İstanbul fatihi, Sekizinci Osmanlı hükümdarı, şair (D. 29 Mart 1432, Edirne – Ö. 3 Mayıs 1481, Gebze). Şiirlerinde Avnî mahlasını (takma ad) kullanmıştır. Babası, Osmanlı Devleti’nin yedinci hükümdarı Sultan II. Murat, annesi Huma Hatun’dur. Uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu bir fiziki yapıya sahipti. II. Mehmed adıyla tahta geçmeden önce ve iki saltanatı arasında Manisa sancakbeyliği (valilik) yaptı. Ağustos 1444 - Ağustos 1446 ve Şubat 1451 - 3 Mayıs 1481 arasında olmak üzere iki kez padişah oldu. Babasının ölümü üzerine ikinci kez yirmi yaşında tahta çıktı ve ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran Karamanoğlu Beyliği’nin üzerine bir sefer düzenledi; ancak Karamanoğlu İbrahim Bey af dileyince onu bağışlandı. Çünkü II. Mehmed öncelikli olarak İstanbul’un fethini düşünüyordu. Bu büyük amacını gerçekleştirmek içinse Macarlara, Sırplara ve Bizanslılara karşı da yumuşak davranıyordu. Amacı Haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı. Bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan Bizans İmparatorluğu küçüle küçüle sadece İstanbul kentinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü. Ancak buna karşın Bizans’ın varlığı, Balkanlar’daki Türk egemenliği açısından tehlikeli oluyordu.
Padişah II. Mehmed, İstanbul’un fethi için gerekli hazırlıklara başladı. O devrin mühendislerinden Muslihuddin Saruca Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirne’de top dökümü işiyle görevlendirildi. “Şahî” adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin (havan topu) üretilmesi yapılan hazırlıklar arasındaydı. Yaptırılan bu büyük toplar İstanbul’un fethedilmesinde önemli rol oynadı. Ayrıca, Yıldırım Bayezid’in İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına, Rumeli Hisarı (Boğazkesen) yapıldı.
Hazırlıkları tamamlayan
II. Mehmed, padişah olduktan iki buçuk yıl
kadar sonra İstanbul’u alarak (29 Mayıs 1453) Doğu Roma İmparatorluğu’na son verdi, devletin
başkentini Edirne’den İstanbul’a taşıdı. Bu başarısından sonra Fatih Sultan Mehmed
adı ile anılmaya başlandı. Hz. Muhammed’in “İstanbul bir gün fetih olunacaktır.
Onu fetheden hükümdar ne güzel bir hükümdar ve onu fetheden ordu ne güzel
ordudur” şeklindeki ünlü hadisinde övdüğü, büyük komutan olmayı başaran Fatih
Sultan Mehmed, Orta Çağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açan dünya imparatoru olarak da
tanındı.
İstanbul’un fethi, çok önemli sonuçları da beraberinde getirdi. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra Batıdaki egemenliğini pekiştirmek, sınırları genişletmek, İslamiyet’i en uzak yerlere kadar yaymak amacıyla Avrupa üzerine birçok sefer düzenledi. Sırbistan (1454,1459), Mora (1460), Eflak (1462), Boğdan (1476), Bosna-Hersek, Arnavutluk, Venedik (1463-1479), İtalya (1480) ve Macaristan seferleriyle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’daki egemenliğini pekiştirdi.
Fatih, Karadeniz’e de egemen olmak istiyordu. Venedik ve Cenevizlilerin İslam dünyasının aleyhine yaptıkları esir ticaretini önlemek, İstanbul’a gelen ticaret mallarının taşınmasında esas rolü oynayan Kırım kıyılarını ele geçirmek, Karadeniz’i bir Osmanlı Gölü durumuna getirmek amacıyla hareket eden Fatih, işe 1459’da Amasra’yı fethederek başladı. 1460’da Candaroğulları Beyliği’ne son verildi. 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon Osmanlı topraklarına katılarak Rum Pontus İmparatorluğu’nu da tarihe gömdü. 1475’te Kırım’ın alınmasıyla Karadeniz tümüyle Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu. Böylece Karedeniz’deki Ceneviz üstünlüğü sona erdi ve İpekyolu’nun tüm denetimi Osmanlı Devleti’ne geçti. Sırbistan Krallığı tamamen ortadan kaldırılarak bir Osmanlı sancağı durumuna getirildi, Mora tamamen fethedildi, Eflak Osmanlı eyaleti yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı egemenliğine alındı, Arnavutluk ele geçirildi. On altı yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları’nın sonunda Venedik barış anlaşması yapmayı kabul etti. İtalya’ya yapılan sefer sırasında Roma’nın fethi açısından çok önemli bir merkez olan Otranto, fethedildi ancak Fatih Sultan Mehmed’in ani vefatı üzerine kaybedildi.
1481 yılı baharında sefer için orduyla birlikte İstanbul’dan ayrıldı. Fakat Maltepe’de “Nikris” hastalığından dolayı rahatsızlandı; Tekürçayırı’ndan (Gebze) öteye gidemeyerek, 3 Mayıs 1481’de burada, 51 yaşında ölen padişahın cenazesi, Fatih Camisi’nin yanında kendi adını taşıyan türbede toprağa verildi.
Çok iyi bir eğitim alarak yetişen Fatih, altı yabancı dil biliyordu ve
döneminin en büyük alimlerinden biriydi. Okumayı çok severdi. Sarayda eski çağlar tarihine dair dersler aldı,
çeviriler yaptırdı, Arapça ile Farsçaya çevrilmiş felsefî eserler okudu.
“Divan” sahibi ilk Osmanlı
padişahı olan şair padişah Fatih Sultan Mehmet; âlim, şair ve sanatkârları sık
sık toplayıp onlarla sohbet etmekten hoşlanırdı. Çeşitli konular hakkında
makaleler yazdırır ve onları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin,
Fatih Sultan Mehmet’in en çok değer verdiği âlimlerden biriydi. Şiir söylemenin
inceliklerini ve şiirin değerini yakından bilen Sultan, âlimleri ve şairleri
daima teşvik etmiş ve korumuştur.
İstanbul’u büyük bir kültür merkezi durumuna getirmek için Kadızade
Rumi’nin öğrencisi ve Uluğ Bey’in rasathanesinde hizmet görmüş büyük
matematikçi ve astronomi bilgini Ali Kuşçu, Molla Husrev, Hocazade Muslihuddin
Mustafa, Hatipzade Muhyiddin Mehmed gibi zamanın büyük bilginlerini İstanbul’a
getirtti. Doğu Roma’nın eski Havariyyûn Kilisesi’nin ve eski imparator
mezarlarının bulunduğu tepe üzerine “Sahn-ı Seman” denen sekiz medrese ile
camiye bağlı imaret ve hastanesini yaptırdı. 1466 yılında Batlamyos
Haritası’nı yeniden çevirterek, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı.
Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun, farklı ulustan
bilginleri korudu, onlara eserler yazdırdı. Ünlü Ressam Gentile Bellini’yi de
1479-80 yıllarında İstanbul’a davet ederek kendi portresini yaptırdı.
Hıristiyan akaidini (iman ve ibadet konuları)
inceleyerek İstanbul Patriği olarak atadığı Gennadios Scolarius ile bu
konularda tartışmalar yaptı.
Fatih Sultan Mehmed, Bosna’yı aldığı zaman da, Osmanlı devlet politikasının gereği olarak, bölge halkına kendi dinlerine göre yaşama özgürlüğünü verdi. Onun buradaki Latin papazlarına verdiği 1478 tarihli fermana göre azınlıklar tam bir özgürlük ortamı içinde yaşamalarını sürdürdüler.
Kuvvetli bir tasavvuf terbiyesi de alan Fatih, adil bir hükümdar oldu. İnsan hak ve özgürlüklerine büyük saygı gösterirdi, egemenliği altına giren uluslara tam bir dil ve vicdan özgürlüğü verdi.
Hükümdarlığı boyunca, yaklaşık yirmi sekiz yıl içinde yirmi beş kez sefere katılmıştı. Çok iyi bir komutan ve yönetici olan; azimli, temkinli, irade sahibi, verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği bir kişiliğe sahipti.
Fatih, aynı
zamanda devrinin kuvvetli bir şairiydi. Bu şiirlerde büyük bir tevazu, aşkı
saltanatın üstünde tutan bir incelik, konuşma diline yaklaşacak denli yalın ve
duru bir üslûp bulunmaktadır. Allah yolunda çalışmayı ve mücadeleyi öğütleyen
şiirleri de önemli bir sayıdadır.
Şiirleri Kemal Edip Ünsel tarafından 1966 yılında “Fâtih’in Şiirleri” adlı kitapta toplandı. Ayrıca, Fatih’in şiirleri üzerine kırk sayfalık bir inceleme Prof. Abdülkadir Karahan tarafından 1954 ‘te Şair Avnî - Fatih adıyla yayımlanmıştı.
KAYNAKÇA:
Kemal Edip Ünsel / Fatih’in Şiirleri (1946), Selahattin Tansel / Osmanlı
Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyeti (1953),
Samiha Ayverdi / Edebi ve Manevi Dünyası İçinde Fatih (1953), Halil İnalcık /
Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar (1954), Abdülkadir Karahan / Şair
Avnî - Fatih (Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. 6, sayı: 38, 1954), İsmail
Hakkı Uzunçarşılı / Osmanlı Tarihi (c. 2, 1975), Adnan Adıvar / Osmanlı
Türklerinde İlim (1982), Coşkun Ak / Şair Padişahlar (2001), İskender Pala /
Fatih’in Şiirleri (2003), İhsan Işık / Resimli ve
Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006,
gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Devlet Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C.
1, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).