Gazeteci,
araştırmacı yazar. 1972’de Erzurum’un Oltu ilçesinde doğdu. İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi
Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü'nde master programına katıldı, bitiremedi.
Gazeteciliğe
1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman,
Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu
editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de
dış politika programları yaptı.
Fehim
Taştekin halen Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor.
ESERLERİ:
Suriye: Yıkıl
Git, Diren Kal
(2016), Rojava: Kürtlerin Zamanı (2016), Karanlık Çöktüğünde (2017).
KAYNAK:
Fehim Taştekin kimdir? (gazeteduvar.com.tr, 03.01.2018).
İRAN NEREYE
GİDİYOR?
FEHİM TAŞTEKİN
İranlıların
dışarıdan yönlendirmelerle rejim değiştirmeye kalkışacakları beklentisi de boş.
Geçmişte yurtdışında yaşayan rejim karşıtları bile dış müdahalelere prim
vermedi... Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını tıkayan
statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu olaylar
rejimin zinde unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların
üzerinde ilave bir balyoza dönüşür.
İran,
üzerinde çok konuştuğumuz ama en az bildiğimiz bir ülke. Elbette anlaşılması
kolay bir toplum veya sistem değil. Bir kere hariçten basmakalıp yaklaşımlarla
çözümlenmesi zor.
28
Aralık’ta Meşhed’de başlayıp diğer kentlere de yayılan gösteriler nedeniyle
‘İran Baharı’ ve ‘İran Devrimi’nden rejim değiştirme komplosuna varan
çıkarımlar yapıldı.
1979
sonrası şekillenen siyasal yapıya renk veren belli başlı akımlardan hareketle
sokağı tanımlayabiliyorduk. ‘Reformcular’ ile ‘muhafazakârlar’, ‘inkilabiler’
(devrimciler) ile ‘zıddi inkilabiler’ (devrim karşıtları),
‘reformcular-solcular’ ile ‘usulgarayan’ (ilkeciler- gelenekçi muhafazakârlar),
‘ılımlılar’ ile ‘radikaller’ ya da gelenekçiler ile hem sağa hem sola hitap
eden ‘amelgarayan’ (amelciler-pragmatist modern muhafazakârlar) üzerinden
kurduğumuz karşıtlıklar tabloyu anlamayı kolaylaştırıyordu. Gerçi bu
denklemleri çözerken de beynimiz patlıyordu. Sonuç itibariyle Mehdi Kerrubi
gibi sola öncülük eden molla ile sağa öncülük eden mollalar aynı sarıkla
karşımıza çıkıyor.
Parti,
grup, cephe veya akımlar kendi iç dinamik ve ideolojik arka planlarıyla iyice
anlaşılmadığından 2009’da devrimin lider kadrolarında yer almış isimlerin
öncülüğünde yönetime meydan okuyan ‘Yeşil Hareket’ de ‘karşı devrim’ provası
gibi okundu. Bu çıkarımlar her türlü rahatsızlığı ‘rejim düşmanlığı’ olarak
görmeyi tercih eden statükonun da işini kolaylaştırıyordu.
***
Son
gösteriler çıkış yerleri, atılan sloganlar, talepler, bunlara karşı hükümet ve
muhalefetin tutumu dikkate alındığında zaten yanlışlar üzerine kurulu olan
ezberlerimizi iyice tarumar etti.
Bir
kere şunu iyice belleyelim: İran halkı protest bir karaktere sahiptir. Diğer
Ortadoğu toplumlarıyla kıyaslanamayacak kadar devingendir. Bu ülkede fiyat
artışları, işsizlik ve kötü ekonomik koşullara karşı gösteriler hiç de eksik
olmuyor. Çok daha kitleselleşen gösteriler de az sayılmaz. Mesela ‘ılımlı
muhafazakâr’ Haşimi Rafsancani 1992 ve 1995’te büyük protestolarla yüzleşmişti.
Diğer cumhurbaşkanlarının dönemlerinde de protestolar eksik olmadı. Şu anki
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani seçildiği 2013’ten beri işçi, memur ve emeklilerin
pankart ve sloganlarıyla karşılaştı. Yani İranlılar ‘küresel cahil’ Donald
Trump’ın zannettiği gibi şiddetle bastırılan 2009’dan bu yana ilk kez sokağa
çıkmış değil.
Kuşkusuz
son gösteriler birden fazla şehre yayılıp rejimin unsurlarını hedef aldığı için
gündemi kolayca işgal etti.
Protesto
dalgasıyla ilgili İranlı uzmanların da yorum yapmak için beklemeyi tercih
ettiği bir bulanıklık var:
–
Gösteriler, Tahran’da değil İmam Rıza’nın türbesi nedeniyle Şiiliğin en önemli
şehirlerinden biri olan Meşhed’de tetiklendi. Yılda 2-3 milyon ziyaretçiyi
ağırlayan Meşhed istihbarat ve polis birimlerinin gözaltında tuttuğu bir şehir.
Gösteriler Meşhed’den sonra Fatıma-ı Masume Türbesi’nin bulunduğu bulunduğu
Kum’a da sıçradı. Bu yüzden hükümet kanadı, gösterileri ‘muhafazakâr’
muhalefetin tezgâhladığını öne sürdü. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Ali
Şemhani, Meşhed Cuma İmamı Ahmed Alemulhuda’yı gösterileri yönlendirmekle
suçladı. Alemulhuda, Ruhani’ye karşı muhafazakârların adayı olan İbrahim
Reisi’nin kayınpederi. Reisi memleketi Meşhed ve Kum’da Ruhani’yi açık farkla
geride bırakmıştı. Şemhani haklı olsa bile gösteriler kısa sürede sistemle
derdi olan farklı kesimleri içine çekti. Ekonomik taleplerle başlayan
gösteriler sistem içinde birbirine rakip aktörlerin hedef alındığı bir siyasal
karakter kazandı. “Hamaney’e ölüm”, “Ruhani’ye ölüm” ve “Devrim Muhafızları’na
ölüm” sloganları en fazla dikkat çekenleriydi.
–
Yeşil Hareket’in bileşenleri dahil ana siyasal akımların hiçbiri gösterilere
katılmadı. Hatta 2009’dan beri ev hapsinde tutulan Mehdi Kerrubi ve Mir Hüseyin
Musavi için kimse slogan atmadı.
–
2009’daki gibi öfkeye liderlik eden bir kadro, siyasal bir bütünlük ve söylemde
tutarlılık yok. Tepesi atık sloganlar öne çıkıyor. “Fiyatlara ölüm” her kesimin
gönlünden geçen belki tek slogan.
–
Örtünme dayatmasına karşı birkaç kadının cesur çıkışı da sosyal medyada öne
çıktı. Fakat örtü, öfkenin tam odağında gözükmüyor. Kuşkusuz örtü zorunluluğu
İran’ın en önemli sınavlarından birisi. Bu konuda son zamanlarda görülen
esneme, dayatmanın tamamen kalktığı bir özgürleşmeye varmazsa rejim en ciddi
meydan okumayı bu meseleden görebilir. İran’da kadınlar değişimin güçlü
dinamiği olageldi. Her şeye rağmen bu karakter kaybolmadı.
–
Sloganlar milliyetçi bir dönüşüme de işaret ediyor. Bir tarafta ‘İranlılık’
diğer tarafta bunu aşan ‘Farslık’ refleksi. Suriye ve Yemen’den Gazze’ye kadar
İran dışındaki mücadeleler için harcanan paraları eleştirenlerin tutumu
‘İranlılar için İran’ diye özetlenebilir. Milliyetçi-ırkçı savrulma ise
“Hepimiz İranlıyız, Arapları tanımıyoruz” sloganında kendini ele veriyor.
–
Bütün sindirme politikalarına rağmen rejim karşıtlarının potansiyelini koruduğu
da anlaşılıyor. “İslami bir cumhuriyet istemiyoruz”, “Bağımsızlık, Özgürlük,
İran Cumhuriyeti”, “Reformcular, muhafazakârlar; oyun bitti”, “Öleceğiz ve
İran’ı geri alacağız” sloganları atıldı.
–
Partiler ve liderler olmadan gelişen gösteri dalgası yeni bir dinamiğe işaret
ediyor. Şah dönemini görmemiş, devrim sürecini yaşamamış ve onda dördü işsiz
olan gençler, örgütsel yapılardan bağımsız davranıyor. Başıbozukluk içinde
kendi mecrasını yaratan insanlar var. Bu tür mecralar kolayca şiddete savrulup
sistemin güç kullanmasına bahane sunuyor.
–
Bu karmaşa da “Rıza Şah, huzur içinde yat” diyenler de çıktı. Kuşkusuz
İranlılar arasında Pehlevileri modern İran’ı inşa eden hanedan olarak görenler
var. Şahlık birileri için nostalji özelliğini koruyor.
–
Belli yerlerdeki sınırlı müdahalelere rağmen güvenlik güçleri kendilerini
dikkat çekici şekilde tuttu. Ya ciddi bir tehdit olarak görmedikleri için
izleme modunda kaldılar ya da ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE ortaklığının
İran’ı dışarıda önleme, içeride karıştırma çabalarını artırdığı bir dönemde
bilerek müdahale etmediler. Yıllarca Güvenlik Konseyi başkanlığı yapmış olan
Ruhani’nin güvenlik birimlerinin tutumunda ne derece belirleyici olduğunu
bilmiyoruz.
Tabii
komplo teorisine “Gösterilerin arkasında kendileri olduğu için müdahale
etmediler” cümlesi eklenebilir ama bu ziyadesiyle meseleyi basitleştirmek olur
ve bizi hakikatten uzaklaştırır. O hakikat yolsuzluk, işsizlik, enflasyon,
pahalılık, yaptırımların getirdiği zorluklar, ekonomiye çeşitlendirecek
yatırımlar kısıtlı kalırken dini kurumlara bol keseden ayrılan ödenekler,
denetimsizlik, özgürlüklerin kısıtlanması ve halk iradesinin üzerine çıkan
‘ilahi’ iradelerin insanları bezdirmiş olmasıdır.
–
Yönetim bu kez en azından göstericileri şeytanileştirme yoluna gitmedi. Ruhani
taleplere hak veren ve özeleştiri yapan bir duruş sergiledi. Bu önemli. Medyada
da insanların taleplerine kulak verilmesi gerektiği vurgulandı. Hamaney’in
kontrolündeki devlet televizyonunda ünlü sunucu Rıza Raşidpur, Ruhani taraftarı
bir vekile şu soruyu sordu:
“Meclis
önünde barışçıl gösteriler düzenlenirken kaç kez arabanızı durdurup bu
insanların ne istediğini sordunuz?”
Yetkilileri
durdurup gösteriler hakkında ne düşündüklerine soran Raşidpur’a ait video
kesitlerini yayan Devrim Muhafızları’nın finanse ettiği yayın organlarıydı. Bu
İran’daki çeşitliliğe, dinamizme ve siyasi aklın işleyiş biçimine dair fikir
veriyor. Camia Ferda gazetesi “Siyasi protestoları ekonomik ve sosyal
reformlarla bitir” diye yol gösterdi. Reformcu Bahar gazetesi şu çağrıyı yaptı:
“İnsanlar memnun değil, ne sağdan, ne soldan, ne usulgarayandan, ne
reformcudan, ne ılımlıdan ne de radikalden: Lütfen dinleyin.”
Eftab
Yezd gazetesi de “Sayın Ruhani! Halkla Konuş” diye seslendi.
***
Mevcut
görüntüden ‘molla rejimi dağılıyor’ sonucu çıkarmak ziyadesiyle abartılı olur.
Rejim kendisini korumak için sadece güvenlik unsurlarını değil geniş kitleleri
seferber etme potansiyelini hâlâ koruyor. Milyonların sokaklara dökülmesi dini
lider dahil Şii mercilerin vereceği çağrılara bağlı. Mesele, “Dış güçlerin
komplolarına karşı İslami rejimi koruma” konseptine çekildiğinde iş değişir. O
zaman sistem Devrim Muhafızları ve Besic güçlerini devreye sokmaktan çekinmez.
O yüzden reformcular halkın meşru değişim taleplerinin anlaşılması, baskının
doğru bir şekilde yönlendirilmesi, tartışmadaki odağın herkesi ilgilendiren
sorunlardan uzaklaşmamasının önemini vurguluyor.
İranlıların
dışarıdan yönlendirmelerle rejim değiştirmeye kalkışacakları beklentisi de boş.
Geçmişte yurtdışında yaşayan rejim karşıtları bile dış müdahalelere prim
vermedi. Anketlere bakılırsa insanlar, hükümeti eleştirseler de ekonomik
sıkıntılardan dolayı Batı’nın yaptırımlarını sorumlu tutmaya devam ediyor.
Nükleer anlaşmaya rağmen ABD’nin diğer ülkeleri İran’a yatırım yapmaktan
caydırdığını düşünenler çok. Halkta hayalkırıklığı büyük ama öfkenin yöneldiği
ya da yöneleceği adres sadece hükümet değil. Bu yüzden ABD Başkanı Trump’ın dün
terörist muamelesi yaptığı İranlılara sunduğu desteğin alıcısının çıkacağını
zannetmiyorum. İran’ın Ortadoğu’da etkin olma çabası, IŞİD’e karşı Suriye-Irak
sahnesinde yürüttüğü savaş, Hizbullah ve Filistinli örgütlere desteğin mantığı
sorgulansa da bunun halkın tercihlerinde mutlak belirleyici olduğunu söylemek
de zor. Aksi halde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin bir stara
dönüşmesini izah etmek zorlaşır. Büyük bir savaş ve kriz çıkmadığı sürece dış
politika konuları iç politikayı tayin etmede marjinal etkiye sahip. Ayrıca
İran’ın IŞİD gibi Şii düşmanı örgütlere karşı dışarıda ‘önleyici savaş’
yürüttüğü savı destek buluyor.
Bu
gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını tıkayan statükoya karşı
Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu olaylar rejimin zinde
unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların üzerinde ilave bir
balyoza dönüşür. Sistemin son dalgayı nasıl atlatacağını bilmiyoruz. Fakat
değişim baskısı bir kez daha ötelense de yok edilemez. Hiçbir sınır tanımayan
yeni nesillerin düşünme bağlamları farklı. Statükoyu koruma direnci İran’a daha
kırılgan, huzursuz, istikrarsız ve farklı müdahale seçeneklerine açık hale
getirebilir. İran önümüzdeki süreçte kendi çözümünü üretmek durumunda.
KAYNAK:
İran Nereye Gidiyor? (gazeteduvar.com.tr, 03.01.2018).