Tıp bilgini, dermatolog (D. İstanbul, 20 Şubat 1889 – Ö. İstanbul, 8 Mart 1948). Milli Eğitim müdürlerinden Ahmet Behçet’in oğludur. Adıyla anılan hastalığı keşfetmekle tanınmıştır. Öğrenimine, M. Kemal Atatürk'ün arkadaşlarından olan maarif müdürlüğü yapan babası Ahmed Behçet ile gittiği Beyrut’taki bir Fransız okulunda, 1895’te başladı. Beşiktaş Rüştiyesi (ortaokul), Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisi’nden sonra 1910’da Askeri Tıbbiye’yi tabip yüzbaşı rütbesiyle bitirdi. Gülhane Tatbikat Mektebi ve Şeririyatı’nda (Gülhane Askeri Hastanesi) eğitimini tamamlayıp, 1914 yılına kadar Gülhane Deri ve Frengi Kliniği’nde çalıştı. Dermatoloji Kliniği asistanlığı süresince frengi hastalıkları ile ilgili tanınmış hekimlerle ve bu alanın öncülerinden olan Eşref Ruşen, Talat Çamlı ve bakteriyolog Reşat Rıza ile birlikte çalıştı.
Birinci Dünya Savaşı (1914-18) yıllarında Edirne, Eskişehir ve Kırklareli hastanelerinde başhekim yardımcısı ve dermatoloji uzmanı olarak görev yaptı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sona bilgi ve tecrübesini artırmak amacıyla yurtdışına çıkarak Budapeşte ve Berlin’deki çeşitli hastanelerde deri ve frengi hastalıkları üzerine yaklaşık bir yıl çalıştı ve 1919’da Türkiye’ye döndü. Döndükten sonra bir süre serbest olarak çalıştı, 1923’te İstanbul Zührevi Hastalıklar Hastanesi Başhekimliği ve Vakıf Gureba Hastanesi dermatoloji uzmanlığı görevlerini yürüttü. 1933’de İstanbul Tıp Fakültesi Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği’ni kurdu ve profesör oldu. Profesör unvanını alan ilk Türk akademisyeni olan Hulusi Behçet, 1939 yılında ise aynı üniversitenin aynı bölümünde, ordinaryüs profesör unvanını da aldı.
Hulusi Behçet’i bilim dünyasına
tanıtan en önemli hizmeti adıyla anılan “Behçet Hastalığı”, “Behçet Sendromu”,
“Trisymtom Behçet” ya da “Morbus Behçet” adlarıyla bilinen buluşudur.
Hastalığın belirtileri Hipokrat’tan bu yana bilindiği halde kesin olarak tanı
konulamamıştı. Hulusi Behçet ise 1924’ten itibaren başladığı çalışmaları
sonucunda hastalığın ayrı ayrı hastalıkların değil, aynı hastalığın görüntüleri
olduğunu saptamış ve çalışmalarının sonucunu 1936’da yurtdışında yayımlayarak
dikkatleri üzerine çekmiştir. 13-14 Eylül 1947 tarihlerinde Cenevre’de toplanan
uluslararası tıp kongresinde de Zürih Tıp Fakültesi Dermatoloji öğretim üyesi
Mischer’in önerisi üzerine hastalığa “Morbus Behçet” adı verildi.
O günden bu yana başta Japonya olmak üzere İngiltere, Amerika, Fransa ve diğer
ülkeler bu konuda
derinlemesine incelemelerde bulunulmuştur. Özellikle hasta sayısının giderek artması ve kimi
hastalarda prognonun çok
ciddî boyutlara varması, hekimleri etkin tedavi arama çalışmalarına yöneltmiş; ancak bugün geriye dönüp baktığımızda bütün
çalışmalara karşın,
1936'da Hulusi Behçet’in tanımladığı hastalığın gerek edenleri ve gerekse
tedavisi konusunda pek olumlu ve kesin sonuçlara ne yazık ki varılamamıştır.
Behçet hastalığı çocuklarda ve yaşlılarda pek rastlanmayan, daha çok kendine özgü belli bulguların varlığı ile tanı (teşhis) konulur. Ana kriterler denen ve bu hastalıkta görülen belirti ve bulgular şunlardır: Esas olarak bir damar iltihabıdır ve bu nedenle bulgular, damar iltihabının olduğu yere göre ortaya çıkar. Bulguların tümünün aynı anda ortaya çıkması koşul değildir. Kimi bulgular hastalığın ilk yıllarında yok iken birkaç yıl sonra ortaya çıkabilir. Behçet hastalığında görülen kimi bulgu ve belirtiler aynı zamanda Lupus, Lyme ve Crohn gibi hastalıklarda da görülebilmektedir. Behçet hastalığı tanısı konulmadan önce diğer hastalık olasılıklarını dikkate almak gerekir. Tanıda yararlı olan fakat Behçet hastalığının kriteri olarak kabul edilmeyen başka belirti ve bulgular da vardır; hastalığın dönemlerine göre bugün yararlı birçok sağaltım yöntemi uygulanmaktadır.
Hulusi Behçet, bu hastalığın sebep ve sağaltımı (tedavisi) konusunda o kadar net ve kesin bilgiler elde etmiştir ki, bugün bu konuya özellikle eğilen Japonya, Amerika, Fransa, İngiltere gibi ülkeler onun ulaştığı noktaya henüz ulaşamamışlardır. Hulusi Behçet’in bu önemli buluşuna dermatolojinin öteki dalları üzerine yaptığı çalışmaları da eklemek gerekir. Ayrıca mantar hastalıkları, şark çıbanı, ham incir dermatiti, arpa uyuzu gibi ülkemizde sıkça görülen deri hastalıkları üzerinde araştırmaları dikkate değer niteliktedir.
Hulusi Behçet’in mantar üzerindeki çalışmaları 1935 Budapeşte Uluslararası Dermatoloji Kongresi diploma ve plâketiyle ödüllendirildi. Arpa uyuzu konusundaki çalışmalarıyla hastalığın sebebinin türünü ortaya koymuş, ham incir dermatiti hastalığını dünyaya tanıtmış, şark çıbanı üzerindeki çalışmalarıyla dünyanın dikkatlerini üzerine çekmiştir. 1935 Budapeşte Uluslararası Dermatoloji Kongresi Diploma ve Plaketi ile, bu ölümünden sonra da Türk ve dünya tıbbına yaptığı katkılar nedeniyle “TÜBİTAK Bilim Ödülü” ile onurlandırılmıştır. Hulusi’ye, Soyadı Kanunu’nun çıkışıyla birlikte, Atatürk tarafından “Behçet” soyadı verilmiştir.
Hulusi
Behçet 1934 yılından itibaren Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği
Araştırmaları adlı bir dergi yayımlamaya başlamış ve bu arada Dermatologische
Wochenschrift ve Medizinischer Welt gibi yabancı tıbbî dergilerin
editörler listesinde yer almıştır. Gerek yerli gerekse yabancı bilimsel dergilerde
yayımladığı iki yüze yakın makalede, özellikle Behçet Hastalığı, şark çıbanı,
mantar hastalıkları, ham incir egzaması ve arpa uyuzu gibi hastalıklar
üzerinde durmuş, bunların yanı sıra dermatolojinin hemen bütün alanları
üzerinde araştırma yapmıştır. Büyüklü küçüklü yüz doksan altı adet eseri
vardır. 1948’de bir kalp rahatsızlığı sonucunda vefat etmiştir.
“Prof. Dr. Hulusî Behçet, Türk Tıp Dünyasının yetiştirmiş olduğu en
büyük değerlerden biri idi. Her büyük insan gibi alçak gönüllü bir insandı.
Türk Tıp Dünyasına büyük hizmetleri dokunmuş, ATATÜRK ve zamanın Millî Eğitim
Bakanı tarafından mükâfatlandırılmış olmasına rağmen, büyüklük kompleksine asla
kapılmamış, sadece vazifesini yapmış olmanın mutluluğu ile yetinmişti. Çünkü o
biliyordu ki, ‘alçak gönüllülük, asaletin meyvası’ idi. Vücudun üç organında
arızalar bırakan, gözleri kör eden ve sebep olduğu halsizlikle insanları adeta
bitkiye çeviren meçhul bir hastalığı bulmuş olmasına rağmen, asla büyüklük
kompleksine kapılmamış, bundan yararlanarak reklamını yapmak yoluna gitmemişti.
Bu, gerçek bir ilim adamının davranışı idi. Dünya tıp alemi bu buluşu büyük bir
ilgiyle karşıladı.”
BAŞLICA ESERLERİ:
Haleb veya Şark Çıbanlarının Diyatermi ile Tedâvisi (1922, 1925), Emrâz-ı Cildiy-ye ve Efrenciyyede Laboratuvarın Kıymet ve Ehemmiyeti (1923), Frengi Tedâvisi Hakkında Beynelmilel Anketlerim (İ1923), Was-sermann Hakkında Nokta-i Nazar ve Frengi Tedâvisinde Düşünceler (N. Ramih ile birlikte, 1924), Frengi Karha-i İbtidâiyyesi ve Serîri, Hurda-bînî Teşhisi (1926), Memleketimizde Arpa Uyuzlarının Menşei Hakkında Etütler (M. Hodara ve Süreyya ile birlikte, 1927), İrsî Frengi Kliniği (1929), Frengi Dersleri (1936), Klinikte ve Pratikte Frengi Teşhisi ve Benzen Deri Hastalıkları (1940).
KAYNAKÇA:
Türkiye Ansiklopedisi (c. 5, s. 357, 1974), Meydan Larousse Ansiklopedisi (c.
2, s. 243, 1980), Abdulhakim Koçin / “Çağımızın Ünlü Bilgini Hulusi Behçet
(Bilim ve Teknik Dergisi, Nisan 1991, s. 46-47), A. Latif Tat / “Hocam Hulusi Behçet (Türkiye
Klinikleri Dergisi, 5. Özel Sayı, s. 393-395), Çağını Aşanlar (Bilim ve Teknik
Dergisi, Mayıs 1991), Büyük Larousse (c. 3. s. 1454, 1992, Behçet
maddesi), Hasan Doğruyol / “Behçet,
Hulusi - Kendi adıyla anılan “Behçet Hastalığı”nı keşfeden Türk hekimi” (TDV
İslâm Ansiklopedisi (c.5, s. 350-351, 1992), Ana Britannica (c. 5, s. 58-59.
1994), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye
Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People
(2013).