
Mutasavvıf. Mutasavvıf. Hoca Ahmed-i Yesevî'nin dervişlerinden olup Yunus Emre’nin mürşididir. Efsânevî kişiliği ve hayatı hakkında rivâyetler muhteliftir. Nerede doğduğu ve vefât ettiği, doğum ve vefât tarihleri hakkında kesin bilgilere rastlayamıyoruz. Ancak, o’nun Selçuklu Devleti zamanında ve hatta; Mevlâna Celaleddin ile aynı devirde yaşadığı sanılmaktadır. Bu düşünceyi destekler mahiyette Yunus Emre’nin bir şiirinde bu husus açık bir şekilde dillendirilmiştir:
“Mevlânâ Hüdâvendigâr bize nazar kılalı
Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır”
“Fâkîh Ahmed Kutbuddin Seyyid Ahmed Necmüddin
Mevlânâ Celâlüddin o kutb-i cihân kani”
(Doç.Dr.Musa K.Yılmaz, Büyük İslâm Şairi Yunus Emre, Diyanet Üç Aylık, Dinî, İlmî, Edebî Dergisi Yunus Emre Özel Sayısı, s.16; (Ocak-Şubat-Mart Cilt 27-Sayı 1; 1991-Ankara)
(Ayrıca Bakınız Ahmet Şahin, Hz.Mevlânâ ve Yunus Emre’de “Varlık-Yokluk” Kavramı; Berceste Dergisi Ekim 2008, Sayı:76, s.24)
Bu da gösteriyor ki, Taptuk Emre’ye izâfe edilen Bektâşî velâyetnâmelerindeki atıf, ifâde ve bilgiler yakıştırmadan ibarettir. Tapduk Emre’nin, Moğol zulmü sırasında Mevlânâ Hazretleri’nin babası Sultân’ül Ulemâ ve mahiyeti gibi, Belh taraflarından Anadolu’ya gelenler arasında olması da ihtimal dahilindedir.
Bunlardan bize göre, Fuad Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” adlı eserinde Yûnus Emre bahsini anlatırken, Tapduk Emre hakkında verdiği bilgiler, en gerçekçi bilgilerdir:
(…)“O’nun Cengiz istilâsı üzerine Buhâra tarafından Anadolu’ya gelmiş Sinan Efendi yâhut Sinan Ata adlı Orta – Asyalı bir Türk şeyhi tarafından irşâd edildiği hakkında Anadolu dervişleri arasında eskiden beri mevcut bir an’ane, Yûnus üzerindeki Ahmed Yesevî tesirlerini de pek iyi açıklamaktadır.”
(Ord.Prof.Dr. Fuad Köprülü,Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 118; İlmî Eserler:11, 7. Baskı Ankara 1991; s.266)
Prof.Dr.Haşim Şahin ise, TDV İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı Tapduk Emre maddesinde şöyle demektedir:
“(…)Tapduk Emre’nin en tanınan Müridi Yûnus Emre’dir. Uzun yıllar hizmetinde bulunan Yûnus Emre onun görüşlerini Anadolu’da ve Şam’da yaymış, kendisinden sevgi ve övgüyle söz etmiştir. Şeyhinin kapısına kırk yıl hizmet ettiğine dair meşhur menkıbe bir çok kaynakta yer almaktadır. Yunus Emre’nin Şeyhinin fikirlerini yaymaya çalıştığını ve bunu başardığını, ‘Vardığımız ellere şol safa gönüllere / Halka Tapduk mânisin saçtık elhamdülillâh’ mısralarıyle dile getirmiştir. Taptuk Emre’nin Şeyh Ömer ve Şeyh Câfer isimli iki müridi daha olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.
(...)Tapduk Emre’nin Bursa’da, Manisa’da Kula ile Salihli arasındaki Emre adlı bir köyde, Afyon - Sandıklı, Karaman, Sivas, Erzurum, Aksaray, İsparta - Keçiborlu gibi yerlerde Tapduk Emre’ye izâfe edilen mezarlar vardır. Bunlardan bazıları hem Tapduk Emre’ye hem Yûnus Emre’ye ait kabul edilmektedir. Bununla birlikte en muteber görüş, Tapduk Emre’nin mezarının Ankara’nın Nallıhan ilçesine bağlı Emresultan köyünde bulunduğu şeklindedir. Nitekim bu bilgi bir çok kaynağın yanı sıra Afyonkarahisar Şer’iyye Sicilleri’nde de yer almaktadır. Tapduk Emre’nin ve müridlerinin faaliyet sahasının Anadolu coğrafyası ile sınırlı kalmayıp Balkanlar’a da ulaştığı bazı köy adlarının onun adıyla anılmasından anlaşılmaktadır. Meselâ Anadolu’da Aksaray ilinin merkez nahiyesine ve Edirne’nin Havsa ilçesine bağlı birer köy, ayrıca Varna’ya bağlı bir köy Tapduk adını taşımaktadır. Bu bilgi Tapduk Emre’nin sözü edilen bölgelere gittiğini doğrulamasa bile müridlerinin yayılma sahasının tahmini konusunda önem arzetmektedir.”
(Haşim Şahin, TDV İslâm Ansiklopedisi: Ankara 2011, C. 40; s.13)
Fuad Köprülü’de Yunus Emre’nin Dîvân’ındaki bazı şiirlerden yola çıkarak Hazreti Mevlânâ’nın ve Şeyhi Taptuk Emre’nin Yûnus Emre’den önce vefât ettiklerini, mürşidinin emriyle Şam, Antep ve Kâbe’ye gittiğini belirtmektedir:
“Hakîkat erenler, gitti dünyadan her biri
Konya’da Mevlânâ Hüdâvendigâr yatur
Yûnus sen de ölürsün, kara yere girersin
Mürşidlerin ulu’su Emre Sultân yatur
Emr-i mürşid ile oldum Şam’a revâne
Ne mümkindir gide Şam’a böyle dîvâne
Murâd olan Anteb imiş çıktı beyâne
Yûnus bir nutuk söyledi Anteb’de (?!..)
Rûm’dan çıktım yürüdüm, mum olup sızdım eridim
Şükür Hakk’a yüzler sürdüm ne güzel Kâbe yolları
Edüb niyyet gittik Kâbe iline vardık tavâf ettik El-hamdüli’llâh
Ol cennetten çıkan Hacer-i esvede yüzümüzü sürdük El-hamdüli’llâh
Vardığımız illere, şol safâlı gönüllere
Baba Tapduk mânâsın aldık El-hamdüli’llâh
Açduk evi kışladık çok hayırlar işledik
Üş bahar oldu geri göçtük El-hamdüli’llâh
Derildik pınar olduk, ayrıldık ırmak olduk
Şol akarsular olduk şükür El-hamdüli’llâh
Tapduk’un tapusunda, kul olduk kapusunda
Yûnus miskin çiğ idik, piştik El-hamdüli’llâh
Dost bağcesi gülünden, şükür ânın dilinden
Yûnus şeyhin ilinden bize dervişler gelür’’
(Köprülü,Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s.269, 270)
Tapduk Emre’nin efsanevî kişiliği, mürşidi olması münasebetiyle Yûnus Emre’nin şahsiyeti ile adetâ bütünleşmiştir. Yûnus Emre’nin Dîvânı’nda Şeyhi Tapduk Emre’ye olan derin bağlılığını ve muhabbetini ifâde eden parçalara sıklıkla rastlanması bunun en bariz misâlidir:
“Âşık Yûnus Girdi yola
Uğradı Taduk Emre’ye
Haydar dem ciğer kanı ile
Vasf-ı hâlim yazar oldu
Yûnus eydür azıklıyım
Tapduk’unuz dost yüzüdür
İşte bu söze inanmayan
Bunda bulsun ettiğini
Yûnus Emre’m sen tek otur
Da’vâyı mânayı bitür
Tapduk’leyin bir er getür
Cana başa kalmaz ola
Yûnus sen Tapduk’a kılgil dûalar
Âşıklar meydânı ‘arş’dan uludur
Miskin Yûnus bu sözü can içinde söyledi
Söyleyen de bî-haber Tapduk Emre kârıdır
Yûnus sen Tapduk’una kıl duâlar
İçme sen zehr-i kâtil aşk elinden
Aşk sultânı Tapduk’tur Yûnus gedâ ol kapuda
Gedâlara lûtfeylemek kâidedir Sultâna
Yûnus’tur bunu söyleyen
Tapduk’a kulluk eyleyen
Din yoksulun bay eyleyen
Ol Subhâna’llah değil mi
Yûnus yine usrüdü Tapduk yüzün görelden
Meğer ânın elinden bir cur’a şerbet içmiş
Miskin Yûnus bilşeli
Cân-ü gönül verişeli
Tapduk’una erişeli
Gizlü râzım açar oldum
Sorun Tapduk’lu Yûnus’a bu dünyadan ne anladı
Bu dünyanın karârı yok, sen ne imiş, ben ne imiş
Yûnus esrüyiben düştü sokakta
Çağırır Tapduk’una ‘âr gerekmez
Şeyh-ü dânişmend-ü velî
Cümlesi birdir er-yoli
Yûnus’tur dervişler kulu
Tapduk gibi serveri var
Aşktır bunca âvâzlar
Dediğim mâna sözler
Tapduk Yûnus’u gözler
Bu vilâyet içinde
İsrâfil Sûr’in urıcak
Her bir sûret nefsim diye
Ben anmayım hiç Yûnus’u
Taduk köle oldum dile
Emre’m bir doğan idi kondu Tapduk dalina
Av ve şikâre geldi, bu yuva kuşu değil”
(Köprülü,Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s.268)
KAYNAKÇA:
Doç.Dr.Musa K.Yılmaz, Büyük İslâm Şairi Yunus Emre, Diyanet Üç Aylık, Dinî, İlmî, Edebî Dergisi Yunus Emre Özel Sayısı, s.16; (Ocak-Şubat-Mart Cilt 27-Sayı 1; 1991-Ankara), Ahmet Şahin, Hz.Mevlânâ ve Yunus Emre’de “Varlık-Yokluk” Kavramı; Berceste Dergisi Ekim 2008, Sayı:76, s.24), Ord.Prof.Dr.Fuad Köprülü,Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 118; İlmî Eserler:11, 7. Baskı Ankara 1991; s.266), Prof.Dr. Haşim Şahin, TDV İslâm Ansiklopedisi: Ankara 2011, C. 40; s.13).
Editör: AHMET ŞAHİN