Gürkan Avcı

STK Yöneticisi, Eğitimci

Eğitim
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Eğitimci, STK yöneticisi, İnostratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) ile Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Başkanı. İlk ve ortaöğrenimini Artvin’de tamamladı. Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde tamamladıktan sonra yüksek lisans çalışmasına Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde başladı.

1996 yılından beri çeşitli okullarda Özel Eğitim, Rehberlik, Tarih, İngilizce öğretmenliği ve Okul Müdürlüğü yaptı. MEB Daire Başkanlığı ve Almanya’da Eğitim Ataşeliği görevlerinde bulundu. Başbakanlık - Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı spor ve gençlik federasyonlarında yönetim ve denetim kurallarında üye ve As Başkanlık yaptı.

Kamu görevleri yanı sıra 1997 yılından itibaren: Ulusal Eğitimciler Sendikası, Ulusal Demokrat Sendikalar Konfederasyonu, Bağımsız Eğitimciler Sendikası, Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu, Demokrat Eğitimciler Sendikası, DESKON gibi muhtelif kamu sendikaları ve konfederasyonlarda; Kurucu Genel Başkanlık, Genel Eğitim, Genel Hukuk, Genel Mali – Toplu Pazarlık, Genel Sosyal İşler, Genel Teşkilatlandırma, Genel Sekreterlik ve Genel Başkanlık gibi görevleri 2015 yılına kadar sürdürdü.

Hâlihazırda İNOSAM, DOTAM, DESAM gibi Ar-Ge ve düşünce kuruluşlarında Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Üyeliği görevlerini ifa etmekle birlikte muhtelif dernek, vakıf vb STK´larda, İcra Kurullarında ve direktörlük sıfatıyla; Türk diasporası, azınlıklar, göç, eğitim, demokrasi, çalışma hayatı, sendikal haklar, ayrımcılık, çocuk-kadın-çevre hakları, gençlik, sağlık ve engelliler gibi sistemik sorunlara dönük sosyal, siyasal, ekonomik, pedagojik ve bilimsel konularda ulusal ve uluslararası düzeyde kongre, konferans, çalıştay, panel ve sempozyumlar düzenlemektedir.

Bu kapsamda raporlama, sunum, diplomasi ve müzakere süreçlerinde görevler alarak proje bazlı muhtelif sivil toplum örgütü ve kurumlar bünyesinde benzer çalışmalara katılmakta, bildiri sunmakta, konferans ve seminerler vermekte ve danışmanlıklar yapmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.

KAYNAKÇA: Gürkan Avcı Görevine Başladı (yeniposta.de, 9 Haziran 2015), Desam'dan Eğitim Raporu (haberler.com, 25 Eylül 2018), İnosam Başkanı Gürkan Avcı: "Türk Beyin Göçü ve Beyin Erozyonu Artıyor" (haberler.com, 29 Ekim 2018).

DESAM BASIN BİLDİRİSİ

DESAM BASIN BİLDİRİSİ

“DESAM Yeni Nesil Eğitim Çalıştayı ve 1. Ankara Ödülleri” adlı programda yaptığı konuşmada; Türk eğitim sistemindeki on yıllardır bitmek bilmeyen değişim, reform ve dönüşümlerden başarılı bir sonuç elde edilememesinin iki ana nedeni olduğunu söyleyen Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, “Suçlu; liyakatsiz, vizyonsuz, ideolojik eğitim bürokrasisi ve politikacılarıdır” dedi.

 

Türk eğitim bürokrasisi ve politikacılarının bilimsel, eleştirel ve akılcı düşünme kültürünün yeterince gelişmediğini; eğitime pedagojik değil ideolojik bakma alışkanlıklarını terk edemediklerini; bilgi ve vizyon yoksunluklarını katı ideolojik hamasetle ve sıkı tarafgirlikle doldurma kolaycılığından kurtulamadıklarını söyleyen Gürkan Avcı, “İşte çocuklarımızın geleceğini karartan, milli eğitimi katleden sorumlular bunlardır” dedi.

 

Eğitim Sistemimiz, Özel Okul ve İmam Hatip Dayatmasından Vazgeçmeli!

 

Türk eğitim sisteminin 1980’lere kadar ABD’li uzmanlar tarafından ardından AB’li uzmanlarca yapılan planlı müdahaleler ve yönlendirmelerle vicdani kökünden, insani özünden ve genetik mecrasından koparıldığını söyleyen Gürkan Avcı, şunları kaydetti;

 

Türk eğitim bürokrasisi ve politikacılarının basiretsizliği, ehliyet ve liyakatsizliği sayesinde eğitim ahlakımız önemli ölçüde bozulmuş ve etik çöküş daha da artmıştır. Dünya üzerinde böylesine devasa çarpık bir eğitim sisteminde dönüşüm ve büyük çelişki yaşayan tek milletiz.  Küçük, kendi halinde, gerçekleri inkâr eden, sorumsuz, sınırlı ve iddiasız bir eğitim sistemi. Bizden istenen budur. Bu, halen süren bir projedir.

 

Eğitim sistemimiz ABD ve AB’den ithal bozuk patentlerle reformize edilmiştir. Eğitim sistemimiz, küresel emperyalizmin taşeronu ve fason imalat yeri olmamalıdır. Türkiye gençlerini özendirildiği bir başka ülkede iş bulması için, Avrupa’ya, Amerika’ya, Kanada’ya ara eleman olarak kapağı atsın diye eğitmemelidir.

 

Liselere ve üniversiteye girişte, devlet okullarının kontenjanları azaltılırken, paralı okulların ve İmam Hatiplerin sayısı ve kontenjanları, şişirildikçe şişiriliyor. Yine aynı şekilde, devlet okullarında giriş puanları tavan yaparken, özel okul ve İmam Hatip puanları dibe vuruyor. Hatta pek çoğuna sınavsız girmek mümkün. Eve yakın devlet okullarına girmek adeta imkânsız hale gelirken, nerdeyse her köşe başına bir İmam Hatip, özel okul açılıyor. Devlet ve kimi STK’lar devlet okullarında öğrenim gören öğrencilere burs yardımı yapmazken, İmam Hatip ve kolej öğrencilerine maddi yardım yaparak adeta ikilik ve ayrımcılığı pekiştiriyor. Milyonlarca öğrenci, imam hatip ve meslek lisesi seçeceğine zorlandığı için tepkisel olarak adeta özel okulların kucağına itiliyor.

 

Çoğu öğrencinin birincil tercihi Fen ve Anadolu liseleri olmasına rağmen ısrarla Meslek ve İmam Hatip liselerinin dayatılması ve teşvik edilmesi velileri özel okul ve kolejlere mecbur hale getirmektedir. MEB’in faaliyet raporundaki verilere göre en çok devamsızlık yapılan okulların meslek ve imam hatip liseleri olması da öğrencilerin bu okullara gitmek istemediklerini ortaya koymaktadır.  Öte yandan buçuk milyonu aşkın çocuğun örgün eğitimin dışına çıkması her 10 çocuktan 4’ünün bu okullara gitmiyor olması da önemli bir mesaj olarak algılanmalıdır.

 

İmam Hatiplerde istenen başarı sağlanamayınca nitelikli okul kodlamasıyla özellikle başarılı öğrencilere bu okulları dayatma anlayışı imam hatipler ile meslek liselerini tercih etmeyen öğrencileri özel okullara mahkûm etmiştir. Arz talep dengesini gözetmeden velileri özel okulların, İmam Hatiplerin kucağına atmak, mecbur etmek eğitim sistemindeki kaos, kavga ve din merkezli çatışma ve gerilemeden başka bir şey getirmez, din dışı sapkın eğilimleri geliştirir.

Yıllık öğrenim ücreti 100 bin TL’yi aşarak küçük bir daire fiyatına ulaşan kolejler bir çok ailenin ocağına incir ağacı dikmeye devam etmektedir. Örneğin İstanbul’daki özel eğitim kurumlarının sayısı devlet okullarının sayısıyla yarışır hale gelmiştir. Son on yılda özel okul sayısı ve devam eden öğrenci sayısı takriben 15 kat artmıştır. İmam Hatiplerde de hormonlu bir büyüme ısrarla sürdürülmektedir.

 

Devlet okullarını kendi kaderine terk ederek, kolejleri kamu kaynaklarıyla desteklemenin, İmam Hatiplere aleni bir şekilde pozitif ayrımcılık yapmanın çok yanlış bir politika olduğu acilen fark edilmeli ve telafi adımları atılmalıdır. Şükür ki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bu uygulamadan vaz geçileceği müjdesini verdi. Bu itibarla eğitim sisteminin sorunlarını ve tüm eğitim paydaşlarının taleplerini dikkate alarak, kimseyi ötekileştirmeden bilimsel, demokratik, parasız ve nitelikli eğitim için fedakarlık yapmak gerekiyor.

 

Onursuz bir yarışı ve bencilliği aşılayan Türk eğitim sistemi topluma çok boyutlu olarak ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ felsefesini empoze ediyor.  Milli eğitimin yönetiminde bir avuç seçkinin yerine geniş eğitim bileşenlerinin demokrasisini ve kolektivizmi kazandırmak gerekiyor.

 

Türk eğitim sisteminin en temel amaçlarından birisi yeni insanı yaratmak olmalıdır. Eğitim süreci hayatın tüm alanını kapsayıcı nitelikte olması gerekir. Sorun, vatandaşın eğitime bir hak olarak değil, geleceğine yatırım gözüyle bakmasıdır. Sorun,  devletin eğitime bir hak olarak değil, ihtiyaç duyduğu insan tipinin yetişmesi için bir zorunluluk olarak bakmasıdır. Sorun, patronların eğitime topluma hizmet olarak değil, fabrikalarındaki iş gücü ihtiyacını karşılamak olarak bakmasıdır. Devlet ve iş adamları okullar, üniversiteler, meslek liseleri açarak halkçı hükümet, hayırsever işadamı sıfatı almak dışında geleceği kendi istedikleri şekle bu okullarda sokmaktadır. Bugün emperyalizmin baskısındaki Türk eğitim sistemi vahşi kapitalist yaşam kültürünün tüm hastalıklarını öğrencilere bulaştırmaya devam etmektedir.

 

Böyle bir eğitim sisteminde yetişen gençlik, gelecek kaygısı ile sesini çıkarmayan, içinde yaşadığı topluma hatta kendine yabancı duruma gelir. Tüketim kültürüyle apolitik hale sokulan gençlik, GDO’lu ve sapkın inançlar ile kuşatılarak, neoliberal küresel sistemin ideolojik bombardımanı altında özünden ve kimliğinden uzaklaşarak, sömürücü sistemin gönüllü kölesi haline gelir.  

 

 

 

 

İSLAM DÜNYASI BİLİMSEL EĞİTİMLE KURTULUR!

İSLAM DÜNYASI BİLİMSEL EĞİTİMLE KURTULUR!

 

Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM“İslam Dünyasında Eğitim Konuşmaları (3)” adlı panelinde konuşan Gürkan Avcı, Türkiye’nin İslam dünyasının eğitim merkezi olabileceğini söyledi. İslam dünyasının kurtuluşunu eğitimde aramanın asla ve asla kolaycı bir tespit ve çözüm olmadığının altını çizen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, konuşmasında şunları söyledi;

 

 

Bugün İslam dünyası sosyolojik olarak, psikolojik olarak ve demografik olarak sıkıntıda, bir gerileme içinde, büyük bir bunalım ve ümitsizlik sarmalında bocalıyor. Bunun da temel çözüm yolu bilimsel, nitelikli ve çağcıl bir eğitim sisteminden geçiyor. İslam dünyası bilimsel vizyon sahibi nesiller, stratejik kurumlar, demokratik bireyler yetiştirmelidir.

 Bazı İslam ülkeleri eğitime büyük paralar harcıyor ki çok para bu ülkelere daha çok hata da yaptırıyor. Artık küreselleşen dünyada bir projeyi gerçekleştirmek için yüzde yetmiş beş insan kaynağı, yüzde yirmi beş ise finansman gerekiyor. Bu nedenle ülkenin finans kaynaklarını en verimli ve stratejik bir şekilde kullanabilen nitelikli nesiller yetiştirmek için de çağdaş bir eğitim sistemi gerekiyor. Türkiye bu rol model görevini gayet başarıyla yapabilir.

 Aslında İslam dünyası yükseköğrenime gelene kadar temel eğitim bakımından da çok büyük kriz ve sefalet içerisindedir. İslam dünyası halen okuryazarlık bakımından dahi dünyanın en geri kalmış ülkelerini içerisinde barındırmaktadır. Mesleki eğitimde ve yükseköğrenimde ise tam bir iç karartıcı durum hâkimdir. Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında İslam dünyasından bir ya da iki üniversite ancak girebilmektedir.

 İslam ülkeleri özellikle temel eğitimi geliştirerek, halkını daha bilinçli ve yüksek eğitime daha istekli hale getirmelidir. Aksi takdirde dünya ile rekabet etmek ve söz hakkı elde etmek mümkün olmayacaktır.

 Bugün İslam dünyasında kimi ülkeler son derece zengin doğal kaynaklara ve daha az nüfusa sahipler. Fakat bu ülkeler başta eğitim alanında olmak üzere dünyaca tanınan, parlak kurumlara sahip değiller. Bu ülkeler mükemmel eğitim kurumları açabilecek mali güce ve dünya ile rekabet edebilecek bilim ve kültür merkezleri açmayı başarabilselerdi yoksul ve eğitimsiz kalmış İslam dünyasında eğitimin iyileşmesine ve toplumsal ilerlemeye bir katkı sunabilirlerdi.

İslam ülkelerinin çoğu ise çok sınırlı doğal kaynaklara ve kalabalık nüfusa sahipler. İslam dünyasındaki İKÖ, İSESO, COMSTEC gibi uluslararası örgütlerde gerek mali, gerek uzmanlık açısından zayıf oldukları için bu eksikliği gidermekte çok sınırlı kalıyorlar.

İslam dünyasının yeterince ciddiye alınmıyor olmasının nedenlerini bu demografik göstergelerde de aramak gerekiyor. Bugün bile Afrika kıtasında, Yemen’de, Güney Asya’da yardım ve himaye bekleyen yoksul ve perişan Müslüman halklar var. Kendi başının çaresine kendi bakmak zorunda bırakılmış milyonlardan bahsediyorum. Bu noktada Türk halkı ve devletinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Körfezdeki çok daha zengin İslam ülkelerinin de Türkiye’yi örnek almasını diliyorum.

Eğitimsizlikten kaynaklanan çok büyük bir sorun daha var. Bugün tüm dünyada Müslümanlar radikal, aşırılıkçı ve terörist olarak tanımlanıyor ve algılanıyor. Terörizmin, radikalizmin ve aşırılıkçılığın kökeni de eğitimsizliktir.

 İslam dünyası terörün ve radikalizmin sebeplerini ortadan kaldırmak için batı dünyasının yardımlarını ve anlayış göstermesini bekleye durmak yerine gençliğin üzerine kara bulut gibi çöken nefreti, hoşnutsuzluğu, ümitsizliği bilimsel eğitim sistemi üzerinden nitelikli kültür, sanat ve teknoloji politikalarıyla ciddi biçimde ele alması gerekmektedir.

 Bugün İslam dünyasında okuma yazma oranı ancak yüzde 45 dolayında seyrediyor. İslam dünyasında gençlik okumaz yazmaz ve başıboş halde, cehalete, işsizliğe ve ümitsizliğe mahkûm bırakılmış halde. Bu çok tehlikeli karışım nedeniyle gençlik radikalizme ve terörizme hazır halde bırakılmıştır. Körfez ülkelerine büyük sorumluluk düşmektedir.  

Günümüzde İslam ülkelerinin her düzeyde eğitim ve ARGE’de işbirliği yapması gerekirken imam yetiştirme ve dini eğitim ağırlıklı düzenlenen eğitim programları en büyük yüzdeyi oluşturmaktadır. Özellikle Afrika ülkelerinde ve genelde ise hemen her İslam ülkesinde Mısır, Suudi Arabistan, İran vb Müslüman ülkelerin finansmanı ile oldukça yaygın bir şekilde açılan mezhep okulları ve medreseler ülkenin iktisadi gelişimine ve çağdaş istihdamına fayda üretememektedir. Mısır, Suudi Arabistan, İran gibi Müslüman ülkeler daha az gelişmiş diğer İslam ülkelerinde bilimsel ve teknik eğitim veren okullar açmayı ve sadece dinbilim konusunda burslar vermek yerine teknik ve bilimsel alanlardaki eğitime de burs vermeyi ivedilikle öncelemelidirler.

 Bugün tüm dünyada ve özellikle Afrika’da İslam yoksulların ve eğitimsizlerin dini olarak görülmektedir. Ekonomik engeller bir tarafa İslamofobi nedeniyle Müslüman öğrenciler batı ülkelerine gitmek ve oralarda barınmak konusunda gittikçe zorlanmaktadırlar. Bu çerçevede Türkiye ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Galatasaray, İTÜ, KOÇ, SABANCI gibi üniversitelerini Oxford, Harvard, Sorbonne üniversiteleri gibi dünya çapında ün yapmış klasmana derhal taşımalıdır.

 Bu üniversitelerini tüm İslam dünyasına açıklık politikasıyla sunarak İngilizce ve Fransızca gibi Türkçe’nin de İslam dünyasına yayılmasını, tanınmasını ve kendini kabul ettirmesini sağlayacaktır. Türkiye’nin bu yolla elde edeceği ekonomik, sosyal ve kültürel nüfuz ve zenginliği vurgulamak istiyorum.

 Ayrıca Türkiye stratejik olarak en ileri seviyede Yüksek İslam ve Kuranı Kerim Üniversiteleri, Kız Okulları kurarak Müslüman gençliğe İslam’ın çağcıl perspektif ve erdemlerine ulaşma imkânı da sağlamalıdır. Türkiye dijital çağın gereği olarak dünyanın en mahrum bölgelerindeki insanlar için dahi internet üzerinden eğitim yollarının oluşturulmasını da sağlayabilir. Türkiye bu vizyonuyla tüm insanlıkça teşvik edilmeyi hak eden bir motivasyon kaynağı da yakalayacaktır.

 İslam ülkeleri arasında işbirliğini geliştirme amaçlı yapılan toplantılar ah vah etme ve durum tespiti yapma temalı değil eğitim, bilimsel araştırma ve gelişim, değişim alanlarında neler yapılması gerektiği, herkesin birbirinin avantajından ve tecrübesinden faydalanmak suretiyle örnek alabileceği projeleri paylaşmak üzere olmalıdır.

Bu çerçevede Türkiye bir tavır belirlemelidir. Bugüne kadar kim ne yaptı? Nerelerde hata yapıldı? Türkiye bunların muhasebesini yapmak zorundadır. Türkiye İslam dünyasını bilimde, sanat ve kültürde yakaladığı eski ihtişamlı günleriyle övünmek ve teselli bulmaktan ve müzmin kış uykusundan uyandırmalıdır. 

İslam dünyası batı karşısında kaçırdığı treni ve geri kalmışlığını ordusunu modernize ederek telafi etmeye çalışmaktadır. Bu Osmanlı devletinin de düştüğü büyük bir hatadır. Batı reform ve Rönesans hareketleriyle, sanayi devrimleriyle, bilgi toplumuyla, dijital uygarlıkla ilerlerken biz dogmatik ve şekilci din eğitimi ile ordunun modernizasyonu ve yüksek savunma harcamalarıyla oyalanıp tarım toplumu olmaktan dahi tam olarak çıkamadık.

 Uzun bir geçmişte olduğu gibi bugünde küreselleşen dünya genelinde ve Birleşmiş Milletler zemininde dahi kuvvetli olanın haklı olduğu bir dönemde bulunuyoruz. Bugün Birleşmiş Milletlerin beşli daimi temsilcileri eğitim, bilim ve teknoloji sayesinde dünyanın en güçlü ülkeleridir ve mesuliyetsiz bir veto hakkına bu güç sayesinde sahiptirler. Güçlü ve zengin olmanın da yolu güçlü ve çağcıl bir eğitim sisteminden geçiyor.

 Bugün bazı İslam ülkeleri sahip oldukları doğal kaynaklardan ötürü zengin olabilirler. Fakat bu kalıcı ve proaktif/inovatif bir zenginlik değildir. Bir ülkenin güçlü, zengin ve kalkınmışlık düzeyi eğitimli ve nitelikli nüfusuyla ilişkilidir. O yüzden İslam ülkeleri eğitimli gençlerle ancak bu girdaptan çıkmayı ve ortaçağdan kurtulmayı başarabilir. İslam ülkelerinin arasındaki ciddi işbirliği ve gönül birliği de böylesi vizyonel eğitimli gençlerle olacaktır.

 İslam ülkelerinde ciddi bir istihdam sorunu bulunmaktadır. Bunun için nitelikli insan, üretim yapacak insan yetiştirmek gerekmektedir.

 İslam ülkelerinin okuryazarlık oranını yükseltmek yetmez bilgisayar bilişim okuryazarı olmaları gerekir. İslam dünyasının eğitim sistemleri demokratik olmalıdır. Dogmatik, baskıcı ve ideolojik eğitim sistemleri de İslam dünyasının geri kalmasının nedenlerinden birisidir.

 Batı tarzı bir demokrasiyi ve demokratik eğitim sistemini benimsemek zorunda değiliz fakat İslam dininin meşveret sistemi de bize demokrat olmayı önermektedir. Hesap verilebilirliğin, şeffaflığın, eşitlikçi ve adil bir toplumsal sistemin temeli demokratik eğitim sistemleriyle atılabilir.

 Geçmişteki bazı olaylar ve kötü hatıraların bugün bile aramızdaki güven, dostluk ve dayanışmayı zedelemesine izin vermemeliyiz. Osmanlının yüzyıllar boyunca Arapları sömürdüğü yahut birinci dünya harbinde Arapların Türkleri arkadan vurduğu gibi tartışmalarla zaman geçirmek yerine ekonomik ve siyasi ittifaklar nasıl oluşturabiliriz? Bunlara yoğunlaşmak gerekiyor. Bakın birinci dünya harbinde Avrupa ülkelerince işgal edilen Türkiye bugün Avrupa Birliği üyesi olmak istiyor. Dünya tarihindeki en büyük düşmanlık ve savaşların merkezindeki Almanya, Fransa bugün Avrupa Birliği çatısı altında beraber yaşıyor. Bu nedenle inancımızın gereği olarak ta birbirimizi sevmek, geçmişteki olumsuzlukları unutmak ve samimiyetle kucaklaşmak zorunda olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.

İslam ülkeleri kendi gerçekliklerini yarınlarının hayalleriyle bütünleştirmek zorundadır. Hayallerini geçişin önüne taşımak zorundadır. İslam ülkeleri müreffeh bir toplum, çağdaş vizyoner lokomotif nesiller ve bilimsel, demokratik bir eğitim sistemi hayaline koşmak zorundadır. Dünya barışının, bilimin, üretimin ve gelişmenin ilerlemesine katkı sağlayan bir İslam dünyası hayal etmek gerekiyor.

Bu anlamda İslam ülkelerine düşen görev batı ülkelerindeki tecrübeler başta olmak üzere dünyanın her köşesinde tecrübe ettikleri tüm birikimlerini, hiçbirini dışlamadan, tümdünyanın deneyimlemelerinden faydalanarak İslam kültür ve medeniyetinin inşasına başlamaktır.

Bu itibarla Türkiye’nin batı dünyası içerisinde edinmiş olduğu bilgi, tecrübe ve birikim, Avrupa Birliği yolundaki deneyimleri, kat etmiş olduğu mesafe bu anlamda İslam dünyası için çok büyük bir şans. Çünkü bir şeyi tanımadan, içerisinde olmadan o birikimi almanız, kullanmanız ve başkalarına aktarmanız mümkün değil.

Kendi kültür değerlerine sahip, hem ülkesinde hem de dünyada barış ve esenlik unsuru olan, dünyadaki dengelerin eşitlik ve adalet temelinde tesisine katkı sağlayan güçlü bir İslam dünyasını hedeflememiz gerekiyor.

GENÇLERE TAVSİYELER

İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) tarafından düzenlenen ve Genç Demokratlar Vakfı ile Ankara Girişim Grubu’nun katıldığı ‘Gençliğe İnovatif Öğütler!" başlıklı yılın son konferansında ‘Eğitimde Gelecek Araştırmaları Enstitüsü’ kurma çalışmalarının da devam ettiğini kaydeden İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, gençlere şu yönde telkin ve tavsiyelerde bulundu;


Bilim insanları yapay zekânın başımıza bela olacağını, artırılmış gerçeklik için de korku veren şeyler söylüyor. Ekonomistler emekçilerin sıfır saat sözleşmesiyle çalıştırılacaklarını, robotlardan vergi alınması gerekeceği ve evrensel temel gelir kriterleri gibi konular hakkında konuşuyor. Siyasetçiler gelir eşitsizliğinin artışından, kaos, hoşgörüsüzlük ve aşırılığın yükselişinden dem vuruyor.

 

ULUS DEVLETLERLE KÜRESEL SERMAYE ARASINDAKI MÜCADELE!

Bolluk, sağlık ve refah adaletsizlik, hastalık ve çaresizlikle birlikte artıyor. Batı geleceğe güvenle bakarken doğu ümit ve panik arasında geriliyor. Bilim, teknoloji ve internet güya cehaleti, yoksulluğu ve eşitsizliği yok edecekti ancak bunları kanıksatır hale getirdi gibi, sanki..!

 

Küreselleşme gerçekte kime ve neye hizmet ediyor?

Bilim bir din mi? Teknoloji kimlerin kontrol ve mülkiyetinde acaba?

Özgürlükler artıyor mu? Demokrasi kapitalizmin bir tuzaklanmış kekliği mi?

Göçler kaynaşmayı ve çeşitliliği artırmak için mi reorganize ediliyor?

Global şirketler devletlerin denetiminin ötesinde daha başka ne yapmak istiyor? 

 

Gördüğümüz en büyük değişimin ortasındayız. Teknoloji her gün veya her saat değişiyor ve biz daha mevcudu öğrenemeden/anlayamadan mantığıyla birlikte dönüşüp değişiyor. Tüm bu büyük karmaşada kayboluyor, yardım ister gözlerle birbirimize bakıyorken birde parlak dijital medeniyet dikkatimizi dağıtıyor ve biz bu büyük değişim karşısında en iyi ihtimalle saklanıyoruz evet kapanıyoruz…

 

DİJİTAL ÇAĞDA AYAKTA KALMAK İÇİN!

Hâlbuki teknolojik değişim çağları arasındaki süreler hızla kısalıyor. Ara verdiğimiz saklandığımız takdirde uzun vadede hazırlanmak/hazır olmak gittikçe daha da zorlanıyor. Oysa insanlık tarihinde insan olmanın en önemli devirdeyiz. Bu yüzden teknolojinin daha insani bir dünyayı güçlendirme görevini yerine getirebilmesi için bu büyük değişimi/gelişimi anlamak, değişmeyen özümüzle bu değişime uyum sağlamak gerekiyor. Bu büyük değişimin artçılarından güçlüler değil uyum sağlayanlar ayakta kalabilecek ancak.

 

Geleceği ve olabilecekleri öngörüp insanlığın yüksek faydasına dönük gerçekleşmesi için özgüvenle, var gücümüze, inanç ve umutla koşmak gerekiyor, yorulmadan. Sizlerle buluşma isteğimde toplumdaki bu büyük hayal kırıklığına kışkırtıcı cevaplar vermek isteğimden doğdu. Toplumdaki tembellik, ümitsizlik ve karamsarlık daha iyi bir söylem ve vizyon yoksunluğundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

 

DERİN DEVLET GERÇEKTE NE KADAR VAR?

Konuşmama başlar başlamaz ve baştan kanaatimi söyleyeyim derin devlet vesaire efsanelerini unutun. Derin devlet yoktur her şeyi denetleyen ve her şeye karar veren derin dünya düzeni ve onun hissedarları vardır. Unutmayın bütün siyasi düşüncelerin, ideolojilerin, ekonomik modellerin, küresel firmaların dahi devletlerin denetimi ve yönlendirmesi onların elinde.

 

Görüyorsunuz milyonlarca/milyarlarca kişi cehalet içinde yaşıyor/yaşatılıyor. Siyasetçiler, kamu ve finans bürokrasisi ülkeleri ve dünyayı kontrol etmek için ulusal ve küresel planlar geliştiriyorlar. Halkın yorum yapmasını sağlayacak hakikatleri dahi gizleyerek yapılıyor bu iş.

 

Planlarını reklama dönüştürüp ürün gibi pazarlıyorlar. Bu parçalara ayrılmış resmi birleştirmek, resmin büyük ve orta parçalarına erişmek, fark etmek ve büyük resmi görmek/okumak çok zor ve çok sabır gerektiriyor. Bu insanlık ailesini ve her şeyin tamamını kapsayan devasa büyüklükte, hastalıklı ve ağır bir negatiflikte bir proje çünkü. Bilinçleri her yönden kuşatıp kontrol etmeye, akılları derin propagandalarla etkilemeye çalışan karanlık, yanıltıcı bir büyük dava siyaseti.

 

ÇOK BOYUTLU DEZENFORMASYON VE DEJENARASYON BOMMARDIMANI ALTINDAYIZ!

Devlet adına konuştuklarını söyleyenlerin tamamına yakınının dediklerine inanmayın, asla inanmayın. Dizi ve filmlerin hissetmenizi istedikleri gibi hissetmeyin. Reklamların size emrettiği şeyleri yapmayın, almayın. Size tarih diye yutturdukları tekrarlanmış yalanlara, din yerine evrensel din olarak ikame etmeye çalıştıkları bilime, mülkiyetlerine aldıkları teknolojinin masumiyetine inanmayın, şüphelerinizi hep diri ve taze tutun. 

 

Politikacıları asla ve asla ciddiye almayın onlar sizi kandırmak için, sizin seçim hakkınız olduğuna sizi inandırmak için varlar ve savundukları ideolojilerin hepsi sadece birer aparat. Oysa seçim hakkınız yok, seçtiklerinizi siz değil onlar seçiyor, onlar sizin sahipleriniz, onlar ülkenin tüm imkan ve kaynaklarının sahipleri. Onlar hükümetin, muhalefetin, meclisin, holdinglerin, devlet kurumlarının sahipleri tüm kodlar onların elinde.

 

Diplomasi, bürokrasi, politika, ekonomi, teknoloji ve avanesi onların gömlek ceplerinde; adalet sistemi, gazete ve televizyonlar onları korumak için var. İzlediğiniz, duyduğunuz, okuduğunuz hemen tüm iç ve dış haber, magazin, spor, ekonomi, politika hatta bilimsel makalelerin çoğu ve muhalif olanların büyük kısmı dahil onların denetim mekanizmasından sonra size servis ediliyor. Size anlatılanlarla hakikatler arasındaki uçurum o kadar büyük ki.

 

TOPLU HİPNOZ HALİ DEVAM EDİYOR!

Onlar sizin inançlarınızı, kutsal değerlerinizi ve masum duygularınızı istismar etmek için ve sizi efendilerinin menfaatleri doğrultusunda kullanmak için varlar. Onlar sizi ruhlarınızdan, zihin ve bedenlerinizden kuşatmak için her şeyi yapıyorlar. Bu harami düzenin tamir ve idamesi için içinde esir olduğumuz bu toplu hipnoz halinin devamı gerekiyor ki bunun için her yıl milyarlarca para ve yeni insan kaynağı sarfiyatını gözlerini kırpmadan harcıyor gereğini yapıyorlar.

 

Ne istedikleri çok açık; size daha az, kendilerine daha çok istiyorlar. Ne istemedikleri de çok açık; eleştirel akıl, iyi bilgilenmiş, eğitim almış bağımsız düşünen insan istemiyorlar. Uslu insanlar istiyorlar. Sabah erkenden kalkıp işine, okuluna giden, isyan ve itiraz etmeden eşitsizlikçi bu haksız düzenin gönüllü devri daimîliğini sürdürecek bireyler istiyorlar. Okuldaki, mahkemedeki, marketteki mesaisine koşa koşa gidecek, fabrikadaki makineleri çalıştıracak, devlet dairesindeki evrakları yazacak, meskun mahalde kolluk hizmeti yürütecek kadar zekaya sahip uslu, düz ve düzgün insanlar.

 

SİSTEMSİZLİK ANARŞİSİ VE KAOS!

Unutmayın müsrif bir hırsız ve takiyyeci bir riyakâr olmadan asla zengin olmanıza izin vermeyen; hain, hamasetçi bir siyasetçi olmadan yükselemeyeceğiniz mevcut anarşist sistemsizliğin mimarlarından bahsediyorum. Aklınızın ve mantığınızın nasıl çalışması gerektiğini sürekli öğretiyorlar size ve kalbinizin tacizlerle kirlettikleri noktasından çıkan sesi dinlemenizi istiyorlar yalnızca. Aklınızı farklı çalıştırın, asimetrik ve basit bir mantık geliştirin ve kalbinizin dokunulmamış iç dünyasından çıkan saf sesi dinleyin bir tek. Kesin kurallarınız ve temel inançlarınızla ancak onların akıl oyunlarıyla baş edebilirsiniz.

 

Onların istedikleri formatta iyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir anne-baba ve iyi bir genç asla olmayın. Beyinlerinize ve kalbinize enjekte ettikleri o süfli, gayri insani ideolojileri benimsemeyin, inanmayın. Hepinizin farklılıklarını vurgulayarak, orijinalliğinizi yüzünüze sürekli ve tekrar tekrar vurarak sizi bölmek, ayrıştırmak için uğraşıyorlar. Bütün ülkelerdeki politikacıların çoğu ve ortakçıları hep böyle çalışır. Oysa benzer yönlerimize odaklanmaya, birlik olmaya ve ortak hareket etmeye ne kadar çok ihtiyacımız var.

 

AKSİNİ YAPMAK VE FARKINDALIK!

Bu gayri insani, gayri vicdani ideolojiler sizi birbirinize düşürmek için, cambaza bak demek için var. Çoğu insan bunların dediklerini doğru ve hakikat sanıyor ve kendini/zamanını/emeğini/değerlerini boş ve beyhude yere feda ediyor.

 

Onlar sağa dön dediklerinde sola dönün, birisi sağa ve ötekisi sola dön derse yerinizde durun, onlar sizi uçurumdan aşağı yuvarlamak, aklınızı almak için varlar, ruhunu küçük bir menfaat karşılığında kötülüğe esir vermiş bu soytarıların yeminlerine de, şahadetlerine de inanmayın.

 

Dini liderler ve sözcülerin birçoğu da böyledir, sömürü düzeninin halkla ilişkiler bölümü gibi çalışırlar, Allah ile aranıza fitne ve nifak sokmak için dini en ustaca kullanan din adamlarından bahsediyorum. Onları asla dinleme ve tüm bu sömürü düzeninin işbirlikçilerine asla inanma, asla!

 

Onların ağlamaklı marşlarına, yaldızlı nişan ve madalyalarına, yüksek taltif, takdir ve onurlandırmalarına, yüksek prominli milliyetçilik ve din soslu hamasi nutuklarına sakın ve sakın inanma.

 

SÖMÜRÜ DÜZENİ VE PEKİŞTİREÇLER!

Bu insanlık düşmanı güruh paralarını kaybetmemek ve daha da çoğaltmak için alt ve orta sınıfları birbirine düşürür. Politikacılar sömürü düzeninin devamı için insanları ırk, milliyet, din, mezhep, cinsiyet, iş, gelir, eğitim, karakter ve kültür farklılıkları üzerinden bölmeye, sizi birbirinize düşman etmeye çalışır. Siz birbirinizle kavga ederken, birbirinizi düşman belleyip birbirinizin boğazını sıkarken onlar masalardaki ve kasalardaki saltanatlarını sürdürmenin yeni ve taze planlarını yapmaya devam ederler.

 

Siyasetin, ekonominin ve bürokrasinin elitlerinden oluşan bu sömürü konsorsiyumu bütün gücü elinde tutar. Kimseye vergi, hesap ve bilgi de vermez. Sorumsuzdurlar ama her şeye yetkilidirler. Bunların bütün işlerini, hizmetlerini ve yapılacak tüm görevleri yerine getiren orta direk ise tüm vergileri öder ve bu sömürü düzeninin bekçiliğini de çocukça ödüllendirmeler karşılığında ve içi boşaltılmış kutsallar adına üstlenir. Yoksul, fakir, aç ve perişan bırakılmış kitleler ise bu orta direği korkutmak için vardır. Çünkü orta direğin işlerine gitmeleri ve sömürü düzeninin çarklarını çevirmeleri gerekir. Bu sömürü konsorsiyumu her sıkıştığında bayrak, din ve çocukların arkasına saklanarak hepinizi kandırmaya devam ediyor ama ne bayrak ne din ne de çocuklar umurlarında, kendi çocukları hariç tabi ki.

 

FIRSATLAR İÇİNDEKİ FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ!

Vatandaşın çocukları arasındaki beslenme, sağlık ve eğitim hizmetleri başta olmak üzere iş, meslek ve girişim gibi temel ihtiyaçlarındaki fırsat eşitsizliği her geçen gün artıyor daha da artacak. Paran kadar eğitim, paran kadar sağlık ve paran kadar adalet sunan bu sömürü düzeni onların işine gelen bir şey. Eğitim sistemi anarşisinin cehalet, kalitesizlik, eşitsizlik, bunalım, hayal kırıklığı, stres ve oyalama ile gençlerin yıllarını, ebeveynlerinin parasını çalmasının bir sebebi var. Çünkü bu sömürü elitleri bu işin düzelmesini asla istemezler. İyi niyetle isteyen ve gereğini yapmaya çalışan birisi olursa düzenin gerçek sahiplerince hemen aforoz edilirler.

 

Evet manzara bu ve sizler öfkelenmekte haklı olabilirsiniz ancak emin olun ki her şeye rağmen karmaşanın, kan ve gözyaşının, adaletsizlik ve eşitsizliğin zirve yaptığı bu kaos dünyasında insanlığın içindeki ortak iyilik, sevgi ve ümit duygusunun yapacağı inanılmaz şeyler olacak. Buna tanık olmak için her zamankinden daha karmaşık ve daha hızlı değişiyor görünen bu dünyada birkaç şeye, önemli olanlara odaklanıp, kendi ilgi ve yetki alanımıza giren basit şeyleri iyi yapmak ve büyük bir empatiyle insanların masum/samimi isteklerine evet demekle işe başlamamız gerekiyor. Basit asla basitlik değildir. İyilik adına evet demek gerçek bir beceri ve öğrenmeye kapı açar…

 

DEĞİŞENLER VE DEĞİŞTİRİLEMENLER!

İnsanların böylesi kritik ve büyük değişim stresi altında inlediği dönemlerde çoğu insan dünyayı ve değişimi anladığını hissetmek/hissettirmek ve ardından rahatlamak için genelde negatif akla uygun şeyleri sorgulamadan kabul ediyor. Oysa ümitle ve inançla bakıp geleceği anlamak için geçmişten ders almak, nelerin değiştiğini ve nelerin değişmediğini/değiştirilemediğini görmek gerekiyor.

 

Son tahlilde ve an itibariyle ülkemize dönersek iki tane devlet tahakkümü altında yaşıyoruz Türkiye’de. Biri eskisi diğeri ise ayakları oturtulmaya çalışılan yeni devlet. Nefes alan herkese bulaşan bir virüs gibi millet olarak yaşamakta olduğumuz ‘şaşkın ördek’ sendrom/psikozunun sebeplerinden birisi de bu. Yeni devlet dijital çağın yenidünya düzenine yetişip uyum sağlamak ve dahası eklemlenmek için büyük bir stres içerisinde, geç kalmışlık duygusuyla bunalmış vaziyette.

 

Eminim ki çocukluğunu eski devletin fanusunda yaşayanlar hızlanan zamanın hafızasının tavan arasında kalan o eski dostluk, arkadaşlık, kültür ve moral değerlere dair hatıralarını ballandıra ballandıra, hasretle anlatmaya devam edecekler ve bir taraftan da nasıl da büyük bir yanılsama ve cehalet içerisinde hayal aleminde yaşamış/yaşatılmış olduklarını da her geçen gün kızgınlıkla fark ederek.

 

ÖZEL BİR ÇAĞDA İNANÇLI VE AHLAKLI OLMAK!

Çünkü varoluşsal değişimlerin pek çok açıdan yayıldığı ve yaşamın inanılmaz/tuhaf bir heyecana kapılıp temel unsurların ivme kazandığı özel bir çağa girmiş bulunuyoruz. İnançlarımızın güçlü ve yaygın, ümitlerimizin derin ve elle dahi tutulabilir mukavemette olması gereken zamanlardayız.

 

Bilim her kolunun saf bir sevgiyle kuşanıldığı, teknolojinin pozitif enerjiyle sarmalanıp dolduğu, bilginin barışın, adaletin, vicdanın ve iyiliğin ilhamına kapılıp insanlığın yüksek faydasına doğru şahlanacağı bir döneme doğru savrulacağımız nitelikte bir inanç ve ümidi kastediyorum. Ama nadiren böyle olacağını hissediyorsunuz değil mi? Ümitli olmak inançlı, ahlaklı, iradeli, hedefli ve imanlı olmanın en güçlü göstergesidir. Büyük, necip ve asil bir milletin bakiyesi olduğunuzu unutmayın ve bu bağlamda ümidinizi ve inancınızı asla kaybetmeyin!!!

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör