Saz şairi (D. 1600? – Ö. 1690 ?).
Hayat hikâyesi hakkında yeterli bilgi yoktur. Doğum tarihi hakkındaki
rivayetler tahminden öteye geçmez. 1600’lü yıllarda doğduğu, 1690’lı yıllarda
öldüğü sanılmaktadır. Daha çok şiirlerinden elde edilen bilgilere göre
Çukurova’da, Toros’lu Türkmenler arasında yetiştiği; Kilis, Maraş, Kırşehir,
Erzurum gibi birçok Anadolu şehri ile Rumeli, Mısır, Trablus, Suriye gibi
çeşitli ve geniş bir coğrafyayı gezip tanıdığı sanılıyor. Karacaoğlan’ın,
elinde sazıyla diyar diyar dolaşan, gittiği yerlerde uzun süre kalamayan ve
belli bir işe bağlanamayan âşıklardan olduğu düşünülmektedir.
Türk Halk edebiyatının önemli
adlarından biri olan şairin şiirlerinin ünü, XVII. yüzyılın sonlarında
Azerbaycan ve Kırım’a yayıldı. Şiir ve türküleri halk arasında geniş beğeni
topladığı gibi saraylarda da söylenip çalındı. Gevheri ve Âşık Ömer vb. çağdaşı
şairler gibi Divan ve Tekke şiirinin etkisinde kalmadan; koşma, semai, türkü ve
söylediği kimi destansı şiirlerinde insan ve doğa güzelliği, aşk, hayranlık, yoksulluk,
gurbet, zamandan şikâyet ve ayrılık gibi temaları işledi. Yabancı kelime ve
tamlamalardan uzak durdu. Daha çok köy ve oymak çevrelerine bağlıydı. Güney
Anadolu çevresinde kullanılan kelime ve deyimlere çorça yer verdi: Hırızma,
döndeli, balaban, gövel, sübe vb. canlı halk dilini kullanan Karacaoğlan’ın
şiirlerinde Türkçeye sinmiş, köylü konuşmalarına kadar yerleşmiş yabancı
kelimelere de sık rastlanır: Vallahi, talih, hayal, daim, felek vb. sözcükler
bunlardan birkaçıdır.
Gençliğinde çok serüvenli, uçarı bir
hayat sürmüş, ihtiyarlığın gücü yetmezlikten kaynaklanan elemini şiirlerinde
anlattı. Göçler, giyim kuşam, düğünleri de şiirlerinde zengin şekilde izlenir.
Onda tasavvuf ve ilahi aşk düşüncesi yoktur. Ölümü bir kurtuluş olarak gören
halk şairlerinden farklı olarak o, ömrünü dünya hazları ve arzuları
doğrultusunda geçirmek ister. Bununla birlikte dine karşı saygısız veya
inançsız değildi. Daha çok dış dünyayı, dünyevi zevkleri, özellikle sevgilinin
hallerini ve güzellere düşkünlüğünü dile getirir. Bu yönüyle Divan şairi
Nedim’e de benzediği söylenmektedir. Dilinin sadeliği, açıklığı, samimiliği,
söyleyiş kıvraklığı, yerel söylemleri ustaca kullanması ve irticali söyleme
kabiliyetiyle de tanınır. Şiirlerinde konuşma rahatlığı, kendine has mecaz ve
benzetmeler yanında hece ölçüsüne ve kafiyeye de hâkim oluş görülmektedir.
Karacaoğlan’ın şiirlerinin önemli kısmı günümüzde halk türküsü olarak
okunmaktadır.
Halk için yazılmış romanların kahramanı
olan Karacaoğlan, efsanelere ve Atıf Yılmaz’ın çektiği “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası”
(1959) gibi filmlere de konu oldu. Yaygın bir üne sahip olan şaire kendisine
ait olmayan pek çok şiirin mal edilmiş olma ihtimali vardır. Yaşadığı yüzyıl ve
yer hakkındaki rivayetlerin çeşitliliğine bakılarak tarihte birden fazla
Karacaoğlan’ın yaşamış olabileceği fikri de ileri sürülmektedir.
Han Mahmud adlı halk hikâyesinde Karacaoğlan’ın
Tarsus’ta Karacakız adlı bir Yörük kızını sevdiği, fakat onunla evlenemediği
için kahrından Kırklar Mağarası’na çekilerek orada öldüğü anlatılır. Menkıbeye
göre birbirlerine kavuşamadan öldükleri için yöre halkı onları karşılıklı birer
tepeye gömmüş ve tepelere de onların adlarını vermiştir. Cahit Öztelli’nin
araştırmalarında bu tepelerin İçel’in Mut ilçesi yakınlarındaki Çukur
(Karacaoğlan) köyündeki tepeler olabileceği söylenir. Karacaoğlan tepesi
üzerinde bulunan harap mezar, çevre halkı tarafından ünlü şairin mezarı olarak
benimsendi. Günümüzde bu bölgede Karacaoğlan şenlikleri de düzenlenmektedir.
Fakat araştırmacıların çoğuna göre Karacaoğlan’ın nerede öldüğü ve mezarının
nerede olduğu belli değildir. Mersin, Adana, Maraş ve Erzurum’da mezarı olduğu
zikredilmekle beraber hiçbirinin kesinliği yoktur. Birden çok yerde mezarının
gösterilmesi, şairin pek çok çevrede sevilip benimsendiğine işaret eder.
Etkileri, Gevheri, Âşık Ömer, Emrah,
Dadaloğlu, Dertli, Bayburtlu Zihni, Seyrani gibi halk şairleri ile Millî
Edebiyat Akımı ve Cumhuriyet dönemi şairlerinden Rıza Tevfik Bölükbaşı, Faruk
Nafız Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer, Behçet Kemal Çağlar,
Cahit Külebi gibi halk şiirine yakınlık duyan pek çok şair üzerinde görüldü.
Hayatı Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi’nde (1967) hikâyeleştirilen
Karacaoğlan’ın şiirleri, önce S. Nüzhet Ergun’un Karacaoğlan Hayatı ve Şiirleri
(1933, 2. bas. 1963) adlı kitabında, sonra Cahit Öztelli’nin Karacaoğlan
Bütün Şiirleri ( 1970) adlı eserinde derlendi. Hakkında yirmiye yakın
inceleme ve tanıtma kitabı yazıldı.
Şair hakkındaki yayınlarda beş yüzün
üstünde şiiri olduğu görülmektedir. Fakat bunların çoğu farklı kaynaklardan
derlendikleri için küçük değişiklikler dışında birbirlerinin aynısıdır. M.
Necati Karaer, bu şiirleri karşılaştırarak eledi. Onun kitabında Karacaoğlan’a
ait dört yüz altmış iki şiir bulunmaktadır.
“Divan şiirinin onca revaçta olduğu
bir çevreye, halk şiirimizin bu kadar yaklaşabilmiş olması ilgi ve dikkatleri
çekecek bir husustur. Büyük sanatkâr, çağ ve çevre sınırlarını aşabilen
kişidir. Karacaoğlan bu sınırları, yer yer Türk diline olağanüstü bir akıcılık
kazandıran, gerçekten güçlü şiirleriyle aşmış, geçmiş yüzyıllardaki duygu ve
düşünceleri bütün tazeliği ve canlılığı ile günümüze aktarabilmiş büyük bir
şiir ustasıdır.”
(Müjgan Cunbur)
“Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi, şiirimizin büyük
ustalarından birisi de Karacaoğlan’dır. Büyük ustamızın on yedinci yüzyılda
yaşadığı sanılıyor. Kökünün daha derinlerde olduğu gerçek. Epope’den Dede
Korkut’a; Dede Korkut’tan koşmaya ne zaman geçilmişse, Karacaoğlan o zamandan
beri sürüp gelen bir havadır; bir söyleyiş, bir duyuş biçimidir. Onun ne zaman
doğduğu, yaşadığı da işte bu yüzden önemli değildir. İptida Karacaoğlan bir
büyük kişilikti. Bu bilinen bir gerçektir. Sonra, yüzyıllar geçtikçe halk onun
yöresini yeni şiirlerle, yeni yeni ozanlarla, daha da ileri giderek,
yetiştirdiği yeni Karacaoğlan adlı şairlerle ördü. Benim gençliğimde
Çukurova’da Karacaoğlan adıyla şiirler söyleyen dört tane Karacaoğlan vardı.
Karacaoğlan gibi, onun havasında şiirler söylüyorlardı. Halk da -buna çok
rastladım türkü derlemeleri yaparken- sevdiği tüm şiirleri Karacaoğlan’a mal
ediyordu. Bir kişiliğin yöresinde böyle yoğun bir oluşma, şaşırtıcı bir şeydi.
Bir de Karacaoğlan’ın şiirlerine bakarsak, daha halkın dilinde yaşayan, ya da derlenmiş şiirlerine, bugün de Çukurova köylüsünün dünya karşısındaki tekmil tavırlarını görürüz. Bu belki tekmil doğa karşısındaki insanın insanca davranışıdır, evrenseldir. Belki değil düpedüz evrenseldir. Halkın içinde yaşamış büyük kişilikler, halkın dili olmaktan başka çare bulamamışlar, böyle olunca da halk onların yöresini daha da, zaman geçtikçe gür bir toprak gibi gittikçe yeşertmiş, ona yeni yeni güzellikler, çiçekler eklemiştir. Ve Karacaoğlan’ın şiiri binlerce yıl akarsular dibinde yıkanmış çakıl taşları gibi dilden dile geçerekten incelmiş, güzelleşmiş, arınmış, zenginleşmiştir.” (Yaşar Kemal)
KAYNAKÇA: Abdullah Tansel / Millî Edebiyat Devri Şiir Sahasında Âşık Tarzı Şiirleri (Ülkü Mecmuası, sayı: 74, 1939), Cahit Öztelli / Karacaoğlan (1952), M. Fuad Köprülü / Türk Saz Şairleri (1962), Müjgan Cunbur / Karacaoğlan Hayatı ve Şiirleri ( 1972), İlhan Başgöz / Karacaoğlan (1978), Öner Yağcı / Sevdanın Ozanı Karacaoğlan ve Şiirleri ( 1996), Nurettin Albayrak / Karacaoğlan (1998) - TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 24, 2001), TDOE –TDE Ansiklopedisi 5 (2004), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Sanatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).