Çocuk edebiyatçısı. 1931, Gagova köyü / Eski Cuma (Tırgovişte) / Bulgaristan doğumlu. Nadiye Ahmedova imzasını da kullandı. İlk ve ortaokulu köyünde, liseyi de Popovo kasabasında tamamladı. Yüksek öğrenimini Yüksek Toplumsal Bilim Akademisinin Ekonomi Bölümünde yaptı.
Sofya’da çocuklara yönelik yayın yapan Eylülcü
Çocuk gazetesinde sekiz yıl çalıştı. Gazete kapatılınca Sofya
Radyosunun spikerlik yarışmasını kazandı Sofya
Radyonun Türkçe Masasında yirmi yıl çalışarak emekliye ayrıldı.
Sanatçının eserlerinin büyük bölümü çocuk öykülerinden ibarettir. Öykülerinde çocukların anlayacağı sade bir dil kullanmıştır. Öykülerinin bir kısmı Bulgarca dergi ve derlemelerde de yayımlandı. Eserlerinde sade ve akıcı bir dil kullandı. Halen Sofya’da oturuyor. Evli ve bir çocuk annesi olup, Bulgarca ve Rusça biliyor.
ESERLERİ (Çocuk öyküsü):
Mavi Kordelalı Güvercin (1964),
Güldalı (1965), Solmayan Karanfil (1966), Nur Taneleri (2000),
Yirmidokuz Anahtar.
KAYNAKÇA: Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy / Bulgaristan Türk Çocuk
Edebiyatından Örnekler (2002), Tacettin Şimşek / Çocuk Edebiyatı İsimler
Sözlüğü (Hece-Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı, sayı: 104-105, Ağustos-Eylül 2005), Şaban
M. Kalkan Arşivi (2014), İhsan Işık / Resimli ve
Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12,
2015).
Gülşen çok, ama çok üzülmüştü. O
ahşap eve nice alışmıştı, onu nice candan sevmişti. O kapı etrafındaki soyuk
duvar kâğıtlarıyla, kapı çerçevesinde boyunu ölçtüğü kalem işaretleriyle
sevmişti doğdu doğalı oturduğu evceğizi. Annesinin çantasından çıkararak acele
makyaj yapıp, ayak sesleri duyunca da duvarda bıraktığı parmak izleriyle
sevmişti bu eski evi. Yıktıkları zaman ağlamıştı bile. Evin harabesi, sanki
çocukluğunun harabe yığınıydı. Arkadaşlarıyla kent içine geziye çıktığı zaman
yolunu sık, sık oradan geçiriyor ve yaşadığı ilk çocukluk hatıralarını
canlandırıyordu. Gel zaman git zaman yeni apartmanda yeni yeni tanışlar edindi,
eski evin hatıraları önce mum ışığı gibi soldu, daha sonra belleğinden sanki
silgiyle siliniverdi.
Bu hatıraların solmasına, silinmesine
belki de en çok Gökşen Amca yardımcı oldu. Nedense daha ilk görmesiyle sevmişti
bu amcayı Gülşen. Hele ad benzerliği onu daha da sempatik etmişti kızcağıza.
Nasıl mı yardımcı olmuştu Gülşen’e? İşte şöyle: Gökşen Amca tatlı dilli bir
adamdı. Çocukları yoktu. Belki de bunun için onları çok, çok seviyordu. Her
nerde çocuk görse hemen adını soruyor, başını okşuyor ve tatlı, tatlı
gülümsüyordu. Hatta bazen ce¬binden soğan şekeri, bir çiklet çıkarıp
uzatıyordu. Yeni apartmanın dairelerine tüm haneler yerleştiği zaman Gökşen Amca
ana babaların hepsini bir araya topladı. Toplantı gibi bir şey yaptı ve
kendilerine:
- Kendine ev alma, komşu al,
demezler mi hani. Zannımca hepimiz birbirimizden iyiyiz. Demek kendilerimize
gerçekten komşu almışız. Çocuklarımız da deyiver aynı yaştalar. Gelin iyi
olduğumuz gibi iyi de anlaşalım, iyi de geçinelim. Çocuklarımıza sahip çıkalım!
Bu sözlerden sonra odadakiler
arasında bir kıpırtıdır, bir fısıltıdır sezildi. Hepsi birbirlerine bakıştı, hayret
etti. Bazı veliler:
- Bu ne demek yani? Biz
çocuklarımızı başıboş mu bırakmışız? Yoksa neden kendi çocuklarımıza sahip
çıkalım...
Sonra konu genişletildi,
aydınlatıldı.
Toplantıdan herkes memnun, güler
yüzle çıktı. Çocuklar bir şey bilmeseler de sevinçliydiler. Çünkü kendilerini
konuşmuş, onları konu etmiş, onlarla ilgilenmişlerdi.
Konuşulanları önce Gökşen Amca
hayata geçirdi. Çocukların hepsini bir araya toplayıp parka geziye götürdü.
Onları salıncaklarda salladı, kaykaylara bindirdi. Yoldan gelip geçen tanımadık
kişilerle boşboğazlık etmemelerini, senli benli olmamalarını ve bunun
nedenlerini anlattı. Sonra kır çiçekleri toplayıp, annelerine, ablalarına birer
buket götürdüler. Eğlence dolu günü anlatmakla bitiremediler. Derken sonraki
cumartesi de gelip çattı. Apartman çocukları yine toplandı, Gülşen’in babası da
gecikmedi. Çocukları hemen ellerinden tutup yola koyuldu. Nereye gideceklerini
önceden düşünmüştü. Ama sürpriz olsun diye sır tutuyor, kimseye söylemiyordu.
Gide gide nereye gittiler, biliyor musunuz? Çocukların en çok sevdikleri yere:
Pastaneye! Herkes canının sevdiğini ısmarladı. Çoğu dondurma yedi, koka kola
içti. Hem yiyip içtiler, hem fıkralar anlatıp gülüştüler. Çocukların neşeli oluşları,
birbirilerine samimi olmaları etraftakilerin de dikkatini çekti. Komşu masadan
iri yan bir amca kalkıp Gülşen’in babasına yaklaştı. Yaklaştı ve fısıldarcasına
konuştu:
- Siz olsa olsa öğretmensiniz.
Affedersiniz amma, hangi okuldansınız?
Çocuklar da duymuştu bu ilginç
soruyu ve cevabını merakla beklediler.
Gülşen’in babası şaşırmıştı. Acaba
ne cevap versindi? Ve hiç beklenmedik sözcükler dilinden dökülüverdi:
-
Apartman okulundan!
Çocuklar hayret içindeydi. Birbirilerine
bakıştılar ve başlarını sallayarak cevabı desteklediler. Onlar gerçekten de
Apartman okulundandı. (1999, Sofya)
KAYNAK:
Şaban M. Kalkan Arşivi (2014).