Sosyolog, Yönetmen
/ Oyuncu, Sinema Yazarı, Aktivist, Hayırsever. 1982 tarihinde Şanlıurfa’nın Siverek
ilçesinde doğdu. Liseyi Kütahya’da yatılı okulda okudu. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu.
Harran Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde Yüksek Lisans yaptı. Halen bir kamu kurumunda
sosyolog olarak çalışmaya devam ediyor.
Van’da Özel
Açı Dershanesinde çalışırken ‘’Daha
temiz bir Van için el ele’’ adlı projeyi yürüttü. Şanlıurfa’da mevsimlik
tarım işçilerine yönelik yaptığı‘’Her
aile benim ailem ‘’ adlı projenin koordinatörü olarak görev aldı. Yine
Şanlıurfa’da kitap okumaya yönelik farkındalığı artırmak için ‘’Çek bir kitap’’ adlı projeyi yürüttü.
Bu projeler sayesinde taşrada okuyan çocuklarımıza yüzlerce kitap bağışı yaptı.
Bu projelerim yerel ve ulusal basında geniş yer aldı.
Şanlıurfa’da
sokakta çalışan çocuklar üzerinde sosyolojik saha çalışması yaptı. Diyarbakır’da
düzenlenen Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi/International Congress of
Social Science kongresinde ‘’Meskenin Dayanılmaz Belirleyiciliği: Şanlıurfa’da
Sokakta Çalışma Nedeni Olarak Adres Değişikliği ‘’ adlı çalışmayla sunum yaptı. Yerel gazetelere bu konu hakkında
röportaj verdi.
Siyah
sarı (Reş zer), Ekmek ve su (Nan u av), Tomurcuk (Bişkoj) adlı kısa metrajlı
filmlerin yönetmeliğini yaptı. Entrikalı
Dolap Komedyası adlı tiyatro oyununda rol aldı.
Halil Dusak, ayrıca
ödül alan filmlerin sosyolojik analizlerini yapıyor. Yazdığı film analizleri; Üç Nokta, Oggito, Cınerıtuel ve Film Hafızası başta
olmak üzere birçok kültür sanat dergisinde yayınlandı.
Yönetmenliğini Yaptığı Belgesel Filmler
Ardında
Kalanlar - 2015 .... Belgesel, 00:21:00
4. Van Gölü
Film Festivali, İnci Kefali Sinema Ödülleri, (Ön Elemeyi Geçmeyen) Yarışma
Filmi. 2015
Yönetmenliğini Yaptığı Kısa Filmler
Siyah Sarı
(Reş Zer) (Black Yellow) - 2018 .... Kurmaca, 00:07:00
29. Ankara
Uluslararası Film Festivali, Ulusal Kısa Film Yarışması, Yarışma Filmi. 2018
4. Marmaris
Kısa Film Festivali, Kurmaca Dalı, Yarışma Filmi. 2018
Ekmek ve Su
(Nan u Av) - 2017 .... Kurmaca, 00:05:00
Tomurcuk -
2017 .... Kurmaca, 00:14:36
1.Tarık Dursun K. Kısa Film
Festivali, Yarışma Filmleri, Web Gösterim. 2017
KAYNAKÇA: ‘Tek başınıza da kahraman olabilirsiniz!’ (sanliurfaolya.com,
13.02.2017), Sosyolog Halil Dusak´a Teşekkür (eyyubiyeram.meb.k12.tr,
08.12.2017), Halil Dusak (kameraarkasi.org, 06.03.2019), Urfalı Sosyoloğun Gözlerinden Sokakta Çalışan Çocuklar (25 Ocak 2019),
Halil Dusak / The Insult (2017): Biraz Daha Empati (filmhafizasi.com,
erişim 06.03.2019), Bilimsel Danışma Kurulu Scıentıfıc Advısory
Board (docplayer.biz.tr, erişim 06.03.2019).
ANALİZSİNEMA
YAZILARI
THE INSULT
(2017): BİRAZ DAHA EMPATİ
Halil DUSAK
“Harese
nedir? Bilir misin oğlum? Arapça kökenli
bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan
üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde
çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kanın tadı dikeniyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Yedikçe
kanar kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından
ölür deve. Bunun adı Harese’dir. Demin de söyledim hırs, ihtiras, haris gibi
kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca
birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının
tadından sarhoş olur.”
(Zülfü
Livaneli/ Huzursuzluk, ss-13)
Bu
söylem belki de evrensel anlamda Ortadoğu’nun tanımıdır. Peki bu kanda
boğulmamak için her yere kaderlerini kendileri ile birlikte götüren (Kavafis’in
‘Şehir’ şiirini bize hatırlatmaktadır.) ve Yasser gibi mücadele eden mülteciler
kimdir? Mülteci: Irkı, dini, tabiiyeti,
belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme
uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında
bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku
nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden
yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan,
oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen
vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüyü ifade
eder.
Lübnanlı
yönetmen Ziad Doueiri’nin, 74. Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu
dalında ödül alan ve Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı kategorisinde Lübnan’ı
temsil eden The Insult adlı filmini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Film,
küçük bir olayın, kaygan ve kırılgan Ortadoğu’nun toplumsal zemininden
hareketle bir ülkede iç savaşa neden olacak şekilde yarattığı kelebek etkisini
gösteriyor. Filmin ilk sahnesi Hristiyan bir parti liderinin konuşmasıyla
başlar. Bu sahne bize yaşanacak olayların politik bir eksende olacağının ilk
habercisidir. Zaten milyonlarca insanın ölümüne, kamplarda yaşamasına ve
sürgüne gönderilmesine neden olan olayların altında yatan temel sebep etnik ve
dinsel ideolojilerin politikayla yoğrulması değil midir? Filmin asıl başlangıç
noktası balkonda bulunan bir su giderinin düzeltilmeye çalışmasıyla başlar.
Tony (Adel Karam) Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşayan bir oto tamircisidir,
Hristiyan Arap olan Tony ve hamile eşi (Rita Hayek) için sıradan bir gündür, ta
ki balkonlarını yıkarken alt katta
yaşayan ve altyapı onarımıyla uğraşan Filistinli Yasser’in (Kamel El Basha)
üzerine su sıçratana kadar. Üzerine su sıçrayan
Yasser, Tony’e ‘Adi herif’ demekten kendini alamaz. Bu tepkinin
karşılığında Tony ondan bir özür bekler. Aradan zaman geçtikten sonra Yasser
özür dilemek için Tony’nin oto tamir dükkânına gider, Tony araba tamir ederken
televizyonda şovenist nutuklar çeken bir siyasetçi görünür. Tony televizyondaki
siyasetçinin etkisiyle Yasser’e şöyle der:
“Keşke Şaron hepinizi silip atsaydı.” Bu söyleme kızan Yasser Tony’e yumruk atar ve kaburgalarını kırar. Peki, bu
cümlenin altında yatan olay nedir?
Tarihsel
gerçeklik şudur: Hristiyan Falanjist milisler, Lübnan’ın başkenti Beyrut’un
güneyinde bulunan Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarında İsrail
ordusunun onayıyla binlerce Filistinliyi katlederler. Bu katliam sonrasında
Şaron’a ‘Beyrut kasabı’ lakabı verilir. Demek ki her söz, bizi geçmişimize
götürüp ve şu an buradaki varlığımızla bizi eyleme yöneltir. Yasser’in tam da yaptığı budur. Bu noktaya kadar
gelişen tüm olaylar ‘Biz ve Öteki’, yani yerli ve mülteci eksenlidir. Bu
eylemin mahkemeye taşınmasıyla olay etnik ve dini bir kimliğe bürünür. Bunu
sokak gösterileri ve gruplar arasındaki çatışmalar takip eder. Bu çatışmaların
bitmesi için onları davet eden devlet başkanıyla konuşmaları bittikten sonra,
ikisinin arabalarına atlayıp gittikleri sahne filmi izleyenlerin hafızalarına
kazınan sahnelerden biriydi bence. Çünkü Yasser’in otomobili
çalışmıyordur. Onu arabasının dikiz
aynasından izleyen Tony geri döner, Yasser’in arabasını tamir eder, yola öyle
devam edilir. Çalışma ahlakının ne kadar
kutsal olduğunu böylece anlarız.
Duygularımız çalışma ahlakımızın önüne geçmemelidir. Bir insan sevmediğimiz
bir ırktan ya da bir dinin mensubu olsa bile.
Filme
dönecek olursak, ikilinin arasındaki anlaşmazlığa devlet başkanın arabuluculuğu
da son vermeyince mahkeme süreci başlar.
Mahkemede onları savunan iki avukatın baba ve kız olduğunu sonra öğreniriz.
Bu durumu filmdeki küçük bir eksilik olarak nitelendirebiliriz çünkü baba ve kızın arasındaki bu rekabetin kökeni
seyirciye verilmiyor. Bir diğer eksilik,
hâkimin Tony’e “Yasser’in Filistinli olduğunu nasıl anladın?” sorusuna karşılık
Tony’in, “Yasser’in aksanından Filistinli olduğunu anladım.” demesi bence.
Çünkü bir insanı basit bir özelliğiyle onu etnik bir kimliğe oturtması bana
yeterince inandırıcı gelmedi. Bir diğer eleştirim ise dinsel dağılımın %60’a yakınının Müslüman olduğu bir ülkede, Hristiyan
simgelerin ve mabetlerin sahnelerde daha çok göze çarpması oldu. Yönetmenin
‘adaleti’ bu kadar vurguladığı bir filmde, kendinin adaletli davranmadığını
düşündüm.
Hâkimin
duruşmada her bölgenin farklı hassasiyeti var demesinden Lübnan’ın ne kadar kozmopolitik
bir yapıya sahip olduğunu anlıyoruz.
Yargılama sırasında Tony’nin ailesinin de katliama maruz kaldığını
öğreniyoruz. Demek ki biz bu günü
geçmişimizle birlikte yaşıyoruz. Mahkeme karar vermeden önce Yasser vicdanını
rahatlatmak için tekrar Tony’nin dükkânına gidiyor ve ettiği hakaret karşısında
Tony ona bir yumruk atıyor. Yasser
vicdanındaki adaleti yerine getirip onun verdiği huzurla mahkemeye geliyor ve
mahkeme Yasser’i beraat ettiriyor.
Aslında yönetmen şunu söylüyor:
Sizler bireysel anlamda vicdanınızdaki muhakemeden sonra adaletli
davranırsanız zaten kanunla gerçek adalet yerini bulur. Kısaca diyebiliriz ki
herkes için, hepimiz için adalet olmalı.
Yönetmen
yıllarca iç savaş yaşayan Lübnan’ın artık herkes için bir adalet sisteminin
olduğu ve üst çekimlerle de yeni yapılmakta olan inşaat halindeki binaları
göstererek bizler yeniden bir Lübnan’ı inşa ediyoruz diye bir mesaj veriyor
gibi. Her şeyden önemlisi geçmişe takılıp kalmamamız gerektiğini, Türklerin,
Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, kısacası her milletin de geçmişte kendine
göre zulüm gördüğü ya da acı çektiğini söyleyebiliriz. Ama kin ve nefreti bir
ömür boyu zihnimizde ve kalbimizde taşımamız gerekir. Filmdeki tüm insanlara
bir çağrı niteliğindeki planda parti liderinin televizyon programında dediği şu
cümlelere tüm varlığımızla eşlik edip söylemeliyiz: Artık savaş bitti… Yeni
beyaz bir sayfa açma zamanı gelmiştir… Herkes bu filmi izlerken kendine göre
bir pay çıkarabilir. İzlemenizi tavsiye ederim.
KAYNAK:
Halil Dusak / The Insult (2017): Biraz Daha Empati (filmhafizasi.com, erişim
06.03.2019).