da hataları vardır. Açıklamasız, birden dönüşleri, gelişmeden çok değişmeden yana görünmesi, çok olumlu, çok verimli şiir yeteneğini kolaya alması, bunlardan bazıları.” (Turgut Uyar)

“Oktay Rifat, Türk şiirinin belirli dönemine damgasını vuran bir şair. Edebiyat okuruna eski şiirini unutturan, şiirseverlere modern şiiri sevdiren bir şair. Şiirimizin sınırlarını genişleten, ona yeni olanaklar sağlayan, yeni tatlar ve incelikler getiren bir sanatçıdır.” (Anıl Meriçelli)

ESERLERİ:

ŞİİR: Garip (Orhan Veli ve Melih Cevdet ile, 1941), Güzelleme (1945), Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler (1946), Aşağı Yukarı (1952), Karga ile Tilki (1954), Perçemli Sokak (1956), Aşk Merdiveni (1958), İkilik (Aşağı Yukarı ve Karga ile Tilkinin 2. Basımı, 1963), Elleri Var Özgürlüğün (1966), Şiirler (1969), Yeni Şiirler (1973), Çobanıl Şiirler (1976), Bir Cigara İçimi (1979), Elifli (1980), Denize Doğru Konuşma (1982), Dilsiz ve Çıplak (1984), Koca Bir Yaz (1987), Bütün Şiirleri (3 cilt, 1999-2000), Nara Benzerdin (Seçmeler, 2002).

OYUN: Kadınlar Arasında (oyn. 1948, bas. 1966), Oyun İçinde Oyun (1949 -50), Bir Takım İnsanlar (oyn. 1960, bas. 1961), Atlar ve Filler (1962), Çil Horoz (1964), Zabit Fatma’nın Kuzusu (1965), Yağmur Sıkıntısı (1969 / 70; bas. beş oyun bir arada, 1988), Dirlik Düzenlik (1975).

ROMAN: Bir Kadının Penceresinden (1976), Danaburnu (1981), Bay Lear (1982).

DENEME: Şiir Konuşması (Bütün yazıları, 1992).

ÇEVİRİ: Sevda Hekim (1943) - Şanlı Aşıklar (1950) (Molière’den), Bir Kapı ya Açık Durmalı ya Kapalı (A. de Musset’ten, 1943), İlk Aşk (Turgenyev’den, 1944), Klara Miliç (Turgenyev’den, E. Güney ile, 1944), Mutlak Peşinde (Balzac’dan, Sabiha Rifat ile, 1945), Gecenin Sonu (F. Mauriac’dan, 1945), Louis Lambert (1946) - Modesto Mignon (1947) (Balzac’dan), Batı’dan Şiirler (Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli Kanık ile, 1953), Kanaldaki Ev (G. Simenon’dan, 1959), Elektra (J. Giraudoux’dan, 1959), Latin Ozanlarından Çeviriler (1963), Yunan Antologyası (1964, iki kitap birlikte, Yunan Antologyası ve Latin Ozanlarından Çeviriler adıyla, 1986), Gece Yazı / Çeviri Şiirler (S. Rifat ile, 1994),

HAKKINDA: Mehmet Kaplan / Cumhuriyet Devri Türk Şiiri (1973), Turgut Uyar / Bir Şiirden (1982), Oktay Rifat Kitabı (1991), F. Türe / Bir Usta Bir Dünya: Oktay Rifat (1994), Memet Fuat Bengü / Oktay Rifat (derleme, 1997), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (1979), TBE Ansiklopedisi (c. 2, 2001), Anıl Meriçelli / Yalnızlık Mevsim Olur (2002), Yusuf Yıldırım / Orhan Veli Kanık ve Garipçiler (Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, 2004).

AKŞAM BALIĞIN KARNINDA BEKLİYOR

Bir yağmurla çıkıyor rıhtımına

sıkıntının, büyük kayıkların

dönüşünü gözlüyordu,

akşam balığın karnında bekliyor.

 

Fitili tütüyordu servilerin

ve yazılar dallar arasında.

 

Mahallenin deniz koktuğu

kamburun atla dolaştığı

saatlerin saatlere benzediği

bir günde bekliyordu

insanların dönmesini oraya

oysa bir delik kalıyordu

yerinde umutların, kara bir yelken

yarını olmayan iskelede.

 

Mevsim, tonozların altından

geçerek basıyordu toprağa,

çöp yığınları leşler

yeni sözcükler otta ve yaprakta

yabancı bir kıpırtı ruhumuzda

 

Bir tüy düşüyordu suya

karayelin dişlerinden geçirdiği.

 

Akşam balığın karnında bekliyor.

SON SÖZ

Boğazından lıkır lıkır geçen

Şu suyun kıymetini bil

Nedir ki bu mavilik deme

Pencereden görebildiğin kadar

Göğün kıymetini bil

Kıymetini bil çiçek açmış bademin

Güneşli odanın çamurlu sokağın

Beyazın siyahın yeşilin

Pembenin kıymetini bil

Dirilik öyle bir şey yürekte

Sevinçle çırpınır

Kavak yelleri eser insanın başında

İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır

Halk için girişilen savaşta

O korkulu sevincin

Öfkenin kıymetini bil

Bil ki bu

Budur işte

Güneş yalnız dirileri ısıtır

Güneşin kıymetini bil

TELEFON

Gözlerin var ya çekik kara kara

Önce gözlerindi en güzel ışık

Beyaz dişlerindi bacakların omuzun

Damalı örtüde bir kâse çorba gibi

Buğulu bir lezetti karıkocalık

Şimdi bir çınar yeşeriyor içimde

Bir şarkı söyleniyor uzun uzun

Hürriyetin rüzgârlı bayrağı oldu

Bize yeten aydınlığı sevdamızın

 

Aman dayanamazsam ne etmeli

Bütün pencereler üstlerine açık

Kimler soyar çocukları kimler örter

Biri on bir yaşında öteki küçük

Ya anne diye bağırırsa uykusunda

Belki korkmuş belki de susamıştır

Geceleri su içmeye alışık

Çorap öyle mi giydirilir don öyle mi bağlanır

Gömleği bir tuhaf sarkıyor arkasında

 

Çocuklara bakma dayanırım

Gide gide çoğaldım halkım ben artık

Dağ taş kalabalık kalabalık

Satar mıyım onları onlar da çocuklarım

Ben kadınım çocuklarımla varım

Telefon nafile açmam seni

Söylemez dillerim yarınla bağlı

Tutmaz parmaklarım kocamdan belli

Telefon benimki de analık

 

Çocuklara bakma dayanırım

Sevgiydim önce bir çeşit incelik

Şimdi işe yarıyorum kaba saba

Tuzlu bir deniz kokusu havada

Benimle başladı bu müthiş tazelik

Benimle yaklaştı güzel günler

O günlerin eşiğinde beni hatırlayın

Hatırlayın onların vahşetini

Her telefon çalışta kesik kesik

HEP O GÜLDÜRÜNÜN ETKİSİNDEYDİ

Oktay Rifat'ın Dilsiz ve Çıplak adlı kitabındaki bir şiirinin başlığı bu sözler. Ama aynı zamanda onun oyun yazarlığını da özetleyen bir tümce. Bu şiirde akşamı "dallarına ozanlar asılı" yaşlı bir çınara benzeten şair, "ben son yolcuyum bu sokakta / son seyirci bu panayırda / başımda tüylü şapka omuzumda pelerin" sözleriyle de bir oyun kişisi olarak çıkar karşımıza. Onun başka başka oyun kişilerinin ağzından konuşma özelliği daha ilk şiirlerinde dikkatimizi çeker. Hesap bilmeyen muhasebe memuru, Salih Reis'in Deniz Kızı çatanası, Haydarpaşa'dan kalkan tren, Erenköy'lü arabacı Mestan, gömleklere yakalara balena satan Ali, berberin kanaryası, Lamartine Caddesi'ndeki ağaç. Karga ile Tilki, Dursun Ağa, Fadik kız, Agamemnon, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve daha nice ilginç oyun kişisi Oktay Rıfat'ın evrensel sahnesinde boy gösterirler. Çünkü o da, Shakespeare gibi, bir sahne olarak görür bütün dünyayı, kadınlarla erkekleri de birer oyuncu. Zaman zaman cansız varlıklar da katılır bu oyuncuların arasına. Padişah saraylarından maden işçilerinin mahallelerine, ıssız boğaz iskelelerinden Anadolu'nun dağ köylerine kadar uzanan değişik oyun alanlarında karşımıza çıkan bu varlıklar, Oktay Rifat şiirinin dramatik dokusunu oluştururlar.

Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler'den son kitabı Koca Bir Yaz'a kadar yazdıklarında kişileştirmekteki ustalığı, tekerlemeler ve deyimlerle zenginleştirdiği konuşma dilinin çarpıcılığı ve ele aldığı konulardaki çatışma ve gerilimlerin inandırıcılığı ile dramatik şiirin parlak örneklerini veren bir şairin oyun yazmayı denemesi kadar doğal bir şey olamazdı. Oktay Rıfat'ı oyun yazarlığına yönelten etkenler arasında, insanın oyun oynamaktan hoşlanan bir varlık olmasına duyduğu inanç kadar elbette bu doğal yeteneğinin de payı vardı.

Oktay Rıfat'ın Melih Cevdet Anday'la birlikte yazdığı Kıskançlar'ın dışında, hepsi sahnelenmiş yedi özgün oyunu olduğunu biliyoruz. Bunlardan Oyun içinde Oyun ile Zabit Fatma'nın Kuzusu dışındaki beş oyunu Yağmur Sıkıntısı: Toplu Oyunlar başlığı altında 1988'de yayımlandı. Birbirine pek benzemeyen bu oyunların en önemli ortak özelliği azgelişmişliğin değişik ölçülerde groteskleştirdiği insanları sergilemeleriydi. Bu çarpıklık, Oyun içinde Oyun'da olduğu gibi, bazen baskıcı bir toplumun hayatı oyunlaştırarak baskıyı hafifletme ve bir çeşit ortaoyunu geleneğinin biçimsel saçmalıklarıyla avunma kalıplarıyla dile getiriliyor, bazen Kadınlar Arasında'da olduğu gibi yoksul düşen soylu bir ailenin açlığı bir töre komedyasının ironileriyle yansıtılıyordu. Oktay Rifat için geri kalmış olmak, "Azgelişmiş" şiirinde de söylediği gibi, "çakaldan korkar gibi korkmak insandan, insanla kardeş olmak dururken, yılana sarılmak"... "bilisiz; bilinçsiz ve bitli, karanlık cenderede yay gibi sıkışmak..!' demekti. Bu gerilim yazarın mutluluk özlemini geçmişle gelecek arasında uzanan bir tele dönüştürüyor, o da bu tel üzerinde imgelemine şaşırtıcı perendeler attırıyordu. Birtakım İnsanlar'la Atlarla Filler'deki biçim denemeleri, büyük bir olasılıkla, yazarın çevresinde gördüğü insanların açmazlarını ya geçmişle gelecek arasında düşsel bir yolculukla ya da kişilik bölünmesi gibi ruhsal bir düzensizliğin dışa vurmasıyla sonuçlanıyordu

Denilebilir ki, Oktay Rifat hemen hemen bütün oyunlarında karşımıza çıkardığı kişilerle çalışan insanların; doğruluktan, iyilikten, güzellikten yana olup mutluluğu hak edenlerin; ezenlere karşı ezilenlerin sözcülüğünü etmek istiyor. Bunu yaparken de kaba bir propagandacılığın tuzaklarına düşmüyor. Fettah Paşalar'ın konağında da, Sıdıka'yla Sultan'ın paylaştığı gecekonduda da hak, sevgi, iyilik, dayanışma değişik kavramlar değil. Bu nedenle bütün bu oyunlar içerikleri açısından belli bir seyirci kesiminin kolayca özdeşlik kurabilecekleri yapıtlar.

Biçimsel açıdan da Oktay Rifat'ın ilginç bir deneyciliği var. Kadınlar Arasında, Oyun içinde Oyun ve Birtakım İnsanlar oyun kişilerinin doğrudan doğruya seyirciye konuşmaları, zaman zaman oyun oynadıklarını gizlememeleri, gerçekçiliğin kurallarından kolayca uzaklaşmaları, yazarın geleneksel Türk tiyatrosundan nasıl yararlandığını, o kaynaktan yola çıkarak çağdaş bireşimlere varılabileceğini gösteriyor. Oyun içinde Oyun'un Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı'sıyla birlikte bu doğrultudaki deneylerin bir öncüsü olduğu da söylenebilir. Ortaoyununun Pişekâr'ı ile Kavuklu'su burada genç kız ve delikanlı kimliğinde iki sunucu olarak karşımıza çıkar. Birtakım İnsanlar'da ise bu görevi Yardımcı üstlenmiştir. Bir Boğaz iskelesinde geçen olaylar arasındaki bağlantı Yardımcı'nın açıklamalarıyla sağlanır. Ne var ki, olayların akışının sık sık bu uzunca açıklamalarla kesilmesi, olay örgüsünde dramatik dokuyu gevşeten bir kopukluğa yol açar ve yazarın dramatik yoğunluğu daha çok dilin şiirselliğiyle sağlamaya çalıştığı izlenimini verir.

Oktay Rifat'ın ilginç dramatik durumlar yaratmadaki büyük ustalığına rağmen, bir buluşun biçimselliğine kurban gitmiş bir oyunu da Atlarla Filler'dir. Bu oyunda, gerçek kişilerle onların öteki benliklerinin aynı anda sahnede görünmelerinin ve birbirleriyle konuşmalarının yarattığı garip durumlarla karşılaşırız. Başka yazarların da değişik biçimlerde yararlandıkları bu özgürlük, gerçekçilik öncesi tiyatro geleneğinde kendi kendine konuşarak içinden geçenleri açıklamanın yerini alan bir yöntemdir. Ancak bu oyunda biraz mekanik bir biçimde kullanılması diyalogların olağanüstü akıcılığına rağmen, izlenen olayların bir fanteziden öteye gitmediği duygusunu yaratır. İlk sahnelerde bir satranç oyununun heyecanıyla izlenen olaylar, bir süre sonra kişilerin inandırıcılığını yitirmeleriyle bir çeşit tekdüzeliğe düşer. (…)

Gökten geçen iki martıyı bile şiirlerinde konuşturan Oktay Rifat oyunlarında da insanları konuşturmuş, bu konuşmaların etkili bir sahne dili olabilmesi için de yalnız sözcüklerin şiirsel etkisiyle yetinmemiş, onların dramatik gücünü sağlamak için tamamlayıcı durumları ve sahne düzenini de tasarlamıştı. Çünkü Oktay Rifat, daha önce de söylediğim gibi, "hep o güldürünün etkisindeydi". Hayat denen o acıklı güldürünün.

                                                                                                 (Oktay Rifat Kitabı, 1991) 

Yazar: CEVAT ÇAPAN

Ölümünün 10. yılında Oktay Rifat

PEN Yazarlar Derneği'nin düzenlediği Edebiyat Yapıtları Resimleme (İllüstrasyon) Yarışması'nda Başarı Ödülü "Dede Korkut Öyküleri" resimlemesi için Nazan Erkmen'e verildi. Yarışmanın Semih Balcıoğlu, Ferit Edgü, Bülent Erkmen, Alpay Kabacalı ve Gürol Sözen'den oluşan seçiciler kurulu birincilik ödülüne değer yapıt bulamadı.

PEN'in Abidin Dino'nun 5., Oktay Rifat'ın 10., Bedrettin Cömert'in 20., Halikarnas Balıkçısı'nın 25. ölüm yıldönümü dolayısıyla bu sanatçılar anısına düzenlediği yarışmanın ödülü 12 Ocak günü düzenlenecek törende verilecek. Törende ayrıca adı geçen sanatçılar da topluca anılacak.

Başarı ödülü'nün sahibi Nazan Erkmen, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nde Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor.

Bu anma toplantısı nedeniyle ölümünün 10. yılında Oktay Rifat'ı diğer yazarlarımızı saygıyla anıyoruz.

Bir elim ay, bir elim körpe güneş,
Bir göl gibiyim akşamlara dönmüş,
Yıldızları kendinden daha dipte."

"Bir eli ay, bir eli güneş"te olan, yüreği insan için çarparken şiir atını sabırla eğitip, imgeyi şaraplaştırarak engin birikimiyle şiirimizde kapılar açan Oktay Rifat şiirine girdikçe, en dipteki ışıltılara, zenginliğe şaşırmamak olası değil.

Çocukluğumuzun kitaplarında yalnızca 1. Yeni adı altında Orhan Veli ile Melih Cevdet Anday'la birlikte adını öğrendiğimiz (hangi yeni, nasıl ve niye yeni sorularını da sormadığımız) yeni şiir anlayışının kurucularından biri şair Oktay Rifat...

1914 yılında, Milli Kurtuluş dönemi şairlerinden Samih Rifat'ın oğlu olarak Trabzon'da doğan Oktay Rifat, yazın dünyamızda şiirleriyle çığır açtığı kadar, oyun yazarlığı, ressamlığı, çevirmenliğiyle de sanatın diğer dallarında da etkili olmuştur.

İlk şiirlerinde ressam bakışıyla tüm ayrıntıları belirleyerek yaşamdaki görüntüleri fotoğraflaştıran O. Rifat, sözcük dağarcığının genişliği, halk dilini kullanmadaki ustalığıyla okuyucuyu şaşırtır. Günlük, anlık, duruşlar göz önüne getirilirken ironiyle de okuyucu gülümsetilip, şaşırtılır.

"Uçaklar gelecekmiş
Korkum yok benim
Kâğıt gemilerim
Kurşun askerlerim hazır
Hem bunlar bozulursa
Babam yenilerini alır"

diyen şairin ilk kitaplarının toplandığı: "Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler" adlı (1945-1962) eserinde oldukça fazla halk şiiri ögelerine rastlanır. Masallardan, destanlardan, türkü ve manilerden yola çıkan O. Rifat halk dilinin tüm yollarını kullanarak yaşadığı dönemden kesitler sunar, yaşanmışı yaşanana uyarlar:

"Oktay der ki mor kalemim bir tane
Güzeller emrine gelmiş cihana
Gayrı elâ gözlüm olsun bahane
Haydi kalem nazlı kalem mor kalem"

dizelerinde olduğu gibi birçok şiirinde: "bülbül, canevi,yâr, has bahçe, mevlâ, dest kalem, şerbet, gönül,elâ göz vb. gibi sözcüklerin yanı sıra def vurup saz çalmak, remil atmak,ölen ile ölmek, ciğerinin kanaması, boyun burmak, derdin tazelenişi, Halil İbrahim bereketi, ayağına düşmek, imdada yetişmek, iki dirhem bir çekirdek, yol yordam bilmek, bulunmaz hint kumaşı, her telden çalmak vb... deyimleri kendi söylemi içinde sıkça kullanmıştır. Birçok şiirinin son dörtlüğünde Oktay derki (mahlas) ifadesini kullanışı da halk şiirinin göstergesidir.

"Güzelleme" (1945) adlı kitabında da daha sonraki kitaplarındaki şiirlerde de 12'lik hece ölçüsüyle şiirler yazan O. Rifat biçem ve ses olarak eski şiirin kurgu anlalayışını, uyak ve cinasını birçok şiirinde kullanırken "Aşağı yukarı" (1952) adlı kitabında on dört sayfa süren "İstanbul Şiiri"nde ve "Fadik ile Kuş" (beş sayfa)da masal, destan öğelerinin yanında gerçeküstü anlayışla tekerlemeler, yinelemeler ve konuşma dilinden yararlanarak uzun şiirleri dener. Bu şiirler yer yer semt ve şahısların adları ve görüntüleriyle düzyazı, konuşma, açıklama ve anlatılarla sürer. Ağaç konuşur, Fadik konuşur. "Yerik yemezik yerik" gibi yöre söylemlerine rastlandığı gibi "Şu yukarda lafı geçen kuş/ Kaptığı gibi Fadik'i/ Gak deyince et/ Guk deyince su/ yerden yedi kat arşa kanatlandı o hızla.." dizeleriyle de masalı gerçeğe uygular. Bu şiirlerin gerek uzunluğu, gerek biçemi, gerekse kullanılan dili şairin oyun yazarlığının, teatral yazımın ipuçlarını verir. Yine İstanbul şiirinde de "şıngır mıngır", tekerlemeleriyle "Elini öpeyim beyim/ ayağını öpeyim beyim" yineleme ve pekiştirmelere sık rastlanır. Günlük hal hatır sormaları, selamlaşmalar ve yarı argo şakalaşmalar da bu şiirler boyunca kullanılmıştır. "İşim acele de/ Ne var ne yok/ Berber nasıl/ Kedi nasıl/ Komşular ne âlemde."

"Karga ile Tilki (1945) şairin Yeditepe Şiir Armağanı alan bir kitabıdır. Bu kitabındaki çoğu şiirler (Bulut, Telefon, Elimi Gördüm, Hürriyet ve Karga ile Tilki) ironinin, erotizmin, öne çıktığı destan söyleminden yararlanılmış (Aldı Esma Bacı-Aldı Bulut) halkın özlemini, yaşayış biçimini, emeğin ve hakkın bölüşümünü doğa görüntüleriyle süsleyerek okuyucuya sunduğu ürünlerdir. Tilki ile Karga'nın öyküsü öğrendiğimiz biçimde bitmez. "Raviyan-ı ahbar, münakalan-ı asar rivayet ederler kim, tilki peyniri olduğu gibi yutmamış, ne hikmetse, cık kadarını yine kargaya sunmuş." Bu şiirlerin çoğunda ağaç kuşa, kuş ota, ot insana ulaşmaya çalışırken çıkar çelişkileri, yaşam sevinçleri, yardımlaşma ve ayrışmaları gerçeküstücü yaklaşımla anlatılmaya çalışılır. Bu bağlamda Oktay Rifat şiiri gözlemleyen, gördüğünü gösteren özelliğinin yanı sıra, görünmeyen, ya da göre göre alıştığımız gerçeğin karanlık tarafını da düşündürür, algılatmaya çalışır. "Hürriyet" adlı şiirinde "Canım ciğerim mavi gök/ Bu hürriyet bize çok/...../ Bize yaraşır/ Bize uygun/ Bir hürriyet gönder) derken özgürlüğe alışmamış, onu tanımlayamayan toplumun yaşamdan beklediği somut şeyleri gülümseterek duyumsatır. "Şimdi" başlıklı şiirde ise tarihler ve aylar kullanılmıştır. (Uğurlar Olsun 1952/Güle Güle) "Telefon" şiiri:

...............

Çocuklara bakma dayanırım
Gide gele çoğaldım halkım ben artık
Dağ taş kalabalık kalabalık
Satar mıyım onları onlar da çocuklarım
Ben kadınım çocuklarımla varım
Telefon nafile açmam seni
Söylemez dillerim yarınla bağlı
Tutmaz parmaklarım kocamdan belli
Telefon benimki de analık

"Belki korkmuş belki de susamıştır/ Geceleri su içmeye alışık/ Çorap öyle mi giydirilir don öyle mi bağlanır/ Gömleği bir tuhaf sarkıyor arkasından" diyen anaların "Hatırlayın onların vahşetini" korkusuyla kesik kesik çalan telefon sesindeki ürpertiyi sezdiren, analığın vahşet ve kıyımlardaki çığlığıdır... Yine "Ahmet" şiirinin birçok dizesi de şiir okuyucusunun dilinde ve belleğindedir.

"Büyük balık küçük balığı yutar demişler
Bok yemişler
Onu sardalyeler düşünsün
Sen balık değilsin ki Ahmet
Mek parmak mek parmak daha
Sonu selamet"

O. Rifat yaşamın içindedir hep. Bazen balıkçıların yanında denize yakın, bazenbir bulutun altında, karıncalar, kaplumbağalarla üstündedir toprağın. Nerede hangi görüntünün içinde olursa olsun dilinde halkın sözleri, gönlünde onların kahramanları ozanları vardır. (Sağımızda Pir Sultan/ Abdallarıyla rüzgâr gibi/ Solumuzda Köroğlu/ Kırk atlısıyla dolu dizgin...) dizeleriyle yönünü, yüreğinin kaynaklarını göstermek ister. Kendi bedeniyle de barışıktır. (Su içerken elimi gördüm/ Pembe delikli usulca tüylü/ Dedim ki merhaba merhaba elim...)

O. Rifat 1954 yılına dek yazdığı şiirlerle şekil olarak hececileri izlese de kısa şiirleri, ironisi, günlük konuşma dili, düzyazı şiir anlatımları tekerlemeler, söylence biçemleriyle yeni şiirin öncülüğünü gözler önüne serer, ancak Eza şiirinde "Bu gördüğüm rüya bu billur mahfaza/ Nedir bu içinde yıldız dolu sular/ Ve mercan dallarında aydınlık balıklar/ Sulardan içime yayılan bu eza." dizelerinde Ahmet Haşim şiirine, "Halka" adlı şiirinde de çağdaşı şair: "Beni mi boğmak istiyor dalga/ Kuşlar dönüyor başımda neden/ Sahil bir çizgidir üzüntüden/ Ve gittikçe daralmada halka" dizeleriyle de Cahit Sıtkı söylemine yaklaşır. Paul Valery'e Ağıt'ta:

"Herkes için doğruyum ömür dışı
Bir kuşum belki de hiçten kanatlı
Ben özü âlemin ben mihenk taşı
Heybesinde yıldız kaçıran atlı"

şiirinde de Batı şiirinin etkileri sezinlenir. Karısı Türkân için yazdıklarının yanı sıra, şiir yoldaşları M. Cevdet Anday ve Orhan Veli doğal olarak dizelerinde yer alır. (Karım daha dün girdi hayatıma/ Kim var bana ondan yakın/Ne Melih ne Cahit işte yalnızım/ Tenha iskelesinde Üsküdar'ın) derken "Ağıt"ta da:

"Öf ne kötü dünyaymış
Bir Orhan Veli varmış
Gel gel kardeşim Orhan
Benim ellerimi al
Benim gözlerimi kullan"

diyerek arkadaşının ölümüne duyduğu üzüntüyü duyumsatır.

"Uykusuz camların kırmızı boynuzlu öküzü ellerimi yaladı mı yemyeşil kesilirim. Alnımın kuşları havalanır. İçim dışım gözle görünmeye başlar. Başkaları seyrime dalmış ne fayda, ben mühürlerin yalnızlığında erir giderim." XVII başlıklı şiirinde görüldüğü gibi "Perçemli Sokak" kitabıyla söyleminde, sözcükleri kullanışında farklılıklar göze çarpar, gerçeğin çıplak görüntüsü, sözcük ve dizelere başka anlamlar yükleyerek çağrışımlarla zenginleştirilir. Nesneler ve durumlar farklı sesler ve renklerle duyumsatılmaya çalışılır. Bu kitabın ilk bölümünde: "Halbuki kelimeleri kullanmak, göz önüne birtakım görüntüler getirmek, gerçekle oynamak, gerçeği kurcalamakla birdir. Kelime bu bakımdan bizi resmin çizgisinden, renginden, musikisinden sesinden daha çok gerçeğe yaklaştırır" diyen şair gerek "Perçemli Sokak"ta (1956) gerekse "Aşık Merdiveni"nde (1959) kullanılan dilin boyutlarını genişletmeye başlar. Bu şiirlerinden başlamak üzere denebilir ki O. Rifat şiirlerinin 2. Evresinde 2. Yeni şiir anlayışının kapılarını açmıştır. "P. Sokak" kitabında şiir adları yerine rakamlar kullanılırken hece ve halk şiirinin özelliklerinden uzaklaşan şair kısa şiirleriyle yeni söyleşiler dener. "XXXI" başlıklı şiirinde "Köşebaşını tutan leylak kokusu/ Yakamı bırak da gideyim" derken "XXXI" şiirinin sonunda "Eski ellerim kim bilir neredeler şimdi?" sorusunu sorar.

O. Rifat "Aşık Merdiveni"nde de düzyazı şiir, kısa şiirlerle aynı biçemi aynı söyleyişini sürdürür.

"Her ağacın arkasından karşıma siz çıktınız
Öylesine çoktunuz ki bunaldım yalnızlıktan
Rüzgârınız esiyordu dağ taş deli gibi
Savruldu kulelere dayadığım merdiven"

"Seni İniyorum" şiirinde: "Bir sen varsın senden öte/ Seni geçiyor/ Seni gidiyor" dizeleriyle içselliği genişleten şair "Yaylada"da:

"Bizim orda, güneşle aydınlanır ev, başka yağmur bilmeyiz. Güneşle oynar çocuk, başka çember bilmeyiz. Güneşi böler ağaç, güneşi meler koyun, güneşi sürer saban, başka çalgı bilmeyiz. Yaz gelince dişi bulut ışımadan güneşe göçer köylü, başka ölüm bilmeyiz." şeklinde nasıl yazılırsa yazılsın, şekli nasıl olursa olsun -şiir-i, şiirin müziğini okuyucuya duyumsatır.

"Çobanıl Şiirler" adlı toplu eseri şairin "Bir Cigara İçimi" (1979-80) Sedat Simavi Edebiyat Ödülü alan kitabıyla "Elifli" adlı üç kitabının toplamıdır. Bu kitabın arka kapağında: "Öyleyse nasıl türemiştir bu şiir? Bana kalırsa, her toplumda olduğu gibi, yeni Türk toplumunda da doğal olarak ozanlar çıkmış, bunlar türlü etkiler altında, daha çok Batı etkisinde şiirler söylemişler ve bugünkü şiirimiz meydana gelmiştir. Böylece doğuştan yeni olan bu şiir, sonradan gözlerini geriye çevirerek, divan şiiriyle hele Halk şiiriyle arada sıkı bağlar kurmak istemiştir." diyerek çağdaş şiirimizin kaynaklarını, çıkış noktalarını belirlemeye çalışmıştır.

Oktay Rifat'da erotizm

"Bırak ki gemi azıya almış
Azgın aygırlar kısraklar gibi
Çizsinler kendi yokuşlarını.
Duy o baş dönmesini, devrilen
Ormanı uçan dağ yolunda
Tam göbeğine doğru Doğa'nın"

O. Rifat şiirinde erotizm ironiyle atbaşı gider. Sokakta, bahçede-tarladaki birçok kadın şairin şiirlerinden bakar -el edip göz süzer. Bir de "sen" dediği adsız, görüntüsüz kadınların gizil varlığını duyumsarız. "Sen" belki birçok ad, birçok yüzdür belki de olmasını düşündüğümüz biri. Ancak aşk ve cinsellik yaşamın içindedir ve O. Rifat şiirinin de ana temalarından biridir.

....

"Sözde
Bir şarkı tutturmuş dalgın
Tövbe tövbe
Bir gözü kedilerde çıfıtın
Bir gözü bende!

dizeleriyle gülümsetirken, "Aşk" adlı şiirde: "Kavaklarını görüyordu düşünde/ arkalarında gök/ Dönüp avradına yanaşıyordu/ Maviydi aşk/ aşkın rengini söyler.

Yaşamı büyük kentlerde geçen şairin kırsal kesime özgü sözcükleri ustalıklakullanışı da dikkati çeker. Kesek, seki, peşkir, sundurma, çoban, hizarcı, pekmez, sini, senet, eşek, mahzun gözlü bozkır inekleri, tuman, mintan, buğday, koyun, hevenk, avrat, mertek, cücük, yanaşma, çit, horoz, kasket vb... sözcüklerin şiirde kullanılışı da şairin dilimizdeki her türlü ayrıntıya dikkatle eğilişinin bu zenginliği fark edişinin bir kanıtı olsa gerek.

"Bitmez bir öpüştür yaşamak" diyen O. Rifat doğa, insan ve yaşam tutkunudur. Bu tutkuyu aşkla pekiştirir.

"Karşı avluya ne zaman dönse
Dikmiş dizlerini çömelmiş
Apış arasında güllü şalvar
Ak kolları dirseklerine dek köpük
Koca leğenin önünde
Körpe gelin çamaşır yıkar..."

dizeleriyle görüntüyü yakınlaştırırken, "Sağnak"ta: "Tane tane konuştu ilkin sonunda boşandı sağnak gibi/ Kınalı kuzum benim/ "Kekliğim"de de kadının sustuğu acıları duyumsatır. "Gitme, diyordu,gider yalnızlığımı, sarıl bana, sıkı sarıl,/ Ko beklesin patatesler ambarda, üzüm çardakta!" dizeleri de susturulmuş kadın cinselliğinin yakarışıdır. "Şiirler" adlı çalışmalarında da mercimek ayıklayan,çorba suyu kaynatan, yaşmak altından bakan kadınlar "Sen"leşir. "Senin ne varsa bir kez sana değen,/ Eski sokak, gökyüzü ve fesleğen"

"Bir sen yürürsün sokakta, yürürken;
Oturursun koltuğa, oturunca.
Su bir senin bardağında en çok su
Bir senin kolların bileziklidir.
Bir senin ağzın dudaklı ve sıcak.
Bir sen memelisin, ince bellisin.

Başkaları gitmiş olur, gidince,
Bir sen yakınsın uzakta kalınca"

"Sen ve Başkaları" adlı bu şiirde sevgiliye duyulan aşk onu görmediği zaman da "Yüzüne bakmadığım zaman/ Başka gözüm var seni gören" dizeleriyle farklı biçimde söylenir.

"Çobanıl Şiirler" (1976) kısa, öz, yalın ve duru şiirlerle verilirken "Bir Cigara İçimi"nin (1979) 1. Bölümü de farklı temalarla sürer. 2. Bölümde ise uzun dize-kırık dizelerle yazılmış şiirleri içerir. Bu dizelerde de vazgeçemediği bulut, deniz, yağmur, yaz, ilkyaz, su, ağaç, ot, gökyüzü sözcükleri gerçeküstü anlatımlar, deyimler 2. Yeni söylemiyle yer yer alaysamayla kullanılır. Basamakta adlı şiirde:

"- Yarın bir kıyamet kopabilir, diyordu, deniz dağlara çıkabilir, savurarak salaş iskeleyi ve sandalı, ama madem şimdi sütliman, duy ırıp dizilerinin geçişini üstümüzden sürüyerek yıldız karanlığında sarkan ağlarını. Susuyordu. Bir balık üç kez atlıyor suda. Çıt yok."

"Elifli" (1980) O. Rifat'ın ustalığının sergilendiği, o güne kadarki şiir birikiminin dışavurumudur. Farklı temaların işlenmeye başladığı özgün şiirlerle doludur. Bu şiirlerde daha önce de ara sıra rastlanan alkol, ölüm, zaman, yaşlılığa özgü imgeler fazlalaşmıştır bir bakıma. "Rakının çıldırtan bulutu altında" Ölen: "Anlatan rakı kadehine uzanmış,/ yanı başında duran kadehine: "işte böyle, diyecek, kavun almak için uzanmış ve ölmüş". "Kaval" şiiri ise ölümün kolgezdiği dizeleri içerir.

"Mezarlığı bir koyun sürüsüne benzettiği gün
ya da ona öyle geldiği gün: "Ölüm sürüye katılmaktır"
diye yazmıştı bir kâğıda. Oysa ne mezarlık vardı
bu tümcede, ne kaval sesi, ne de çoban."

İlk dönem şiirlerinde güneş sıcaklığını, toprağı, deniz kokusunu, kuşu, yaprağı, böceği, hayvanı dünyanın devinimi içinde sevecenlikle buluşturup konuşturan şair yaşama sevincini, tutkusunu her fırsatta yinelerken "Aşık Merdiveni"nden sonra kaygılarını, korku ve zenginliklerini de yer yer sezdirmeye başlar. "Denize dönük/ pencereden bakıyor/ mutsuz/ kendini görmek için" diyerek çok sevdiği denize mutsuz bakan şairin "Bir Cigara İçimi" adlı kitabındaki "Fotoğraf" şiiri de birçoklarımızın usunda yer edinmiştir.

"Evin en çarpıcı yeri diye duvarın ortası
Güveylik resmini asmış,yaldız çerçeveli.
İlçede çekilmiş, ikisi de ayakta. Bir bez gerili arkada.
Boynunda kravat, sırtında lacivert takım.
Karısı gelinlik fistanıyla, tel duvak ve altın bilezikler
Görünsün diye sıvanmış gelinliğin kolu..."

Oktay Rifat şiirinde toplumsallık

"Elleri Var Özgürlüğün" adlı toplu eseri ise "Şiirler" (1970 T. Dil Kurumu Şiir Ödülü) ve Yeni Şiirler (1973) olmak üzere üç kitabın toplamıdır.

"Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!"

Bu "Toplu Eserler"inde O. Rifat haktan, eşitlikten, daha güzel bir yaşamdan yana dizeler yazar. Elleri Var Özgürlüğün başlıklı şiiri aydın kimliğinin özgürlük istemidir.

"Elleri var özgürlüğün
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden."

Şair bu şiirinde ülkesinin siyasal çalkantısı içinde yalnızca toplumsal çelişkileri, haksızlıkları fotoğraflaştırmakla kalmaz, dünya görüşünü de açıkça belirler. Daha önceden de yer yer mitolojiden yararlanan Rifat, Agamemnon başlıklı uzun ve destansı şiirlerinde de mitolojik olayları güncel yaşama uyarlar.

Şiirler'de (1969): "İnsancıl koyun bu, iyimser yaratık;/ Yürür, tarihsel dengesinde ovanın." dizelerinde olduğu gibi insanı ve tarihi sorgular. Yerle Gök'de

"Hani gök vardı,
Hani yer vardı,
Hani gökle yer vardı!
Hani nerde herkesin ekmeği?"

sorularla ekmeği, emeğin değerini araştırırken, "Gece Gündüz"de de

"Bakıyorum, ne yeteri kadar ağacım,
Ne çakılım, ne insanım yeteri kadar.
Türlü giysilerle çıplağım, üşüyorum.
Bakıyorum yalnızım, bir türkü sadece
Ondan, ondan işte bu türkü gece gündüz."

insan olmanın türküsünü söyler. Şiirlerin 2. Bölümünde ise Metin Eloğlu'ya ithaf ettiği "Az Gelişmiş" şiiriyle: "Geri kalmak, toprağın düşmesi sabanla;/ Çeliği kâğıt gibi doğramak dururken,/ Ütülemek zamana." geri kalmışlığın üzüntüsünü çeker. "Özgür sofrada kardeşçe yenen/ Ekmek için, ekmeklere" doğru" düşünen şair "Güller"i görünce de: "Sen mi o gülleri takındın, Güzel,/ Yoksa o güller mi seni takındı!" demeden de geçemez. "Eski ölülerin köyüne doğru,/ Baştan söyledim eski şiirleri" diyen O. Rifat: "Buraları rüzgâr, buraları yağmur,/ Sol omuzuna güneşi asmadan gelme!" dizeleriyle de içinde bulunduğu mevsimi betimler, güneşe özlem duyar.

"Rüzgârlı"daki şiirlerde yer yer bunalan, ürken, kaygılanan coşkusunu tümden yitirmese de yaşama ve olaylara tozpembe bakmayan bir şairin iç dünyasıyla karşılaşıyoruz. "Boş, boş! Sevgiler ucuz, kitaplar nafile!/ Yel aldı hepsini harmanda birer birer." ya da "Bakarsın düş düşüverir içine./ Bakarsın kapı çalınır biri gelir,/ Elimdeki elmayı yer." dizeleri gibi "Ufaldın, ufaldın, ufaldın karanlıkta,/ Zavallı ozanım, ateşböceğim benim." diyerek yılgınlığını anlatır.

"Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum."

"Şiirler" dönemi ölümlerin, öldürmelerin, hapishanelerin gündemde olduğu, birçok aydının ağzının tadının bozulduğu, tutuklanıp, işkence gördüğü dönemlerdir. "Ağıt" şiiri: "Kopardılar dalından yemişi, Çiğnediler nalçalı topukla" dediği baskının kol gezdiği soluk alınmaz günlerdir. Resim yapan, oyun yazan, dize düşünen şair birçok aydın gibi "kurudu gözlerimin sevinci" der. Yılgındır "Korkumdan geçenlere benziyorum, yorgunum/ ......./ Güzel günlerin yonuları, unutulmuş,/ Körelmiş, bakmıyorlar artık aydınlığa" dizelerinin yer aldığı Uysal bir Köpek şiirinde de korku ve umutsuzluk yılgınlıkla belirginleşir.

"Rüzgârlı imgelere kurdum çadırı
Göklerimi yaşıyorum delibozuk
Dağ yollarından denize iniyorum
Taşın yalnızlığı içindeyim, diri.
Sütün beyazlığı içindeyim, duru."

Rüzgârlı adlı şiirinde bir bakıma bu dizelerle tanıtır kimliğini. Başkalarına sunduğu güzelliklerde hem diri hem duru olan şair: Nara Benzerdin"de "Nara benzerdin bir zamanlar, çoktun: N'oldu/ Sana! Kırk atlı çıkardın dağa, yüz atlı/ İnerdin dağdan. Kurşun bitmez tabancanda,/ Atım şahlanır, kırbacın ıslık çalardı" dizeleriyle gençlik günlerini anarken, Güneşin Kuşları'nda "aşkları, yalnızlığı, derinliği" düşürür. Onun penceresinden gözlediği "sen" dediği şey umuttur,dirençtir. "Sen benim penceremde olmasan./ Geçmesen önümdeki sokaktan,/ İnan ki bitmişti....."

Kitaplarında şair ve edebiyatçı dostları; C. Sıtkı, O. Veli, M. C. Anday, C. Çapan, M. Eloğlu, A. Erhat'ı anan O. Rifat "Yeni Şiirler"inde gerek söyleyiş, gerek dize güzelliği, anlam zenginliğiyle 1.11.Yeni şiir anlayışlarıyla yoğrulmuş, çağdaş şiirimizin kapılarını aralamış bir usta olarak şiirler sunar. "Benim gözüm her seferinde gökyüzüne gider,/ Ben göklere bakarım ta içine kadar." Artık şiirin ta içine bakıyordur şair uçsuz bucaksız maviliği içinde. "Eskidim sana, bir mintan kaldım, yamalı;/ Kullanmaktan, sevmekten geceli gündüzlü." Evet, O. Rifat sevmekten yorulmuştur. Yaşamı, kadınları, sokaktan geçenleri, emekçileri, gökyüzünü, bulutu, denizi....Sevmeden bunca ürün bunca güzellik nasıl gelirdi bu zamana?.. "Oktay Rifat'ın Varlık'ta Şubat sayısında "Mısır Dönüşü" adlı bir şiiri çıktı ki şiir işte. Son yıllarda O. Rifat benim için başta şair" bu sözler çok değerli şairimiz Behçet Necatigil'in sözleri (Bile Yazdı).

"Ki dönsün fırıl fırıl yer gök ve saray,
Arap, Acem mülkü bütün, diyar-ı Rum!
Ayna tut, yüzümü görmek istiyorum!"
Yıllar sonra Oktay Rifat'ın yüzüne ayna tutuyoruz işte. Buğday kadar ekmeğe, ekmek kadar insana yakın diri ve duru...

"Uzak geldim, uzağa gidiyorum
Ak bir çizgi ardımda, değirmende
Övüttüğüm güzel buğdayın izi"

Büyük ustanın diliyle, yüreğiyle, gözleriyle derininde övüttüğü "Ak çizgi"ye saygıyla...

Kaynakçalar

I - Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler (Toplu Eserleri Adam Yay. Birinci Basım: Eylül 1982)
1- Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler (1945)
2- Güzelleme (1945)
3- Aşağı Yukarı (1952)
4- Karga ile Tilki (1954)
5- Perçemli Sokak (1956)
6- Aşık Merdiveni (1958)
II- Elleri Var Özgürlüğün (Toplu Eserleri Adam Yay. 2. Basım: Ekim 1994)
1- Elleri Var Özgürlüğün (1966)
2- Şiirler (1969, Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü)
3- Yeni Şiirler (1973)
III- Çobanıl Şiirler (Toplu Eserleri, Adam Yay. 1. Basım: Temmuz 1983)
1- Çobanıl Şiirler (1976)
2-Bir Sigara İçimi (1979-1980 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü)
3- Elifli (1980)
IV- Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü - Seyit Kemal Karaalioğlu
V- Yirminci Yüzyıl Türk Edebiyatı- Mahir Ünlü, Ömer Özcan

OKTAY RIFAT

1914 yılında Trabzon'da doğdu. Şairin babası Milli Kuruluş Dönemi şairlerinden Samih Rifat'tı. İlkokulu İstanbul'da liseyi Ankara'da okudu. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Maliye Bakanlığı hesabına üç yıl Paris'te Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne devam etti. Dönüşünde Ankara'da Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde çalıştı. İstanbul ve Ankara'da avukatlık yaptı. 1961 yılında başladığı DDY avukatlığından 1973 yılında emekli oldu. 18 Nisan 1988'de İstanbul'da öldü.

Şiirleri
1941 -Garip (O.Veli ve M. Cevdet Anday'la birlikte)
1945 -Güzelleşme, Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler
1952 -Aşağı Yukarı
1954 -Karga ile Tilki (1955 Yeditepe şiir armağanı)
1956 -Perçemli Sokak
1966 -Elleri Var Özgürlüğün
1969 -Şiirler
1973 -Yeni Şiirler
1976 -Çobanıl Şiirler
1979-BirCigaraİçimi(1980SedatSimavi Vakfı Ödülü)
1980 -Elifli
1982 -Denize Doğru Konuşma
1984 -Dilsizi ve Çıplak (1984 Behçet Necatigil şiir ödülü)
1987 -Koca Bir Yaz

Oyunları
1961 -Birtakım İnsanlar (1960'ta oynandı)
1966 -Kadınlar Arasında
Oyun İçinde Oyun
Atlar ve Filler
Çil Horoz
Zabit Fatma'nın Kuzusu
Yağmur Sıkıntısı
Dirlik Düzenlik

Romanları
1976- Bir Kadının Penceresinden
1980 -Danaburnu (1981 Mandaralı Roman Ödülü)
1982 -Bay Lear

Yazar: -

Denemeler Eleştiriler, 1964

Denemeler Eleştiriler, 1964

Oktay Rifat kelimelerle oynamakla beraber şiir duygusu kuvvetli olan orijinal bir şairdir. ''Perçemli Sokak''ta, o, insana dünyayı yeni bir ışık içinde gösteren ve derin düşünceler telkin eden mısralar yaratmıştır. Onun en büyük meziyetlerinden birisi, peşin, basmakalıp fikirlerini şiirine sokmayışı, yaratıcılık kabiliyetini serbestçe kullanışıdır. 

Yazar: Orhan Burian

Şiir Tahlilleri 11, 1965

''Birkaç yıldır beni en çok dolduran şair Oktay Rifat oluyor. Yıllar bu özlü şairi yıpratamadı. Onun kargalar, tilkiler tuzağından kurtulup bilgeliğe, yani şiirin kurumaz kaynağına varmış olması, beni çok sevindiriyor. Günün eğilimi bizi kolaya ayartır; gün nedir, gün ufkun büyüklüğünde yatar. Oktay Rifat bunu anladı; şiirin uzun yüzyıllar boyu bir mecaz işi olduğunu, güncele ve gündelik yaşantılarımızın ancak mecaz potasında sonraki zamanlar için dayanıklılık kazanacağını, polat boyutlar kazanacağını biliyor. Şiir, zamana mecazla meydan okur. Mecaz denilen Türkçesi bile henüz tek sözcükle verilemeyen bu çok yönlü hazineyi Oktay Rifat cömert usta bağışlıyor... Örneğin ''Sokakta'' şiiri. Ben bu şiiri, bir hafta öğretmeni olduğum sınıfta bir ders boyu açıkladığımı, açıkladıkça açıldığımı, dolduğumu hatırlıyorum.'' 

Yazar: Mehmet Kaplan

Milliyet Sanat Dergisi, 3 Kasım 1972

''Beş duyunun şairidir Oktay Rifat. İlk şiirlerinde bütün bütüne öyledir. Ben'in doğal çevre karşısında bir yerde tansımaya dönüşen ilk şaşkınlığı içindedir. Alaydan çok sevinç içinde. Nesneleri en çok sevinç uyandıran yanlarıyla görür, izlenimleri eksiltili (elliptik) bir dille dışarı vurulur.'' 

Yazar: Behçet Necatigil

Şapkan Dolu Çiçekle, 1976

''Oktay Rifat'ın şiirlerindeyse, uyum, hangi dönemi olursa olsun, önde gelen değerdir. Üstünde durmak da gerekirse, yine diyebiliriz ki, devingen, değişik ses grafiklerini içeren, çok sesliliği oluşturmuş bir uyumdur bu...'' 

Yazar: Cemal Süreya

Cumhuriyet Gazetesi 3 Mayıs 1988

Cumhuriyet Gazetesi 3 Mayıs 1988
1) Kaynakça: 20.Y.Y.T. Edebiyatı
Mahir Ünlü- Ömer Özcan

Yazar: Sabahattin Kudret Aksal

Günümüz edebiyatçılarıyla şair hakkında söyleşiler

- Sayın Şükran Kurdakul, edebiyat tarihçisi ve şair kimliğinizle Oktay Rifat şiiri ile ilgili neler söylemek istersiniz?

- Şiire ilk başladığım yıllardan ölümüne değin izledim Oktay Rifat şiirini. Edindiğim ilk kitabı sanırım "Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler"di. Nâzım Hikmet'imizden sonra "Garip" hareketinin öncülerini tanımak ayrı bir keyif veriyordu bana. O. Rifat'ın bu dönemdeki unutamadığım şiirlerinden biri de "Bir Otelin İki Odası" ile "Uludağ'da Sokak Satıcıları"dır. "Yaprak" döneminde daha çok ince yergi öğelerine dayanan toplumsal şiirler yazdı Oktay Rifat.Bir okunuşta algılanan ama okunduğu zaman tükenmeyen şiirlerdi onlar. Güncelliğini yitirmeyen....

"Karga ile Tilki"nin ağır ceza mahkemesinde yedi buçuk yıl istemiyle yargılanması bu özelliğinden ötürüdür sanırım. 1960'lı yıllarda daha çağcıl bir Oktay Rifat şiiriyle karşılaşıyoruz. Kişisel olanla toplumsal olan iç içe bu şiirde. Doğasal yansımalar Cumhuriyet dönemi şiirinde rastlanmayan imgelerle dokunuyor. Çok geniş bir açılmanın etki alanında buluyorsunuz kendinizi. Sürekli devinim ve sezdirmelerle, duyumsatmalarla derinden etkiliyor sizi.

Özledikçe okuduğum bir şair O. Rifat 

Yazar: Şükran Kurdakul

Günümüz edebiyatçılarıyla şair hakkında söyleşiler

(Yazar, çevirmen):

- Sayın Günyol, Oktay Rifat yakından tanıdığınız bir şairdi. Bu tanışıklığınızla ilgili anılarınızdan söz etmek ister misiniz?

- 1937 yılında Paris'te (Öğrenci Mahallesi'nde) Sürpik adlı Ermeni kadının işlettiği lokantada C. Sıtkı ile birlikte üçümüz bulunuyorduk. Bu benim için büyük bir mutluluktu. 2. Dünya Savaşı'nın başlangıcında üçümüz de ayrı ayrı yurda döndük. Dostluğumuz daha çok bu dönemde İstanbul'da pekişti. Gerek Sabahattin Eyuboğlu'nun evinde gerek "Yeni Ufuklar"ın yönetim yerinde sık sık buluşur olduk.

O. Rifat'ın çok taşkın bir zekâsı, kapsamlı bir dünya görüşü vardı. Şiirlerinde Batıyı ve Doğuyu kaynaştırdı. Fransız edebiyatıyla Türk halk edebiyatını ustaca bir araya getiren Oktay'ın şairliği de burada belirginleşti. Garip üçlüsü içinde Orhan Veli'ye büyük sevgim ve saygım bir tarafa katıksız şairdi Oktay. Son dönemlerinde ciddi rahatsızlıklar geçiriyordu. Bu dönemlerinde sık sık yanında oldum, doktora götürme görevini üstlendim. Bu oldukça yakışıklı, zeki ve derin kültür birikimine sahip güzel insanın cenazesinde hayranlarıyla birlikte onu uğurlarken içim o günkü gibi hâlâ sızlamaktadır.


Alpay Kabacalı

(Türkiye PEN Kulübü Başkanı, araştırmacı, yazar)

- Sayın Kabacalı bir araştırma ve inceleme yazarı olarak Oktay Rifat şiirini kısaca özetlemenizi rica etsem...

- İlk döneminde Garip akımı içinde yer alan Oktay Rifat bir ara toplumsal şiirler yazdıktan sonra 2. Yeni hareketi içerisinde yer aldı. Perçemli Sokak'tan sonra öz ve biçim arayışlarına yönelerek, yoğun-damıtık bir şiire ulaşma çabası içinde oldu. 

Yazar: Vedat Günyol

Günümüz edebiyatçılarıyla şair hakkında söyleşiler

Sayın Eray Canberk, Oktay Rifat'ın yaptığı çeviriler ve bu çevirilerin şiirlerine etkisinden bahsedebilir misiniz?

Oktay Rifat ve Eski Yunan, Latin ve Fransız Şiiri

-Oktay Rifat 1930'lu yılların sonlarında öğrenim için gittiği Fransa'da Dada ve Gerçeküstücülük akımları henüz hızını yitirmişti. Breton, Eluard, Aragon, Desnos gibi şairler kendi yollarını çizmiş ustalar olarak belirginleşmişlerdi. Oktay Rifat'ın, 1940'ta yurda döndükten sonra arkadaşları ile birlikte çıkardığı Garip (1941) adlı şiir kitabındaki şiirlerinde daha çok Fransız şair Prévert havası sezilir. Oysa Prévert Dada ve Gerçeküstücülük anlayışlarının uzağında kalmış bir şairdir. Oktay Rifat'ın öteki şair arkadaşlarında da (Orhan Veli ve Melih Cevdet) aynı hava sezilir.

Oktay Rifat'ın 1940'lı yıllarda Fransız şairlerden çeviriler yaptığı bilinmektedir. İlk baskısı 1947'de yapılan Fransız Şiiri Antolojisi'nden çevirileri yoktur ama daha sonra yayımlanan Batıdan Şiirler (2. baskı 1963, Yeditepe Yayınları) Oktay Rifat'ın çevirileri yer alır. Rifat'ın çevirdiği şairler şunlardır: Aragon, Eluard, Prévert, Soupault, Supervielle, Verdet.

Daha sonraki yıllarda Oktay Rifat'ın Eski Yunan ve Latin şiirine ilgi duyduğu görülür. Latin şiirinden yaptığı çevirilerini Latin Ozanlarından Çeviriler (1963), Eski Yunan şiirinden yaptığı çevirileri de Yunan Antologyası/Seçmeler (1964) adlı kitaplarda topladı. Çeviri uğraşını ya tek başına ya da oğlu Samih Rifat'la ortaklaşa hep sürdürdü ve özellikle Fransız şairleri çevirdi. Hemen hemen hep çağdaş Fransız şairlerden çeviriler yaptı. Yukardaki adlara Jean Follain'i de eklemek gerekir.

Oktay Rifat'ın 1970'li ve daha sonraki yıllarda yayımladığı şiirlerinde Latin şairlerinin etkisi görülür. Adının yarattığı çağrışım bir yana Çobanıl Şiirler (1976) Latin şiirinin ölçü ve biçim mazbutluğu içindedir. Doğa düzeninden kaynaklanan bir bilgelik, betimleme, doğa karşısında hayranlık bu şiirlerin en belirgin özellikleridir. Rifat'ta Latin şiirinin etkisi alıntılar biçiminde kesinlikle değildir. Oktay Rifat şiirinin kişiliği içinde bir yeniden söyleyiştir. 

Yazar: Eray Canberk

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör