Osmanlı
sadrazamı, hattat (D. 1670,
Nevşehir – Ö. 1 Ekim 1730, İstanbul). Ezdin (bugün Yunanistan’da)
Voyvodası Ali Ağa’nın oğludur. Osmanlı Sultanı III. Ahmed
zamanında on üç yıla yakın sadrazamlık yaptı. Lale Devri’nde yapılan
yeniliklerin öncülerindendir. İş bulmak için gittiği İstanbul’da eski saray masraf kâtibi
Mustafa Efendi’nin aracılığıyla sarayın helvacı ocağına
girdi (1689), daha sonra da eski saray baltacıları ocağına kaydoldu. Şehzadeliğinde
III. Ahmed’in hizmetinde bulundu. İbrahim Efendi, zekâsı ve bilgisiyle yavaş yavaş yükseldi. Şehzade
Ahmed’in padişah olmasından sonra Darüssaade Ağası yazıcılığına atandı (1703).
Bu görevdeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı.
Veziriazam Silâhtar Damat Ali Paşa, 1715’te Mora Seferine
çıkarken İbrahim Efendi’yi mevkufatçı (tımar ve vakıf gelirleri gibi savaş için
ayrılan para işlerinden sorumlu görevli) olarak yanına aldı. Mora’nın
alınmasından sonra orada bir kâtiplik işi ile görevlendirildi. 1716 yılında
başarısızlıkla sonuçlanan Petervaradin kuşatmasından sonra durumu padişaha arz
etmek üzere ordu tarafından Edirne’ye gönderildi. III. Ahmed, çok güvendiği
İbrahim Efendi’yi geri göndermeyerek birinci ruznameci (devletin gelir ve
giderlerinin günlük kayıt işleriyle görevli büronun sorumlusu) yaptı. Birkaç
gün sonra da 3 Ekim 1716’da sadaret kaymakamlığına (sadrazam hükümet
merkezinden ayrıldığında ona vekâlet eden kişi) atadı.
İbrahim Paşa, 1717’de Avusturya Savaş’ında
şehit olan Silâhtar Damat Ali Paşa’nın
dul kalan eşi ve III. Ahmed’in kızı olan Fatma Sultan’la nikâhlanarak Saray’a damat oldu. 1718 yılında da
sadrazamlığa (başbakanlık) getirildi. İbrahim Paşa veziriazamlığa getirildikten
sonra Avusturya ile Pasarofça Antlaşması’nı imzaladı. Aynı yıl Venediklilerle
de barış yapıldı. İbrahim Paşa’nın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında İran
ile bir kez savaş yapıldı, ardından oluşturulan genel barış ortamında devlet
bir huzur dönemine girdi.
Döneminde
yapılan yeniliklerle birlikte, Damat İbrahim Paşa’nın vezirlik ve sadrazamlık
dönemi “Lâle Devri” denen bir zevk ve safahat çağı olmuştur. İbrahim Paşa, “Şimdilik barış yapalım da eksiklerimizi
tamamlayıp ileride yitirdiklerimizi alırız” tesellisiyle Pasarofça
Anlaşması’nı kabul etmiş, padişahın mizacına uygun gelen bir rahatlık devri
açmıştı. Bu süreç lâle bahçeleriyle, Çırağan safahatlarıyla, helva
sohbetleriyle ve ünlü şair Nedim’in şiirleriyle süslenen bir dönem oldu. Bunun yanı sıra,
Osmanlı’da matbaanın ilk kurulması ve sanayi kuruluşlarının oluşturulması da
onun gayretleri ile gerçekleşti.
Devlet işlerine vakıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas,
yetenekli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Pek bilinmeyen
yönlerinden biri Melamîlik tarikatına mensup olmasıdır. Maliyeden yetiştiği
için devletin mali ve iktisadı gücünü artırmaya çalıştı. Büyük bir imar
hamlesine girişti. İlk kez Batı uygarlığına yaklaşma denemelerinde bulundu. Eşi
Fatma Sultan’la birlikte İstanbul’da Şehzade Camii yakınında bir Darülhadis
(dershane), öğrencilere özel odalar, sebil, kütüphane yaptırdı. Ayrıca, doğum
yeri olan ve o tarihte Niğde’ye bağlı bulunan Muşkara köyünü, başka yerlerden
bir kısım halkı getirip yerleştirerek, aşiretleri iskân ederek burayı ilçe
yaptı ve kasabayı bir sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye
adlandırdığı bu yerde iki cami, bir medrese ve medrese öğrencileri ile fakir
halk için imaret yaptırdı.
İstanbul’da kitap
satan esnafta bulunan ender kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya
gönderildiğini öğrenen İbrahim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasakladı
ve kütüphaneler kurdu. Ayrıca İstanbul’da bir çini fabrikası ve çuha
fabrikasının yanında Hatayi adı verilen kumaş fabrikasının kurulması için
çalışmalarda bulundu. Lâle Devri ile başlayan park ve bahçeler de İbrahim Paşa
döneminde yaptırıldı. 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile yakılıp yıkılan
bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa’da görüldü.
İbrâhim Paşa dirayetli, cömert, müte-
vazi, ileri görüşlü, yenilik taraftan ve hamiyetli bir kimse idi. Devrinin
ulemâ, şair, edip ve sanatkârlannı korumakla ünlüdür. Akrabalannı fazlasıyla
korur, kendisine rakip gördüğü kimseleri merkezden uzak tutmaya çalışırdı.
Tarihe ve güzel sanatiara meraklıydı. Hat sanatı ile de meşgul olmuş, Hâflz
Osman'dan sülüs ve nesih meşketmişti. Ressam Ömer Efendi'den de ders görmüştü.
En çok okuduğu kitap Naîmâ Târihi
idi. Aynî'nin lkdü'l-cümân fî târihi
ehli'z- zamân'ı, Abdürrezzâk es-Semerkandî'nin Matla'u's-sa'deyn'i, Hândmîr'in Habîbü's-siyer adlı eseri İbrâhim Paşa zamanında
tercüme ettirilmiştir. Yanyalı Esad Efendi'nin Aristo'dan yaptığı tercümeler
İbrâhim Paşa'ya ithaf edilmiştir. Devrin akademisi sayılabilecek, âlim ve
kâtiplerden oluşan otuz iki kişilik bir ilim heyeti, onun sadareti döneminde
1725'te İstanbul'da kurulmuştur.
Damat İbrahim Paşa; ülkeyi imar etmek, ekonomik
durumu düzeltmek, Avrupa uygarlığına doğru dönmek için uğraşmış, matbaacılığın
kurulmasına yardım etmiş olmakla birlikte, devletin içinde bulunduğu
tehlikelere karşı köktenci bir şeyler yapamamış, önlemler alamamıştı. Onun
sadareti döneminde Rusya Prut Anlaşması’nı bozarak Lehistan’a ve Osmanlı
sınırlarına saldırmaya başlamış; İran, Nadir Şah’ın yönetiminde Kermanşah ile
Tebriz’i almıştı. Bunun üzerine İran’la savaşa karar verildi. Bir
taraftan siyasî olayların getirdiği sonuçlar, diğer taraftan iktisadî ve içtimaî
meseleler, ülke içinde huzursuzluğun başlamasına neden oldu. Öte yandan yeni
vergiler konulması, göçler yüzünden İstanbul'da meydana gelen işsizlik, her
gün değişik yerlerde hoşça vakit geçiren İbrâhim Paşa ile yakınlarına karşı
duyulan hoşnutsuzluğu, özellikle yoksul halkın tepkisini biraz daha
arttırıyordu. Bütün bu olayların sonunda İbrahim Paşa, Patrona Halil İsyanı
adı verilen olayın içine sürüklendi. Bu ayaklanma sırasında
Padişah III. Ahmed tahttan indirildiği gibi, Şeyhülislam, şair Nedim ve Damat
İbrahim Paşa da parçalanarak öldürüldüler. Damat İbrahim Paşa’nın
öldürülmesiyle Lâle Devri de sona erdi. Mezarı, İstanbul
Şehzadebaşı'ndaki sebilin yanındadır.
Bu olayın Lale Devri’nde yaşanan İslam anlayışına aykırı
durumların bir cezalandırılması olduğu söylentileri yanlıştır. Kaynaklar,
Patrona Halil ve arkadaşlarının da, İslam’a hizmet amacıyla değil, kendi şahsî
kin ve çıkarlarını tatmin amacıyla bu cinayetlere kalkıştıklarını
belirtmişlerdir. Damat İbrahim Paşa’nın öldürülmesiyle Lâle Devri de sona
ermiştir.
HAKKINDA: Ahmet Refik [Altınay] / Lâle Devri (1331),
Dürrî Efendi / Sefâretnâme-i İran (1820), Mehmed Efendi (Yirmi Sekiz Çelebi) /
Sefâretnâme (1872), M. Fuad Köprülü / Nevşehirli İbrahim Paşa'ya
Dâir Vesikalar (1926), İbrahim Alaeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), M.
Münir Aktepe / Patrona İsyânı 1730 (1958),
Büyük Larousse (c. 14, s. 8621-8622, 1986), Ana Britannica (c. 11, s. 448-449,
1987), Münir Aktepe / TDV İslam Ansiklopedisi (c.8, s.441-443, 1993), Prof. Dr. Ahmed Akgündüz / Bilinmeyen Osmanlı (Said Öztürk ile,
1999).