Gazeteci yazar - anı, gezi, araştırma yazarı, STK yöneticisi 1946 yılında eskiden Yugoslavya'ya bağlı şimdi bağımsız Kosova'nın Priştine kentinde doğdu. 1956'da Türkiye'ye gelen göçmen bir ailedendir. Gazeteciliğe 1966’da Cumhuriyet gazetesinde muhabir olarak başladı. İşçi ve eğitim sayfaları hazırladı. 12 Mart sürecinde Cumhuriyet yazarları ile birlikte işten atıldı.
Şükran
Soner, bir yıl aradan sonra Nadir Nadi döneminde Cumhuriyet’e döndü. 1990
yılında Nadir Nadi’nin ölümü gazeteden ayrılanlar arasında yer aldı. Sonra geri
döndüler.
Gazetecilik
yaşamı boyunca uzmanlaştığı alanlarda yazı yazmaktan daha yoğun sayılabilecek
bir tempoda sendikal, meslek örgütleri ile siyasi partiler ve demokratik
platformların söyleşi, panel, seminer etkinliklerine katılan Soner, İnsan
Hakları Derneği, Ada Dostları Derneği, Ekonomik Toplumsal Tarih Vakfı gibi
sosyal örgütlenmelerin kuruculuk ve yönetimlerinde çalıştı.
Meslek
örgütleri içinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası
üyeliği yanı sıra, TGS’de yönetim organlarında görev aldı. 1970’li yıllarda iki
dönem TGS Genel Eğitim Sekreterliği yaptı. 1999 genel kurulunda yönetime
yeniden girerek TGS Genel Başkan Vekili ve 2001 genel kurulunda TGS Genel
Başkanı seçilmişti.
Basılı
kitapları da olan Şükran Soner, Cumhuriyet gazetesinde yazmaya devam ediyor.
CHP
milletvekillerinden Ahmet Güryüz Ketenci'yle evlenmiş ve ayrılmıştır.
Kitapları:
Düşler
Kuruyorum Biz de Çocuktuk 1 (Ortak kitap - Ataol Behramoğlu, Deniz Som, Oktay
Akbal ile, 2008)
Bizim
68'liler (2009)
Tito'nun
Çocuklarından Atatürk'ün Gençliğine Göçün Göbeğinde (2021)
İşçiyim
Haksızım (Önder Aker ile, 2022)
HAKKINDA:
Şükran Soner Yazıları - ‘Times yalan söyler mi?’ (cumhuriyet.com.tr, 17 Eylül
2022), Şükran Soner - Journo (journo.com.tr, 17 Eylül 2022), Şükran Soner
Kimdir (haberler.com, Şükran Soner (eksisozluk.com,
17 Eylül 2022), Şükran Soner kimdir? - Kitapları (dr.com.tr, kitapyurdu.com, kidega.com,
17 Eylül 2022),
‘TİMES YALAN
SÖYLER Mİ?’
ŞÜKRAN SONER
“Bizim
68’lilerin” gençliği, işçisi, her meslekten kayıtlı kayıtsız emekçileri,
Aydınlanmacıları, siyasi partilere, mesleklerine göre emekçilerin, örgütlenmiş
örgütlenememişleri.. 12 Mart askeri darbe süreçlerini, ağır bedeller ödeyerek
yaşadılar, direndiler, haklarını aradılar.. Gençlik örgütlenmeleri işgal
eylemlerine damgalarını vururken işçiler 15-16 Haziran direnişlerinde
ağırlıklarını koydular.
Ortalık
biraz sakinleşmişken, İngilizcemi biraz olsun ilerletebilmek umuduyla soluğu
Londra’da beş haftalık bir gençlik kursunda almıştım. AB ülkelerinin tümünden
gelen öğrenciler, hocalarımız güncel gündem üzerinden tanışmaya çalışıyorduk.
Topluca Amerika’nın Vietnam savaşı başta, insan haklarına aykırı gelen tüm
eylemleri birden kapsayan, bana azıcık garip gelse de ileri demokrasi kültürü
algısı veren, kiliselerin de işin içinde, katkıda bulunduğu gösteriler, müzikli
ayinler içinde yerimizi bulmuş oluyorduk.
Kursta
dil çalışmalarımız da özgür, özgün her ülkedeki durumları kapsayan tartışmalar
üzerinden, ağırlıklı “68 ruhu”nu içeren gündemli oluyordu. Türkiye
sorgulamasında bizde yaşananları gazeteci gözüyle özetledikten sonra, sol
potansiyelin ağırlığını da paylaşmış oluyordum. Kafadar Alman kökenli yakın
arkadaşım elinde Times gazetesi küçük bir haberi göstererek görüşlerime
eleştiri getirmek istedi. “Bak Türkiye’de komünizme karşı Amerika’dan yana
gençlik örgütlenmiş, on binler eylem yapmışlar” dedi.
“Yalan
haber” itirazıma “Times yalan söylemez” yanıtı geldi.
***
Benim
yanıtım ise “Sizin ülkelerin haberleri için evet ama bizim ülkelerde ağırlıklı
İngiliz, Amerikan istihbaratı ile ilişkili haberciler çalıştığından, yoksul
ülkelerin tümü için yalan habercilik geçerlidir” oldu. Kanıtlamak için gazeteyi
aradım, arkamdan yaşanan olayların haberlerinin yayımlandığı Cumhuriyet
gazetelerinin gönderilmesini istedim. Öngördüğüm gibiydi. 6. Filo arkamdan da
gelmiş, sol gençlik açıklamalar ile tahrik edilmiş, filo askerleri malum
yerlere ziyarete koşturunca da olanlar olmuştu. MTTB, emperyal merkezlerden
finanse edilen, komünizme karşı dernekler ile birlikleri sokaklara taşmışlar,
güya komünizmi lanetlemişlerdi.
Elbette
siyaseten Amerika, İngiltere yandaşlığı ağızlara alınmamış, 6. Filo’yla
ilişkili, askerlerin Dolmabahçe’den denize dökülmeleri, polis baskınlarında
Vedat Demircioğlu’nun ölümü başta çok sayıda sol gençlik liderinin yaralanması,
tutuklanmaları olayları yaşanmıştı. Demokrasi ilkelerinin bizlere yok sayılması
gerçeğinin Türkiye için bile geçerli olması karşısında şaşkın, üzgündüler.
Yüzlerinde özür dileyen üzgün bakış, yaşananları ile saygı duyulan ülke
konumuna geçivermiştik.
***
Pandemi
döneminde “Cumhuriyet’ten tanıklıklar” başlığı ile arşivimizin deneyimli
çalışanları ile iç içe, gazete sayfalarının anlamlılarını satır satır taramış
olarak ortak bir çalışmayı yıllara yaymıştık. Şaşkınlıkla içinde yaşarken
algısında olamadığım, beynime kazınan gerçeği özetlemeliyim: “Cumhuriyet’in
Atatürk devrimciliği önderliğindeki dünyada hâlâ yeri doldurulması söz konusu
olamayan kazanımlarının üzerine, 1961 Anayasası ile 1973 yasalarının
bütünlüğünde gelen, düşünce özgürlüğü ile başlayan, yaşamın bütün alanları için
geçerli, örgütlü hak aramayı toplumsal birikimimizle, dünyayı şaşırtacak
ölçeklerde hızla öğreniyorduk. Emperyal odakları ürkütmüş olmalı hızlı kırma
operasyonları gündemimize sokuluverilmişti. Hak arama açılımlarına, en büyük
darbenin, asıl kırılmanın 12 Eylül’de değil, 12 Mart’ta yaşanmış olduğunun
kokusunu alıyordum.”
12
Eylül ile, şiddetli işkenceler, can almalarla nokta konulmuştu. 12 Mart’ta,
olumlu kazanımların çarkları tersine döndürülüverilmişti. Emperyal dünya
demokratik haklar kazanımları ülkemiz halkı için tehlike çanı olarak algılamış,
gereği için içerden maşa olacak kadrolarla, başta siyasal, toplumsal örgütlenme
çarkları örülüverilmişti. Kişisel kastım olmaksızın o zamanki üstün zekâsı,
Cumhuriyet okulları eğitimi kazanımları ile, önder Demirel’in “Morison
Süleyman” olarak yargılanmasının hiç de haksız olmadığını, çıplak belgeleri ile
gözlemlemiştim.
Koruyamadığı,
çok tepki alan Diyanet İşleri başkanını görevden alarak feda ederken seçmenden
anayasa değişikliği için oy istemişti. Oyları artmış ancak anayasa değiştirmeye
yeterli olmayınca da Edirne’de keşfettiği Fetullah Gülen’i önce İzmir’e
sonrasında, vekâleten Diyanet İşleri başkanlığına atayıvermişti. Demirel’in
hakkını yememek için de 12 Eylül sonrasına geçiş yapmalıyım.
Cumhuriyetin
üstün değerleri ile eğitimlerinin de sonucunda, şapkasını alıp gidip gelerek
geldiği noktalardan sonra, Zincirbozan’da Ecevit ile kaderdaş, “Gandi” kültürü
ile de kaynaşmış olarak, Özal’ın tahtını sallamış, cumhurbaşkanlığı sürecinde
ise çok farklı, demokrasiye, insan haklarına saygılı bir kimlikle karşımıza
çıkmasının da altını çizmeliyim. Ya işte böyle, Times bile, diktatörlük süreci
hastalıklarının her depreşmesinde, gelişmekte olan ülkelere dönük ağırlıklı
olarak, kendi ülkeleri için bile, çok sık yalan beyin yıkama eylemlerinde, tüm
güdümlü dünya medyası gibi kolaylıkla görev üstlenebiliyormuş.. Elbette
günümüzde de çok geçerli bu sürecin içindeyiz.
KAYNAK:
Şükran Soner Yazıları - ‘Times yalan söyler mi?’ (cumhuriyet.com.tr, 17 Eylül
2022),