Şair
ve yazar (D. 7 Nisan 1932, Ekinözü (Celâ) köyü / Elbistan / Kahramanmaraş - Ö.
7 Haziran 2012, Ankara). Şair Bahaettin Karakoç'un kardeşi, Ertuğrul Karakoç’un ağabeyidir. İlkokulu Ekinözü köyünde
bitirdikten (1944) sonra öğrenimini sürdürme imkânı bulamadı. Bir süre
marangozluk yaptı. Daha sonra Ankara Belediyesinde muhasebeci olarak çalıştı
(1958-84) ve bu görevinden emekli oldu. İlk şiirlerini, Elbistan'da çıkan Engizek (1955) gazetesinde yayımlanmaya
başladı. Daha sonra şiirleri Fedai,
Devlet, Töre ve Bizim Ocak dergileriyle, Ankara'nın Sincan ilçesinde
kurduğu Yeni Ufuk, Yeni Düşünce, Yeni Hafta ve Gündüz
gazetelerinde yaylımlandı.
Gündüz gazetesinde yazmaya başladığı
günlük yazılarını 2000 yılından itibaren Akit
gazetesinde sürdürdü. Şiirlerinden
dolayı hakkında pek çok dava açıldı, hepsinden beraat etti. Çalışmalarını
Ankara’nın merkez ilçelerinden Sincan'da sürdürdü.
Abdurrahim
Karakoç, hece ölçüsünü büyük bir ustalıkla kullandığı şiirleriyle günümüzde
âşık tarzı şiirin önde gelen temsilcileri arasında yer aldı. Parlak bir
söyleyişle çağdaş İslâmî duyarlığı,
sosyal konular olarak da yabancılaşma ve gurbet duygularını dile getirdi. Halk
şiirine getirdiği dava ve düşünceleri derinlemesine işleyerek, daha sonra
yetişecek olan halk şairlerine bu yoldü öncülük etti. Karakoç'un seyrek de
olsa, kısmen serbest sayılacak tarzda şiir denemeleri ve halk şiiri tarzında
olmayan, ama heceyle yazılmış şiirleri de vardır. Ancak, sanat hayatında hemen
her dönemdeki şiirlerinde ağırlık Halk edebiyatı tarzındaki örneklerdir.
Bunlarda daima gür konuşan, ahengi kollayan, sağlam kafiyeye önem veren bir
şair vardır. Memleketi Maraş çevresinden alınmış kelime ve deyimler, bazen şive
taklitleri, bu şiirlere hem âşık çeşnisi, ayrıca anlatım zenginliği, hem de
kolay içselleştirilen bir lezzet katmaktadır. Nitekim bu şiirler, halkta olduğu
gibi gençler katında da çok okunmuştur. Halkın adına yergi, hiciv ve öfke,
Abdurrahim Karakoç'un şiirinin ana damarını teşkil etmektedir. Bunun yanısıra
bir destan şairinin vatan, din, fazilet, ahlâk övgüleri, şairdeki niyet ve
vicdan temizliğini ilân edip durmaktadır. Eski ozanlar tarzında yolsuzluklarla,
kötülük ve pislikle mücade eden Karakoç gazeteciliği ve özel eğilimleri
dolayısıyla memleket meselelerine de ışık tutmaktadır. Denilebilir ki gerçek
saz şairlerinden ve modern şairlerinden daha fazla benimenmiştir. Halkı adına
söylenmiş yergi, hiciv şiirleri ve öfkeli tavrı Karakoç'un şiirinin ana damarını
teşkil etmektedir.
Gür sesli bir şair
olan Karakoç, hem bir halk şairi, hem bir aydın yazar olarak, Anadolu halkının
devletinden, hükümetinden, gazetecisinden, doktorundan, hâkiminden ezelî
şikâyetlerini dile getirir. Karakoç hem köylünün ve kasaba yoksulunun
kendisidir, hem de çevresindeki bazı aydınların kusurlarını görüp yüzlerine
vuracak derecede cesaret sahibidir. Siyasi ve toplumsal sorunları dile
getirdiği taşlama tarzındaki şiirleri halk tarfından büyük bir beğeniyle kabul
gördü. Ahmet Kabaklı tarafından, "Halk şiirine derin düşünce ve davayı
genişlemesine, derinlemesine sokan şair" olarak değerlendirildi. Mihriban
ve Bulduktan Sonra Arama başta olmak üzere yüzden fazla şiiri şarkı
ve türkü formunda bestelendi. "Dava şiirleri" olarak adlandırdığı
bazı şiirleri siyasi gruplarca marş olarak söylendi. Bir bölüm şiiri de anonim olarak
bestelenip marş haline getirildi. Şiirleri her dönemde geniş kesimlerin
beğenisini kazandı. Türkü formunda bestelenen şiirlerinden özellikle Mihriban başlıklı şiiri dilden dile
dolaşmaya devam etmektedir. Şiirlerinin pek çoğu gençlik ve halk arasında
ezberlenerek yaygınlık kazandı:
“Sarı
saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar,
çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan
zor belleme ölümü
Görmeyince
sezilmiyor Mihriban”
gibi
içe işleyen mısraların şairi olan Abdurrahim Karakoç, kendisiyle yapılan bir
söyleşide, “Şiire küçük yaşlarda
başladım. Dağda-bayırda, ayışığında, şiirler yazdım. Her şiirimin özü mutlak
gerçeğe dayanır. Günümü ve insanlarımızı yorumladım.” demektedir...
Karakoç, önce farklı gazete ve dergilerde, sonra Vakit gazetesinde
yayımladığı yazıları, tenkitleri, küçüklü büyüklü fıkralar da yazdı.
Düzyazılarındaki hiciv, mizah ve çarpıcı eleştirileri ile de tanındı.
Abdurrahim
Karakoç, 7 Haziran 2012’de tedavi gördüğü Ankara’da, GÜ Tıp Fakültesi
Hastanesinde vefat etti, Bağlum’da toprağa verildi.
Abdurrahim Karakoç İçin Ahmet Kabaklı Şöyle Demiştir:
Abdurrahim
Karakoç, “... İlk mektepten öteye okumak imkânı bulamadığı halde şaşılacak
şiir kabiliyetiyle nazım halinde düşüncenin ifade ve beyanında üstünlük
göstermiştir.
“Halk şiirine derin düşünce ve davayı genişlemesine, derinlemesine sokan şair olarak Karakoç, daha sonra yetişecek Ozan Arifle ses ve söz birliği içindedir.
“Hem bir halk şairi, hem bir aydın yazar olarak, Anadolu halkının, devletinden, hükümetinden, gazetecisinden, doktorundan, hâkiminden ezelî şikâyetlerini dile getirir. Abdurrahim Karakoç öyle bir yerdedir ki hem köylünün, kasaba yoksulunun kendisidir, hem de çevresindeki bazı aydınların kusurlarını görüp yüzlerine vuracak derecede görüş sahibidir.
“Gür
sesli, gür söyleyişli bu şairin isyan kanatları alabildiğine açılmıştır. Daha
önce gazete ve dergilerde ve şimdi de ‘Yeni Düşünce’ gazetesinde yazıları,
tenkitleri, küçük büyük fıkraları bulunan ve nesrinde çokluk, hiciv, mizah ve
çarpıcı hücumları ile tanınan Abdurrahim Karakoç'un şiirleri çok sevilmiş
birçok kere basılmıştır. Kimileri tekrarlanan, iç içe şiirler ve kimisi
ilâvelerle basılan şiir kitapları. (...)
“Karakoç'un
seyrek de olsa, kısmen serbest sayılacak vezinle denemeleri ve halk şiiri
tarzında olmayan heceyle manzumeleri de vardır. Ancak, otuz yılı aşan sanat
hayatında hemen her dönemdeki şiirlerinde ağırlık Halk edebiyatı tarzındaki
örneklerdir. Bunlarda daima gür konuşan, ahengi kollayan; sağlam, hatta çarpıcı
kafiyeye önem veren bir şair vardır. Maraş çevresinden alınmış kelime ve
deyimler, bazen şive taklitleri, bu şiirlere hem âşık çeşnisi, hem kelimelerle
anlatım zenginliği hem de benimsenen bir lezzet katmaktadır. Nitekim bu
şiirler, halkta olduğu gibi gençler katında da çok okunmuştur. Denilebilir ki
gerçek saz şairlerinden ve kalem şairlerinden daha fazla ezberlenmiştir. Kimi
şiirleri türküleşmiş kimileri de marş halinde bestelenmiştir.
“Halkın adına yergi, hiciv ve öfke, Abdurrahim Karakoç'un şiirinin
ana damarını teşkil etmektedir. Bunun yanısıra bir destan şairinin vatan, din,
fazilet, ahlâk övgüleri, şairdeki niyet ve vicdan temizliğini ilân edip
durmaktadır. Eski ozanlar tarzında yolsuzluklarla, kötülük ve pislikle mücade eden
Karakoç gazeteciliği ve özel eğilimleri dolayısıyla memleket meselelerine de
ışık tutmaktadır... İslamcı-milliyetçi düşüncenin bayrağını yiğitçesine açmış
ve uğrunda pervasız, samimi ‘cihad’ vermiştir.” (Ahmet Kabaklı)
O kendini şöyle tanıtmaktadır:
'İman
kaynağımdır, tevhid havuzum
İslam'ın dışında arama beni
Muhammed-ül Emin tek kılavuzum
Putların peşinde arama beni.
Hak kelâm duyduğum kitap Kur'an'dır
Başka yok! . Uyduğum kitap Kur'an'dır
Dolduğum, doyduğum kitap Kur'an'dır.
Beşerin 'boş'unda arama beni'
ESERLERİ:
Şiir: Hasan'a
Mektuplar
(1964), Hatay Bülteni (1967, Hasan'a
Mektuplar'la birlikte), El Kulakta (1969),
Haberler Bülteni (1969), Vur Emri (1972), Bütün
Şiirleri (1973),
Vur Emri (1975), Kan Yazısı (1977), Suları
Islatamadım (1980), Şiirler (1981), Dosta Doğru (1984), Beşinci
Mevsim (1986), Suları
Islatamadım (1988), Gök
Çekimi
(1991), Akıl Karaya Vurdu (1994).
Deneme-Düşünce: Düşünce Yazıları (1990), Çobandan Mektuplar (1996).
KAYNAKÇA: Ahmet Cebeci / Ülkücü Şair Abdurrahim Karakoç (Töre, Ağustos-Eylül 1974)), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi V (1977), Sadık Tural / Zamanın Elinden Tatmak (1982), K. Tural / Abdurrahim Karakoç'un Şiiri Etrafında (Divan, Eylül 1979), Doğuş Edebiyat (Abdurrahim Karakoç Özel Sayısı, Kasım 1983), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1986) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (Tek cilt, 2001, 3 cilt, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (10 cilt, 2006, 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Genç Kardelen (Abdurrahim Karakoç Özel Sayısı, Mayıs-Temmuz-Ağustos 1998), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Abdurrahim Karakoç ile Şiiri Üzerine (Üçüncü Yeni, Ocak-Şubat 2000), TBE Ansiklopedisi (2001), Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı (c.4, 844-845, 21002), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar (2004), Türkiye Yazarlar Birliği / Türkiye Kültür Sanat Yıllığı (2013).
BAYRAM
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..
HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ
Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslam yazacağız
Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslam yazacağız
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız
Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslam yazacağız
Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Budanın tunç heykeline
Hak yol İslam yazacağız
Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslam yazacağız
Herkes duyacak, bilecek
Haklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslam yazacağız
YAZARIMIZIN ADI: BEHÇET YANİ..
Abdurrahim
KARAKOÇ
Edep ve ahlâk kurallarına aykırı düşmeyen her kitap dost bağının
gülüdür.. Ben öyle telâkki ederim.. Bugün konuları şiir olan, şiirleri kitap olan 5 eserden söz edeceğim.. ……. Yazarımızın adı: Behçet Yani.. Elimde 3 kitabı var.. Aşk Düşük Yaptı, şiir kitabı, Çiçek Ülkesini Arılar Yönetiyor, deneme masallar, Söyle Sen Aşık mısın? Romantik
kitaplar dizisi.. Yani çok yönlü bir yazar.. Soyadı biraz garip, amma olsun.. Ne var yani? Ortadoğu'nun bağrında
babasız doğan çocuk benim/Afrika'nın en ücrasında bir kadınım/Bebesinin
açlığına meme olamayan/Saçları okşanmamış bir kızım Avrupa'nın
lüksünde/Halhallı dilberlerin aşkıyla bilenmişim/Onurlu yiğitlerin gönlünde
acının cilalanmış haliyim/Sütüne göz konulmuş bebekler büyütüyorum şehrimde/Sızıyor
yaram.. Şairler, nev'i şahsına mahsus kişilerdir.. Kimisi Anadolu der, kimisi Afrika ve kimisi
bütün dünyayı dokur gergefinde.. Deneme dizisinde 25 hikâyeye yer vermiş.. Her hikâyeyi okuyup tanıtmak
imkânsız.. -Turnalar, turnalar/Siz
sevmeyi bilir misiniz? Turnalar, turnalar/Siz
üşümeyi yaşadınız mı? Diğer kitabında 15 masal anlatılıyor.. Resimli, daha doğrusu karikatür türü resimlerle zenginleştirilmiş
masallar demeti.. Amma hepsi de yeni.. Tanıdığımız masallar değil çocukken.. Şimdiki çocuklar için yazılmış,
dolayısıyla da daha modern.. KAYNAK : Abdurrahim Karakoç (vakit.com.tr, Ocak 2007). |
|
MİRASYEDİ NESİL
Abdurrahim KARAKOÇ
Devlet
devlet diye naralar atıp
Devleti
harcadık... daha ne kaldı?
Millî
duyguları ucuza satıp
Milleti
harcadık... daha ne kaldı?
Parti
merkezleri kıblemiz oldu
Kirli-paslı
giren tertemiz oldu(!)
Kazanan
kesemiz, midemiz oldu
Ümmeti
harcadık... daha ne kaldı?
PKK
'Kürdüm' der, Kürtleri vurur
Alevî,
Sünnî’den uzakta durur
Dindar,
karşısında 'laik'i bulur
Vahdeti
harcadık... daha ne kaldı?
Nereye
baktıksa hoş bakamadık
Bir
düştük, bir daha hiç kalkamadık
Sarıldık
dünyaya, bırakamadık
Ahreti
harcadık... daha ne kaldı?
Dilendik
batıda, dağıttık şarkta
Ar-namus
kalmadı ev ile barkta
Ekranda,
sahnede, caddede, parkta
İffeti
harcadık... daha ne kaldı?
Sözleri,
zehirli yılan ettik biz
Her
şeyi her şeyi yalan ettik biz
Sevgiyi,
dostluğu talan ettik biz
Hürmeti
harcadık... daha ne kaldı?
Şartlandık
en câni arzular için
Koymadık
tek mâni, arzular için
Üç
günlük nefsânî arzular için
Cenneti
harcadık... daha ne kaldı?
Vurduk,
çaldık-çırptık bin bir iş yaptık
Gözümüze,
gönlümüze diş yaptık
Yöneldik
israfa, gösteriş yaptık
Nimeti
harcadık... daha ne kaldı?
Saldılar
batıya, bir batıl izden
Umutlar,
hayaller kırıldı dizden
Sılayı
aldılar ellerimizden
Gurbeti
harcadık... daha ne kaldı?
Zevk-safa
içinde şah ile vezir
Biri
'hâkimim' der, birisi 'Hızır'
Bekledik
bekledik gelmedi huzur
Mühleti
harcadık... daha ne kaldı?
Çağ
delirdi... beden hasta, can hasta
Haram
dolu, riya dolu her tasta
Akıl
iflastadır, amel iflasta
Rahmeti
harcadık... daha ne kaldı?
Ahbaplık-komşuluk
nerde erenler?
Duruyorsa
haber versin görenler
Söyleyin
söyleyin eski yârenler
Sohbeti
harcadık... daha ne kaldı?
Sünneti
kaybettik, farzı kaybettik
Sahabeden
miras tarzı kaybettik
Manevî
talebi, arzı kaybettik
Kısmeti
harcadık... daha ne kaldı?
06.07.2000
(Parmak
İzi)
Yürüyen,
konuşan, yiyen, doymayan
Kaç
put sevdik, kaç put seçtik sayamam.
Toprakları
kanımızla suladık
Kaç
kuyuda ekin biçtik sayamam.
Kaç
cehennem yaptık, kaç cennet yıktık
Gönül
sarayına kaç maymun tıktık
Kendi
göğsümüze kaç kurşun sıktık
Kaç
tezata konup göçtük sayamam.
Devletliler
çıkıp devlete kondu
Büyük
putlar büyük servete kondu
Hak,
hukuk, insanlık sepete kondu
Kaç
melekten (!) korkup kaçtık sayamam.
Uymadı
bir türlü başlar bedene
Yanaşmadık
'niçin' ile 'neden'e
Ne
söyleyim? . Çok sürü var güdene
Kaç
berzaha girip geçtik sayamam.
Yürüyen, konuşan, yiyen, doymayan
Kaç put sevdik, kaç put seçtik
sayamam.
Toprakları kanımızla suladık
Kaç kuyuda ekin biçtik sayamam.
Kaç cehennem yaptık, kaç cennet
yıktık
Gönül sarayına kaç maymun tıktık
Kendi göğsümüze kaç kurşun sıktık
Kaç tezata konup göçtük sayamam.
Devletliler çıkıp devlete kondu
Büyük putlar büyük servete kondu
Hak, hukuk, insanlık sepete kondu
Kaç melekten(!) korkup kaçtık
sayamam.
Uymadı bir türlü başlar bedene
Yanaşmadık 'niçin' ile 'neden'e
Ne söyleyim? Çok sürü var güdene
Kaç berzaha girip geçtik sayamam.
Abdurrahim Karakoç
Kör
dünyanın göbeğine
Hak yol
İslam yazacağız.
Kuşların
göz bebeğine
Hak yol
İslam yazacağız.
Yola,
ağaca, pınara
Esen
yele, yağan kara
Yağmur
yüklü bulutlara
Hak yol
İslam yazacağız.
Koç
burcuna, yay burcuna
Bebeklerin
avucuna
Minarelerin
ucuna
Hak yol
İslam yazacağız.
Bucak
bucak, köşe köşe
Kara
taşa, kor ateşe
Yıldıza,
aya, güneşe
Hak yol
İslam yazacağız.
Askerlerin
miğferine
Kağnıların
tekerine
Budanın
tunç heykeline
Hak yol
İslam yazacağız.
Her
kapının eşiğine
Her sofranın
kaşığına
Balaların
beşiğine
Hak yol
İslam yazacağız.
Herkes
duyacak, bilecek
Saklanmaz
gayrı bu gerçek
Yaprak
yaprak, çiçek çiçek
Hak yol
İslam yazacağız.
Abdurrahim
Karakoç
Sen
bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele
boz dumanlar çekilsin de gör.
Her
haftası bayram, her günü düğün,
Hele
yaylalara çıkılsın da gör.
Bilmezsin
ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar
yollarda, yoncalar dizde...
Saydıklarım
damla değil denizde,
Hele
bir ekinler ekilsin de gör.
Görmedin
sen bizim mavi suları,
Karlar
eriyince kırar yuları...
Köpük
olur beyaz, sel olur sarı;
Hele
taştan taşa dökülsün de gör.
Sen
bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları
toz, çamur, evleri kerpiç.
O
kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele
bir yakından bakılsın da gör.
Anlamaz,
bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi
bulasın, yakına gel ki...
Kalıplar
gerçeği göstermez belki
Gönül
perdeleri sökülsün de gör.