Suriye Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı (D. H. 458 / R. 1066 – Ö. 1095). Sultan Alparslan’ın oğlu ve Melikşah’ın kardeşidir. Ağustos 1066’da doğdu. Melikşah, büyük emîrlerinden Atsız b. Uvak’ın Fâtımîler karşısında Kahire’de bozguna uğradığı ve öldürüldüğü haberini alınca o sırada Gence’de bulunan Tutuş’u bölgedeki fetihleri tamamlaması için Suriye’ye gönderdi; bölgeyi ona bıraktı.
Tutuş,
Diyarbekir bölgesine geldiğinde birçok emîr kendisine katıldı. Burada Atsız’ın
öldürülmeyip Suriye’ye döndüğünü öğrenen Tutuş, durumu Melikşah’a bildirdi.
Melikşah, Suriye bölgesinin Atsız’ın hâkimiyetinde kalmasını ve kendisinin
Mirdâsîler’e ait Halep’e yönelmesini emretti. Tutuş, Menbic’i alarak Halep’e
kadar gitti ve şehri kuşattı, fakat ele geçiremedi.
1077-79
yıllarında sürekli Fâtımî baskısıyla karşılaşan Atsız, Dımaşk’ı Fâtımîler’e
karşı savunamayacağını anlayınca hizmetine gireceğini bildirerek Tutuş’tan
yardım istedi. Tutuş’un Atsız’a yardıma geldiğini öğrenen Fâtımî ordusu
kumandanı Nasrüddevle el-Cüyûşî, Mısır’a dönmek zorunda kaldı. Tutuş, kendisini
şehir dışında değil surlar önünde karşılayan Atsız’ı mâzeret bildirmesine
rağmen yayının kirişiyle boğdurdu, kardeşini de öldürttü. 1079’da Dımaşk’a
giren Tutuş, Atsız’ın hâkimiyetindeki Kudüs, Dımaşk, Akkâ, Sûr, Trablusşam,
Yafa, Arîş, Taberiye gibi şehirleri ele geçirip Suriye Selçuklu Devleti’nin
temellerini attı; ardından Tartûs’u ve Sayda’yı zaptetti.
Tutuş,
Kuzey Suriye’de geniş bir alana yayılma istidadı gösteren Şerefüddevle Müslim
b. Kureyş karşısında başarılı olamadı; Halep ve diğer bazı şehirleri ona
bırakmak zorunda kaldı. Bu sırada Anadolu Selçuklu Sultanı I. Süleyman Şah’ın
Antakya’yı zaptetmesi Müslim ve Tutuş’u endişeye sevketti. Müslim, Antakya’dan
aldığı yıllık 30.000 dinar vergiyi Süleyman Şah’tan da almak isteyince çıkan
savaşta yenilerek öldürüldü.
Süleyman
Şah’ın Halep’i ele geçirmeye kalkışması üzerine şehrin hâkimi Şerîf Ebû Ali
Hasan b. Hibetullah el-Huteytî, Tutuş’u Halep’e davet etti ve şehri ona teslim
edeceğini söyledi. Bunu kabul eden Tutuş ile Süleyman Şah arasındaki savaşı
Artuk Bey’in yardımıyla Tutuş kazandı. Süleyman Şah esir düşmek istemediğinden
intihar etti; diğer bir rivayete göre ise savaş meydanında öldürüldü.
Böylece
Tutuş, Kuzey Suriye’nin tek hâkimi oldu. Ardından kendisini davet eden
İbnü’l-Huteytî’nin sözünde durmadığını görünce şehri bir müddet kuşattıktan
sonra ele geçirdi (11 Temmuz 1086); fakat iç kaleyi alamadı. Bir süre sonra
Artuk Bey ile birlikte Dımaşk’a çekildi. Sultan Melikşah, Süleyman Şah’ın
ölümünden dolayı üzülen Tutuş’a bir mektup göndererek kızgınlığını bildirdi.
Tutuş,
İbnü’l-Huteytî’nin davetiyle Halep’i teslim almak için gelen Melikşah’ın
ordusunun yorgun olduğunu ve hücum edildiği takdirde galip gelineceğini
söyleyen Artuk Bey’in teklifini kabul etmedi, böylece Melikşah’a bağlılığını
ortaya koydu.
Tutuş,
Fâtımîler’in Filistin ve Suriye’deki bazı şehir ve kaleleri işgal etmesi
üzerine Melikşah’tan yardım istedi (1089). Ertesi yıl Afşin, Yağısıyan ve Bozan’ın
yardımıyla Humus’u ele geçirdikten sonra Ammâroğulları’nın elindeki
Trablusşam’ı kuşattı. Bu sırada şehrin hâkimi olan İbn Ammâr, Tutuş’un
kumandanlarını çeşitli vaadlerle kendi tarafına çekmek istedi, aynı teklifi
Aksungur’a da yaptı.
Tutuş,
Aksungur’un kuşatma aleyhindeki sözlerini işitince oğullarından birini
Melikşah’a göndererek onu şikâyet etti ve kuşatmaya son verip Dımaşk’a dönmek
zorunda kaldı. Melikşah’ın 28 Ekim 1092’de Bağdat’ı ziyareti vesilesiyle
Süleyman Şah’ın ölümünden dolayı aralarındaki dargınlığı ortadan kaldırmak için
Bağdat’a hareket etti. Hît kasabasına ulaştığında Melikşah’ın ölüm haberini
alınca hükümdarlığını ilân etti (Kasım 1092) ve Selçuklu tahtını ele geçirmek
amacıyla Dımaşk’a döndü.
Dımaşk’ta
büyük bir ordu hazırlayıp Aksungur’un vali olduğu Halep’e yürüdü. Tek başına
Tutuş’la başa çıkamayacağını bilen Aksungur onunla anlaşmayı tercih etti.
Ayrıca Antakya hâkimi Yağısıyan ile Urfa ve Harran hâkimi Bozan’a haber
gönderip Melikşah’ın oğulları arasındaki mücadele sonuçlanıncaya kadar Tutuş’a
itaat etmelerini istedi; onlar da beldelerinde hutbeyi Tutuş adına okuttular.
Bu
katılmalarla güçlenen Tutuş, Rahbe üzerine yürüdü ve 486 Muharreminde (Şubat
1093) halka eman verip şehre girdi; Büyük Selçuklu sultanı sıfatıyla adına hutbe
okuttu. Rakka ve Habur yörelerini aynı şekilde aldı; buralara kendi
muhafızlarını tayin ederek yoluna devam etti. Nusaybin surlarının bir kısmını
tahrip ettirdi ve içeri girmeyi başardı.
Nusaybin’i
Muhammed b. Şerefüddevle Müslim b. Kureyş’e teslim eden Tutuş Musul’a yöneldi;
ancak bir süre sonra halası Safiyye Hatun’un yeni kocası İbrâhim b. Kureyş
şehri ele geçirdi. Tutuş, ona yazdığı mektupta Bağdat’a geçebilmesi için yol
vermesini ve hutbeyi kendi adına okutmasını istedi. İbrâhim bunu kabul etmeyince
Tutuş Musul’a doğru harekete geçti.
İki
ordu 2 Nisan 1093’te Musul’a bağlı Mudayye mevkiinde karşılaştı. İbrâhim’in
ordusu 30.000, Tutuş’un ordusu 10.000 askerden oluşuyordu. Her iki taraftan
toplam 10.000 kişinin öldüğü bu savaştan galip çıkan Selçuklu ordusu büyük
ganimet ele geçirdi. İbrâhim ve ileri gelen Arap emîrleri öldürüldü. Ardından
Tutuş Musul’a girdi; Halası Safiyye Hatun ile oğlu Ali’yi buraya vekil tayin
etti. Sultan Melikşah’tan sonra saltanat davasında Aksungur, Bozan, Tuğtegin ve
Yağısıyan’ın desteğiyle Tutuş, Büyük Selçuklu sultanı sıfatıyla Bağdat’ta adına
hutbe okunması için Halife Muktedî-Biemrillâh’a elçi gönderdi.
Halife
Muktedî elçiye Bağdat’ta Tutuş adına hutbe okutulması için gerekli şartların
henüz gerçekleşmediğini, Tutuş’un İsfahan’daki hazineleri ele geçirerek bütün
İslâm dünyasına hükümran olması ve Melikşah’ın oğullarından muhalefet edecek
hiç kimsenin kalmaması halinde teklifini yerine getirebileceğini bildirdi ve
kulluk sınırını aşmaması konusunda kendisini sert biçimde uyardı. Tutuş’un buna
tepki göstermediği anlaşılmaktadır.
Tutuş,
Benî Cehîr’den Ebü’l-Hasan İbnü’l-Kâfî’nin hâkimiyetindeki el-Cezîre ile
Mervânîler’in elindeki Diyarbekir bölgesine yöneldi. Diyarbekir, Sultan
Melikşah devrinde Büyük Selçuklu Devleti topraklarına katılmış ve çeşitli Türk
emîrlerine iktâ edilmişti. Melikşah’ın ölümünün ardından Meyyâfârikīn (Silvan)
şehri ileri gelenleri oğlu Berkyaruk’a haber göndererek kendisinden başka
kimseyi istemediklerini bildirdiler.
Ancak
Berkyaruk saltanat mücadeleleri yüzünden fırsat bulup gidemedi. Meyyâfârikīn
ileri gelenleri Berkyaruk’un gelmemesi üzerine o sırada Nusaybin’de bulunan
Tutuş’a bir heyet yolladılar. Heyet üyeleri Tutuş’a Berkyaruk adına kimse
gelmediği için Melikşah’ın kardeşi olarak kendisini beklediklerini söylediler.
Bu
davetin ardından Diyarbekir’e yönelen Tutuş, Cehîroğulları’ndan Ebü’l-Hasan’ın
elindeki el-Cezîre ile Âmid’i işgal etti; Ebü’l-Hasan’a da Nusaybin’i verdi.
Daha sonra Meyyâfârikīn üzerine yürüdü ve şehrin hâkimi Nâsırüddevle Mansûr’a
haber göndererek şehrin teslim edilmesini istedi. Nâsırüddevle Mansûr,
Meyyâfârikīn’ı terketmek zorunda kaldı (12 Nisan 1093). Tutuş şehrin idaresini
eski Mervânî vezirlerinden Ebû Tâhir İbnü’l-Enbârî’ye verdi. Sincar ve Musul’a
yeni valiler tayin etti.
Azerbaycan’a
doğru ilerlemeye devam eden Tutuş’un geçtiği yerlerde halkın yol boyunca itaat
arzetmesi saltanat hırsını daha da arttırdı. Bu arada Berkyaruk, Rey ve Hemedan
ile bu ikisi arasındaki bölgeleri işgal etmişti. Tutuş’un Büyük Selçuklu
tahtına göz diktiğini ve başşehir İsfahan’a gitmek amacıyla hareket edip
Tebriz’e kadar geldiğini öğrenince amcasına engel olmak için Rey yakınlarına
ulaştı.
İki
ordu birbirine yaklaştığı sırada Aksungur, Tutuş’un halka zulmettiğini söyleyip
Berkyaruk tarafına geçti; Bozan’ın da ona katılmasını sağladı. Bu hareket
Tutuş’u çok zor durumda bıraktı. Aksungur ve Bozan, Tutuş’a karşı Berkyaruk’u
harekete geçmeye teşvik ediyorlar, ayrıca Halep ve Urfa’ya gidebilmeleri için
bir miktar kuvvet verilmesini istiyorlardı. Berkyaruk, askerle beraber Ali b.
Şerefüddevle Müslim b. Kureyş ile Ukaylîler’den bir grubu onlarla birlikte
gönderdi.
Ordusunu
güçlendirmek amacıyla Diyarbekir’e dönen Tutuş adamlarının bir kısmını burada
bırakıp Yağısıyan’la beraber Antakya’ya gitti. Eski Mirdâsî emîrlerinden Vessâb
b. Mahmûd, Benî Kilâb ve Araplar’dan derlediği kuvvetlerle Dımaşk’a geri döndü.
Aksungur
ve Bozan’ın Halep ve Urfa’da hutbeyi Berkyaruk adına okuttuklarını öğrenince
Dımaşk’tan ayrıldı. Hama yakınlarında Yağısıyan da birlikleriyle ona katıldı.
Âsi ırmağını geçip Maarretünnu‘mân civarındaki Tel Mennes Kalesi önüne ulaştı.
Aksungur, Tutuş’un yaklaşması üzerine Bağdat’ta bulunan Berkyaruk’tan yardım
isteyince Berkyaruk, Kürboğa ile Urfa hâkimi Bozan’a Aksungur’a yardıma
gitmelerini emretti. Aynı maksatla Yûsuf b. Abak 2500 kişilik bir süvari
birliğiyle Halep’e geldi.
Aksungur’a
katılan birliklerden haberdar olan Tutuş, Hânûte’ye ve oradan Halep’in
güneydoğusundaki Nâûre’ye ulaştı. Buradan Antakya’ya geçmek için Bizâa vadisine
yöneldi.
Aksungur
6000 kişilik mükemmel teçhizatlı bir orduya sahip oldu; Tutuş’un kuvveti de o
kadardı. Yalnız ordudaki Araplar’ın sayısı Türkler’den daha fazlaydı. İki ordu
9 Cemâziyelevvel 487 (27 Mayıs 1094) tarihinde Halep’e yaklaşık 36 km.
mesafedeki Tel Sultan’a (Rûyân köyü) yakın bir mevkide Nehriseb‘în denilen
yerde karşılaştı. Savaş devam ederken Arap askerlerinin Tutuş’a meyletmesinden
korkan Aksungur onları sağ cenahtan sola, ardından merkeze nakletti, fakat
başarılı olamadı. Yûsuf b. Abak’ın Tutuş’un yanına geçmesi, Bozan ve
Kürboğa’nın savaşa bilfiil katılamamaları muharebenin kaderini tayin etti.
Tutuş, Aksungur’a bağlı birlikleri bozguna uğrattı; Aksungur esir düştü. Tutuş
huzuruna getirttiği Aksungur’un kumandanlarıyla birlikte öldürülmesini emretti
(Mayıs 1094).
Bozan
ve Kürboğa Halep’e sığınmak zorunda kaldı. Halk tarafından desteklenen iki emîr
şehri Tutuş’a karşı savunabilmek için Berkyaruk’tan yardım istedi.
Berkyaruk’tan gelen mektupta gönderilen kuvvetlerin Musul’a ulaştığı haber
veriliyordu. Tutuş da onların ardından Halep’e gelmiş ve kuşatmaya başlamıştı.
Halep’teki birliklerin bir kısmı şehrin Tutuş’a teslim edilmesine karşı
çıkarken bir kısmı teslim edilmesinden yanaydı. İkinci grubun desteğiyle eski
Halep hâkimi Vessâb b. Mahmûd, Antakya Kapısı’ndan içeri girdi ve daha sonra
şehri Tutuş’a teslim etti.
Büyük
kaleye hâkim olan Emîr Nûh da güvence aldıktan sonra huzura çıktı. Tutuş esir
düşen Bozan’ın boynunun vurulmasını emretti; Kürboğa ise Emîr Üner’in ricasıyla
ölümden kurtuldu. Kardeşi Altuntaş ile birlikte önce Halep’te hapsedildi,
ardından Humus’a götürüldü. Maarretünnu‘mân ve Lazkiye’yi Yağısıyan’a iktâ eden
Tutuş, Ebü’l-Kāsım b. Bedî‘i Halep’i yönetmekle görevlendirdi ve buradan
ayrıldı. Harran ve Serûc’u (Suruç) teslim aldıktan sonra Urfa’ya yöneldi ve
şehrin teslim edilmesini istedi. Bozan’ın hapiste olduğunu zanneden halk
Tutuş’un teklifini kabul etmediyse de Bozan’ın mızrağa takılı başı kendilerine
gönderilince şehri teslim ettiler.
Aksungur
ve Bozan gibi güçlü muhaliflerini bertaraf eden Tutuş, Harran, Urfa, el-Cezîre,
Diyarbekir, Ahlat, Azerbaycan ve Hemedan’a hâkim oldu. Halife
Müstazhir-Billâh’a haber gönderip hutbeyi Büyük Selçuklu sultanı sıfatıyla
kendi adına okutmasını istedi. Bu sırada Bağdat şahnesi olan Aytekin Ceb’in
ısrarı ve Berkyaruk’un Tutuş karşısında yenilgiye uğradığının duyulması üzerine
hutbe Tutuş adına okundu (Ekim-Kasım 1094).
Tutuş
daha sonra Diyarbekir ve Meyyâfârikīn’a gitti. Ardından Bağdat’ta olduğunu
zannettiği Berkyaruk’u bertaraf etmek için buradan ayrıldı. Ancak yolda onun
Musul’da bulunduğunu öğrendi. Oğlu Mahmud adına mücadele eden Terken Hatun daha
önce Tutuş’a bir mektup yollayarak ülkeyi birlikte yönetmeyi teklif etmiş,
ülkeyi Tutuş’la birlikte yönetme konusunda anlaşmaya varmıştı.
Berkyaruk’tan
önce İsfahan’a ulaşmak isteyen Tutuş, Diyarbekir’den Ahlat ve Azerbaycan
istikametinde yola çıktı ve Hemedan’a kadar gitti. Hemedan’da Terken Hatun ile
birleşip Berkyaruk’a karşı ortak bir mücadele başlatacaktı. Ancak İsfahan’dan
Hemedan’a gitmek üzere yola çıkan Terken Hatun yolda hastalanınca geri döndü ve
bir süre sonra öldü. Ona bağlı emîrlerin bir kısmı Berkyaruk tarafına geçerken
büyük çoğunluğu Tutuş’a katıldı.
Tutuş,
daha sonra Berkyaruk’un hastalığını fırsat bilerek İsfahan’a yürümek üzere
hazırlıklara başladı. Emîrler, Berkyaruk’un iyileştiğinden emin olmadıkları
için Tutuş’a olan düşmanlıklarını belli etmediler ve kendisini
destekleyeceklerine söz verdiler. Emîr-i Âhûr, Tutuş’a erzak temin etmek için
Hemedan ile İsfahan arasındaki Cerbâzekān’a gitti. Ancak Tutuş, onun
Cerbâzekān’dan İsfahan’a gidişi esnasında Berkyaruk’a kendi ordusu hakkında
bilgi vereceğini öğrenince Cerbâzekān’ı yağmaladı; İsfahan’a gideceği yerde
güneydoğuya döndü ve Rey’i işgal etti.
Tutuş’un
planını muhtemelen kış ortasında erzak sağlamanın zorluğu sebebiyle
değiştirmesi Berkyaruk için iyi bir fırsat oldu. Daha önce Tutuş’a destek veren
emîrler bu defa Berkyaruk’un yanında yer aldılar. Berkyaruk, İsfahan’daki
emîrler ve yanındaki az bir kuvvetle Tutuş üzerine yürüdü. Cerbâzekān’a
ulaştığında çevredeki şehirlerden gelen askerlerle ordusunun sayısı 30.000’e
ulaştı. Tutuş’un sert mizacı ve şehirleri acımasızca yağmalatması bütün
taraftarlarını aleyhine çevirmişti.
Sert
mizacı Tutuş’u emîrlerin ve halkın desteğinden mahrum bırakmış, Aksungur ve
Bozan ondan bu sebeple ayrılmıştır. Nusaybin, Musul ve Rey gibi şehirlerde
zulme varan cezalar uygulaması işgal edilen belde halkının nefretine yol
açmıştır. Ayrıca taht kavgaları sırasında eline geçen fırsatları iyi
kullanamamıştır.
Emîrlerin
çıkarcı politikaları da onun başarısızlığının sebeplerindendir. Tutuş Suriye,
Filistin, Diyarbekir, el-Cezîre ve Azerbaycan’da hâkimiyet kurduktan sonra
huzuru sağlamak için büyük gayret göstermiş, hem tarımsal üretimi arttırmak hem
ticarî faaliyetleri geliştirmek için çalışmış, imar işleriyle ilgilenmiştir.
Dımaşk’ta bir mescid (Mescidü Tutuş) yaptırmış, Sümeylâtiyye Hankahı adıyla
bilinen bir hankahı tamir ettirmiştir. Bağdat’ta Dicle’nin doğu yakasındaki bir
medrese ile kendisi tarafından yaptırıldığına dair bilgi bulunmayan bir
hastahane (Bîmâristânü’t-Tutuşî) onun adını taşımaktadır (DİA, VI, 168, 172).
Tutuş ulemâya büyük saygı gösterirdi. Hanbelî fakihi Ebü’l-Ferec eş-Şîrâzî
ondan saygı gören âlimler arasında yer alıyordu.
Müellif: Abdülkerim ÖZAYDIN
Not: Bu madde, Abdülkerim Zeydan’ın TDV
İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul'da basılan 41. cildinde, 446-449
numaralı sayfalarda yer alan makalesinden kısaltılarak özetlenmiştir.
Bibliyografya:
İbnü’l-Kalânisî,
Târîḫu Dımaşḳ (Zekkâr), bk. İndeks.
Azimî
Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler: H.430-538 (nşr. ve trc. Ali
Sevim), Ankara 1988, metin s. 23, trc. s. 29, ayrıca bk. İndeks.
Urfalı
Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (nşr. ve
trc. H. D. Andreasyan), Ankara 1962, s. 181, 183-184.
Ebü’l-Kāsım
İbn Asâkir, Vülâtü Dımaşḳ fi’l-ʿahdi’s-Selcûḳī (nşr. Selâhaddin el-Müneccid),
Beyrut 1981, s. 18-19.
İbnü’l-Ezrak
el-Fârikī, Târîḫu Meyyâfâriḳīn, s. 232-235.
İbnü’l-Cevzî,
el-Muntaẓam, IX, 76-77, 84-85.
Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye
(Lugal), s. 53.
İbnü’l-Esîr,
el-Kâmil, bk. İndeks.
Bündârî,
Zübdetü’n-Nusra (Burslan), bk. İndeks.
İbnü’l-Adîm,
Zübdetü’l-ḥaleb min târîḫi Ḥaleb (nşr. Süheyl Zekkâr), Dımaşk 1418/1997, I-II,
bk. İndeks.
İbn
Hallikân, Vefeyât, I, 295-297.
İzzeddin
İbn Şeddâd, el-Aʿlâḳu’l-ḫaṭîre fî ẕikri ümerâʾi’ş-Şâm ve’l-Cezîre (nşr. Sâmî
ed-Dehhân), Dımaşk 1375/1956, s. 159.
Reşîdüddin
Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Ahmed Ateş), Ankara 1960.
Müneccimbaşı,
Câmiu’d-düvel: Selçuklular Tarihi (nşr. ve trc. Ali Öngül), İzmir 2000, I,
72-73, 75-76.
İbrahim
Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul
1953, bk. İndeks.
C.
E. Bosworth, “The Political and Dynastic History of Iranian World”, CHIr., V,
bk. İndeks.
a.mlf.,
“Tutus̲h̲”, EI2 (İng.), X, 756-757.
Ali
Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983, bk. İndeks.
a.mlf.,
“Tutuş”, İA, XII/2, s. 134-137.
Nuaymî,
ed-Dâris fî târîḫi’l-medâris (nşr. Ca‘fer el-Hasenî), Kahire 1988, I, 12; II,
65-66, 153, 356.
Taef
Kamal el-Azhari, The Saljuqs of Syria: During the Crusades, 463-549
A.H./1070-1154 A.D., Berlin 1997, s. 24-82.
Abdülkerim
Özaydın, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), İstanbul
2001, s. 28-46.
a.mlf.,
“Büyük Selçuklu Emîri Kürboğa”, TD, sy. 36 (2000), s. 405-422.
Erdoğan
Merçil, Büyük Selçuklu Devleti, Ankara 2005, s. 86-87.
Coşkun
Alptekin, “Aksungur”, DİA, II, 206.
Rızâ
Nâzımiyân, “Tutuş”, DMBİ, XIV, 504-506.