Mavera Dergisi

Aylık Dergi

Doğum
Ölüm

Aylık edebiyat dergisi. 1976-1990 yılları arasında çıkan aylık edebiyat dergisi. Aralık 1976 - Haziran 1984 arasındaki ilk doksan bir sayısı Ankara’da, daha sonra İstanbul’da yayımlanan derginin kurucuları Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ersin Gürdoğan’dır. Bazı özel sayılarının birkaç ay birleştirilerek, 96. sayının iki aylık olarak (Kasım-Aralık 1984) yayımlanması dışında genelde düzenli bir neşir seyri olmuştur. Dergi 1990 yılına kadar yayımını sürdürmüş, ardından kapanmıştır (görülebilen son sayı Ağustos 1990’da çıkan 164. sayıdır).

Son dönemindeki sahibi Bahri Zengin,  genel yayın yönetmeni İhsan Işık’tır.

Mavera’nın ilk sayısında kurucular adına Rasim Özdenören’in kaleme aldığı “Mavera” başlıklı yazıda önce “mâverâ” kelimesinin anlamı üzerinde durulmuş, kelimenin bilginin deneysel olmayıp sezgisel olduğunu ifade eden felsefî bir görüşü de içine aldığına dikkat çekilmiş ve edebiyatın, amacı kendinden ibaret olan bir çalışma alanı olarak görülmediği belirtilmiştir. Çıkış amacı ise “son birkaç on yıldır çok büyük aşamalardan geçerek bugün reddi mümkün olmayan bir düzeye ulaşan yerli düşüncemizin edebiyatına yeni açılımlar getirmek” olduğu ifade edilmiş, “Mavera, bir yaşama biçimi halinde öz uygarlığımızı yeniden yürürlüğe koyma davasını güdenlerin edebiyat alanındaki bir buluşma yeridir” denilmiştir (nr. 1, Aralık 1976, s. 46).

Dergiye yön verici isimler, sahip çıktıkları yerli düşünce anlayışını ve Batılı yazarları da izleyerek kazandıkları modern edebiyat zevkiyle biçimlendirdikleri orijinal ürünler ortaya koymuşlardır. Bu açıdan bakılınca şiir ve hikâyelerin yanında ilk sayılardan itibaren yayımlanmaya başlanan Cahit Zarifoğlu’nun “Yaşamak” başlıklı günlükleriyle Rasim Özdenören’in derginin fikrî arka planını veren, ortaya koydukları edebiyatın teorisine ilişkin yazıları önemli çalışmalardır. Edebiyatla uygarlık arasındaki paralelliğe dikkat çekilen “Ruhun Romanı”, “Ruhun Malzemeleri”, “Aşkın Edebiyat”, “Malzemenin Ruhu” gibi başlıklar taşıyan bu yazılarda Rasim Özdenören “İslâmî edebiyat” kavramı üzerinde de durarak ilgi çekici yorumlar yapmıştır. Bu yazılarda klasik İslâm edebiyatı ürünleriyle çağdaş İslâmî duyarlıklı yazarların eserleri karşılaştırılmakta, bugünkülerin, konusundan yazarlarının eleştirici tavrına kadar birçok bakımdan o dönem eserlerinden farklı olacağı ifade edilmekte, klasik edebiyatla bugünkü edebiyat arasında mukayese yaparken de eserin muhtevası yerine yazarın yazıya yansıyan İslâmî tavrına bakmanın daha anlamlı olacağı belirtilmektedir (“Yazarın Tavrı Önemlidir”, Mavera, nr. 8, Temmuz 1977). Dergide daha çok kavramlardan yola çıkarak yazdığı yazılarda yeni fikrî ayrıştırmalar yaptığı görülen Rasim Özdenören’in gelenek kavramını yorumladığı, dile bakış açılarını izah ettiği ve kendileri hakkındaki bazı polemiklere cevap vermek üzere yazdığı yazılar da bu bağlamda anılması gereken çalışmalardır.

Dergide şiir, hikâye, günlük, deneme, eleştiri türündeki ürünlerin yanında farklı kişilerle yapılmış konuşmalara, edebiyat, sanat, kültür, politika konularındaki açık oturumlara da yer verilmiş, bu açık oturumlarda edebiyatta evrensellik ve yerellik, çağdaşlık kavramı, siyaset ve sanat, millî sinema, mimari, hat sanatı ve hikâye sanatı gibi konular tartışılmıştır. İlk sayıdan başlayarak derginin gövdesini oluşturan ana bölümden sonra yer alan “Çeşitlemeler” kısmında edebiyat ve sanatın aktüel konu ve olaylarına değinilmiştir. 17. sayıdan itibaren Cahit Zarifoğlu bu kısımda açtığı “Okuyucularla” sayfalarında, gelen mektupları değerlendirmiş, kendine has üslûbuyla bu sayfaları derginin merakla okunan bir bölümü haline getirmiştir.

İlk yıllarda hemen bütünü sanat ve edebiyata ayrılan dergide zamanla aktüel ve politik konular da yer tutmaya başlamış, İslâm dünyasında olup bitenlere geniş yer ayrılmıştır. Böylece kalabalık bir okuyucu kesimine hitap etmeye başlayan derginin tirajı dört beş binlere doğru yükselmiş, bazı yazarlarının da katıldığı bir Afganistan seyahatinden sonra renkli orijinal fotoğraflar kullanılarak hazırlanan ve iki baskı yapan “Afganistan Özel Sayısı”yla (nr. 62, Ocak 1982) tiraj 10.000’e ulaşmıştır.

Ölümleri dolayısıyla Fethi Gemuhluoğlu (nr. 12, Kasım 1977), Necip Fazıl Kısakürek (nr. 80-82, Temmuz-Ağustos-Eylül 1983) ve Cahit Zarifoğlu (nr. 129, Eylül 1987) için özel sayılar hazırlayan derginin 46. sayısı “Hikâye”, birleşik 92-95. sayıları “Tasavvuf Özel Sayısı” olarak çıkmıştır. Televizyon kültürü üzerine geniş bir fikrî yelpazeden isimlerin katılımıyla gerçekleştirilen soruşturma 71. sayıda yayımlanmıştır.

Başlangıçta çeviriden çok yazarlarının ürünlerine dayanan bir dergi olması kararlaştırılan Mavera yayımladığı üç dört çeviri yazı dışında uzun süre bu ilkesine bağlı kalmış, derginin geçmiş sayılarının değerlendirildiği 100. sayıdan sonra Thomas S. Eliot ve Ezra Pound’la yapılmış uzunca iki konuşmanın çevirisi 101 ve 108. sayılarda çıkmıştır. Derginin bu döneminde Bilge Karasu ile sanatı üzerine yapılmış bir konuşma ve “Kapitalistleşme Sürecinde Edebiyat Dergileri” konulu bir soruşturma, “İnsan-Makine İlişkileri” ile Sezai Karakoç’un “Fecir Devleti” şiiri üzerine yapılan oturumlar bulunmaktadır. Dil konusunda süregelen tartışmalara taraf olmayacağı belirtilen dergide orta bir yol izlenmiştir.

Çekirdek kadroyu oluşturan ve daha önce Diriliş, Edebiyat gibi dergilerde de yazmış olan kurucu yazarların yanı sıra aralarında Osman Sarı, İsmail Kıllıoğlu, Mehmet Maraşlıoğlu, Mehmet Kahraman, Mehmet Atilla Maraş, Kadir Tanır, Atasoy Müftüoğlu, Bahri Zengin gibi isimlerin de bulunduğu çok sayıda yazarın katkılarıyla yayımına devam eden Mavera’da 40’lı sayılardan itibaren Mustafa Çelik, Recep Seyhan, Ramazan Dikmen, Adnan Tekşen, Âlim Kahraman, Ali Haydar Haksal, Mustafa Özçelik, Osman Özcan gibi isimlerden oluşan yeni bir yazarlar kuşağı belirmeye başlamıştır. İhsan Işık, Mehmet Ocaktan, Alaeddin Soykan, Mustafa Ruhi Şirin, Necmettin Turinay, Fehmi Koru, Mehmet Çağlar, Meral Maruf, Seyfettin Ünlü, Ömer Lekesiz, İlhan Kutluer, Osman Bayraktar, dergide ürünleriyle görülen diğer belli başlı isimlerdir. Ayrıca Hasan Aycın çizgileriyle, Özkul Eren hazırladığı kapak desenleriyle dergiye katılmıştır.

DERGİCİLİKTE MAVERA MEKTEBİ

Mavera dergisinin, mutfağını oluşturan ofisine geçmeden önce derginin çıkışında beslendiği kaynaklar ve yayın politikasına kısaca değinmemizde yarar bulunmaktadır.

Sebilürreşat’la başlayan İslami dergicilik anlayışı, Büyük Doğu, Serdengeçti ve Diriliş dergileri ile aksiyoner yayınlarını sürdürmeye devam ettirirler. 1969 yılında onların çizgisinde, fakat edebiyat alanının daha geniş yelpazesini kap­sama iddiası taşıyan “Edebiyat” dergisi yayın ha­yatına başlamıştır. Nuri Pakdil’in yönetimindeki Edebiyat dergisinin yazar kadro çekirdeğini Maraş ekolü sayılabilecek yeni edebiyatçılar oluşturmaktaydı. Gerçi önemli yazarları arasında Urfa mektebinden yetişmiş Akif İnan gibi bir yazar olmasına rağmen. Lise yıllarından itiba­ren onunla da Maraş’ta birlikte oldukları düşü­nüldüğünde tamamını Maraş ekolü olarak nite­lemek mümkündür. Ancak yine de İnan’ın Urfa ekolünün hamasi, aruz ve lirik normunu yazım yaşamının sonuna kadar koruduğunu söyleye­biliriz. İnan daha sonra büyük bir memur sendikasının genel başkanı olacaktır.

Nuri Pakdil diğerlerinden birkaç yaş daha büyük olduğu için onların ağabeyi konumunda ve edebiyatta örnek aldıkları önemli bir idolleriydi. İstanbul’daki üniversite yıllarında ve Ankara’daki çalışma yaşamlarında birliktelikleri hep devem etmiştir. Bu birliktelik edebiyat sohbet arkadaşlı­ğı yanında, aralarında önemli bir grup dinamiz­mi oluşmasını da sağlamıştır. Grubun Pakdil’in dışında, iki ağabeyleri daha vardı ki, sadece on­ların değil İstanbul’da üniversite eğitimi almış veya Marmara Kıraathanesi çevresinde bulunmuş, belirli bir kesimin tamamının ağabeyleriydi. Bunlar Türk düşünce yaşamında oldukça bü­yük etkisi bulunan iki dost, Fethi Gemuhluoğlu ve Sezai Karakoç’tur. Büyük bir düşünsel güç, değerli bir sohbet adamı ve hatip olan Gemuhluoğlu sanat ve edebiyat çevrelerinde üzülerek söylemek gerekirse fazlaca tanınmamaktadır.

O, bütün bu güzel özelliklerinin yanında, 1950 ve 60’lı yıllarda İstanbul Üniversite gençliğinin önderi olarak pek çok eylem ve öğrenci hareketine katılmıştır. 1960’lı yıllarda İstanbul’da Üniversite okuyan Nuri Pakdil ve diğer genç edebiyatçı Maraş grubu ondan ve Sezai Karakoç’tan oldukça yaralanmışlardır. Gemuhluoğlu daha sonraki Ankara yıllarında da onlarla beraber olmuştu. Beraberliklerinde sabahlara kadar süren sohbetleri, edebiyat ağırlıklı olmak üzere Sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi gündemin tamamı kapsamaktaymış!

Nuri Pakdil, “Bağlanma” adlı eserinde onunla olan dostluğunu anlatmaya çalışır. Kitabın ba­şında İstanbul`da bulunduğu 1964 yılında, yurt­dışında bulunan Fethi Gemuhluoğlu’ndan aldığı bir mektuptan bahseder, “Onurlandığım mektuplarının birinde, bir sanat dergisi çıkartmamı, birtakım arkadaşlarla bu derginin çevresinde toplanmamızı buyuruyordu (Edebiyat dergisinin tohumu belki de 1964`lerde düşmüş oldu içime).” der. O yıllarda Diriliş dergisi yayı­nına ara vermiştir. Fakat Pakdil’in bu arzusu­nu gerçekleştirmesi sosyo-ekonomik nedenlerle Ankara’da bulunduğu yıllara sarkacaktır. Yine “Bağlanma”da, “Gemuhluoğlu kişi düştüğü yerden ayağa kalkar, derdi bana, sanatla başladı yurdumuzda yabancılaşma, gene sanatla atılacak yurt dışına.” der ve ekler, “Sanatla kalkacağız ayağa.” (s.25)

Sonunda Maraş grubu, Diriliş dergisinin yayı­nına ara verdiği dönemlerinin birinde aralarında tartışarak, Edebiyat dergisini çıkarmaya karar verirler. Bize göre Türk dergicilik yaşamında bir kavşak noktası olan Nuri Pakdil’in Edebiyat dergisi, önemli işlevler yüklenmiştir. Yazının formatını aşacağından, o konuya burada girmeyeceğiz. Ancak şunu belirtmemizde yarar var. Diriliş dergisi yazarlarının baba ocağı, Edebiyat dergisi de kaba bir benzetmeyle Mavera dergisinin ana rahmi olarak tanımlanabilir.

 

Tekrar başa dönecek olursak, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergileri, birbiri içlerinden doğmuştur. Ondan sonraki yayın yaşamına gi­ren yeni kuşak dergilerde de Mavera’nın genle­rini görmek mümkün. Ancak kesin yargıyı, iler­de karar verecek edebiyat tarihçilerine bırak­mak en doğru yöntem olacaktır.

 

Mavera Dergisinin Doğuşu ve Akabe Kitaplığı

 

Edebiyat dergisi de aynı misyondaki kendisinden önceki dergiler gibi tek elden yönetilen dergilerdendi. Pakdil’in arzusu ve ilkelerine göre yayımlanırdı. Bu nedenle yayın yaşamı çoğunlukla ekonomik bazen siyasi konjonktür, bazen de bilinmeyen nedenlerle son bulurdu. Bu konum okuyucu üzerinde olumsuz etkiler bırakır, -deyim yerindeyse- okuru boşluğa düşürürdü. Okuyucu bundan şikâyetçi olduğu gibi konu­yu karşılaştıkları yazarlara da aksettirmekteydi. Şikâyetler çoğalıp Ankara dışından da mektup­lar gelmeye başlayınca yazarların yeni arayışlara girmeleri kaçınılmaz olur.

 

İşte böyle bir süreçte Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Bayazıt ve yazar olmayıp Maraş gurubunun sohbet arkadaşları olan Hasan Seyithanoğlu bir araya gelerek konuyu tartışırlar. Birkaç görüşmeden sonra yeni bir dergi çıkarma konusunda görüş birliğine varırlar. Askerlik dönüşü İstanbul’a geçerken Ankara’ya kendilerini ziyarete gelen Maraş Lisesinden arkadaşları şair Cahit Zarifoğlu’na açtıklarında o da bu girişimi memnuniyetle karşılar. Böylece üniversite yılla­rında dağılmış olan Maraş grubu, yeniden birleşmiş olur. Yazarlar hazır olmasına hazırdır ama dergiyi çıkarabilmek için gereken finansmanı memur bütçeleriyle nasıl karşılayacakladır? Geceler boyu bunu düşünmeye başlarlar. Grubun niyetini Rasim Özdenören’in DPT’den arkadaşları Bahri Zengin ve Ersin Gürdoğan’a açtığında onlar da memnuniyetle karşılarlar. Acelece Cahit Zarifoğlu’na Ankara’da tutabilmek için Kamu’da bir iş bulunur.

Haftalar boyu grup üyeleri parayı bulmak için çabalar, fakat bulamazlar… Bir akşam, buluştuklarında Cahit Zarifoğlu “Derginin idare yeri için bir mekân buldum.” cümlesi ile söze başlayınca, arkadaşlarının yüzünü sevinçle hüzün arası bir ifade kaplar. Zarifoğlu eş dost yardımıyla, Kızılay Bayındır Sokak’ta bir yer bulmuş, anahtarı da eline almıştır. Mekânı gördüklerinde, büyük bir sevinç yaşamaya başlarlar. Sağdan soldan toplanan masa ve sandalyelerle büro döşenir. “Bir nal bulunmuştur, sıra gelir üç nal ve bir at bulmaya…” Sonunda pamuk eller ceplere atılır, küçük küçük birikimler toplanarak mütevazı fakat bereketli bir miktara erişirler.

Artık bir mekânları vardır, orada toplanarak planlama yapmaya başlarlar. İlk görüştükleri konu derginin isminin ne olacağıdır. Uzun müzakereler sonunda, Rasim Özdenören’in teklifi olan “Mavera” ismi kabul edilir. Yayınevi ismi olarak da “Akabe” öne çıkar. İslam kültüründe her iki isim de önemli simge konumundadır. Bu nedenle büyük ve iddialı mesajlar taşımaktadırlar. Kurucuların amacı o mesajların toplumsal bellekte yer etmesini sağlamaktır. Ankara’da ve dışında bulunan bütün tanıklarına durumu anla­tan mektuplar yazarlar. Gelen cevaplar olumlu olunca rahat nefes alacaklardır.

Şirket kurulduktan sonra Mavera 1 Aralık 1976 tarihinde ilk sayısı ile okuyucuyla buluşur, ilgi beklenenden fazla olur. Bu durum dergi yönetimine büyük cesaret verecektir. Yönetici dedimse yazarlar aynı zamanda derginin hem yazarı hem de yöneticisidir. Erdem Bayazıt Muhasebe işleri ile meşgul olurken, Cahit Zarifoğlu sorumlu Müdürdür. Rasim Özdenören de editörlük ve yazı toplama işlerini yürütmektedir. Dergide sahip yönetici egemenliği bulunmadığından kararlar demokratik yöntem ve ikna sonucu alınmaktadır.

Dergi kurucuları gerek yazdıkları yazılardan gerekse Akabe’de yayınlanan kitaplardan gelir beklemedikleri gibi, ortaya çıkan acil masrafları, çoğu zaman çoluk-çocuklarının ekmeklerinden kestikleri paralarla karşılarlar. Kâr amacı gütmeden sonuna kadar tüm mesailerini vererek ama­törce çalışmayı da kendilerine ilke edinmişlerdi. Bu nedenle Cahit Zarifoğlu’nun yazdığı Yedi Güzel Adam şiiri, yedi kurucunun üzerine tam oturmuştur.

Dergi dizini şiirle başlayıp, öykü ve denemeyle devam ediyor, son bölümünde de serbest yazılar yer alıyordu. Okuyucudan gelen mektup, şiir ve öyküler çoğalınca 1978 yılında Cahit Zarifoğlu dört yıl sürecek Okuyucuyla dizisini oluşturarak derginin okuyucuya daha yakın olmasını sağlamıştır.

1979 yılına kadar künyesindeki “Aylık Edebiyat ve Düşünce Dergisi” kimliğini koruyan dergi, bu tarihte Yazar Erdem Bayazıt’ın gerçekleştirdiği İran, Pakistan ve işgal güçlerine karşı gerilla savaşının verildiği Afganistan gezisi sonrası, yeni bir misyon yüklenecektir. Dergi değişen konseptiyle Afgan Mücahitleri başta olmak üzere İslam coğrafyasındaki kanayan yaralara parmak basacak o bölgelerle ilgili özel dosyalar yayımlayacaktır. Bununla da yetinmeyerek Afgan Mücahit liderlerini davet ederek Mavera okuyucusu, ve diğer cemaatlerle tanışmalarını sağlayacaktır. Ayrıca Adapazarı’nda Müslüman halkların dayanışmasını sağlamayı amaçlayan uluslararası “Sakarya Mitingi”ne Yazar Akif İnan aktif görev üstlenerek konuşmacı olarak katılacaktır.

Akabe Kitaplığına gelince, o yıla kadar kendi yazarlarının kitaplarını yayımlayan Akabe Yayınevi, yeni konseptle pek çok Müslüman âlim ve yaza­rın önemli eserlerini yayımlamaya başlamıştır. O güzide eserlerle Akabe kitaplığı oluşmuştur.

 

Maveranın Mutfak ve Ofisinin Özgün Yapısı

 

Mavera dergisi ile tanışmam 1977 yılının ilk aylarında sanırım 4. sayı ile olmuştu. O yıl İstanbul’da B.Ü son sınıftaydım. Dergiyi üniversite kütüphanesinin “süreli yayınlar” bölümünde gördüm. Elime alarak incelediğimde yazarların pek çoğunun Edebiyat dergisi yazarı olması, zihnimde Edebiyat Yayınlarının yan ürünü olduğu hissini uyandırdı. İncelemeye koyulduğumda yeni bir dergi olduğunu anlayarak sevinç duydum. Okul sonrası Adıyaman’daki görevimin yoğunluğu nedeniyle kitap ve dergi okuma fırsatı bulamadım.

1979 sonlarında Eskişehir’e atanınca iş arkadaşlarından bir grup beni Mavera mektebinin Eskişehir ekolüne yaklaştırdı. İşyerindeki arkadaşların birinin elinde dergiyi görünce, oldukça sevinmiştim. Onlar da eski bir Mavera okuyucusu bulduklarına sevinmiş olmalılar. Edebiyat üzerine başlayan o günkü sohbetimiz, akşam mesai bitimi Akabe Kitabevinde noktalandı. (İsmi daha sonra teknik nedenlerle Evs ve Hazrec olacaktı.) Kitapçı dükkânı Eskişehir’in merkezindeki Yediler Parkı’nın karşısındaydı. Dükkânda Mavera ve diğer edebiyat dergileri yanında pek çok İslami yayınevinin çıkardığı yerli ve tercüme eserler pazarlanmaktaydı. Üniversite gençliği ve aydınların önemli bir uğrak yeri ve ayaküstü sohbet yaptıkları bir mekândı. O günden sonra Akabe Kitabevi pek çok iş çıkışı ve hafta sonu uğrak yerim oldu.

Mekânın sürekli müdavimlerinden birisi de, Mavera yazarlarından Atasoy Müftüoğlu idi. Sohbetlerin çoğu onun çevresinde gerçekleşirdi. Mekân kalabalıklaşınca karşıdaki çay bahçesine (Yediler Kafe) geçilerek orada sohbete devam edilirdi. Müftüoğlu saf, doğal, ipek gibi, bir insandı. Edebiyat ve pek çok İslami konuda kendini yetiştirmiş bir ağabeyimizdi. Ankara’da oturan Mavera yazarlarından pek çoğu ile o mekânda tanışarak sohbet etme fırsatı buldum. Daha sonra Afgan mücahit liderleri Eskişehir’i ziyaret ettiklerinde de yanlarında Mavera yazarları bulunuyordu. Daha doğru bir ifadeyle kon­erans ve sohbet toplantılarını Mavera ekibi düzenlemekteydi. Daha sonra 1 Nisan 1980’de dü­zenlenen “Sakarya Mitingi”nin de, düzenleyicisi ve konuşmacıları arasında Mavera dergisi yazarları bulunmaktaydı. Oldukça büyük bir katılım sağlanan mitinge, biz de Eskişehir’den birkaç otobüslük grupla katılmıştık.

 

Ankara’ya gelişlerimde fırsat buldukça Mavera’nın yönetim merkezine de uğrardım. Eskişehir’den geldiğimi söylediğimde söz Atasoy Müftüoğlu’ndan açılırdı. Yazarından, okuyucusuna herkes Müftüoğlu’nu yakından tanıyordu. Uğradığım kısıtlı süreler genellikle öğlen arasına denk geldiğinden büroda adım atacak yer bulunmazdı. Yine de bir sandalye bularak oturmama özen gösterirlerdi.

Yazarlar o kadar tevazu içerisindeydi ki dışarıdan gelen birisi eğer onları tanımıyorsa kimin yazar, kimin ziyaretçi, kimin çaycı olduğunu anlamakta zorlanırdı. Bazen hararetli tartışmalara tanık olacağınız gibi bazen de orada bulu­nan herkesi kahkahalara boğan şaka ve espriler yapılırdı. O küçücük bürodan reisicumhur, başbakanlar, milletvekilleri, bürokrat ve teknokratlar gelip geçti. Sayılarını tespit etmek oldukça zor. Bu nedenle oraya dergi bürosu demek yanlış olur. O dergide yetişen yazarlar o kadar çok ki bugün, TYB ve diğer yazar vakıflarında kiminle karşılaşsanız ya o büroda fahri olarak çalışmış ya da sohbetlere katılmıştır. Yahut Mavera ve Akabe Kitaplığı okuyucusudur. O nedenle Mavera dergisi İslamî kesimin yaşamında önemli bir dönüm noktası olmuştur.

 

KAYNAK: Halit Özdüzen / Dergicilikte Mavera Mektebi (hayatedebiyat.com, 1 Mart 2014)

Yazar: Halit ÖZDÜZEN