Filozof, düşünür (D. Mart 1886, İstanbul - Ö. 6 Haziran 1962, İstanbul). Asıl adı Celal Yalınız olduğu halde Sakallı Celal olarak tanınıp sevilmiştir. Osmanlı’nın son döneminde eğitim felsefesi tartışmalarının önemli isimlerinden biri olan Satı Bey’le, Eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan ve Rasih Nuri İleri’yle akrabalardır. Galatasaray Lisesi (1907) mezunudur.
Yazılı
bir eser bırakmamış ama her biri birer eser olan insanlar bırakmıştır
arkasında. Yakın arkadaşları arasında Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Haşim, "öğrencim"
de dediği Nazım Hikmet, Ordinaryüs Matematik Profesörü Ali Yar, Haldun Taner ve
Ali Sami Yen; çevresindekiler arasında Nurullah Ataç, Hıfzı Veldet
Velidedeoğlu, Kazım Taşkent gibi çeşitli isimler ile Melih Cevdet Anday, Orhan
Veli gibi pek çok şair ve yazar yer alır.
Bugün
dilimizde yer etmiş, kaynağını bilmeden kullandığımız pek çok deyiş de onundur.
Birkaç
Sakallı Celal Özdeyişi:
"Bir
kızın tıraşlı bir erkeği güzel zannetmesi hazindir..."
"Bu
kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur."
"Bu
ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir."
"Türkiye'de
aydın geçinenler Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde
koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar."
"Evinde
yapılan arama esnasında polis duvarda duran Karl Marx portresini sorunca
"Rahmetli Babam" diye cevaplamıştır".'
"Meşrutiyeti
getirdik olmadı, cumhuriyeti kurduk olmadı. Biraz ciddiyete ne dersiniz?"
Sakallı
Celal'den günümüze kalan ne kadar bilgi, belge ve tanıklık varsa, a'dan z'ye
bulunabilecek " tek kaynak " ; gazeteci - yazar Orhan Karaveli
tarafından yazılmış olan " Sakallı Celal - Bir 'Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam
Öyküsü " adlı belgesel - ve harika fotoğraflarla bezeli - 230 sayfalık,
değerli kitaptır.( Pergamon, 1.baskı Mayıs 2004, 4.baskı Haziran 2004)
Galatasarayı Sultanisi'nden öğrencisi ve hayranı olduğu Tevfik Fikret'in, "Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin" dizesinde ifade edilen prensibe ne pahasına olursa olsun, hayatı boyunca sadık kalmıştır.
Deniz bakanı olan bir paşanın oğlu olarak dünyaya gelir. Yaşıtları oyuncaklarla oynarken o kendi kendine harfleri öğrenerek ev halkını şaşkına çevirir. İlkokul çağında konaktaki odasından çıkmaz, durmadan deniz lisesine giden ağabeylerinin kitaplarını okur. Babasının “henüz yaşın küçük” demesine direnerek Fransızca dersleri aldırmalarını sağlar. Kısa zamanda mükemmel derecede Fransızca öğrenir. Dönemin en iyi eğitim veren okulu olan Galatasaray Lisesi’ne, 1896 yılında kayda gittiğinde hazırlık okumasına gerek kalmadığını, Fransızcayı çok iyi bildiğini söyler ve bunu kanıtlar.
Galatasaray
Lisesi’nde iken derslerinde olağanüstü başarılar elde eder ve aynı okuldaki
ağabeyi Nihal’ı geçmeye çalışır. Bu sırada subay olan ağabeyi Cemal’in
padişahın despot yönetimine başkaldırdığı için Beyazıt Meydanı’nda asılacağını
duyar. Korkuyla meydana koşar, asılanlar arasında ağabeyi yoktur fakat ömür
boyu sürgüne gönderilir. Bu, Sakallı Celal için ilk travmadır. İkincisi ise;
aynı okuldaki ağabeyi Nihal’ın ölümüdür. Atletik bir vücuda sahip Nihal
barfikste çalışırken başının üzerine düşer ve hayatını kaybeder. Celal’in
dünyası başına yıkılır.
En
büyük ağabey Kemal ise deniz subayı ve gemi mühendisi bir mucittir. “Havanın
oksijenini yakan bir makine’’icat etmiş ama bununla ilgili çizimler yanlışlıkla
bir manavın eline geçip “kesekâğıdına’’ dönüşünce uygulama olanağı
bulamamıştır.
1907’de
mezun oluncaya kadar Galatasaray’da geçirdiği 11 yıl, Celal’in özgür, bağımsız,
aydınlanmacı kişiliğinde çok etkili olur. Mezuniyetine az bir süre kala aşığı
olduğu okulu ile birlikte bütün kitapları ve anıları yanar. Bu onun için
ağabeyinin ölümü gibi ağır bir darbedir. Uzun süre kendine gelemez.
Okulunu
bitirir. Muhteşem bir Fransızcası ve elinde her kapıyı açan Galatasaray Lisesi
diploması vardır. Basit memurluklar gözüne küçük gelir. Tevfik Fikret
Galatasaray Lisesine müdür olunca bu dahi adamı elinden kaçırmaz ve okulda
öğretmenlik yapmasını sağlar. Celal, Nazım Hikmet gibi birçok gence ders verir.
Bir
süre sonra devlet Fransızcası kuvvetli 35 genci sınavla Fransa ve İsviçre’ye
yükseköğrenim için gönderir. Kazananlardan biri de Celal’dir. Sorbonne’da
Siyaset Bilimi okumaya Fransa’ya gönderilir. Kendisi Makine Mühendisliği okumak
ister fakat bunu hocasına söyleyemez. Sonra ailesine mektup yazarak devlet
büyüklerinden Makine Mühendisliğine geçmesini sağlamalarını, kabul etmezlerse
kendi paraları ile okutmalarını rica eder ama ailenin maddi imkânı gayet
yeterli olmasına karşın bunu reddederler. “Devlet neyi uygun görmüşse onu
tahsil et’’ cevabını alır. Bir daha asla kesmemek üzere o gün sakalını uzatmaya
başlar. Fransa’nın en büyük yazar, şair ve düşünürleriyle fikir alışverişinde
bulunur. Hür beyni daha da aydınlanır. “Devletin parasını yediğimiz yeter’’
deyip diploma almadan ülkesine döner.
Üsküp’e
Fransızca öğretmeni olarak gönderilir. Burada öğrenciler ve halk kendine hayran
kalır. Kendi parasıyla okulun önüne futbol sahası yaptırır. Fransa’dan toplar
getirtir. Öğrencilere don ve fanila diktirir. Futbol’u öğretir. Fakat bölgedeki
yobazlar onu şikâyet ederek okuldan attırır. Sebebi; futbol günahmış. Çünkü
Yezit’ler Hz. Hüseyin’in başını keserek yerde top gibi oynamışlar, futbol onu
temsil ediyormuş.
İstanbul’a
döner. Trablusgarp’ta Mustafa Kemal ve askerlerinin zor durumda olduğunu
öğrenir. Bir tekneye mühimmat doldurup yola çıkar. Fakat yolda İngiliz devriye
teknesi yollarını kesince arkadaşları “silahımız var vuruşalım’’ derler ama o
karşı çıkar; “ silahları değil aklımızı kullanacağız’’. Muhteşem dili ve siyasi
bilgisi ile İngiliz komutanına bu silahları Fransızlara direnen Tunuslu
mücahitlere götürdüklerine inandırır ve Mustafa Kemal’e ulaştırır.
Silâhaltına
alınmak ister ama “ülkeye öğretmen lazım’’ denilerek Kastamonu Lisesi’ne
Fransızca öğretmeni olarak gönderilir. Fakirlik, hastalık ve cehaletin olduğu
bir dönemdir. Şehirde frengi vardır, bununla mücadele eder. Öğrencilere
Fransızcanın yanı sıra tarih ve hayat bilgisi dersleri verir. Yobaz zihniyet
onu bir kez daha hedef alır. “Dini bütün yerde başı açık geziyor, çocuklara
Fransız devrimini anlatıyor, ayaktopu oynatıyor günahtır” diye İstanbul Eğitim
Bakanlığı’na şikayet ederler. Görevden alınır.
İzmit
Lisesi’ne gönderilir. Burada büyük şair Yusuf Ziya Ortaç ile tanışır. Sakallı
Celal öldükten sonra şair onun arkasından; “Celal beyin cenazesine gitmedim.
İnsan kendi tabutunun arkasından yürüyebilir mi?” diyerek dostluklarının
büyüklüğünü gösterecektir.
Sakallı
Celal buradan Ankara Lisesi’ne müdür yardımcısı olarak atanır. Burada da
öğrencilerine sürekli aydınlanmayı, akıllarını kullanmayı ve hurafelerden uzak
durmaları gerektiğini öğütler.
“Çocuklar
evlerinde ve camide din öğrenebilir ama Fransızca öğrenemez’’ diyerek din dersi
saatini azaltarak Fransızca derslerini arttırır.
Okulun
lağımı taşar, kimse ilgilenmeyince kendisi açar. Koskoca müdür yardımcısı bu
işi yapar mı diye ona işten el çektirirler. Sakallı Celal tepki olarak diğer
gün bir boyacı sandığı bulur ve okulun önünde öğrencilerinin ayakkabısını
boyar.
Mevzuatı
delerek Türkiye’de ilk kez İstanbul’dan bir bayan öğretmen getirtir ve
atamasını yaptırır. Çok büyük tepki alır.
Bakanlıktan
bir yazı gelir. Yazıda “Yükseköğrenime öğrenci ihtiyacı olduğu için son ve bir
önceki sınıfların durumlarına bakılmaksızın mezun edilmesi gerektiği’’
yazmaktadır.
Hiç
beklemeden burası “boyacı küpü’’ değil diyerek bir daha öğretmenliğe dönmemek
üzere istifa eder.
Aydın’a
incir fabrikasına işçi olarak gider. Fabrika yönetimine ve üreticilere incir ve
üzüm tarımının geliştirilmesini, taşınmasını, kurutulmasını ve paketlenmesini
modern tekniklerle öğretir. Fransızca bilen, muhteşem silah kullanan ve
fabrikanın karmaşık makinelerini tamir edebilen bu adam gözde biri haline gelir
ve “ustabaşılığa’’ getirilir.
İşçilere
okuma yazma ve Fransızca öğretir. Fabrika sahibine modern teknikleri, çiftçiye
ise kooperatifleşmeyi öğretir. Hasta bir işçi ve fakir bir köylüye maaşını
verdiği için komünist diye şikayet edilir. Polis evini basar, evde komünizme
ait belgeleri bulamayınca yerini sorarlar.
Sakallı
Celal ise kafasının içini göstererek “İşte burada’’ diye cevap verir.
Sağ
işaret parmağı makineye sıkışır ve ucu kopar. Soranlara “O zaten komünist
parmağımdı bir şey olmaz’’ cevabını verir.
Hakkındaki
iftiralara dayanamaz evindeki bütün eşyaları işçilere dağıtıp bir çuval kitapla
Ankara’ya döner. Oradan da İstanbul’a…
İstanbul’da
onu tanıyan dönemin en büyük şair, yazar, avukat ve kalburüstü aileleri
evlerine sohbetini dinlemek için davet ederler. Çünkü muhteşem bilgisi ve
konuşma yeteneği vardır.
Çöpçülerin
aldığı maaşı düşük bulur. Bunu protesto etmek için Vali konağının önünü
süpürmeye başlar. O sırada oradan geçen Rasih Nuri İleri ile hocası Profesör
Kerim Erim geçmektedir. O günü İleri şöyle anlatır; “Hocam, Profesör Kerim Erim
bir anda fırlayıp yerleri süpüren sakallı bir çöpçünün elini öpmeye başladı.’’
Sakallı
Celal Maddi sıkıntı çekse de hayatı boyunca kimseden para yardımı kabul etmez.
Elinde büyüyen Mehmet İsvan çok zengin bir iş adamı olur hocasına hesap açar
fakat öldükten sonra tek bir kuruşuna dokunmadığını görünce baygınlık geçirir.
Hayatı
boyunca hiç sigara ve alkol kullanmaz. Maddiyata asla önem vermez.
6
Haziran 1962 yılında hayata gözlerini yummadan önce vasiyetinde;
“Mustafa
Kemal’i seviyorum. Ona olan tahmin edilmeyen güçlü özlemimle ölüyorum. Onu
öpmek, koklamak isterdim.’’
Kaynak
olarak kullandığım Orhan Karaveli’ye ait “Sakallı Celal’’ isimli eserde şöyle
diyor büyük üstad;
Tek
isteği vardı Sakallı Celal Beyin; Türkiye’nin Atatürk’ün yolundan giderek
aydınlık günlere ulaşması… Bu uğurda bir şeyler yapabilmek için “bin dikene
katlandı’’. Kim bilir, yeterince yararlı olamamanın üzüntüsüyle göçüp gitti.
“Ya
bir de bu günleri görseydi’’...
Bir gün davet edildiği bir evde en sevdiği yemekler yapılmış bekleniyordur. Tarih 6 Haziran 1962’dir. Fakat Sakallı Celal o akşam yemeğe gelmez mutlaka acil bir işi vardır yoksa neden gelmesin denir ama iç huzursuzluğu olduğu kuşkusuz. Ertesi sabah erken saatte gidip okula bakarlar kapıyı açtıklarında Sakallı Celal’i ne yazık ki ölü bulurlar. Cenazesi 8 Haziran’da çok sevdiği okulu Galatasaray Lisesinden kaldırılır muazzam bir kalabalık uğurlar onu ve çok sevdiği hocası Tevfik Fikret’in yakına gömülmek ister.
Kardeşlerinden farklı olarak seçtiği soyadı ise Yalnız‘dır. Mezar taşında ise ;
“Celal YALINIZ”
“Bağban
Bir Gül İçin Bin Hare Hizmetkar Olur”
yazılıdır.
KAYNAKÇA: Orhan Karaveli / Bir 'Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam Öyküsü (2004), Sakallı Celâl, bir 'eski zaman kahramanı' (dunyalilar.org, 29 Ekim 2015), Fulya Uysal / Paşazade Mahmut Celal ya da bilindik ismiyle Sakallı Celal (11 Nisan 2016), Doç.Dr. Ulaş Başar Gezgin / Sakallı Celâl: Bir komünist Diyojen (evrensel.net, 6 Haziran 2017), Celal Yalınız (Sakallı Celal) Kimdir? (felsefe.gen.tr, 25.04.2019), Sakallı Celal Kimdir, Sözleri ve Hayatı (sozkimin.com, 25.04.2019).