Niyazi Hüseyin Bahtiyar

Şair

Doğum
17 Şubat, 1927
Ölüm
-
-
Eğitim
Sofya Üniversitesi Türkoloji Ana Bilim Dalı
Burç
Diğer İsimler
Niyazi Hüseyinov

Şair. 17 Şubat 1927, Turnaovası [Trnovtsa] köyü / Eskicuma [Tırgoviçte] / Bulgaristan doğumlu. Niyazi Hüseyinov imzasını da kullandı. İlkokulu doğduğu köyde, ortaokulu ve liseyi Cuma’da Şumnu’daki Nüvvap okulunda okudu. Şumnu’daki Nüvvap Okulunda okudu. Doğduğu köyde bir yıl öğretmen olarak çalıştı. Sofya Üniversitesinin 1952’de yeni açılan Türkoloji Ana Bilim Dalının ilk öğrencilerinden biri oldu. Ülkenin birçok şehrinde Türkçe öğretmenliği yaptı. Kırcaali ilinin Çernoçene (Karagözler) köyündeki lisede müdür muavinliği sırasında Türkçe Edebiyat Derneğini kurdu. Bu dernekten birçok ünlü şair yetişti. Kırcaali Öğretmen Enstitüsünde çalıştı ve kıdemli öğretim görevlisi unvanını aldı. Daha sonra Kırcaali’de ki “Yeni Hayat“ gazetesinde redaktör ve baş redaktör yardımcılığı yaptı. Gazete kapatılınca eski mesleği olan öğretmenliğe döndü. 1989 yılının Temmuz aylarında sınır dışı edildi. İstanbul’a yerleşti. Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı.  Yaş haddinden emekliye ayrıldı. İstanbul’da yayımlanan “Bizim Anayurt“ gazetesinin yazı işleri sorumlusu oldu. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca, Rusça ve Esperanto dillerini biliyor.

Bulgaristan’dayken Niyazi Hüseyinov’un ilk şiiri, 1946 yılında basıldı; ancak, adını asıl üniversite yıllarında duyurdu. İlk şiiri 1946’da Sofya’da çıkan Eylülcü Çocuk dergisinde yayımlandı. Niyazi Hüseyinov - Mehmet Çavuşev - Mehmet Davudov üçlüsünden biri olarak ortaya çıkan şair, yaklaşık yarım yüzyıldan bu yana Bulgaristan Türklerinin (özellikle bulunduğu yörelerin) kültürel yaşamında önemli hizmetler verdi. Kırcaali Nov Jivot (Yeni Hayat) il gazetesinin Türkçe sayfasını hazırladı. 1962’de Esperanto öğrendi. Bu dilde yazdıkları La Praktiko, Hungara Vivo, Bulgara Esperanto gibi gazetelerde yayımlandı. 1978’de Varna’da Uluslararası Esperanto Kongresinde Ateş Adasındaki Dev adlı oyunuyla ödül aldı. 1989 yılının büyük göçünde ailesiyle birlikte Türkiye’ye geldi. İstanbul’da Bizim Anayurt gazetesini yönetti.

ESERLERİ:

ŞİİR: Köy Yankıları (Sofya, 1964), Aşktan Daha Üstün (Bulgarca şiirler, Kırcaali 1973), Plevne Mektubu (1990), Karanfiller Uyandı (1993), Işık Yağmuru (1996).

ANTOLOJİ: Çağdaş Rodop Şairlerinden Esintiler (1996), Barış Uğrunda (çeviri, Sofya, 1956), Bizim Anayurt Antolojisi (2001).

ARAŞTIRMA-İNCELEME: Rumeli Türk Ünlüleri (2 cilt, 1998), Balkanlar’da Türk Ünlüleri (2002).

BULGARCADAN ÇEVİRİLER: Şen Zveno (Tsvetan Angelov’dan, çocuk şiirleri, Sofya 1956), Piyonerlere Sahne Metaryalleri (Sofya, 1958), Yetmiş İki Gün (öykü, Sofya, 1959), Rodoplardan Yankılar (derleme, Sofya, 1968).

KAYNAKÇA: İsa Kocakaplan / Plevne Mektubu Şiir Kitabı Önsözü (1990), Şaban Mahmudoğlu Kalkan - Atila Er / Şiir Gecesi (1999), Şaban Mehmetoğlu Kalkan-Atilla Er / Şiir Gecesi (1999), Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy / Bulgaristan Türk Çocuk Edebiyatından Örnekler (2002), Sabahattin Bayramöz / Türkçenin Sarmaşıkları (2002), Feyyaz Sağlam / Kıbatek Bülteni (Türk Dünyası, Ocak 2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2009).  

 

KARA TOPRAK



Kırlara ezelden bir sevgi var içimde
Rüyalarım bile orada geçer
Örgüleşir birbirine sevdalarım
Serinler içim.

Hamurum köyde yoğrulmuş benim
Beşiğimi, kırlarda sallamış yıllar
Ben ağlamışım
Kırlar ağlamış.

Artık sevgimde haklıyım elbet
Neşeliyim toprak misali
Ben gülerim
Toprak güler.

(1964, Karagözler)

 

UÇUN MARTILAR


Kanat açmışsınız serinliklerde
Uçun, şu enginler sizin martılar
Dolaşıp, dolaşıp mavi göklerde
Köpüklü sulara inin martılar
Dolaşıp, dolaşıp mavi göklerde.

Sırlı ışıklar gibi ,gibi dalın denize
Kuduz dalgalarla yarışınız var
Sular ninnicikler söylesin size
Ben destan yazayım buna martılar
Sular ninnicikler söylesin size.

Martılar siz niçin göç etmezsiniz ?
Bazı kuşlar gibi sıcak illere
Bizim denizi bırakıp gitmezsiniz
Sizi buralı eden bu sevgi ne ?
Bizim denizi bırakıp gitmezsiniz.

Siz kadar ben de severim denizi
Şafak gözünü ilk buradan açar
Bakışlarım gökte kucaklar sizi
Hayalim sanmayın sizlerden kaçar
Bakışlarım gökte kucaklar sizi.

Deniz bana yar oldu dostlarım siz
Siz gibi ben de aşığım bu yere
Hiç bırakılır mı bu şirin deniz
Göç edilir mi yabancı illere ?
Hiç bırakılır mı bu şirin deniz ?

Bu yerin değeri söyle ne etmez ?
Uçun ,uçun suya dalın martılar
Sevda bu yerleri bırakıp gitmez
Bizimle baş başa kalın martılar
Sevda ecdat yurdunu bırakıp gitmez.


OSMAN KILIÇ

Deliorman yöresi Razgrat'ın Kılıç köyünde dünyaya geldi. 7 Haziran 1920 doğumludur. Babası Hacı Hasanoğlu Salihoğlu Hüseyin İstanbul Fatih Medresesinde tahsil görmüştür. Onun en büyük arzusu, Osmam Türkiye'de okutmaktır. Oğlunun yetişmesinde onun payı büyüktür. Osman Kılıç'ın kendisinin de dediği gibi, ilk hocası babasıdır.

Osman,altı yaşında okula başlar. Babasının yardımıyla daha ilk sene Kuran-ı Kerimi hatmeder. 1930'da İlkokulu bitirir ve Kemaller kasabasında Türk Rüştiyesine girer. Ailesinin Razgrata değişilmesi yüzünden de buranın Rüştiyesine atanır ve 1932-1933 ders yılında Razgrat Türk Rüştiyesinden mezun olur.

Bundan sonra Osman Kılıç'ı Şumnu'da "Nüvvab"ta görüyoruz. Müsterşitler Cemiyeti'nin aktif azasıdır. Bir gün bu öğrenci örgütünün bir toplantısınıda Mehmet Akif Ersoy'dan etkilenerek "Niçin Geri Kaldık?" başlığı altında yaptığı bir konuşması sonucu kendini Bulgar Emniyetinin hürcerelerinde bulur. Burada 24 saat kaldıktan sonra yaşının küçük olması nedeniyle serbest bırakılır, fakat Emniyetin "Kara Defter" ine geçer. Henüz 17 yaşındadır.

Bir gün bütün Nüvvab öğrencilerinin karşısında yaptığı başka bir konuşmasıyla Bulgar Emniyetine kayıtlı bulunduğu kara deftere bir nokta daha eklenir: Milliyetçi.

Osmam Kılıç,Nüvvab!ın lise kısmını ikmal eder. Diploma tavzii merasiminde yaptığı bir konuşma ile bütün okulun dikkatini kendi üzerinde toplar. Buna mükafat olarak, o zamanki Başmüftülüğiinün girişimiyle Sofya Üniversitesinin Dil Tarih ve Edebiyat Fakültesine girmek için hazırlanır, fakat Türk olduğu için kabul edilmez. Bu nedenle Nüvvab'ın Ali kısmına devama başlar.

Osman Kılıç, Mustafa Reşit'in kızı Naziha Hanımla evlenir ve 1942-1943 ders yılının sonunda Nüvvab'ın Ali kısmından mezun olur. Önce Kılak Mahallesi Okulunda öğretmenliğe başlar. Sonra Medresei Aliyeye ve ertesi yıl Nüvvab'a öğretmen atanır. Şimdi faaliyeti daha da aktiftir. Fakat Türk halkını candan sevdiği için Bulgar Emniyetinin gadabına uğrar. Onların bir ajanı olan Allahın belası Hazret denilen Herif sürekli olarak onun peşindedir. Nihayet, bazı öğrencilerle, Türkiye hesabına casusluk yapıyor diye tutuklanırlar. Önce idam cezasına mahkum edilir,sonra öldürülmekten vazgeçilerek müebbet hapis cezasına çevrilir. 14 küsiir yıl hapiste yattıktan sonra serbest bırakılır.

Hapisteyken Osman Kılıç'ın teklifi ve razılığıyla karısı ve biricik kızı 1950'de Anavatana hicret eder. Bu olaydan sonra Osman Kılıç'a hücrenin duvarları daha

daralmış olsa da, Bulgaristan Türkleri güdümlü bir gülle gibi onun ardmcladır, gücünü halktan alır,korkmaz..

Nihayet,İstanbul'da Galata Köprüsü üzerinde suçüstü yakalanan ve hapse atılan Bulgaristan'ın Konsolos Yardımcısı Çolakov, Bulgaristan'dan II tiirk genciyle takas yapılır ve Osman Kılıç da böylelikle miibedale suretiyle Anavatanı olan Türkiye'ye gelir.

22 Ocak 1965 tarihinde, çok sevdiği Anavatanına kavuştuktan sonra Ankara Radyosunun Yabancı Dillerde Yayın Şubesinde Bulgarca mütercim spikeri olarak çalışır. 28 Ekim 1965 de Dışişleri Bakanlığının Birinci Dairesinde, Balkan bölümünde Bulgar Masasında işbaşı yapar.Bir yandan radyo çalışmalarına devam eder, bir yandan da Askeri Dil Okulunda Bulgarca öğretmenliği yapar. 1979 yılında ise Belgrat Türk Elçiliğine atanır.

Osman Kılıç, Bulgaristan'da 5 sene öğretmenlik ve 15 senelik hapis hayatı süresinde, Türk halkını ve genellikle Türklüğü savunduğu için bir sürü haksızlıklara maruz kalmış, fakat davasında haklı olduğu için sonunda tüm engelleri yenmeye muvaffak olmuştur. O, Bulgaristan'da başından geçen serancamları "KADER KURBANI" adlı kitabında anlatmaktadır. Bu yapıt hakkında yazarın kendisi kitabın önsözünde şöyle demektedir. "Kader Kurbanı ne bir romandır, ne de hikaye... Başıma gelenler, bir hayal mahsulü de değildir. Ne yazdımsa, hepsi gerçek. Ayniyle vaki.. Zerra kadar da olsa hayale yer vermedim. Eserin konusu, gerçek olaylar, hayatımın taa kendisidir. Kalbime zehirli bir hançer gibi saplanan her olayı, aynen yaşadım..."

 

KAYNAK: Niyazi Hüseyin Bahtiyar / Balkanlar’da Türk Ünlüleri (1999, s.151,152).

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör