Lala Kasım Bey'in doğum tarihi hakkında bilgiye ulaşılamamıştır. 16. yüzyılda, kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde yaşadığı, Diyarbakır ve Eğil'de hükümran olduğu, vefat ettiğinde Eğil'e bağlı Şerbetin (Kalkan) köyünde toprağa verildiği bilinmektedir.
Kasım Bey El Ekini olarak da bilinen Lala Kasım, Ekiniye emirliğinin ünlü emiri Şah Muhammed el-Ekini'nin oğludur. Babasının ölümünden sonra emir oldu. Komşu olan emirliklerle iyi ilişkiler içine girdi. Akkoyunlu Devleti ile dostluk bağı kurdu. Şah İsmail Diyarbakır'a saldırdığında Kasım Bey Şah'a itaat etmeyerek, İran serdarı olan Han Muhammed'in saldırılarına uğradı. Hükümdarlık merkezi olan Ekini'nin düşmesi üzerine Yavuz Sultan Selim'e iltica etti. Sultan kendisine yardım ederek, ünlü Çaldıran Savaşı'ndan sonra Ekini'yi tekrar ona bıraktı. Bunun üzerine Kasım Bey, Osmanlı Devleti'ne bağlılığını ve sadakatini hep korudu.
Kasım Bey hakkında "Şerefname"de şu bilgiler verilmektedir:
"Kasım Bey bin Şah Muhammed Bey, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta ve iyi karakterde tekti; güzel yönetimde halkı idare etmekte ve gönüllerini kazanmakta bir bayraktı. Kürdistan hükümdarları arasında onun bir benzeri yoktu. Akkoyunlu hükümdarlarının saltanatı zamanında, şanı yüceldi ve değeri arttı. O kadar ki, Akkoyunlular kendisini komutan ve çocuklarından birine mürebbi olarak tayin ettiler. Bu yüzden halk arasında Lala Kasım diye tanındı.
Meşhur olaylardan biri şudur: Şah İsmail-i Safevi 913 (1507) yılında Diyarbekir'i istila ettiği zaman Lala Kasım kendisine bağlılığını sunmadı ve boyun eğmedi; tersine ona karşı son derece muhalefet etti. Bu yüzden Han Muhammed Ustaclu büyük bir orduyla üzerine yürüdü ve Eğil Kalesi'ni kendisinden alarak, Kızılbaşların komutanlarından biri olan Mansur Bey'e verdi. Eğil Kalesi yedi yıl onların yönetiminde kaldı. Sonra Lala Kasım, Çaldıran Savaşı'ndan sonra Sultan Selim Han'ın yardımı ve desteğiyle Eğil'i geri aldı ve miras kalmış görevine döndü.
Bir rivayete göre, Lala Kasım Bey, Âmid Kalesi'ni Karahan zamanında ilginç bir siyaset ile Kızılbaşlardan alarak Beylerbeyi Mehmed Paşa'ya verdi; böylece Osmanlılar zamanında günden güne şanı yüceldi ve değeri arttı. Sonra erkek çocuk bırakmayarak Allah'ın rahmetine kavuştu; bu yüzden hükümetinin yönetimi kendi vasiyeti gereğince kardeşinin oğlu Murad Bey'e geçti.".
Şerbetin Hanı'nı ve amcası Kasım Beyin türbesini yaptıran bu Murad Bey'dir. Şerefname'de Murad Bey'in güzel ahlakı övülmüş ve Kasım Bey'den sonra bölgeyi yöneten Murad Bey'in amcası için yaptıkları şöyle anlatılmıştır:
"Amcası Kasım Bey'in türbesi yakınında büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir de konak yaptırdı. Orada, gelen gidenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır emareti Âmid Şehri'nden yalnız bir günlük mesafede bulunmakta ve Han-ı Şerbetin diye bilinmektedir".
Diyarbakır'daki Lala Bey (Lale Bey) camiini yaptıranın da Lala Kasım Bey olduğu kabul edilmekte, şehir merkezinde adıyla anılan mahalle halk arasında Lale Bey Mahallesi olarak bilinmektedir.
KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar (1985, s. 63-64), Mehmet Zeki Bey (c 2, c. 296-297), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013).
Halkın kısaca Lâle Bey Camii olarak adlandırdığı
yapıyı, Diyarbakır’ın ilçelerinden Egil’in beylerinden Lala Kasım Bey
yaptırmıştır. Bu nedenle Lala Kasım Bey Camii olarak da bilinen
bu cami, Diyarbakır’ın güneybatı çeyreğinde, kendi adıyla anılan mahallede Lâle
Bey ile Dörtler Sokağı’nın kesiştiği kavşak güneyinde olup, üç kubbeli son
cemaat yeri, bunun batısında, alt katı türbe, üst katı hücre, batısında
minaresi olan, tek katlı, tek kubbeli, siyah bazaltla örülü kârgir bir yapıdır.
Yazıtı yoktur. Kareye çok yakın plânlı (
Kubbesi çökmüş ve ortaya konan 2 kolonla 3 salına
bölünen ahşap kirişlemeli yapıyı terkedilmiş bulduk. Evler çevresini sarmış ve
kitleyi kaplamıştır. Kamulaştırılarak boşaltıldı. Sıva raspasında köşe kemeri
özengileri ortaya çıktı. Rölöve ve restorasyonu tarafımızdan yürütülerek
vakıflarca, ibadete açılmış bulunuyor.
Plânı, Nebi Camii’ne (Akkoyunlu 15. yy.’ın son 4.
çeyreği) ve Şeyh Mutahhar'a (1500, Akkoyunlu) benzer. Ayrıca Safa Camii
minaresindeki ve kuzey avlu yüzündeki küfı yazılı kare panolardan bunun da
pabuç bölümünde vardır. Bunlar, Akkoyunlu yapısı olma şansını arttırmaktadır.
Şeref Han, yapıtında, Şeyh Muhammed’in oğlu Lala Kasım’dan övgüyle söz eder. Bu
durumda, caminin, Osmanlı günlerinde 16. yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığını
düşünmek (1515’ten herhalde hemen sonra) doğru olacaktır. Daha önceki camilerde
Osmanlıların gelişen kubbe yorumuyla, yerel ve özellikle Akkoyunlu
ayrıntılarının karışımından söz etmiştik. Bu form (composition), o yörede kendi koşullan içinde gelişmiş, dengesini
bulmuş ve yeni dönemde de (Osmanlı) sürmesini sağlamıştır. Lala Kasım Camii bu
arakesitin ürünü olsa gerekir.
KAYNAKÇA: Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuncer /
"Diyarbakır Camileri" (Diyarbakır: Müze Şehir. Ed. Dr. Ş. Beysanoğlu
- M. S. Koz - E. N. İşli. s. 210, YKY, İstanbul 1999). Adı geçen yazıdan
özetlenmiştir.
Lale Bey Mahallesi, Lale Sokak ile Dörtler Sokağının
kesişme noktasında yer almaktadır.
Çeşme nişinde 0.35 x
Kitabenin metni şöyledir:
- ارباب (ط ى ع ا) ديدى تاريخى لطيفك
- بوصودك ايجن روحى جميله اوقوسن دعا
سنه ١۳١۷
Okunuşu:
1-
Erbadı……… didi tarihi latifin
2-
Bu sudan içün rufu Cemile okusun dua(?)
Sene 1317
Bugün kullanılmayan çeşme tamamen düzgün kesme taştan
inşa edilmiştir. Çeşmenin seki ve yalak bölümleri hariç sağlam durumdadır.
Tek kemerli çeşme
KAYNAKÇA: Bedri Günkut / Diyarbekir Tarihi
(Diyarbakır 1937), A. Zeki İzgöer / Salname-i
Diyarbekir (c. 5, İstanbul 1999), M. Şefik Korkusuz / Seyahatnamelerde Diyarbekir (İstanbul
2003), Süleyman Savcı / “Sultan Şüca
Türbesi ve Mardin Kapı’daki İzler” (Karacadağ,
Diyarbakır 1943, Cilt:VI, S:60-61, s.748-750), Metin Sözen / Diyarbakır’da Türk Mimarisi (İstanbul
1971), Orhan Cezmi Tuncer / Diyarbakır Camileri (Diyarbakır
1996, Diyarbakır BŞ Belediyesi Kültür ve
Sanat Yayınları) - Diyarbakır Kiliseleri (Ankara 2002), Evindar Yeşilbaş /
“Diyarbakır Çeşmelerinden Üç Örnek” (Mukaddime,
İstanbul 2010, S.1, s. 47-58) - Diyarbakır’da
Su Mimarisi (Selçuk Üniversitesi SBE Sanat Tarihi Bölümü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007), İbrahim Yılmazçelik / XIX.
Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara 1995).
Sur ilçesi belediye sınırları içerisinde yer alan mahalle, kuzey ve kuzeybatıdan Melikahmet, güneyden Alipaşa ve doğudan Ziya Gökalp mahalleleri, batıdan ise surlarla çevrili bulunmaktadır.
Diyarbakır’ın en eski mahallelerinden olup, resmi kayıtlarda “Lalebey” şeklinde geçen bu mahalle, ismini, halk arasında “Lale Beg Camisi” diye anılan, Melikahmetpaşa Caddesi’nin yüz metre güneyinde, Lale Bey ile Dörtler Sokağı’nın kesiştiği yerde bulunan Lala Bey Camisi’nden almıştır.
1540 tarihli Osmanlı dönemi kayıtlarında, semtin adı “Lala Beg Mescidi” olarak zikredilmiştir. Bu adlandırma, daha sonraki dönemlerde sadece “Lala Beg” biçiminde kaydedilmiştir. Kitabesi olmayan söz konusu mescidin (caminin) ise Akkoyunlular dönemine ait olduğu ve Eğil beylerinden Lala Kasım Beg tarafından inşa ettirildiği kabul edilmektedir. Küçük tek kubbeli olan cami kesme taştan yapılmıştır. Onarımlar sonucu özelliğini kaybetmiş ise de son cemaat yeri ve minaresi orijinalliğini korumaktadır.
Lala Bey Türbesi de Lala Bey Camii’nin kuzeydoğu köşesinde olup, yapım tarihi ile ilgili bir kitabesi yoktur. Bununla beraber, cami ile birlikte yapıldığı sanılmaktadır. Türbe, kare şeklinde kesme ve moloz taştan inşa edilmiş olup üzeri kubbelidir.
Mahalledeki bir diğer önemli türbe de Urfa Kapısı yakınında yer alan Sarı Saltık Türbesi’dir. Tamamen kesme taşlardan ve sekizgen şeklinde yapılan türbenin inşa tarihi bilinmemektedir. Burada yatan zatın kimliğine dair bir kitabe de yoktur. Bazı kaynaklarda Gündoğdu Oğulları’ndan olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan, bu zatın “Sarı Sadık” lakaplı Gülşeniyye Tarikatı mensubu Şeyh Sadık Ali olduğu söylendiği gibi, bu kutsî mekânın 13. yüzyılda yaşayan ve Anadolu ile Balkanlarda birçok yerde mezar ve makamı bulunan ünlü erenlerden Sarı Saltık’ın makamı olduğu da rivayet edilmektedir.
Mahallede ayrıca, sahabe olduğu söylenen “Hançer-i Güzel” lakaplı Ebu Muhsin isimli bir zat da Hançer-i Güzel Mescidi içinde yatmaktadır.
Öte yandan, ünlü Meryem Ana Kilisesi de bu mahallede bulunmaktadır.
KAYNAKÇA:
Şevket Beysanoğlu / Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar (Ankara 1985), Nusrat
Aydın / Diyarbakır-Eğil Hükümdarları Tarihi(s. 88-89), İbrahim Yılmazçelik,
XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (Ankara 1995), Orhan Cezmi Tuncer / Diyarbakır
Camileri (Ankara 19969, Diyarbakır Gezi Rehberi (İstanbul 2011).
15.
yüzyılda Eğil beylerinden Kasım Bey’in yaptırdığı sanılan Lale Bey Camii'nin vakfiyesi bilinmemektedir. 1540
tarihli Tahrir Defterinde vakfiye hükümleri vardır. Buna göre vakfın 4
dükkânından yıllık 2612 akçe geliri olduğu, Vakıftan imam, müezzin, ferraş ve
mütevelliye ücret aldığı kayıtlıdır. Vakıflar Arşivinde vakfa ait bazı
kayıtları vardır.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü mazbut vakıflar listesindeki cami 1975-1978 ve 2004 yıllarında
onarılmıştır.
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA: 937/1530 tarihli ve 998 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i
Diyâr-i Bekr ve ‘Arab ve Zülkadiriyye Defteri (Ankara, 1998), Alpay Bizbirlik / 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir
Beylerbeyliğinde Vakıflar (Ankara 2002).