Hazret-i Ömer

Halife, Devlet Başkanı

Eğitim
Hz. Muhammed'i verdiği eğitim
Diğer İsimler
Haz. Ömer'in Adaleti

HAZRET-İ ÖMER

Müslümanların 2. halifesi Hz. Ömer, 582 yılında Mekke’de doğdu. 645 yılında Medine’de namaz kılarken şehit edildi. On yıl altı ay süren halifeliği boyunca İslam devletinin sınırlarını Suriye, İran, ve Mısır’a kadar genişletmiş; üç kıta üzerinde İslam adaletinin en parlak dönemlerinden birini yaşatmıştır. İnsanlık tarihi boyunca adaletiyle meşhur en önemli devlet başkanlarındandır.

Müslüman olmadan önce Kureyş kabilesinin ileri gelenlerindendi. Yaşlı ve kurnaz müşriklerin kışkırtmalarına kapılarak Peygamberimize ve arkadaşlarına karşı amansız bir düşman kesilmişti. Mekke halkının geçmişini en iyi bilen kültürlü bir kimse olduğu kadar çok da cesurdu. Herkes onun hiddetinden sakınırdı. Gür sakallı ve heybetliydi, panayırlarda yapılan güreşlerde sırtını yere getirebilen çıkmazdı. Öz kızını diri diri toprağa gömecek kadar acımasızdı. Fakat Müslüman olduktan sonra kafirlere karşı aynı şiddeti sürdürmekle birlikte, Müslümanlara karşı yüreği merhametle dolup taştı. Resulullah’ın yanında en yavaş sesle konuşan o idi. Bu yüzden Peygamberimiz “Sesini biraz yükselt” uyarısında bile bulunmuştu. İslam’a ve Resulullah’a en büyük fedakârlığı gösteren bir İslam büyüğü olan Hz. Ömer, cennetle müjdelenen 10 seçkin Müslüman arasındadır. Hazret-i Ebubekir’den sonra Müslümanların önderi olmuştur.

 

Hattab Oğlu Ömer’in Müslüman Oluşu

 

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V), bir gün Hattab oğlu Ömer ile Ebucehil’i baş başa konuşurken görünce, “Ya Rabbi! İslam dinini bu ikisinden biri ile kuvvetlendir” diye dua etmişti.

İşte aynı günlerde, Ömer’in de aralarında olduğu Kureyşliler önemli bir toplantı yapıp Allah’ın elçisini öldürmeye karar verdiler. En azılı İslam düşmanı Ebucehil, öfke içinde şöyle bağırıyordu:

-“Ey Kureyş topluluğu! Muhammed, tanrılarımıza dil uzatıyor, akıllılıklarımızı akılsızlık sayıyor! Bizden önce gelip geçmiş atalarımızın cehennemde olduklarını söylüyor. Muhammed’i öldürecek kimseye benden 100 deve, bol miktarda altın, gümüş, değerli elbiseler ve daha bir çok armağanlar var!”

Armağanlar, ilgi çekici vaadler vardı ama, içlerinden kimse “Muhammed’i ben öldürebilirim” demek cesaretini gösteremiyordu. Sonunda, Ömer ayağa kalktı ve:

-“Bu işi ben görebilirim” dedi. Herkes susmuş, dikkatle ona bakıyordu. Aradıklarını bulmuş olmaktan memnundular.

Ömer, kılıcını kuşanıp Mekke sokaklarında hızlı hızlı yürürken, yeni Müslümanlardan Nuaym ile karşılaştı. Nuaym’den kendi kız kardeşi ve eniştesinin de Müslüman olduğunu öğrenince büsbütün hiddetlendi. Yolunu değiştirip kız kardeşi Fatma’nın evine gitti.

Eve yaklaştığı sırada kulağına değişik ve güzel sesler geldi. İçerde eniştesi ve kız kardeşi, Habbab isimli bir müslümandan Kur’ an dersi alıyorlardı. Ömer’in geldiğini anlayınca Habbab korkarak evin bir köşesine saklandı. Kız kardeşi de okudukları Kur’ an sayfasını gizledi. Ömer içeri girer girmez bağırdı:

-“Duyduğum ses neydi, ne okuyordunuz?”

-“Hiçbir şey, aramızda konuşuyorduk,” dediler.

Ömer, “duydum, siz de Müslüman olmuşsunuz!” diyerek eniştesine saldırdı, onu yere yıkıp dövmeye başladı. Kız kardeşi Fatma, ikisini ayırmaya çalışırken, Ömer’den şiddetli bir tokat yedi. Yüzü kan içinde kalan Fatma, birdenbire doğrulup ağabeyine haykırdı:

-“Evet, Müslüman olduk! İstersen bizi öldür, ama bil ki biz, Allah’ın bir ve Muhammed’in de O’nun elçisi olduğuna inanıyoruz! Sen de yanlış yolda  olduğunu anla artık!”

Ömer kız kardeşinin kan içindeki yüzünü umursamadan Müslüman olduğunu cesaretle haykırmasına hayret etmiş, içinde hayranlık ve pişmanlık duyguları birlikte uyanmıştı.

Sesini yumuşatarak; “Biraz önce okuduğunuzu bana gösterin de, Muhammed’e gelen bu şeye bir bakayım” dedi. Fakat, kız kardeşi yıkanıp temizlenmez ise buna izin vermeyeceğini söyledi. Ömer, bu şartı yerine getirip okumaya başladı:

  

-“Bismillahirrahmanirrahim. Tâhâ!(Ey Muhammed) Kur’an’ı sana sıkıntıya düşesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt, yeri ve göğü yaratanın katından bir kitap olarak indirdik. O, Rahman olan Allah, arş’a hakim bulunmaktadır. Göklerde, yerde, her ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanların hepsi O’nundur. Sen, sözü ister açığa vur, ister gizle, birdir. Çünkü O Allah, gizliyi de gizlinin gizlisini de bilir…” (Tâhâ suresinin ilk ayetleri)

 

Elindeki Kur’ an sayfasını okuyup bitirince yüreğinde şaşırtıcı bir ferahlık duydu. Bir anda az önceki katı kalpli, sert tabiatlı Ömer olmaktan çıktı. Gözleri yaşlar içinde: “Bunlar, ne kadar güzel sözler. Bunlardan daha güzeli ve etkileyicisi olamaz” dedi.

Ömer’in bu sözlerini işiten Habbab, saklandığı yerden çıkınca, Ömer, ona ve eniştesi Said’e, Peygamberimizin nerede olduğunu sordu. Fatma, “eğer O’na bir kötülükte bulunmayacağına söz verirsen yerini söyleriz” dedi. Ömer, kız kardeşine istediği sözü verdi ve Habbab’la birlikte Resulullah’ın evine gidip Müslüman olmak istediğini söyledi.

Ömer, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bulunduğu Erkam’ın evine gelip kapıyı çalınca, içerden “kim o” diye sordular. Cevap olarak “Hattab’ın oğlu” sözünü duyduklarında kapıyı hemen açmakta tereddüt ettiler. Çünkü Peygamberimize bir zarar gelmesinden endişe ediyorlardı. Belinde kılıcıyla gelmesi nedeniyle Ömer’i kapı önünde bir süre beklettiler.

Hz. Hamza, onu içeri almak istemeyenlere şöyle seslendi:

-“Bırakın onu, gelsin! Eğer iyi bir niyetle gelmişse kendisini iyi karşılarız. Eğer kötü bir amacı varsa, kellesini kendi kılıcıyla koparırız.”

Sonunda Peygamber Efendimizin izin vermesi üzerine kapı açıldı ve Ömer içeri girdi. Resulullah’ın huzuruna gelerek diz çöken Ömer:

-“Ey Allah’ın elçisi! Allah’a ve elçisine, Allah’ın ayetlerine iman etmek için geldim” deyince, Peygamberimiz “Allah-u Ekber! Allah-u Ekber!” diyerek tekbir getirdi. Orada hazır bulunan sahabeler de tekbir getirdiler. Tekbir sesleri Mekke sokaklarını çınlattı.

Ömer, Müslüman olunca, Peygamber Efendimiz’e hep birlikte Kâbe’nin yanına gidip topluca namaz kılmayı teklif etti. O güne kadar Müslümanlar gizlice toplanıyor, açıkça bir gösteri yapmıyorlardı. Hz. Ömer’in teklifi kabul edilince 40 müslüman, Peygamberimizle birlikte kâbe’ye doğru yürüyüşe başladı. İki sıra halindeydiler. Bir safın başında Hz. Ömer, diğerinin başında Hz. Hazma bulunuyordu. Sert adımlarla yollardaki tozu toprağı savurarak Kâbe’nin avlusuna girdiler. Kureyş müşrikleri şaşkın ve ürkek bakışlarla Müslümanların ilk toplu gösterisini seyrediyordu. O güne kadar böyle bir manzarayla karşılaşmamışlardı.

Müşrikler Hz. Ömer’e:

-“Neler  oluyor ey Ömer?” deyince, Hz. Ömer kılıcına davrandı:

-“Eğer içinizde bir kişi kılını kıpırdatırsa onu hemen kılıcımla ikiye biçerim, bilmiş olun” dedi.

Resulullah (S.A.V)’in Kâbe’yi tavafından sonra Müslümanlar namazlarını cemaatle kıldılar ve Hz. Ömer’le birlikte düzen içinde Erkam’ın evine döndüler.

 

Medine’ye Hicret

 

Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonra İslam’ın en yılmaz savunucularından ve Peygamber Efendimizin (S.A.V)’in en yakın dostlarından biri oldu. Diğer Müslümanlarla birlikte Allah yolunda bütün baskılara göğüs gerdi ve İslam’a fedakârca hizmet etti.

Son Akabe biatından sonra Mekke’deki Müslümanlara müşriklerin zulmü giderek şiddetlenmişti. Bu sebeple Müslümanlar, uğradıkları zulüm ve işkenceden kurtulmak için Medine’ye hicrete Peygamberimizden izin istediler. Kendilerine izin verilince gruplar halinde Medine’ye, oradaki Müslüman kardeşlerinin yanına göç ettiler.

Hz. Ömer de, Resulullah’tan izin alarak Medine’ye hicrete karar vermişti. Mekke’den ayrılacağı gün kılıcını kuşandı, yayını ve oklarını alıp Kâbe’ye gitti. Kureyş ulularının gözleri önünde Kâbe’yi tavaf ettikten sonra iki rekât namaz kıldı. Daha sonra müşriklere seslendi:

-“İşte ben de Medine’ye göç ediyorum Medine Müslümanlarının yanına gidiyorum. İçinizde anasını ağlatmak, çocuklarını yetim ve karısını dul bırakmak isteyen varsa beni takip etsin” 

Müşriklerden hiç kimse ona engel olmaya cesaret edemedi. Hz. Ömer, kardeşi Zeyd, ve 20 kişilik bir kafileyle birlikte Mekke’den ayrılıp, Müslümanların güvenlik içinde yaşadığı Medine’ye gitti.

 

Hz. Ömer Medine’de

 

Hz. Ömer Medine’ye ulaştıktan kısa bir süre sonra Peygamber Efendimiz de Hz. Ebubekir’le birlikte Medine’ye göç etmiş ve İslam tarihinde yeni bir dönem başlamıştı. Hz. Ömer bu dönemde Resulullah’ın yanında İslam’ın yayılması ve anlaşılması mücadelesine canıyla ve malıyla hizmet etti. İslam ordusunun Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlarının tümüne katıldı. Savaşlarda kahramanca dövüştüğü gibi Medine’deki Yahudi ve münafıklarla da mücadele etti.

Resulullah (S.A.V), münafıkların ve çevredeki müşriklerin fitnelerini önlemek için zaman zaman operasyonlar düzenlerdi. Bu operasyonların komutasına lâyık gördüğü sahabelerinden biri de Hz. Ömer di.

Hayber kalesinin fethinden sonra Havazin kabilesinin dört oymağı Müslümanlara karşı hareket için toplandığı haberi gelmişti.

Bunlar daha önce Hayber Yahudilerine de yardım etmeye kalkışmışlardı. Peygamber Efendimiz, bu topluluğu cezalandırma görevini Hz. Ömer’e verdi. Hz. Ömer de otuz kişilik bir kuvvetle bu topluluğun bulunduğu türbe yöresine baskın düzenledi. Ancak Havazinliler korkularından kaçıp gitmişlerdi. Hz. Ömer de onların kaçarken geride bıraktıkları hayvanları ve malları ganimet olarak ele geçirip Medine’ye getirdi.

Hz. Ömer, münafıkları cezalandırmada daha sert tedbirler alınmasından yanaydı. Resulullah, bazen Hz. Ömer’in bu yöndeki tekliflerini kabul eder, bazen de gelişmeleri göz önüne alarak daha yumuşak davranmasını tavsiye ederdi. Hz. Ömer, hicretin 5. yılında, münafıklardan Ebi Dırar’ın bir casusunu Medine’ye gizlice girdiğini tespit edip yakaladı. Adam suçunu itiraf edince, Hz. Ömer, Peygamber Efendimiz’ den izin alıp casusun boynunu vurdu. Bu olaydan sonra Hz. Ömer, Ubey oğlu Abdullah isimli bir münafığın öldürülmesini istedi. Resulullah karışıklık çıkmasın diye buna izin vermedi. Uhud savaşından sonra Yahudiler ve münafıklar Müslümanları birbirine kışkırtmaya ve morallerini bozmaya çalışmışlardı. Hz. Ömer’in her iki grubun elebaşlarını da öldürerek cezalandırma isteği Peygamber Efendimiz tarafından uygun görülmedi.

 

Hz. Hafsa’yı Uyarması

 

Münafık kadınların kışkırtmalarıyla Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hanımları bir ara Resulullah’ı sıkıntıya sokan kıskançlıklar yapmış ve ısrarla çeşitli giysi taleplerinde bulunmuşlardı. Allah’ın Resulü, zengin olmadığı için bu talepleri yerine getiremiyor ve bu ısrarlarından üzüntü duyuyordu. Hatta bu nedenle bir süre hanımlarından uzaklaşıp inzivaya çekildi. Bu haberi duyan Hz. Ömer, Hz. Ebubekir’le birlikte Peygamberimizin hanımlarından Hz. Hafsa Hz. Ömer’in, Hz. Ayşe’de Hz. Ebubekir’in kızıydı. Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir, kızlarını azarlayıp bu gibi isteklerle Resulullah’ı üzmemelerini öğütlediler.

Hz. Ömer hicretin yedinci yılında Ensar kadınlarından Sabit kızı Asiye ile evlendi. Bu hanımın annesi Ebu Amir kızı Şemus, Müslümanlığı kabul eden ilk on kadın arasındaydı. Hz. Ömer, Asiye’ye Cemile adını verdi.

 

Rıdvan Biatı ve Hudeybiye

 

Peygamber Efendimiz, hicretin altıncı yılında sahabeleriyle birlikte Mekke’ye gidip Umre yapmak istemişti. Ancak Mekke müşrikleri buna izin vermekten kaçındılar. Mekke’ye elçi olarak gönderilen Hz. Osman ve arkadaşlarının şehit edildiği haberi gelince, Peygamberimiz Müslümanları Rıdvan ağacı etrafında topladı ve gerekirse hep birlikte şehid oluncaya kadar savaşmaya söz vermelerini istedi. Müslümanların hepsi şehadet sözü verdiler. Bu olaya İslam tarihinde “Rıdvan Biatı” denir. Rıdvan Biatı sırasında Resulullah (S.A.V)’ı en çok destekleyen büyük sahabelerden biri de Hz. Ömer’dir. Müslümanlar gruplar halinde gelip biat ederken, Hz. Ömer, kılıcını kuşanmış olarak Peygamberimizin elini tutuyordu.

Müşrikler o yıl (628), Peygamberimizin ve Müslümanların kâbeyi tavafına izin vermedi. Müslümanlar, Mekke müşrikleriyle Hudeybiye anlaşmasını yaparak Medine’ye geri döndüler. Aslında Müslümanların lehine olan bu anlaşma görünüşte aleyhte bazı maddeler içeriyordu. Hz. Ömer de Umre yapılmadan dönülmesinden üzüntü duyan Müslümanlar arasındaydı. Bu üzüntüsünü Resulullah’a ve Hz. Ebubekir’e de açıklamıştı. Ancak Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebubekir’in kendisine yaptığı açıklamalardan sonra hiddetini yendi ve bu konudaki ısrarından pişmanlık duydu.

 

Resulullah’ın Vefatında

 

Allah’ın Resulu (S.A.V.) vefat ettiğinde Müslümanlar arasında en fazla üzülenler arasında Hz. Ömer vardı. Peygamberimizin vefat ettiğini, artık yaşamayacağını bir türlü kabullenemiyordu. Üzüntüsünün şiddetiyle “Kim Muhammed öldü derse dilini ve elini keserim” bile demişti. O’nun en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir, Kur’ an-ı Kerim’den  ayetler okuyarak sakinleştirebildi.

 

Halife Hz. Ömer

 

Resulullah’ın vefatından sonra Müslümanların önderliğine seçilen Hz. Ebubekir’i, halife seçilirken ve sonraki yıllarda en başta destekleyen Hz. Ömer oldu. Hz. Ebubekir, vefatına yakın günlerde Müslümanların ileri gelenlerini yanına çağırdı ve kendisinden  sonra halifeliğe Hz. Ömer’i lâyık gördüğünü açıkladı.

Müslümanlar, Hz. Ebubekir’in tavsiyesine uyarak, Hz. Ebubekir’in Hicri 13. yılında vefatı üzerine halifeliğe Hz. Ömer’i seçtiler. Hz. Ömer, Müslümanların önderliğine seçildiği gün yaptığı konuşmada Müslümanların Allah’ın dinini yaymak için savaşmaya çağırdı.

Hz. Ömer, halifeliği döneminde o zaman iki büyük devletin Bizans ve Sasani (İran) imparatorluklarının egemenlikleri altındaki Suriye, Filistin, Irak, İran, ve Mısır’ı İslam devletinin sınırları içine aldı. Zamanında 1036 şehir fethedildi, dört bin cami yapıldı.

Hz. Ömer ilk iş olarak, Hz. Ebubekir’in vefatı nedeniyle yarım kalan Irak’ın fethini tamamladı. Daha sonra İran’ın fethedilmesi emrini verdi. O zamanın İranlıları şimdikinin tam tersine mecusiydiler, ateşe tapıyorlardı. Orduları kuvvetliydi ama yöneticileri sapıklıklar içinde yüzüyordu. İslam ordusu Kur’ an’dan ayetler okuyup tekbirler getirerek Sasani imparatorluğunun içlerine kadar ilerledi. İslam ordusu, ünlü Kadisiye savaşıyla İran’ı topraklarına kattı. İran’dan sonra sıra Suriye’ye geldi ve Suriye şehirleri de birbiri ardına İslam devletinin egemenliği altına alındı. Suriye’nin fethinin ardından Kudüs ve Filistin İslam ordusuna teslim oldu. Hz. Ömer daha sonra Mısır’ı da fethederek İslam devletinin sınırlarını üç kıta üzerinde genişletti, bu topraklar üzerinde Allah’ın hakimiyetini ve İslam adaletini en güzel şekilde tatbik etti.

Hz. Ömer halife olduktan sonra büyük zaferler kazandı ama, imparatorlukları devirmesi onu kibirlendirmedi ve sade hayatını değiştirmedi.

İslam ordusunun fethettiği Kudüs’e girerken, devesine kölesi ile nöbetleşe biniyordu. Şehre girerken de sıra kölesine geldiği için devenin önünde yürüyordu. O’nu görenler kendisini köle, devenin üzerindekini onun efendisi zannetmişti. Kuvveti, adaleti ve askerleriyle üç kıtayı titreten İslam halifesini karşılamaya gelen Kudüs halkı hayretler içinde kalmıştı. Hz. Ömer, Kudüs’e geldiğinde okuduğun hutbede Müslümanlara şu nasihatte bulundu:

-“Ey Müslümanlar, Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Allah’tan başka hiç kimseden yardım beklemeyiniz. İslam’a, Resulullah’ın sünnetine uygun hareket ediniz. Kur’ an-ı Kerim’in emirlerini yerine getiriniz. Zira onda sorunlara çözümler ve sevaplar vardır.”

 

Herkes İçin Güvenlik

 

Hz. Ömer zamanında bir ticaret kervanı gelip Medine yakınında konaklamıştı. Yorgun olan kervan kafilesinde bulunanlar konakladıkları yerde derin bir uykuya dalmıştı. Hz. Ömer, onları bu durumda görünce yanında Abdurrahman bin Avf adlı sahabeyi alıp sabaha kadar yanıbaşlarında bekledi. Onlara çevreden bir zarar gelmesine engel olmak için uykusunu feda etti.

Kafiledekiler bu durumu ancak sabah olunca öğrenebildi. Kendilerini bekleyip güvenliklerini sağlayan kişilerin kim olduklarını merak ettiler. Uzaklaşıp giden bu iki kişiyi içlerinden biri takip etti.

Hz. Ömer mescide girip sabah namazını kıldırdıktan sonra, bu kişi cemaatten birisine, Hz. Ömer’i işaret ederek:

-“ Bu kimdir? “ diye sordu. “Müslümanların halifesi” cevabını alarak geri döndü.

Olayı anlattığında, kafiledekiler büyük hayranlık duydular:

-“Müslümanların halifesi Müslüman olmayanlara bu kadar yardımcı oluyorsa kim bilir Müslümanlara ne kadar şefkatlidir” dediler. Hz. Ömer’i ziyaret ederek Müslüman oldular.

 

Süslü Elbiselere Dikkat

 

Hz. Ömer’in İran’a gönderdiği İslam ordusu Allah’ın yardımıyla kısa zamanda büyük bir zafer kazanıp geri dönmüştü. Ancak ordunun ileri gelenleri Hz. Ömer’in huzuruna çıktığında Hz. Ömer onlara soğuk davrandı, “Neler yaptınız?” diye bir soru bile sormadı. Halifenin bu davranışı onlara pek ağır geldi. Mescidde Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ı görünce hep birlikte Hz. Ömer’in tutumunu kınadılar. Abdullah, onları tepeden tırnağa süzüp: “Babamın huzuruna bu kıyafetle mi çıktınız?” diye sordu. Çünkü gördüğü komutan ve askerler İranlıların süslü elbiselerinden giyinmişlerdi. Abdullah’ın uyarısı üzerine hemen gidip elbiselerini değiştirdiler.

Ertesi günü normal kıyafetleriyle gittiklerinde Hz. Ömer onları güler yüzle karşıladı ve her birisinin ayrı ayrı hatırını sordu. İçlerinden birisi:

-“Ey müminlerin emiri, dün bizi iyi karşılamamıştınız, bugünse tutumunuzu değiştirdiniz. Sebebi nedir?” diye sorunca, Hz. Ömer şu cevabı verdi:

-“Sizi elbiselerinizi değiştirmiş görünce endişelendim, bir süre sonra kalplerinizi de değiştireceğinizden, dünya sevgisine dalacağınızdan korktum. Resulullah’ın bu duruma niçin mani olmadın diye kıyamet günü beni azarlayacağını düşündüm. Şimdi ise elhamdülillah endişem ortadan kalktı.”

 

Ömer Duymazsa Allah Duyar

 

Hz. Ömer’in adaleti halk arasında güveni ve Allah korkusu duygusunu da geliştirmişti. Bir gece Medine sokaklarında yine halkın huzur içinde yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyordu. Bir kapının önünden geçerken bir kadının kızına şöyle seslendiğini duydu.

-“Bu süte biraz su kat.”

Kızı, annesine kırgın bir sesle şu cevabı veriyordu:

 -“Ama anne, müminlerin emiri Ömer, süte su katmayınız buyurmamış mıydı?”

Anne üsteliyordu:

 -“Kızım Ömer burada yok, bizi duymaz kız ki…”

Kız kabul etmiyordu bu sözü, yine itiraz ediyordu:

 -“Ömer burada yok ise de Rabbi var ve bizi duyar.”

Hz. Ömer, bu konuşmayı duyduktan sonra kendi evine gidip oğluna, “Sana çok hayırlı bir kız buldum” müjdesini verdi.

Ertesi gün Hz. Ömer kızı istemeye gittiğinde kızın annesi şaşkınlığını gizleyemedi. “Bunu içimden geçirmeye bile cesaretim yoktu” dedi.

Hz. Ömer de: “Kızının bir sözünü çok beğendim,  onun için geldim” buyurdu.

Hz. Ömer, o kızı oğlu Asım’a nikahladı. Bu evlilikten, yine adaletiyle tanınan bir hükümdar olacak olan Ömer bin Abdülaziz doğdu.

 

Seni Kılıcımızla Doğrulturuz

 

Hz. Ömer, bir Cuma günü mescitte hitap ettiği cemaate bir ara şu soruyu sordu:

-“Eğer, Allah’ın Resulü’nün yolundan ayrılıp nefsime uyarsam, yanlış hareket edersem, ne yaparsınız?”

Cemaatten biri derhal ayağa kalkarak:

-“Seni kılıcımızla doğrulturuz” dedi.

Halife Ömer, bu cevabı pek beğenerek şu karşılığı verdi:

 

 -“O yüce Allah’a şükürler olsun ki, yanlış yola sapacak olursam, Müslümanların içinde beni kılıcıyla doğrultacak kimseler var!”

 

Kibir Yok

 

Hz. Ömer’in özelliklerinden biri de insanların kişilik ve özgürlüklerine büyük bir hürmet göstermesiydi. Halifeliği zamanında Arabistan’da köleliğe son veren Hz. Ömer, insanlar arasında zengin- fakir, kuvvetli-zayıf ayrımı yapmaz, hepsini eşit tutardı.

Bu konuda güzel bir örnek, Cebele bin El Eyhem olayıdır. Cebele, Suriyeli ünlü bir toprak ağasıydı. Müslümanlığı kabul ederek Mekke’ye gelmişti. Fakat Kâbe’yi tavaf ederken halktan bir kişi yanlışlıkla eteğine basınca adama hemen bir tokat atmıştı. Adam da kendisine aynı şiddetle bir tokatla karşılık verince çok hiddetlenmiş ve Hz. Ömer’ şikâyete gelmişti.

Hz. Ömer, Cebele’ ye şu cevabı vermişti:

-“Ektiğinizi biçmişsiniz.”

Cebele bu cevaba şaşırmış, kendisine böyle bir davranışta bulunanın idamla cezalandırılması gerektiğini söylediğinde şu cevabı almıştı:

-“İslam’dan önceki dönemde durum söylediğiniz gibiydi. Fakat İslam, insanlar arasındaki farkları kaldırdı.”

Cebele çok kibirliydi, inadından vazgeçmedi; “Müslümanlık soy ve sop farklarını göz önüne almayan bir din ise ben bu dinden vazgeçerim” dedi.

Nitekim dediğini yaptı ve Müslümanlıktan vazgeçip o zamanın Bizans şehri olan İstanbul’a kaçtı. Ama Hz. Ömer onun hatırı için İslam’ın eşitlik ilkesinden vazgeçmedi.

 

Halife Ömer’in Adalete İtaatı

 

Hz. Ömer bir at satın almak istemişti. Denesin diye biniciye verdiği at, binicinin kaza geçirmesi üzerine yaralanmıştı. Hz. Ömer atı satın almaktan vazgeçerek sahibine iade etmek istedi. Fakat atın sahibi razı olmayarak mahkemeye başvurdu. Mahkemenin başkanı Kadı Şüreyh şu kararı verdi: “Eğer at sahibinin izniyle tecrübe edildiyse geri verilebilir, aksi takdirde iade edilemez” dedi. Hz. Ömer, “Hak ve adalet budur” buyurdu ve atın bedelini verdi.

 

Hazır Yiyiciler

 

Hz. Ömer mescitte birkaç kişinin baş başa verip uyuklamakta olduğunu görünce canı çok sıkıldı. Onlara sordu:

-“Kimlersiniz, ne yapıyorsunuz?”

Cevap verdiler:

-“Biz ibadet ediyoruz, mütevekkilleriz.” (Allah’a güvenenleriz)

Hz. Ömer onları azarladı:

-“Hayır” dedi. Sizler müteekkillersiniz” (Hazır yiyicilersiniz)

 

 

Halife Hz. Ömer ve Yaşlı Kadın

 

Halife Ömer, sık sık Medine sokaklarını dolaşır, halkın huzur ve güven içinde olup olmadığını kontrol ederdi. Bir gün yine şehrin uzak mahallelerini dolaşırken, ağlayan üç çocuğun yanında yaşlı bir kadının  ateşte bir şey pişirmekte olduğunu gördü. Yaşlı kadının yanına gelip çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın, yetim kalmış torunlarına iki günden beri yiyecek bulamadığını ve çocuklara yemek veremediğini, tencereye su koyup kaynatmakla çocukları avuttuğunu söyledi. Hz. Ömer ona:

-“Bu durumda olduğunuzu niçin halifeye haber vermedin” deyince kadın bağırarak

-“Madem gelip halimizi öğrenmeyecekti niye halifeliği kabul etti?” cevabını verdi.

Hz. Ömer, derhal şehir merkezine dönerek gece karanlığında bir miktar hurma, yağ ve un alarak sırtına yükleyip getirdi. Yol arkadaşı olan zat kendisine yardım teklif ettiyse de kabul etmemiş ve “kıyamet günü de yükümü sen taşıyacak değilsin ya” demişti.

Getirdiği yiyeceklerle yemek hazırlanıp çocuklar karınlarını doyurana kadar orada bekledi. Çocuklar neşelerine kavuşup oynamaya başladı. Yaşlı kadın de Hz. Ömer’a şöyle teşekkür etti:

-“Yüce Allah sana mükâfatını versin. Ömer’in işgal ettiği makama o değil, sen lâyıksın.”

 

Hz. Ömer (R.A)’in Şehid Edilişi

 

Hz. Ömer 645 yılında Ebu Lü’le Firuz adında Mecusi bir köle, Hz. Ömer’e gelip efendisinin kendisinden aldığı verginin çok olduğunu iddia etmişti. Hz. Ömer onun bu iddiasını incelettirmiş ama haksız olduğunu öğrenerek isteğini yerine getirmemişti.

Bu nedenle Hz. Ömer’e düşmanlık gösteren Ebu Lü’le Firuz, O’nu katletmeyi planladı. Bir süre sonra elbisesi içine hançer saklayarak namaz vaktinde mescide gelip beklemeye başladı. Hz. Ömer safları düzeltip tekbir alarak namaza durur durmaz, Firuz yerinden fırlayıp Hz. Ömer’e arka arkaya altı darbe vurdu. Hz. Ömer, kendisini öldürmek isteyenin Firuz olduğunu öğrenince, “Allah’a şükürler olsun ki bir Müslüman tarafından vurulmadım” dedi. Halife Ömer, yirmi dört saat sonra ruhunu Allah’a teslim edip ahiret dünyasına göçtü.

 

 

Getirdiği Yenilikler

 

Hz. Ömer, şiire ve hitabete (konuşma sanatına) büyük değer verir, dönemindeki büyük şairlerin şiirlerini ezbere bilirdi. Bazı konuşmalarını irticalen (yazılı olmaksızın) yapar, dinleyicilerini konuşma üslubuyla büyük bir etki altına almayı başarırdı. Bununla birlikte İslam tarihinde yazılı olarak resmi konuşmaları hazırlayan ilk halife de Hz. Ömer’ dir. İslam tarihinde devlet hazinesini ilk düzenleyen, kayıt ve muhasebe işlerini başlatan da O’dur.

Döneminde büyük bir devletin yönetimini elinde tutan Halife Ömer, son derece alçak gönüllüydü. Allah korkusunu yüreğinden hiç eksik etmez, namazlarını vaktinde kılar, prensiplerine bağlı kalır ve disiplini çok severdi. Halifeler arasında “Müminlerin Emiri” olarak ilk anılan Hz. Ömer, teravih namazını da cemaatle ilk kıldırandır.

Hz. Ömer bütün ilimlerde sahabelerin önde gelenlerindendi. Tefsir alanında en büyük alimlerdendi. Kur’ an tefsirini bizzat Resulullah (S.A.V)’den öğrenmiş ve O’nun döneminde kadılık yapmıştır. Fıkıh ilmine de büyük katkılarda bulunmuş, fıkıh usulü metodlarını geliştirmiştir. Kendisinden rivayet edilen fetvaların sayısı binden fazladır.

Hz. Ömer, bütün hayatını Allah yoluna adadı. Resulullahın  insanları İslam’a davetinde kendisine yardımcı olmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Bizzat kılıcıyla Allah yolunda savaştığı gibi, malını da İslam için seve seve harcadı. Hz. Peygamber (S.A.V), İslam ordusunu Tebük savaşına hazırlamak için Müslümanları maddi yardıma davet ettiğinde, Hz. Ömer bütün parası ve malının yarısını hemen İslam ordusuna bağışlamıştı.

Hz. Ömer, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kayınpederi olma şerefine sahiptir. Kızı Hafsa, daha önce Huzayfe oğlu Huneys ile evlenmiş ve Medine’ye birlikte hicret etmişlerdi. Huneys, Bedir savaşında şehid olunca Hz. Hafsa dul kalmıştı. Hz. Peygamber, Hafsa’yı nikâhlayarak Hz. Ömer’in damadı olmuştu.

Hz. Ömer, halifeliği döneminde halkın yoksulluğa düşmemesi  ve perişanlık çekmemesi için büyük çabalar gösterdi. O’nun döneminde aşırı derecede yoksulluk çeken insan kalmadığı bildirilmiştir. Bütün yaşlılara, öksüz çocuklara ve sakatlara devletten maaş bağlatmıştı. Medine’de yiyecek bulma sıkıntısı çeken ailelere her gün ücretsiz yemek dağıtılmasını sağlamıştı. Hz. Ömer, bu hizmetleri yaparken, gücü kuvveti yerinde olup da çalışmayanlara çok kızardı. İş yapabilecek kadar sağlıklı bir insanın boş oturduğunu gördüğünde “Bu adam benim gözümde değerini yitirmiştir” derdi.

Halkın şikayetlerini kendilerinden dinler ve dertlerini çekinmeden anlatmalarını isterdi. Müslümanların sorunlarını kendi ağızlarından öğrenmek için özel zamanlar ayırmıştı. Namazlardan sonra mescitte bir süre bekler ve halkın söylemek istedikleriyle ilgilenir, onları dinler ve gereğini yerine getirirdi. Sadece bir yere oturup onların dertlerini anlatmasını beklemezdi. Medine’den cihad için ayrılmış olanların evlerini ziyaret eder, ailelerinin sorunları ve ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenirdi.

Hz. Ömer, İslam kanunlarını uygularken insanların soyunu sopunu ve mevkilerini göz önüne almazdı. Bir mahkeme dolayısıyla, halifedir diye kendisine ayrıcalıklı davranan kadıyı azarlamış, kanunun gereğini yerine getirmesini istemişti. Mısır Valisi Amr İbn-ül As’ın oğlu Abdullah bir gün halktan birisini haksız yere tokatlayınca, hemen duruma müdahale emişti. Abdullah’ı ve tokat yiyen adamı çağırıp, babasının önünde Abdullah’a kırbaç cezası verilmesini emretmişti.

Hz. Ömer zamanında valiler, görevlerine tayin edilirken, kapıcı kullanmamaya, dertlerini anlatmak isteyen herkesi dinlemeye, ipekli ve gösterişli elbise giymemeye söz verirlerdi. Valiler hakkında yapılacak şikâyetleri değerlendirmek üzere de ayrıca özel bir yüksek mahkeme kurulmuştu.

Hz. Ömer, valilerine bunları emrederken, mütevazi bir şekilde yaşamaya kendisi de riayet ederdi. Halifeliği sırasında Bizans İmparatoruna elçi gönderip onu İslam’a davet etmiş ve bir süre sonra bir Bizans elçisi de kendisini ziyarete gelmişti. Bizans elçisi Medine’ye geldiğinde Hz. Ömer yaşlı bir kadının evini onarıyordu. Elçi “Arap padişahı nerede?” diye sormuş, Halife  Ömer’i elleri çamur içinde görünce hayretler içinde kalmıştı.

Bir gün, evinde çocuklarıyla sohbet ederken bir misafir geldiğini haber verdiler. Gelen bir valiydi. İçeri girip de Halife Ömer’i çocuklarla baş başa görünce şöyle dedi:

-“Benim de çocuklarım var ama, hiç birisine yüz vermem, benimle konuşmaya bile cesaret edemezler.”

Halife Ömer:

  -“Seni şu andan itibaren valilik makamından azlettim. Çünkü kendi çocuklarına şefkatini esirgeyen, yönetimindeki diğer insanlara ve halka karşı da acımasız olur!”

Hz. Ömer tayin ettiği valilere şunları öğütlerdi:

-“Sizi insanlara zorbalık yapasınız ve keyif çatasınız diye tayin etmedim. Müslümanların haklarını gözetiniz ve kendinizi onlardan üstün görmeyiniz.”

İslam adaletini bütün dünyaya tanıtan Hz. Ömer, insanların eğitilip bilgilerini geliştirmesine büyük önem verirdi. Yeni fethedilen yerlerde İslamiyetin öğrenilebilmesi için okullar açmış ve halkı aydınlatmak üzere bir çok yere müftüler göndermişti.

Mahkeme reislerine gönderdiği mektuplarda adalete dikkat etmeleri için onları uyarırdı. Onun zamanında İslam adaleti çok iyi tatbik edildi.

Hz. Ömer’in döneminde İslam devletinin sınırları oldukça genişlemişti. Buna rağmen bu geniş topraklar üzerinde eşine ender rastlanan olağanüstü derecede güvenlik ve huzur içinde yaşanılan bir hayat vardı. Hz. Ömer’in bu geniş topraklar üzerinde sağladığı huzur düzeni zorbalığa ve baskıya dayanmıyordu. Hz. Ömer’in adaleti, başta kendisinin olmak üzere İslam adaletine bütün yöneticilerin uygun hareket etmesi, İslam’ın ilke ve hükümlerinden taviz verilmemesi bu büyük başarıyı gerçekleştirmişti.

 

Hz. Ömer’in Öğütleri

 

Hz. Ömer, Şam kentine gittiği zaman bazılarının onun elbiselerinin eskiliğinden söz ettiğini duyunca şöyle buyurmuştu:

   

-“Biz İslamiyet ile izzet bulduk. İzzeti ve şerefi başka bir yerde aramayız.”

     

Öğütlerinden bazıları da şunlardır:

 

 “Ahiret işlerinde zarar etmektense, dünya işlerinde zarar ediniz. Böylesi sizin için daha hayırlıdır.”

 “Tevbe edenlerle oturun, onların kalbi yumuşak olur.”

 “Allah-u teâlâ başkasına acımayana acımaz, affetmeyeni affetmez, özür kabul etmeyenin özrünü kabul etmez.”

 “Allah’ım, bana senin yolunda şehid olmayı nasib et, Peygamberinin şehrinde ölmeyi nasip et.”

 . Kin tuttuğunuz kişilerin kötülüklerinden çekininiz.

 . Halkına insaflı olan işinde başarılı olur.

 . Çok gülenlerin onuru az olur.

 . Bugünkü işini yarına bırakma

 . Olmamışları soracağına, olmuşlardan ibret al.

 . Başkasında gördüğün ayıpların sende de olduğunu görmemekten büyük ayıp olamaz.

 . Güzel ahlak en güzel dosttur.

 . En kötü yönetici, halkını kötülüğe yöneltendir.

 . En hayırlı miras edeptir.

 . Bir işe birkaç defa yapışıp da faydasını görmeyen kişi ondan vazgeçmelidir.

 

 

Hz. ÖMER HAKKINDA RESULULLAH’IN BİRKAÇ HADİSİ

 

 

Hz. Ömer’i öven hadislerin çoğunu Hz. Ali rivayet etmiştir. Bu hadislerden bazıları şunlardır:

  “Ömer, cennet ehlinin ve İslam’ın ışığıdır.” ( Bu hadisi, oğlu Abdullah rivayet etmiştir.)

 “Allah-u Teâlâ, gerçeği Ömer’in diline ve kalbine yerleştirmiştir.” (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

“Şeytan, Hattab oğlu Ömer’i gördüğü zaman, heybetinden korkarak yüzüstü yere düşer.”

“Şu dört kişiyi ancak münafık olan kimse sevmez: Ebubekir, Ömer, Osman, Ali”.

“Allah’ım, bu dini Hattab oğlu Ömer’le aziz et.” (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

 

KAYNAK: İhsan Işık / Dört Büyük Halife (1991, Dört Büyük İslam Önderi adıyla, 2010; Almancası Die Vier Grossen Kalifen In Der Islamischen Religion adıyla 1992).

 

DEVLETİN MUMU

Halife Ömer, bir akşam makamında, mum ışığında çalışırken sahabelerden bir arkadaşı ziyaretine geldi ve selam verip konuşmak istediğini bildirdi. Belli ki sohbete gelmişti. Ömer işiyle meşgul olmaya devam ederek, biraz bekledi. İşini bitirdiğinde önündeki mumu söndürdü, bir başka mumu yaktıktan sonra misafiriyle konuşmaya başladı.

Sahabe sordu:

-Ya Ömer, ben içeri girince niçin benimle hemen konuşmaya başlamadın, niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın da sonra benle konuşmaya başladın?

Hazreti Ömer şu cevabı verdi:

-Siz geldiğinizde yanan mum, ümmetin parasıyla alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah katında sorumlu olurdum. Çünkü devletin mumunda bütün ümmetin hakkı vardır. Sizinle devlet işi konuşmayacağımız için kendi paramla almış olduğum mumu yaktım, bu yüzden geç konuşmaya başladım.

Bu sözleri duyan sahabenin gözleri yaşardı, ellerini kaldırarak şöyle dua etti:

-Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer’i bizim başımızdan eksik etme!

Hz. Ömer, bu örnek davranışıyla, devlet adamlarının milletin malını israf etmeden dürüstçe çalışmaları gerektiğini göstermiştir.

KAYNAK: İhsan Işık / Dört Büyük Halife (1991, Dört Büyük İslam Önderi adıyla, 2010; Almancası Die Vier Grossen Kalifen In Der Islamischen Religion adıyla 1992).

Yazar: İHSAN IŞIK

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör