Eğitimci,
STK yöneticisi, İnostratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) ile Demokrasi ve
Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Başkanı. İlk ve ortaöğrenimini
Artvin’de tamamladı. Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde
tamamladıktan sonra yüksek lisans çalışmasına Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü’nde başladı.
1996
yılından beri çeşitli okullarda Özel Eğitim, Rehberlik, Tarih, İngilizce
öğretmenliği ve Okul Müdürlüğü yaptı. MEB Daire Başkanlığı ve Almanya’da Eğitim
Ataşeliği görevlerinde bulundu. Başbakanlık - Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı
spor ve gençlik federasyonlarında yönetim ve denetim kurallarında üye ve As
Başkanlık yaptı.
Kamu
görevleri yanı sıra 1997 yılından itibaren: Ulusal Eğitimciler Sendikası,
Ulusal Demokrat Sendikalar Konfederasyonu, Bağımsız Eğitimciler Sendikası,
Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu, Demokrat Eğitimciler Sendikası, DESKON gibi
muhtelif kamu sendikaları ve konfederasyonlarda; Kurucu Genel Başkanlık, Genel
Eğitim, Genel Hukuk, Genel Mali – Toplu Pazarlık, Genel Sosyal İşler, Genel
Teşkilatlandırma, Genel Sekreterlik ve Genel Başkanlık gibi görevleri 2015
yılına kadar sürdürdü.
Hâlihazırda
İNOSAM, DOTAM, DESAM gibi Ar-Ge ve düşünce kuruluşlarında Yönetim Kurulu
Başkanlığı ve Üyeliği görevlerini ifa etmekle birlikte muhtelif dernek, vakıf
vb STK´larda, İcra Kurullarında ve direktörlük sıfatıyla; Türk diasporası,
azınlıklar, göç, eğitim, demokrasi, çalışma hayatı, sendikal haklar,
ayrımcılık, çocuk-kadın-çevre hakları, gençlik, sağlık ve engelliler gibi
sistemik sorunlara dönük sosyal, siyasal, ekonomik, pedagojik ve bilimsel
konularda ulusal ve uluslararası düzeyde kongre, konferans, çalıştay, panel ve
sempozyumlar düzenlemektedir.
Bu
kapsamda raporlama, sunum, diplomasi ve müzakere süreçlerinde görevler alarak
proje bazlı muhtelif sivil toplum örgütü ve kurumlar bünyesinde benzer
çalışmalara katılmakta, bildiri sunmakta, konferans ve seminerler vermekte ve
danışmanlıklar yapmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
KAYNAKÇA:
Gürkan Avcı Görevine Başladı (yeniposta.de, 9 Haziran 2015), Desam'dan Eğitim
Raporu (haberler.com, 25 Eylül 2018), İnosam Başkanı Gürkan Avcı: "Türk
Beyin Göçü ve Beyin Erozyonu Artıyor" (haberler.com, 29 Ekim 2018).
DESAM BASIN BİLDİRİSİ
“DESAM
Yeni Nesil Eğitim Çalıştayı ve 1. Ankara Ödülleri” adlı programda yaptığı
konuşmada; Türk eğitim sistemindeki on yıllardır bitmek bilmeyen değişim,
reform ve dönüşümlerden başarılı bir sonuç elde edilememesinin iki ana nedeni
olduğunu söyleyen Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM)
Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, “Suçlu; liyakatsiz, vizyonsuz, ideolojik eğitim
bürokrasisi ve politikacılarıdır” dedi.
Türk eğitim bürokrasisi ve
politikacılarının bilimsel, eleştirel ve akılcı düşünme kültürünün yeterince
gelişmediğini; eğitime pedagojik değil ideolojik bakma alışkanlıklarını terk
edemediklerini; bilgi ve vizyon yoksunluklarını katı ideolojik hamasetle ve sıkı
tarafgirlikle doldurma kolaycılığından kurtulamadıklarını söyleyen Gürkan Avcı,
“İşte çocuklarımızın geleceğini karartan, milli eğitimi katleden sorumlular
bunlardır” dedi.
Eğitim
Sistemimiz, Özel Okul ve İmam Hatip Dayatmasından Vazgeçmeli!
Türk eğitim sisteminin 1980’lere
kadar ABD’li uzmanlar tarafından ardından AB’li uzmanlarca yapılan planlı
müdahaleler ve yönlendirmelerle vicdani kökünden, insani özünden ve genetik mecrasından
koparıldığını söyleyen Gürkan Avcı, şunları kaydetti;
Türk eğitim bürokrasisi ve
politikacılarının basiretsizliği, ehliyet ve liyakatsizliği sayesinde eğitim
ahlakımız önemli ölçüde bozulmuş ve etik çöküş daha da artmıştır. Dünya
üzerinde böylesine devasa çarpık bir eğitim sisteminde dönüşüm ve büyük çelişki
yaşayan tek milletiz. Küçük,
kendi halinde, gerçekleri inkâr eden, sorumsuz, sınırlı ve iddiasız bir eğitim
sistemi. Bizden istenen budur. Bu, halen süren bir projedir.
Eğitim sistemimiz ABD ve AB’den
ithal bozuk patentlerle reformize edilmiştir. Eğitim sistemimiz, küresel emperyalizmin
taşeronu ve fason imalat yeri olmamalıdır. Türkiye gençlerini özendirildiği bir
başka ülkede iş bulması için, Avrupa’ya, Amerika’ya, Kanada’ya ara eleman
olarak kapağı atsın diye eğitmemelidir.
Liselere ve
üniversiteye girişte, devlet okullarının kontenjanları azaltılırken, paralı
okulların ve İmam Hatiplerin sayısı ve kontenjanları, şişirildikçe şişiriliyor.
Yine aynı şekilde, devlet okullarında giriş puanları tavan yaparken, özel okul
ve İmam Hatip puanları dibe vuruyor. Hatta pek
çoğuna sınavsız girmek mümkün. Eve yakın devlet okullarına girmek adeta imkânsız
hale gelirken, nerdeyse her köşe başına bir İmam Hatip, özel okul açılıyor. Devlet ve kimi STK’lar devlet okullarında
öğrenim gören öğrencilere burs yardımı yapmazken, İmam Hatip ve kolej
öğrencilerine maddi yardım yaparak adeta ikilik ve ayrımcılığı pekiştiriyor.
Milyonlarca öğrenci, imam hatip ve meslek lisesi seçeceğine zorlandığı için tepkisel olarak adeta özel okulların kucağına itiliyor.
Çoğu öğrencinin
birincil tercihi Fen ve Anadolu liseleri olmasına rağmen ısrarla Meslek ve İmam
Hatip liselerinin dayatılması ve teşvik edilmesi velileri özel okul ve
kolejlere mecbur hale getirmektedir. MEB’in faaliyet raporundaki verilere göre
en çok devamsızlık yapılan okulların meslek ve imam hatip liseleri olması da
öğrencilerin bu okullara gitmek istemediklerini ortaya koymaktadır. Öte yandan buçuk milyonu aşkın çocuğun örgün
eğitimin dışına çıkması her 10 çocuktan 4’ünün bu okullara gitmiyor olması da
önemli bir mesaj olarak algılanmalıdır.
İmam
Hatiplerde istenen başarı sağlanamayınca nitelikli okul kodlamasıyla özellikle
başarılı öğrencilere bu okulları dayatma anlayışı imam hatipler ile meslek liselerini tercih etmeyen
öğrencileri özel okullara mahkûm etmiştir. Arz talep dengesini gözetmeden velileri özel
okulların, İmam Hatiplerin kucağına atmak, mecbur etmek eğitim sistemindeki
kaos, kavga ve din merkezli çatışma ve gerilemeden başka bir şey getirmez, din
dışı sapkın eğilimleri geliştirir.
Onursuz bir yarışı ve bencilliği
aşılayan Türk eğitim sistemi topluma çok boyutlu olarak ‘Her koyun kendi
bacağından asılır’ felsefesini empoze ediyor.
Milli eğitimin yönetiminde bir avuç seçkinin yerine geniş eğitim
bileşenlerinin demokrasisini ve kolektivizmi kazandırmak gerekiyor.
Türk eğitim sisteminin en temel
amaçlarından birisi yeni insanı yaratmak olmalıdır. Eğitim süreci hayatın tüm
alanını kapsayıcı nitelikte olması gerekir. Sorun, vatandaşın eğitime bir hak
olarak değil, geleceğine yatırım gözüyle bakmasıdır. Sorun, devletin eğitime bir hak olarak değil,
ihtiyaç duyduğu insan tipinin yetişmesi için bir zorunluluk olarak bakmasıdır.
Sorun, patronların eğitime topluma hizmet olarak değil, fabrikalarındaki iş
gücü ihtiyacını karşılamak olarak bakmasıdır. Devlet ve iş adamları okullar,
üniversiteler, meslek liseleri açarak ‘halkçı
hükümet, hayırsever işadamı’
sıfatı almak dışında geleceği kendi istedikleri şekle bu okullarda sokmaktadır.
Bugün emperyalizmin baskısındaki Türk eğitim sistemi vahşi kapitalist yaşam
kültürünün tüm hastalıklarını öğrencilere bulaştırmaya devam etmektedir.
Böyle bir eğitim
sisteminde yetişen gençlik, gelecek kaygısı ile sesini çıkarmayan, içinde
yaşadığı topluma hatta kendine yabancı duruma gelir. Tüketim kültürüyle
apolitik hale sokulan gençlik, GDO’lu ve sapkın inançlar ile kuşatılarak,
neoliberal küresel sistemin ideolojik bombardımanı altında özünden ve
kimliğinden uzaklaşarak, sömürücü sistemin gönüllü kölesi haline gelir.
İSLAM DÜNYASI BİLİMSEL EĞİTİMLE KURTULUR!
Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) “İslam Dünyasında Eğitim Konuşmaları (3)” adlı panelinde konuşan Gürkan
Avcı, Türkiye’nin İslam dünyasının eğitim merkezi olabileceğini söyledi. İslam
dünyasının kurtuluşunu eğitimde aramanın asla ve asla kolaycı bir tespit ve
çözüm olmadığının altını çizen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, konuşmasında şunları
söyledi;
Bugün İslam dünyası sosyolojik olarak,
psikolojik olarak ve demografik olarak sıkıntıda, bir gerileme içinde, büyük
bir bunalım ve ümitsizlik sarmalında bocalıyor. Bunun da temel çözüm yolu
bilimsel, nitelikli ve çağcıl bir eğitim sisteminden geçiyor. İslam dünyası
bilimsel vizyon sahibi nesiller, stratejik kurumlar, demokratik bireyler
yetiştirmelidir.
Bazı İslam ülkeleri eğitime büyük
paralar harcıyor ki çok para bu ülkelere daha çok hata da yaptırıyor. Artık
küreselleşen dünyada bir projeyi gerçekleştirmek için yüzde yetmiş beş insan
kaynağı, yüzde yirmi beş ise finansman gerekiyor. Bu nedenle ülkenin finans
kaynaklarını en verimli ve stratejik bir şekilde kullanabilen nitelikli
nesiller yetiştirmek için de çağdaş bir eğitim sistemi gerekiyor. Türkiye bu
rol model görevini gayet başarıyla yapabilir.
Aslında İslam dünyası
yükseköğrenime gelene kadar temel eğitim bakımından da çok büyük kriz ve
sefalet içerisindedir. İslam dünyası halen okuryazarlık bakımından dahi
dünyanın en geri kalmış ülkelerini içerisinde barındırmaktadır. Mesleki
eğitimde ve yükseköğrenimde ise tam bir iç karartıcı durum hâkimdir. Dünyanın
en iyi üniversiteleri arasında İslam dünyasından bir ya da iki üniversite ancak
girebilmektedir.
İslam ülkeleri özellikle temel
eğitimi geliştirerek, halkını daha bilinçli ve yüksek eğitime daha istekli hale
getirmelidir. Aksi takdirde dünya ile rekabet etmek ve söz hakkı elde etmek
mümkün olmayacaktır.
Bugün İslam dünyasında kimi
ülkeler son derece zengin doğal kaynaklara ve daha az nüfusa sahipler. Fakat bu
ülkeler başta eğitim alanında olmak üzere dünyaca tanınan, parlak kurumlara
sahip değiller. Bu ülkeler mükemmel eğitim kurumları açabilecek mali güce ve
dünya ile rekabet edebilecek bilim ve kültür merkezleri açmayı başarabilselerdi
yoksul ve eğitimsiz kalmış İslam dünyasında eğitimin iyileşmesine ve toplumsal
ilerlemeye bir katkı sunabilirlerdi.
İslam ülkelerinin çoğu ise çok sınırlı
doğal kaynaklara ve kalabalık nüfusa sahipler. İslam dünyasındaki İKÖ, İSESO,
COMSTEC gibi uluslararası örgütlerde gerek mali, gerek uzmanlık açısından zayıf
oldukları için bu eksikliği gidermekte çok sınırlı kalıyorlar.
İslam dünyasının yeterince ciddiye
alınmıyor olmasının nedenlerini bu demografik göstergelerde de aramak
gerekiyor. Bugün bile Afrika kıtasında, Yemen’de, Güney Asya’da yardım ve
himaye bekleyen yoksul ve perişan Müslüman halklar var. Kendi başının çaresine
kendi bakmak zorunda bırakılmış milyonlardan bahsediyorum. Bu noktada Türk
halkı ve devletinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Körfezdeki çok daha zengin
İslam ülkelerinin de Türkiye’yi örnek almasını diliyorum.
Eğitimsizlikten kaynaklanan çok büyük
bir sorun daha var. Bugün tüm dünyada Müslümanlar radikal, aşırılıkçı ve
terörist olarak tanımlanıyor ve algılanıyor. Terörizmin, radikalizmin ve
aşırılıkçılığın kökeni de eğitimsizliktir.
İslam dünyası terörün ve
radikalizmin sebeplerini ortadan kaldırmak için batı dünyasının yardımlarını ve
anlayış göstermesini bekleye durmak yerine gençliğin üzerine kara bulut gibi
çöken nefreti, hoşnutsuzluğu, ümitsizliği bilimsel eğitim sistemi üzerinden
nitelikli kültür, sanat ve teknoloji politikalarıyla ciddi biçimde ele alması
gerekmektedir.
Bugün
İslam dünyasında okuma yazma oranı ancak yüzde 45 dolayında seyrediyor. İslam
dünyasında gençlik okumaz yazmaz ve başıboş halde, cehalete, işsizliğe ve
ümitsizliğe mahkûm bırakılmış halde. Bu çok tehlikeli karışım nedeniyle gençlik
radikalizme ve terörizme hazır halde bırakılmıştır. Körfez ülkelerine büyük
sorumluluk düşmektedir.
Günümüzde İslam ülkelerinin her düzeyde eğitim ve ARGE’de işbirliği yapması gerekirken imam yetiştirme ve dini eğitim
ağırlıklı düzenlenen eğitim programları en büyük yüzdeyi oluşturmaktadır.
Özellikle Afrika ülkelerinde ve genelde ise hemen her İslam ülkesinde Mısır,
Suudi Arabistan, İran vb Müslüman ülkelerin finansmanı ile oldukça yaygın bir
şekilde açılan mezhep okulları ve medreseler ülkenin iktisadi gelişimine ve
çağdaş istihdamına fayda üretememektedir. Mısır, Suudi Arabistan, İran gibi
Müslüman ülkeler daha az gelişmiş diğer İslam ülkelerinde bilimsel ve teknik
eğitim veren okullar açmayı ve sadece dinbilim konusunda burslar vermek yerine
teknik ve bilimsel alanlardaki eğitime de burs vermeyi ivedilikle
öncelemelidirler.
Bugün tüm
dünyada ve özellikle Afrika’da İslam yoksulların ve eğitimsizlerin dini olarak
görülmektedir. Ekonomik engeller bir tarafa İslamofobi nedeniyle Müslüman
öğrenciler batı ülkelerine gitmek ve oralarda barınmak konusunda gittikçe
zorlanmaktadırlar. Bu çerçevede Türkiye ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Galatasaray,
İTÜ, KOÇ, SABANCI gibi üniversitelerini Oxford, Harvard, Sorbonne
üniversiteleri gibi dünya çapında ün yapmış klasmana derhal taşımalıdır.
Bu
üniversitelerini tüm İslam dünyasına açıklık politikasıyla sunarak İngilizce ve
Fransızca gibi Türkçe’nin de İslam dünyasına yayılmasını, tanınmasını ve
kendini kabul ettirmesini sağlayacaktır. Türkiye’nin bu yolla elde edeceği
ekonomik, sosyal ve kültürel nüfuz ve zenginliği vurgulamak istiyorum.
Ayrıca Türkiye
stratejik olarak en ileri seviyede Yüksek İslam ve Kuranı Kerim Üniversiteleri,
Kız Okulları kurarak Müslüman gençliğe İslam’ın çağcıl perspektif ve
erdemlerine ulaşma imkânı da sağlamalıdır. Türkiye dijital çağın gereği olarak
dünyanın en mahrum bölgelerindeki insanlar için dahi internet üzerinden eğitim
yollarının oluşturulmasını da sağlayabilir. Türkiye bu vizyonuyla tüm
insanlıkça teşvik
edilmeyi hak eden bir motivasyon kaynağı da
yakalayacaktır.
İslam ülkeleri arasında
işbirliğini geliştirme amaçlı yapılan toplantılar ah vah etme ve durum tespiti
yapma temalı değil eğitim, bilimsel araştırma ve gelişim, değişim alanlarında
neler yapılması gerektiği, herkesin birbirinin avantajından ve tecrübesinden
faydalanmak suretiyle örnek alabileceği projeleri paylaşmak üzere olmalıdır.
Bu çerçevede Türkiye bir tavır
belirlemelidir. Bugüne kadar kim ne yaptı? Nerelerde hata yapıldı? Türkiye
bunların muhasebesini yapmak zorundadır. Türkiye İslam dünyasını bilimde, sanat
ve kültürde yakaladığı eski ihtişamlı günleriyle övünmek ve teselli bulmaktan
ve müzmin kış uykusundan uyandırmalıdır.
İslam dünyası batı karşısında kaçırdığı
treni ve geri kalmışlığını ordusunu modernize ederek telafi etmeye
çalışmaktadır. Bu Osmanlı devletinin de düştüğü büyük bir hatadır. Batı reform
ve Rönesans hareketleriyle, sanayi devrimleriyle, bilgi toplumuyla, dijital
uygarlıkla ilerlerken biz dogmatik ve şekilci din eğitimi ile ordunun
modernizasyonu ve yüksek savunma harcamalarıyla oyalanıp tarım toplumu olmaktan
dahi tam olarak çıkamadık.
Uzun bir geçmişte olduğu gibi
bugünde küreselleşen dünya genelinde ve Birleşmiş Milletler zemininde dahi
kuvvetli olanın haklı olduğu bir dönemde bulunuyoruz. Bugün Birleşmiş
Milletlerin beşli daimi temsilcileri eğitim, bilim ve teknoloji sayesinde
dünyanın en güçlü ülkeleridir ve mesuliyetsiz bir veto hakkına bu güç sayesinde
sahiptirler. Güçlü ve zengin olmanın da yolu güçlü ve çağcıl bir eğitim
sisteminden geçiyor.
Bugün bazı İslam ülkeleri sahip
oldukları doğal kaynaklardan ötürü zengin olabilirler. Fakat bu kalıcı ve
proaktif/inovatif bir zenginlik değildir. Bir ülkenin güçlü, zengin ve
kalkınmışlık düzeyi eğitimli ve nitelikli nüfusuyla ilişkilidir. O yüzden İslam
ülkeleri eğitimli gençlerle ancak bu girdaptan çıkmayı ve ortaçağdan kurtulmayı
başarabilir. İslam ülkelerinin arasındaki ciddi işbirliği ve gönül birliği de
böylesi vizyonel eğitimli gençlerle olacaktır.
İslam ülkelerinde ciddi bir
istihdam sorunu bulunmaktadır. Bunun için nitelikli insan, üretim yapacak insan
yetiştirmek gerekmektedir.
İslam ülkelerinin okuryazarlık
oranını yükseltmek yetmez bilgisayar bilişim okuryazarı olmaları gerekir. İslam
dünyasının eğitim sistemleri demokratik olmalıdır. Dogmatik, baskıcı ve
ideolojik eğitim sistemleri de İslam dünyasının geri kalmasının nedenlerinden
birisidir.
Batı tarzı bir demokrasiyi ve
demokratik eğitim sistemini benimsemek zorunda değiliz fakat İslam dininin
meşveret sistemi de bize demokrat olmayı önermektedir. Hesap verilebilirliğin,
şeffaflığın, eşitlikçi ve adil bir toplumsal sistemin temeli demokratik eğitim
sistemleriyle atılabilir.
Geçmişteki bazı olaylar ve kötü
hatıraların bugün bile aramızdaki güven, dostluk ve dayanışmayı zedelemesine
izin vermemeliyiz. Osmanlının yüzyıllar boyunca Arapları sömürdüğü yahut birinci
dünya harbinde Arapların Türkleri arkadan vurduğu gibi tartışmalarla zaman
geçirmek yerine ekonomik ve siyasi ittifaklar nasıl oluşturabiliriz? Bunlara
yoğunlaşmak gerekiyor. Bakın birinci dünya harbinde Avrupa ülkelerince işgal
edilen Türkiye bugün Avrupa Birliği üyesi olmak istiyor. Dünya tarihindeki en
büyük düşmanlık ve savaşların merkezindeki Almanya, Fransa bugün Avrupa Birliği
çatısı altında beraber yaşıyor. Bu nedenle inancımızın gereği olarak ta
birbirimizi sevmek, geçmişteki olumsuzlukları unutmak ve samimiyetle
kucaklaşmak zorunda olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.
İslam ülkeleri kendi gerçekliklerini
yarınlarının hayalleriyle bütünleştirmek zorundadır. Hayallerini geçişin önüne
taşımak zorundadır. İslam ülkeleri müreffeh bir toplum, çağdaş vizyoner
lokomotif nesiller ve bilimsel, demokratik bir eğitim sistemi hayaline koşmak
zorundadır. Dünya barışının, bilimin, üretimin ve gelişmenin ilerlemesine katkı
sağlayan bir İslam dünyası hayal etmek gerekiyor.
Bu anlamda İslam ülkelerine düşen görev batı ülkelerindeki tecrübeler başta olmak üzere dünyanın her köşesinde
tecrübe ettikleri tüm birikimlerini, hiçbirini dışlamadan, tümdünyanın deneyimlemelerinden faydalanarak İslam kültür ve medeniyetinin
inşasına başlamaktır.
Bu itibarla Türkiye’nin batı dünyası içerisinde edinmiş olduğu bilgi, tecrübe ve birikim, Avrupa Birliği yolundaki deneyimleri, kat
etmiş olduğu mesafe bu anlamda İslam dünyası için çok büyük bir şans. Çünkü bir
şeyi tanımadan, içerisinde olmadan o birikimi almanız, kullanmanız ve başkalarına aktarmanız
mümkün değil.
Kendi kültür değerlerine sahip, hem
ülkesinde hem de dünyada barış ve esenlik unsuru olan, dünyadaki dengelerin
eşitlik ve adalet temelinde tesisine katkı sağlayan güçlü bir İslam dünyasını
hedeflememiz gerekiyor.
İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi
(İNOSAM) tarafından düzenlenen ve
Genç Demokratlar Vakfı ile Ankara Girişim Grubu’nun katıldığı ‘Gençliğe
İnovatif Öğütler!" başlıklı yılın son konferansında ‘Eğitimde Gelecek
Araştırmaları Enstitüsü’ kurma çalışmalarının da devam ettiğini kaydeden İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, gençlere şu yönde telkin ve tavsiyelerde bulundu;
Bilim insanları yapay zekânın başımıza bela
olacağını, artırılmış gerçeklik için de korku veren şeyler söylüyor.
Ekonomistler emekçilerin sıfır saat sözleşmesiyle çalıştırılacaklarını,
robotlardan vergi alınması gerekeceği ve evrensel temel gelir kriterleri gibi
konular hakkında konuşuyor. Siyasetçiler gelir eşitsizliğinin artışından, kaos,
hoşgörüsüzlük ve aşırılığın yükselişinden dem vuruyor.
ULUS
DEVLETLERLE KÜRESEL SERMAYE ARASINDAKI MÜCADELE!
Bolluk,
sağlık ve refah adaletsizlik, hastalık ve çaresizlikle birlikte artıyor. Batı
geleceğe güvenle bakarken doğu ümit ve panik arasında geriliyor. Bilim,
teknoloji ve internet güya cehaleti, yoksulluğu ve eşitsizliği yok edecekti
ancak bunları kanıksatır hale getirdi gibi, sanki..!
Küreselleşme
gerçekte kime ve neye hizmet ediyor?
Bilim bir
din mi? Teknoloji kimlerin kontrol ve mülkiyetinde acaba?
Özgürlükler
artıyor mu? Demokrasi kapitalizmin bir tuzaklanmış kekliği mi?
Göçler
kaynaşmayı ve çeşitliliği artırmak için mi reorganize ediliyor?
Global
şirketler devletlerin denetiminin ötesinde daha başka ne yapmak istiyor?
Gördüğümüz
en büyük değişimin ortasındayız. Teknoloji her gün veya her saat değişiyor ve
biz daha mevcudu öğrenemeden/anlayamadan mantığıyla birlikte dönüşüp değişiyor.
Tüm bu büyük karmaşada kayboluyor, yardım ister gözlerle birbirimize bakıyorken
birde parlak dijital medeniyet dikkatimizi dağıtıyor ve biz bu büyük değişim
karşısında en iyi ihtimalle saklanıyoruz evet kapanıyoruz…
DİJİTAL
ÇAĞDA AYAKTA KALMAK İÇİN!
Hâlbuki
teknolojik değişim çağları arasındaki süreler hızla kısalıyor. Ara verdiğimiz
saklandığımız takdirde uzun vadede hazırlanmak/hazır olmak gittikçe daha da
zorlanıyor. Oysa insanlık tarihinde insan olmanın en önemli devirdeyiz. Bu
yüzden teknolojinin daha insani bir dünyayı güçlendirme görevini yerine
getirebilmesi için bu büyük değişimi/gelişimi anlamak, değişmeyen özümüzle bu
değişime uyum sağlamak gerekiyor. Bu büyük değişimin artçılarından güçlüler
değil uyum sağlayanlar ayakta kalabilecek ancak.
Geleceği ve
olabilecekleri öngörüp insanlığın yüksek faydasına dönük gerçekleşmesi için
özgüvenle, var gücümüze, inanç ve umutla koşmak gerekiyor, yorulmadan. Sizlerle
buluşma isteğimde toplumdaki bu büyük hayal kırıklığına kışkırtıcı cevaplar
vermek isteğimden doğdu. Toplumdaki tembellik, ümitsizlik ve karamsarlık daha
iyi bir söylem ve vizyon yoksunluğundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
DERİN DEVLET
GERÇEKTE NE KADAR VAR?
Konuşmama
başlar başlamaz ve baştan kanaatimi söyleyeyim derin devlet vesaire
efsanelerini unutun. Derin devlet yoktur her şeyi denetleyen ve her şeye karar
veren derin dünya düzeni ve onun hissedarları vardır. Unutmayın bütün siyasi
düşüncelerin, ideolojilerin, ekonomik modellerin, küresel firmaların dahi
devletlerin denetimi ve yönlendirmesi onların elinde.
Görüyorsunuz
milyonlarca/milyarlarca kişi cehalet içinde yaşıyor/yaşatılıyor. Siyasetçiler,
kamu ve finans bürokrasisi ülkeleri ve dünyayı kontrol etmek için ulusal ve
küresel planlar geliştiriyorlar. Halkın yorum yapmasını sağlayacak hakikatleri
dahi gizleyerek yapılıyor bu iş.
Planlarını
reklama dönüştürüp ürün gibi pazarlıyorlar. Bu parçalara ayrılmış resmi
birleştirmek, resmin büyük ve orta parçalarına erişmek, fark etmek ve büyük
resmi görmek/okumak çok zor ve çok sabır gerektiriyor. Bu insanlık ailesini ve
her şeyin tamamını kapsayan devasa büyüklükte, hastalıklı ve ağır bir
negatiflikte bir proje çünkü. Bilinçleri her yönden kuşatıp kontrol etmeye,
akılları derin propagandalarla etkilemeye çalışan karanlık, yanıltıcı bir büyük
dava siyaseti.
ÇOK BOYUTLU
DEZENFORMASYON VE DEJENARASYON BOMMARDIMANI ALTINDAYIZ!
Devlet adına
konuştuklarını söyleyenlerin tamamına yakınının dediklerine inanmayın, asla
inanmayın. Dizi ve filmlerin hissetmenizi istedikleri gibi hissetmeyin.
Reklamların size emrettiği şeyleri yapmayın, almayın. Size tarih diye
yutturdukları tekrarlanmış yalanlara, din yerine evrensel din olarak ikame
etmeye çalıştıkları bilime, mülkiyetlerine aldıkları teknolojinin masumiyetine
inanmayın, şüphelerinizi hep diri ve taze tutun.
Politikacıları
asla ve asla ciddiye almayın onlar sizi kandırmak için, sizin seçim hakkınız
olduğuna sizi inandırmak için varlar ve savundukları ideolojilerin hepsi sadece
birer aparat. Oysa seçim hakkınız yok, seçtiklerinizi siz değil onlar seçiyor,
onlar sizin sahipleriniz, onlar ülkenin tüm imkan ve kaynaklarının sahipleri. Onlar
hükümetin, muhalefetin, meclisin, holdinglerin, devlet kurumlarının sahipleri
tüm kodlar onların elinde.
Diplomasi,
bürokrasi, politika, ekonomi, teknoloji ve avanesi onların gömlek ceplerinde;
adalet sistemi, gazete ve televizyonlar onları korumak için var. İzlediğiniz,
duyduğunuz, okuduğunuz hemen tüm iç ve dış haber, magazin, spor, ekonomi,
politika hatta bilimsel makalelerin çoğu ve muhalif olanların büyük kısmı dahil
onların denetim mekanizmasından sonra size servis ediliyor. Size anlatılanlarla
hakikatler arasındaki uçurum o kadar büyük ki.
TOPLU HİPNOZ
HALİ DEVAM EDİYOR!
Onlar sizin
inançlarınızı, kutsal değerlerinizi ve masum duygularınızı istismar etmek için
ve sizi efendilerinin menfaatleri doğrultusunda kullanmak için varlar. Onlar
sizi ruhlarınızdan, zihin ve bedenlerinizden kuşatmak için her şeyi yapıyorlar.
Bu harami düzenin tamir ve idamesi için içinde esir olduğumuz bu toplu hipnoz
halinin devamı gerekiyor ki bunun için her yıl milyarlarca para ve yeni insan
kaynağı sarfiyatını gözlerini kırpmadan harcıyor gereğini yapıyorlar.
Ne
istedikleri çok açık; size daha az, kendilerine daha çok istiyorlar. Ne
istemedikleri de çok açık; eleştirel akıl, iyi bilgilenmiş, eğitim almış
bağımsız düşünen insan istemiyorlar. Uslu insanlar istiyorlar. Sabah erkenden
kalkıp işine, okuluna giden, isyan ve itiraz etmeden eşitsizlikçi bu haksız
düzenin gönüllü devri daimîliğini sürdürecek bireyler istiyorlar. Okuldaki,
mahkemedeki, marketteki mesaisine koşa koşa gidecek, fabrikadaki makineleri
çalıştıracak, devlet dairesindeki evrakları yazacak, meskun mahalde kolluk
hizmeti yürütecek kadar zekaya sahip uslu, düz ve düzgün insanlar.
SİSTEMSİZLİK
ANARŞİSİ VE KAOS!
Unutmayın
müsrif bir hırsız ve takiyyeci bir riyakâr olmadan asla zengin olmanıza izin
vermeyen; hain, hamasetçi bir siyasetçi olmadan yükselemeyeceğiniz mevcut
anarşist sistemsizliğin mimarlarından bahsediyorum. Aklınızın ve mantığınızın
nasıl çalışması gerektiğini sürekli öğretiyorlar size ve kalbinizin tacizlerle
kirlettikleri noktasından çıkan sesi dinlemenizi istiyorlar yalnızca. Aklınızı
farklı çalıştırın, asimetrik ve basit bir mantık geliştirin ve kalbinizin
dokunulmamış iç dünyasından çıkan saf sesi dinleyin bir tek. Kesin kurallarınız
ve temel inançlarınızla ancak onların akıl oyunlarıyla baş edebilirsiniz.
Onların
istedikleri formatta iyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir anne-baba ve iyi
bir genç asla olmayın. Beyinlerinize ve kalbinize enjekte ettikleri o süfli,
gayri insani ideolojileri benimsemeyin, inanmayın. Hepinizin farklılıklarını
vurgulayarak, orijinalliğinizi yüzünüze sürekli ve tekrar tekrar vurarak sizi
bölmek, ayrıştırmak için uğraşıyorlar. Bütün ülkelerdeki politikacıların çoğu
ve ortakçıları hep böyle çalışır. Oysa benzer yönlerimize odaklanmaya, birlik
olmaya ve ortak hareket etmeye ne kadar çok ihtiyacımız var.
AKSİNİ
YAPMAK VE FARKINDALIK!
Bu gayri
insani, gayri vicdani ideolojiler sizi birbirinize düşürmek için, cambaza bak
demek için var. Çoğu insan bunların dediklerini doğru ve hakikat sanıyor ve
kendini/zamanını/emeğini/değerlerini boş ve beyhude yere feda ediyor.
Onlar sağa
dön dediklerinde sola dönün, birisi sağa ve ötekisi sola dön derse yerinizde
durun, onlar sizi uçurumdan aşağı yuvarlamak, aklınızı almak için varlar,
ruhunu küçük bir menfaat karşılığında kötülüğe esir vermiş bu soytarıların
yeminlerine de, şahadetlerine de inanmayın.
Dini
liderler ve sözcülerin birçoğu da böyledir, sömürü düzeninin halkla ilişkiler
bölümü gibi çalışırlar, Allah ile aranıza fitne ve nifak sokmak için dini en
ustaca kullanan din adamlarından bahsediyorum. Onları asla dinleme ve tüm bu
sömürü düzeninin işbirlikçilerine asla inanma, asla!
Onların
ağlamaklı marşlarına, yaldızlı nişan ve madalyalarına, yüksek taltif, takdir ve
onurlandırmalarına, yüksek prominli milliyetçilik ve din soslu hamasi
nutuklarına sakın ve sakın inanma.
SÖMÜRÜ
DÜZENİ VE PEKİŞTİREÇLER!
Bu insanlık
düşmanı güruh paralarını kaybetmemek ve daha da çoğaltmak için alt ve orta
sınıfları birbirine düşürür. Politikacılar sömürü düzeninin devamı için insanları
ırk, milliyet, din, mezhep, cinsiyet, iş, gelir, eğitim, karakter ve kültür
farklılıkları üzerinden bölmeye, sizi birbirinize düşman etmeye çalışır. Siz
birbirinizle kavga ederken, birbirinizi düşman belleyip birbirinizin boğazını
sıkarken onlar masalardaki ve kasalardaki saltanatlarını sürdürmenin yeni ve
taze planlarını yapmaya devam ederler.
Siyasetin,
ekonominin ve bürokrasinin elitlerinden oluşan bu sömürü konsorsiyumu bütün
gücü elinde tutar. Kimseye vergi, hesap ve bilgi de vermez. Sorumsuzdurlar ama
her şeye yetkilidirler. Bunların bütün işlerini, hizmetlerini ve yapılacak tüm
görevleri yerine getiren orta direk ise tüm vergileri öder ve bu sömürü
düzeninin bekçiliğini de çocukça ödüllendirmeler karşılığında ve içi
boşaltılmış kutsallar adına üstlenir. Yoksul, fakir, aç ve perişan bırakılmış
kitleler ise bu orta direği korkutmak için vardır. Çünkü orta direğin işlerine
gitmeleri ve sömürü düzeninin çarklarını çevirmeleri gerekir. Bu sömürü
konsorsiyumu her sıkıştığında bayrak, din ve çocukların arkasına saklanarak
hepinizi kandırmaya devam ediyor ama ne bayrak ne din ne de çocuklar
umurlarında, kendi çocukları hariç tabi ki.
FIRSATLAR
İÇİNDEKİ FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ!
Vatandaşın
çocukları arasındaki beslenme, sağlık ve eğitim hizmetleri başta olmak üzere
iş, meslek ve girişim gibi temel ihtiyaçlarındaki fırsat eşitsizliği her geçen
gün artıyor daha da artacak. Paran kadar eğitim, paran kadar sağlık ve paran
kadar adalet sunan bu sömürü düzeni onların işine gelen bir şey. Eğitim sistemi
anarşisinin cehalet, kalitesizlik, eşitsizlik, bunalım, hayal kırıklığı, stres
ve oyalama ile gençlerin yıllarını, ebeveynlerinin parasını çalmasının bir
sebebi var. Çünkü bu sömürü elitleri bu işin düzelmesini asla istemezler. İyi
niyetle isteyen ve gereğini yapmaya çalışan birisi olursa düzenin gerçek
sahiplerince hemen aforoz edilirler.
Evet manzara
bu ve sizler öfkelenmekte haklı olabilirsiniz ancak emin olun ki her şeye
rağmen karmaşanın, kan ve gözyaşının, adaletsizlik ve eşitsizliğin zirve
yaptığı bu kaos dünyasında insanlığın içindeki ortak iyilik, sevgi ve ümit
duygusunun yapacağı inanılmaz şeyler olacak. Buna tanık olmak için her
zamankinden daha karmaşık ve daha hızlı değişiyor görünen bu dünyada birkaç
şeye, önemli olanlara odaklanıp, kendi ilgi ve yetki alanımıza giren basit
şeyleri iyi yapmak ve büyük bir empatiyle insanların masum/samimi isteklerine
evet demekle işe başlamamız gerekiyor. Basit asla basitlik değildir. İyilik adına
evet demek gerçek bir beceri ve öğrenmeye kapı açar…
DEĞİŞENLER
VE DEĞİŞTİRİLEMENLER!
İnsanların
böylesi kritik ve büyük değişim stresi altında inlediği dönemlerde çoğu insan
dünyayı ve değişimi anladığını hissetmek/hissettirmek ve ardından rahatlamak
için genelde negatif akla uygun şeyleri sorgulamadan kabul ediyor. Oysa ümitle
ve inançla bakıp geleceği anlamak için geçmişten ders almak, nelerin
değiştiğini ve nelerin değişmediğini/değiştirilemediğini görmek gerekiyor.
Son tahlilde ve an itibariyle ülkemize
dönersek iki tane devlet tahakkümü altında yaşıyoruz Türkiye’de. Biri eskisi
diğeri ise ayakları oturtulmaya çalışılan yeni devlet. Nefes alan herkese
bulaşan bir virüs gibi millet olarak yaşamakta olduğumuz ‘şaşkın ördek’
sendrom/psikozunun sebeplerinden birisi de bu. Yeni
devlet dijital çağın yenidünya düzenine yetişip uyum sağlamak ve dahası
eklemlenmek için büyük bir stres içerisinde, geç kalmışlık duygusuyla bunalmış
vaziyette.
Eminim ki
çocukluğunu eski devletin fanusunda yaşayanlar hızlanan zamanın hafızasının
tavan arasında kalan o eski dostluk, arkadaşlık, kültür ve moral değerlere dair
hatıralarını ballandıra ballandıra, hasretle anlatmaya devam edecekler ve bir
taraftan da nasıl da büyük bir yanılsama ve cehalet içerisinde hayal aleminde
yaşamış/yaşatılmış olduklarını da her geçen gün kızgınlıkla fark ederek.
ÖZEL BİR ÇAĞDA
İNANÇLI VE AHLAKLI OLMAK!
Çünkü
varoluşsal değişimlerin pek çok açıdan yayıldığı ve yaşamın inanılmaz/tuhaf bir
heyecana kapılıp temel unsurların ivme kazandığı özel bir çağa girmiş
bulunuyoruz. İnançlarımızın güçlü ve yaygın, ümitlerimizin derin ve elle dahi
tutulabilir mukavemette olması gereken zamanlardayız.
Bilim her
kolunun saf bir sevgiyle kuşanıldığı, teknolojinin pozitif enerjiyle sarmalanıp
dolduğu, bilginin barışın, adaletin, vicdanın ve iyiliğin ilhamına kapılıp
insanlığın yüksek faydasına doğru şahlanacağı bir döneme doğru savrulacağımız
nitelikte bir inanç ve ümidi kastediyorum. Ama nadiren böyle olacağını
hissediyorsunuz değil mi? Ümitli olmak inançlı, ahlaklı, iradeli, hedefli ve
imanlı olmanın en güçlü göstergesidir. Büyük, necip ve asil bir milletin
bakiyesi olduğunuzu unutmayın ve bu bağlamda ümidinizi ve inancınızı asla
kaybetmeyin!!!