Mehmet Mümtaz Tuzcu

Şair

Doğum
05 Ocak, 1950
Eğitim
İzmir Atatürk Lisesi
Burç

Şair. 5 Ocak 1950, İzmir doğumlu. Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulunu, St. Jozef Fransız Ortaokulunu, İzmir Atatürk Lisesini bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde yüksek lisans yaptı (1975). 1976 yılında öğretim üyesi olarak girdiği Ege Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden emekliye ayrıldı.

Sinema eleştirileri, denemeler yazdı. Yayımlanan ilk ürünü karikatür oldu. 1970’den sonra çalışmalarını şiir üzerinde yoğunlaştırdı. İlk şiiri 1971’de Demokrat İzmir’de çıktı. Şiirlerini Türk Dili, Dönemeç, Varlık, Sanat Olayı, Geceyazısı, kitap-lık vb. dergilerde yayımladı. Bulvar Resimleri ile 1987 Halil Kocagöz Şiir Ödülünü, Sevda Adıyla adlı eseriyle 1997 Cemal Süreya Şiir Ödülünü, 2001 Orhon Murat Arıburnu şiir ödülünü aldı.

“Mehmet Mümtaz Tuzcu hayli karamsar, kapkara ama çekici, şaşırtıcı bir dünya sunuyor bize. Şehrin, denizin, alkol derelerinin yasaları tartışılıyor şiir dolaylarında. Hem de bilmediğiniz, ürpertici bir alayla, kışkırtan bir edayla. Hani şiiri okurken gizli bir sinir harbine yakalanıyorsunuz.” (Hüseyin Peker)

Zor bir şairdir Tuzcu. Sözcükleri daha çok temel anlamı dışında ve argo anlamlarında kullanıyor. Şiirde ele aldığı konuyu kolay ele verdirmiyor. Seçtiği sözcükler günlük kullanımın dışındadır. Sözcüklerin anlamını genişletmek için iki sözcüğü içleştiriyor ya da birbiri içinde eritiyor. Toplumun içinde yaşadığı olayları verirken yaşanılanları kanıtlamak için tarihe dönüyor. Geçmişle günümüz arasındaki ilişkiyi kolayca vermiyor, bunu sözcüklerdeki anlamlarla yapıyor. Bazen konuşma dilindeki söyleyişi şiire yansıyor. Toplumdaki olumsuzluklar şairi etkiliyor. Kullandığı argo ve temel anlam dışındaki sözcüklerle kara mizah havası veriyor.” (Hasan Efe)

ESERLERİ:

ŞİİR: Yalan Yazın Elleri (1985), Bulvar Resimleri (1986), Gece Raporu (1994), Sevda Adıyla (1996), Ufkun Bittiği Yerde (1999), Yaz (toplu şiirler, 2001), Yazöte (Toplu Şiirler, 2002).

ÇEVİRİ: Yürekle Bakmak (Victor Hugo’dan, 1998).

KAYNAK: İbrahim Öğretmen / Çağdaş Eleştiri Dergisi (Ekim 1983), Cemal Süreya / Milliyet Sanat (1.4.1985), A. Mümtaz İdil / Bilim ve Sanat (Şubat 1987), Timuçin Özyürekli / Dönemeç (Şubat 1987), Semih Özcan / Yazıt Dergisi (Nisan 1992), Fergun Özelli / Yazılı Günler (Mayıs 1992), Promete (Ocak-Şubat 1994), Şükran Kurdakul / Cumhuriyet (30.10.1995), Haydar Ergülen / Şiir-lik (Şubat 1996), Enver Ercan / Radikal (28.1.1997), Orhan Tüleylioğlu / Milliyet Sanat (15.3.1997), Fergun Özelli / Yeni Biçem (Temmuz 1997), Hüseyin Peker / Varlık (Ağustos 1997), Abdülkadir Budak / Varlık (Haziran 1998), Ali Taş / Söylem (Kasım 1997), O. Günay / Agora (Ekim 2000), Veysel Çolak / Dize Dergisi (2001), Ahmet Günbaş /İzmir İzmir (Ocak-Şubat 2001), Hasan Efe / Akatalpa (Eylül 2001), Hüseyin Peker / Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü, “Yazöte” ile Mehmet Mümtaz Tuzcu’nun: Ufkun Bittiği Yerdeki Şair (Cumhuriyet Kitap, 3.1.2002), Halime Sürek Kahveci / İzmir LİFE (Şubat 2002), Hüseyin Peker / Cumhuriyet Kitap (3.1.2002), Bülent Yardımcı / Edebiyat ve Eleştiri (Ocak-Şubat 2002), Murat Üstübal / Ücra Dergisi (Eylül 2002), Hasan Efe / “Her Mevsim Aynı Şair: Mehmet Mümtaz Tuzcu”-Günümüz Şairlerinden Şiir Çözümlemeleri (2004), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

 

ACUZE

          

İster uzat buse aç – öder meyse ederi

Yollanan o yal mintan, tan kaçkını güderi

 

Pınarları kurumuş iki yaşlı sahtekâr

Issız bir damlarında güz yaşı döküyorlar

Tertemiz yürekleri sekiz bölmeli kireç

Tek üfleçte kilitli zap zap o öksüz mavi

 

En kavi korunakta somutsuz semirmez mi

Azaldıkça azıtıp kükremez mi gül kıza

Dişiyse takma dişi! bertik moru, porselen...

Rahim bu, cıdağ’delen! Tez alınmış sürüngen

 

Kim kocasız kocar ki! Burun sürttük o kadar

Kıstak ki kaç batnımız can çekiği uğrular

Tuz vardı engelimde kırk olçum liste başı

Tuz uzaktı hep benden, piç kandil hiç kırmızı

 

Sevenim soranım çok! tıkız iffet, kız ismet

Düşkün de ne? Nezaket! Orda uzaktan hısım

Et kızarmaz ki kızım! Deme! Ondan mı yasak

Çelik çektik çatıya! dibi natır soyacak

 

Gündüz sırçam güdüklü, geçmedi yüzüklerim

Terim çocukluğumdu. Damlamadı gençken de.

Dar keseye tepilmiş üç dokuz aklı kısa

Biz ayazı yazlandık, buz çekti kasıklarım

 

İşitmez kulakçıktan akmış karıncağ’zıma

Üşendim ateşlere! Kavruk alın yarısı

Sekiz kireç kaç oda karkış karın içersi

Yaş kurutan yaşımda nensiz emsiz elaltı

 

Miskin çilingir gelse tırkaz taksa menfeze

Atmığım, abus tazım! kafes sardın nefese

Seve seve bin eza bocaladın aşıma

Son suyumdan taşıma taşmasa kaldırayak

 

Dün serveti süründüm, gönörgüm şimdi toprak

Gam timsahı, kuz damak! İmsak taamı tuzsuz

“Zirvesin, kimesnen yok!” der ya şu aycıl Yunus

çok morukta kor doruk bir gün kusur etmedi

 

Tuz gibiydi göçtüğü, sorulmamış aç deri!

 

         (Varlık 1137,Haziran)

 

ELMA

                                

Sen elma vermeden duramazsın sarı kız

Kötüden ve iyiden hep onu getirirsin

Akşam işten dönerken kolların bükülür yükten

Eşikten gülüşsüz de geçsen mutfağımıza

Dişlenecek dipdiri yuvarlaklar taşırsın

Açarım çuvalını; ağzına kadar elma !

 

Kanatılmış kızların soğumuş ayakları

Yenik elmalar gibi sarkarken dallarından

Yaprakların içinden yüzbin sızıyla akan

Ve içinde kabaran o yılandan korkmadan

Kökleri topuğundan fışkıran o ağacı

En korkulu kırlarda tanır da tırmanırsan

Çekinmeden, apaçık devşirirsin meyvanı

 

Kadınsın, kabukları içlerden çok seversin

Gün olur ince ince didersin bir cilayı

Gün olur kabuğuyla yutar ağuyu yersin

Bölersin ve bıçakla uzatırsın lokmayı

Kaç bin yıllık açılmaz, geçilmez dokumayı

 

Sen elma dişlemeden duramazsın deli kız !

En işlek caddelerde savurur silâhını

Sonra ellerim beyaz, ben silâhsızım dersin

 

Sen elmasız, elmassız olamazsın sevgilim

YALGIN


Kızgın bir çığlık gibi yitmişse yalgın

Dirilen bir sevdanın kanıyla çılgın

İner çıkar bir kürek boşluğunda

Yürek gibi çepçevre bağlıysa kayık

Kayalık kıyıda çırpınan özlem

Salgı bir sayrılık döker sulara

Esirgenen bir yüzdür ayrılık

 

Çünkü ağırdır çapa çeker zinciri

Yer incecik silmezse saçlarındaki kiri

Öylece durur paslı, kargınmış

Suya bir karış kala

Gökyüzüyle denizin kan durağında

 

Çıkar iner bir kürek boşluğunda

Bitmemiş bir aşkın anısıyla dalgın

Yürek gibi esrikse, taş gibi ayrık

Kayalarda bir su parlar her gece

Yarıp dudaklarında yorgun o eski ıslık

 

 

(Yalan Yazın Yelleri’nden)

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör