Gazeteci yazar, yayıncı, STK yöneticisi, insan hakları aktivisti. 1956’da Artvin’de Köy Enstitülü öğretmen bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının eğitimci olması onu çocuk yaşlarda kitap okumaya yönlendirdi ve bu kültür ile büyüdü.
İlkokulu doğduğu köyde, ortaokul ve lise eğitimini Trabzon’da yaptı. İzmit
Meslek Yüksek Okulu Elektrik Bölümü’nde okuduktan sonra Şişli Siyasal Bilimler
Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu.
Üniversite eğitimi sırasında Türkiye’de yaşanan politik ortamda birçok defa
gözaltına alındı ve 1985 yılında yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Hollanda’ya
yerleşti ve toplumsal duyarlılığını burada da sürdürdü. 10 yıl kadar
gazetecilik yaptı. Türkiyelilerin iş ve eğitim alanında pozisyonlarını
güçlendirmek için çeşitli kurumlarda gönüllü olarak çalıştı. Uluslararası Af
Örgütü gibi insan hakları örgütlerinde, eğitim, çevre ve sağlık gibi konularda
insanların bilgilendirilmesi konuları hep gündeminde oldu. Çocuklar için
satranç ve futbol kulüplerinde görevler aldı.
Avrupa Türkiyeli Yazarlar Grubu’nun (ATYG) kurucularındandır. Halen ATYG
başkanı olarak edebiyat ve kültür-sanat gruplarında çalışmalarını yürütüyor.
Yazın hayatına politik çalışmalarının yoğun olduğu 20’li yaşlarda başlamış.
Ama bir polis baskınında daktilosuna ve tüm notlarına el konulmuş ve tüm
notları gözünün önünde yırtılıp çöpe atılmış.
2001 yılında Hollanda’da 3C Uitgeverij (Yayınevi)’ni kurdu. Türkçe
edebiyatın Hollanda ve Belçika'da, Hollanda edebiyatının Türkiye’de tanıtılması
için kitaplar çevirip yayımladı, bu üç ülkede edebiyat toplantıları düzenledi.
Yayıncılık yaptığı dönemde Avrupa ülkelerinden ve Türkiye’den çok sayıda
yazar ve şairi konuk etti, onlarla kitap tanıtım ve edebiyat etkinlikleri
organize etti. Yakından tanıdığı, evinde misafir ettiği yazar ve şairlerle
anılarını kaleme aldığı BİR BAŞKA-ANILAR ve Hollanda'da
yaşayan yabancıların Hollandalılar ile ilişkileri ve çelişkileri, başarıları,
özlemleri, yetmezlikleri, bazen de çaresizliklerini BEN BU ÜLKEYİ
ÇÖZDÜM-HOLLANDA ÖYKÜLERİ adlı kitabında topladı. Öyküleri ve söyleşileri
çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı.
Kitapları:
Bir Başka Anılar, İstanbul, 2018
Ben Bu Ülkeyi Çok Sevdim - Hollanda Öyküleri, İstanbul, 2018
KAYNAK: Kemal Yalçın (Bilgi teyidi, 17.04.2021).
Hasan Kıyafet’in kendisini tanımıyordum ama ‘Komünist
İmam’ romanını okumuştum. Nijmegen’deki toplantı salonunda yanına yaklaşarak
gayet ciddi bir ses tonuyla:
“Bu gece benim misafirim olacaksınız!” dedim.
Hasan Hoca’nın ve eşi Leyla Kıyafet’in o an ki bana
bakışını bugün gibi anımsıyorum… Misafirim oldular. Uzun bir gece olmuş,
gecenin sonunda birbirimize ısınmış ve güvenmiştik. Bir daha da kopmadık zaten.
Hasan Kıyafet benim “Sevgili Hocam”, ben de onun “Şavşat’ın Yiğit Delikanlısı”
olmuştum.
Aslında Hasan Kıyafet’i birkaç sayfalık yazıyla hatta bir
kitapla anlatmak olası değil. Çünkü onunla yaşanmış her anı başlı başına bir
olay, bir heyecandır. Onun yanında bir insanın yorulması, moralsiz olması
düşünülemez.
*
Karşılaştığı herkesi örgütlemeye kalkışması hakkında
kendi anlattıklarının yanında beraber yaşadıklarımız da ayrı bir mizah
konusudur. İstanbul Taksim’de yemek yediğimiz bir restoranda önce garsonları
örgütlemeye çalıştı. Ardından bindiğimiz taksinin şoförünü örgütlediğini
düşünürken, taksiden indiğimizde telefonunun çalındığını fark etti. Onun ilk
cep telefonuydu ve çalınmasına çok üzülmüştü. Ama ben gülmekten kendisini
teselli bile edememiştim.
Ya Sadun Aren’i örgütlemeye kalkışması? Otobüsle İstanbul’dan
Ankara’ya yaptığı bir yolculukta; ‘mutlaka birkaç kişiyi örgütlemeliyim,’ diye
geçirmiş aklından. Kendince bir kişiyi örgütledikten sonra, mola yerinde,
gözüne kestirdiği birinin yanına oturmak için bir başka yolcuyla yerini
değiştirmiş. Gazeteleri değiştirme bahanesiyle de hemen ilişki kurmuş, çünkü
acelesi var. Ankara’ya gelene kadar tüm bildiklerini ve maharetini yol
arkadaşına anlatmış.
Ankara’ya varınca yol arkadaşı:
-Seni çok sevdim delikanlı, tanışalım, demiş. Ben Sadun
Aren.
Hasan Hoca şaşırmış:
-Başında da Prof. var mı? diye sormuş.
Sadun Aren “Var!” deyince, Hoca önce utanmış, sonra
kendine kızmış. Çünkü Prof. Sadun Aren, Türkiye İşçi Partisi’nin
yöneticilerinden ve önemli ideologlarından biridir. Ayrıca da milletvekilidir.
‘Niye baştan söylemedin. Bu kadar zaman içinde bir başkasını örgütlerdim,
zamanımı boşa harcadın.’ diye Sadun Aren'e de sitem etmiş içinden.
Kendisinden dinlediğim bir başka anısını daha aktarayım:
Hasan Kıyafet Yalova’da öğretmenlik yaparken, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)
peşine bir adam takar, adam bir yolunu bulup Hasan Hoca ile tanışır. Birkaç gün
sonra:
-Hocam, eşim memlekete gitti, evde yalnızım. Buyur bize
gel de biraz sohbet edelim, der adam.
Hoca daveti kabul eder. Geç saatlere kadar sohbet
ederler. Hoca’nın amacı eğlenmek değil elbette; örgütlemektir!
Birkaç gün sonra Hoca evinden alınıp karakola götürülür.
Kendisine yöneltilen sorulara yabancı değildir. Ama hiçbir şeyi kabul etmez.
Biraz sonra masaya bir kasetçalar konur ve adamla yaptığı konuşmalar dinletilir.
Hoca, hiç istifini bozmaz: “Vay be adam ajanmış!” der.
İşte Hasan Kıyafet böyle biri. Dedim ya, onun yaşadığı
her an, söylediği her söz bir eylemdir.
…
Bazı insanlar için, “şeytan tüyü vardır,” derler ya, ne
yaparlarsa yapsınlar onlara kızamazsın. Teo da böyle biri. Güler yüzlü, zeki,
okuyan, geniş bir klasik müzik bilgisi olan ve her sosyal etkinlikte
karşılaştığım bir genç. Onu henüz çocukken tanıdım. Yavaş yavaş büyüdüğünü
gözlemliyordum; bıyıkları terlemeye başlamış, gitgide boyu uzuyordu. On altı yaşında,
omuzunda fotoğraf makinesi, bazen yürüyüşlerde, bazen maçlarda fotoğraf
çekerken görürdüm. Epeyce zamandır da onunla bir çevre kuruluşunda gönüllü
olarak çalışıyorum. Sayımız değişken olsa da her toplantıya ortalama on beş
kişi katılır. Toplantılara herkes tam zamanında gelirken bir tek Teo geç
katılır. Toplantı salonuna girer girmez gerekçesini söyler, herkes ona inanır,
kimi üzülür, kimi de yardım etmek ister. Çünkü yüz hatlarını da gerekçesine
benzetir.
Soğuk bir kış günüydü. Toplantıdaydık. Her zamanki gibi
geç geldi Teo. “Arkadaşlar,” dedi, “eşimi işten alıp eve bırakıp dönecektim.
Yolda arabanın lastiği patladı. En az bir saat tamircinin gelmesini bekledik,
gelmeyince ben tamir etmek zorunda kaldım. Onun için de geç kaldım, kusura
bakmayın.”
Ellerini gösterdi, gerçekten kirliydi.
Petra:
“Benim eşim tamirci, keşke haber verseydin, gelir yardım
ederdi.” dedi.
Frank:
“Benim arabamda her türlü malzeme var. Beni niye
aramadın.” diye araya girdi.
Toplantının konusu birden değişiverdi. Ben de bunu fırsat
bilerek salondan çıktım, eşini aradım. Kibar bir hanımefendi. Eminim eşine de
tembih etmiştir, “Sorarlarsa beni mahcup etme,” diye.
“Geçmiş olsun, yolda kalmışsınız.”
Ses tonundan mahcup olduğu belli.
“Öyle oldu. Lastik patladı.”
“Hangi lastik patlamıştı, hatırlıyor musun?”
“Ön lastik. Sol ön lastik, yok yok sağ ön lastikti.”
Geçmiş olsun dileğimi iletip salona geri döndüm. Teo daha
araba lastiğini nasıl değiştirdiğini anlatıyordu.
“Teo, arabanın hangi lastiği patladı?”
Biraz şaşırdı ama bir cevap vermek zorunda kaldı. Arka
lastik. Arka sol lastik. Zaten ön lastik patlasaydı, kesin bir yere çarpardım.
Yanına yaklaştım, kulağına eğilerek: “Bari hikâyelerine
eşini alet etme!” dedim sessizce.
Her zamanki sempatikliği ile güldü. “Bir de asıl
gerekçeyi bilsen?”
“Teo, kalsın. Şimdi yeni gerekçene uygun yüzünün şeklini
değiştiremezsin, hem kimse inanmaz sana.
Yazar Cem Duman insan hakları aktivisti bir siyasi kişilik ve Hollanda’da 3C Yayınevi’nin sahibidir. Cem Duman, dünyayı sadece anlamaya çalışan, anladığını kitaba döken bir yazar değil, aynı zamanda daha güzel, daha özgür bir dünya yaratmak için düşündüğünü eyleme dönüştüren bir eylem adamıdır.
Fakir Baykurt’un kuruduğu ve yönettiği Kuzey Ren Vestfalya
Türkiyeli Yazarlar Çalışma Gurubu’nun 1992 yılından itibaren üyesi olmuş,
çalışmalara devamlı katılmıştı. Fakir Baykurt’un yurtdışında yazdığı
kitaplarının hazırlanmasında, basılmasında, kitaplarının tanıtım toplantılarını
düzenlemesinde gönüllü olarak yer aldı. Sadece Fakir Baykurt’un değil
yurtdışında yaşayan Türkiyeli yazar ve şairlerin kitaplarının yayımlanmasında
büyük emekleri olan birisidir.
Kuzey Ren Vestfalya Türkiyeli Yazarlar Çalışma Gurubu’nun
devamı olan Avrupa Türkiyeli Yazarlar Grubu’nun kurulmasında görev aldı, bir
yıldan bu yana da başkanlığını yürütüyor.
Hollanda’da yayımlanan SESİMİZ gazetesinde 10 yıl Yazı ve
Yönetim Kurulu üyesi olarak çalıştı. “Hayatımdaki güzel deneyimlerden biriydi”
diye anlatır SESİMİZ günlerini. Bir de bir yıl kadar ilkokul çocuklarına Türkçe
ders vermesini.
Cem Duman, 1956’da Şavşat’ta, Köy Enstitülü bir babanın 7.
çocuğu olarak dünyaya geldi. İlkokulu köyünde, ortaokul ve lise eğitimini
Trabzon’da, yüksek okul eğitimini İzmit Meslek Yüksek Okulu Elektrik Bölümü’nde
okudu. Daha sonra Şişli Siyasal Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nden
mezun oldu. Bu okul 1982’de Marmara Üniversitesi bünyesine alındığı için
diplomasını bu üniversiteden aldı. 1985’de politik nedenlerle Türkiye’den
ayrılmak zorunda kaldı.
Cem Duman 2018 yılında “Ben Bu Ülkeyi Çözdüm” ve “BİR
BAŞKA–Anılar” adlı iki kitap yayımladı. Kitaplar sessiz sedasız Türkiye’de
Kibele Yayınevi ile 3C Yayınevi tarafından ortaklaşa yayınlanmış. Bana gönderdi.
Her iki kitabı da bir solukta okudum.
“Ben Bu Ülkeyi Çözdüm-Hollanda Öyküleri” başlıklı
çalışmasında Türkiyelilerin Hollandalılar ile ilişkileri ve çelişkileri,
başarıları, özlemleri, yetmezlikleri, bazen de çaresizlikleri öyküleştiriliyor.
Yazar iyi bir gözlemci olarak çevresini dikkatle izliyor. İzlenimlerini
“anlatıcı” olarak öyküleştiriyor. Her öykü bir kurgu. Fakat yazar kurguyu iyi
yaptığından okuyucuya gerçek öykülermiş izlenimini veriyor. Okuyucu bu
öykülerin içinde kendisini de buluyor. İnandırıcılık bakımından öyküler güçlü.
“BİR BAŞKA – Anılar” başlıklı kitabında ise yayınevi
sahibi olarak çeşitli vesilelerle yakından tanıdığı 15 yazar, şair, kültür ve
sanat insanına yer vermiş. Bu anı-öyküler kurgu değil, gerçek. Bu anı-öykülerde
de ince bir mizah var. Okuyucuyu hem güldürüyor, hem düşündürüyor. “Amacım;
büyük yazarların ve sanatçıların da güldüğünü, fıkra anlattığını, harmandalı
oynadığını, hatta seks müzesi gezmek istediğini, yani insani yanlarını öne
çıkartmaktır. Kitaplarından, sanatsal çalışmalarından ve aldıkları ödüllerden
pek bahsetmedim veya çok az bahsettim. Bu kitabı hazırlarken hiçbir kaynaktan
yararlanmadım.” diyor arka kapak yazısında.
“Ben Bu Ülkeyi Çözdüm” ve “BİR BAŞKA – Anılar” adlı iki
kitapta dil akıcı, sıcak ve çekici. Yazar genellikle kurallı cümle kullanmış.
Gerçekleri anlatırken dil ile oynanmamış. Cem Duman günlük hayatta nasıl
konuşuyor ve anlatıyorsa öykülerinde de öyle anlatmış. Kitaplarda yapaylığa,
sululuğa hiç yer yok. Yürek aynı yürek, beyin aynı beyin, kalem aynı kalem.
İçten, dürüst, samimi.
Cem Duman hakkındaki bu düşüncelerimi Cem Duman ile
yaptığım söyleşi tamamlıyor ve zenginleştiriyor. Bu nedenle bu söyleşiyi aynen
yayınlıyorum.
CEM DUMAN İLE
SÖYLEŞİ
Kemal Yalçın: Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?
Cem Duman:Aslında herkesin genç yaşlarında yazıp bir
tarafa koyduğu notları vardır. İlk ciddi çalışmama 12 Eylül döneminde
Türkiye’de başladım. Dünya ve ülkemizde yaşanan provokasyonlar ile ilgili
biriktirdiğim notları kitaplaştırmaya çalışıyordum. Bir de Türkiye’nin ekonomik
literatürüne “24 Ocak Kararları” olarak geçen 1980 yılında alınan ekonomik
kararların, kısa ve uzun vadede Türkiye’ye getireceği ekonomik-siyasi riskleri
anlatan çalışmam vardı. Gözaltına alındıktan sonra ben serbest bırakıldım, ama
daktiloma el kondu, notlarım gözümün önünde yırtılıp çöpe atıldı…
Hollanda’ya geldiğimde daha oturum ve çalışma izni almadan
SESİMİZ gazetesinde gönüllü çalışmaya başladım. Bir grup arkadaşla
çıkarttığımız gazete, sadece benim için değil, diğer arkadaşların da önünü
açmıştır.
Yani yazın çalışmalarım, birçok yazar, şair ve sanatçının
dediği gibi, ilkokul yıllarında başlamadı.
K.Y: Kitaplarınızın hazırlık ve yazma süreci nasıl
gelişiyor?
C.D: Bir konuda yazacaksam veya sunum yapacaksam önce uzun
uzun düşünür, kaynakları araştırır ve oturduğumda yazıyı bitirmeden kalkmam.
Öykü ve anılarımda da böyle oldu. Her oturduğumda bir öykü veya anı yazdım,
tekrar okudum ve son şeklini verdim. Bu yöntemi kimseye önermem. Yazılan ne
olursa olsun mutlaka zaman ayrılmalı, tekrar tekrar okunmalıdır.
K.Y: Devrimci mücadelenin içinden geliyorsunuz? Bu hayat
yayıncı ve yazar olmanızı etkiledi mi?
C.D: Devrimci savaşımı sadece sınıflar arası değil,
hayatın her alanındadır; kültür-sanat, insan hakları, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü, yaşanılır çevre, çocuk eğitimi, hayvan hakları… gibi çok geniş
çerçevede düşünmek gerekir. En azından ben böyle anladım, böyle yaşadım.
Okumak, yazmak, yayımlamak… Bunları devrimci savaşımın temel eylemi olarak
uyguladım ve hayata hep bu anlayışla baktım.
K.Y: 12 Eylül 1980 döneminin sizin yazarlık hayatınızdaki
yeri, etkisi nedir?
C.D: 12 Eylül 1980 Darbesi, sadece bizim kuşağın değil,
Türkiye’nin gelecek yüz yılını da etkiledi. Bu durum sadece Türkiye’de
yaşayanlar için değil, yurt dışında yaşayan Türkiyeliler için de geçerlidir.
Gericilik, ırkçılık kitleselleşti, başta eğitim olmak üzere tüm toplumsal,
siyasal-kültürel değerler anlamsızlaştı. Bu koşullarda inadına inadına yazmak,
yazanları özendirmek önemlidir.
K.Y: İnsan hakları mücadelesi alanında da yoğunlaştınız.
Bu mücadele yazarlık hayatınızı nasıl etkiledi?
C.D: “Haklar” ve “Sorumluluklar” benim için önemli iki
kavramdır. İnsanların en başta “yaşama hakkı” olmak üzere tüm haklarına
saldırıların olduğu anlarda “tarafsız” kalmak onurlu bir davranış değildir.
Dünyanın neresinde bir hak kısıtlaması varsa her aydının kalbi orada atmalıdır.
K.Y: Hollanda’da 3C Yayınevini kurdunuz? Neden
kurmuştunuz? Amacınıza ulaştınız mı?
C.D: Başlarken “yayıncılık” amacımı şöyle tanımlamıştım: Türkçe
Edebiyatı Hollanda ve Belçika’nın Hollandaca konuşulan Vlaanderen bölgesinde,
Hollandaca Edebiyatı da Türkiye’de tanıtmak amacıyla, karşılıklı çeviri
kitaplar yayımlamayı, Hollanda, Belçika ve Türkiye’de karşılıklı edebiyat
toplantıları düzenlemeyi amaçlamıştım. Ayrıca Avrupa’da yaşayan yazarlarımızın
kitaplarının Avrupa veya Türkiye’de yayımlanmasına yardımcı olmak da önemli
amaçlarımdandı. Özellikle ilk kitabı yayımlananlar için 3C Yayınevi iyi
motivasyon oldu. Bu çalışmaları amaca uygun olarak kısmen de olsa başardığımı
zannediyorum.
Bu konu artık 3C Uitgeverij (Yayınevi) gibi bir çalışmayı
aşmıştır. Nüfusu 5 milyonu bulan Türkiyeliler, Avrupa’da daha büyük çaplı yayın
ve dağıtım çalışmalarını yapabilmelidirler. Bu konuda yazar ve şairlerle
yaptığımız iki toplantıda aldığımız kararları ne yazık ki uygulayamadık.
K.Y.:Avrupa’da Türkçe edebiyatı nasıl
değerlendiriyorsunuz?
C.D.:Avrupa’da yaşayan Türkiyeli yazarların eserleri büyük
oranda mikro tarih çalışmasından ibarettir. Bilgiye ve araştırmaya dayanmadan
40 yıl önce ayrıldığı köy, cezaevi hayatı, gençlik yıllarında yaşananları
içerir veya yurtdışındaki anı-öykülerden oluşur.
Bilgiye ve araştırmaya dayalı eserler üreten
yazarlarımızın olduğu da bir gerçektir. Onlara haksızlık yapılmamalı.
K.Y: Pandemi koşullarında yeterince edebiyat çalışmaları
yapılabildi mi?
C.D: Pandemi koşullarında sadece edebiyat değil, yaşam
biçimimiz tümden değişti. Cenazelerimize bile sahip çıkamaz hale geldik. Bu
benim yaşamımda bir yara olarak kalacak...
Ama güzel şeyler de oldu. Evden çıkamayan yazar ve şairler
daha çok yazmaya yöneldiler. Hayatımda son bir yılda okuduğum kadar kitap
okuduğumu veya redakte ettiğimi hatırlamıyorum. Edebiyat etkinliklerinin çok
azaldığı doğrudur. Çevrimiçi etkinlikler ve internet üzerinden satışlar artık
günlük hayatımızın bir parçası olacak. Buna da hızla hazırlanmalıyız.
K.Y: Göçün 60. yılında nasıl bir Hollanda hayal ediyorsunuz?
C.D: Yakın bir geçmişte Türkiye ile Hollanda arasındaki
ilişkilerin 400. yılı kutlandı. İki ülke arasında yoğun bir ekonomik ilişkiye
rağmen kültür-sanat alanında çok ileriye gittiği söylenemez. Bunun nedeni,
kitlesel olarak bulunduğumuz Hollanda’da henüz 60 yıldır yaşıyor olmamızdır. Bu
kısa bir süredir.
Artık kendimizi misafir veya göçmen olarak değil, eşit
yurttaş olarak gördüğümüz ve görüldüğümüz, “hak” ve “sorumluluklar”ı
paylaştığımız bir Hollandalı olarak, Hollanda için hayalden öte çaba göstermemiz
gerektiğini düşünüyorum.
K.Y. Sevgili Cem Duman, verdiğiniz cevaplar için çok
teşekkür ederim.
C.D.: Kemal Hocam ben de sana çok teşekkür ederim. Birçok
işinizin arasında benimle ve diğer yazar-şair arkadaşlarımla söyleşiler
yapmanız ve tanıtım yazıları yazmanız büyük inceliktir.
Arnhem-Bochum, 24.1.20221