
Ömer Seyfettin
Hikâyeci (D. 11 Mart 1884, Gönen / Balıkesir - Ö. 6 Mart 1920, İstanbul). Ayas, Camsâp, C. Nazmi, C. Nizami, Ç. Kemal, F. Nezihi, Feridun Perviz, Kâf-ı Farsi, Kaygusuz, M. Enver, M. Enver Perviz, Ömer, Perviz, Süheyl Feridun, Şit, Tarhan, Tekin imzalarını da kullandı. Babası Kafkas kökenli Ömer Şevki Efendi, annesi İstanbullu Fatma Hanım’dır. Dört yaşındayken Gönen’de Mahalle Mektebine başladı. Medrese usûlü eğitim ailesinin hoşuna gitmediği için okuldan alındı ve Ayancık’ta o zamanın ilkokulu olan Sıbyan Mektebine başlatıldı. Burayı tamamlamadan annesinin eşliğinde İstanbul’a götürüldü (1892) ve Mekteb-i Osmani’ye kaydedildi. Bir süre sonra babası tarafından ortaokul dengi olan Eyüpsultan Askerî Baytar Rüştiyesine yerleştirildi. Burayı bitirince (1896) Edirne Askerî İdadîsine (lise), orayı bitirince de 1900’de İstanbul Mekteb-i Harbiye-i Şahane (Harp Okulu)’ye girdi ve 1903’te mezun oldu.
Mülazım-ı Sani (üsteğmen) rütbesiyle lk görev yeri ve merkezi Selanik’te olan Üçüncü Orduya bağlı İzmir Redif Tümeninin Kuşadası Redif (Yedek Asker) Taburuna (1903-07) atandı. Ardından İzmir’de Jandarma Okulunda öğretmenlik yaptı. 1909 yılı başlarında Üçüncü Ordu merkezi Selanik’e gönderildi; ancak bölge karışık olduğu için seferî görevlerle daima yer değiştirdi. Görev yerleri Makedonya Menlik kazası, Manastır Pirlepe kazası, Velmefce, Osenova, İştip, Demirhisar, Balâ, Razlık, Köprülü Köy vb.dir. 1912’de askerlikten ayrılarak Selanik’e gitti. Ancak Balkan Savaşı çıkınca yeniden askere alındı, üstteğmen rütbesiyle Garp Ordusunun 39. Alayına katıldı (14 Eylül 1912). Önce Komanova’da Sırplara, sonra Yanya’da Yunanlılara karşı savaştı. Kanlıtepe’de Yunanlılara tutsak düştü (1913). 20 Ocak-28 Kasım tarihleri arasındaki on aylık esirlik dönemi hakkında bilgi yoktur. 23 Şubat 1914’te askerlikten bir kez daha ayrılarak Kabataş Sultanisinde (lise) öğretmenliğe başladı. Ölümüne kadar bu okulda çalıştı (1914-20). Ayrıca İstanbul Üniversitesinde kurulan Tetkikat-ı Lisaniye Encümeni üyeliği ve İstanbul Erkek Muallim Mektebinde edebî kıraat öğretmenliği de yaptı.
Otuz bir yaşında iken İttihat ve Terakki Fırkasının ileri gelenlerinden Dr. Besim Ethem Bey’in kızı Câlibe Hanım’la evlendi. 1916’da Fahire Güner adlı bir kızı doğdu. Eylül 1918’de eşinden ayrıldı. Hayatını, Kalamış Koyu’ndaki küçük köşklerden birinde tamamladı. Şubat 1920’de hastalandı, 4 Mart’ta Haydarpaşa Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldı, orada şeker hastalığına yenik düşerek öldü. Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığına gömüldü, mezarlık tramvay garajına dönüşeceği zaman kabri Zincirlikuyu Mezarlığına (1939) nakledildi.
Ömer Seyfettin, edebiyata 14 Temmuz 1898’de Pul’da (sayı: 12) yayımlanan “Lâne-i Garam” şiiriyle adım attı. Bunu, on yedi ay sonra Mecmua-yi Edebiyye’de (1900) “Terane-i Giryan” ve “Hiss-i Müncemid” yayınlarındaki şiirleri izledi. İlk yazısı “Elektrik Lem’ası”, Mecmua-yi Edebiyye’de (Mart 1902); ilk öyküsü “Tenezzüh”, Sabah gazetesinde (13.4.1902) yayımlandı. İzmir’de bulunduğu dönemde Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman, Hakkı Tarık Us ve Yakup Kadri’yle tanıştı. O yıllarda İzmir’de çıkan Serbest İzmir, Sedat ve Muktebes gazete ve dergilerinde yazıları yayımlandı. Baha Tevfik’in yönlendirmesiyle Batı edebiyatı ve düşüncesiyle ilgilenmeye başladı. İzmir’den ayrılıp Rumeli’ye geçince İttihat ve Terakki Fırkasıyla ilişki kurdu. 1909-12 yıllarında şartlarının uygun olmamasına karşın okumaya ve yazmaya ara vermedi. Bu dönemde, daha çok şiir, günlük, az sayıda öykü yazdı ve Fransızcadan çeviriler yaptı. Bunları, Selanik ve Manastır’da çıkan Bahçe, Kadın, Hüsün ve Şiir; İstanbul’da çıkan Eşref, Musavver Hâle, Piyano dergilerinde yayımladı.
Meşrutiyet’in ilanından (1908) hemen önce Selanik’ten Ali Canip’e edebiyatın bir amacı olduğunu, dilin buna hizmet ettiğini anlatan bir mektup yazdı. Bu, Millî Edebiyat dönemini başlatan bir mektup olarak sayılabilir. Çünkü Genç Kalemler dergisinin içeriğini değiştirmesine aracı oldu. Derginin kadrosunda Ömer Seyfettin ve Ali Canip’ten başka İttihad ve Terakki’nin genel merkez üyesi Ziya Gökalp de vardı. Üçü, Millî Edebiyat akımının öncüleri oldular. Ömer Seyfettin, Millî Edebiyat akımının kuruluş bildirgesi sayılabilecek Yeni Lisan adlı yazısında (11.4.1911) Servet-i Fünûn edebiyatının ağır ve güç anlaşılır diline karşı çıkarak halkın konuştuğu dille yazmanın gerekliliğini savundu. Bunun edebiyattaki ilk örneklerinden biri de Genç Kalemler’de yayımlanan Bahar ve Kelebekler hikâyesi oldu. Aynı dergide yayımlanan ikinci hikâyesi Pamuk İpliği, onun Edebiyat-ı Cedidecilerden ayrılığını belli etti. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, ilkesi “Halka doğru gitmek, halk için çalışmak” olan Türk Sözü dergisinde başyazarlık yaptı.
Hikâyelerini, çoğunlukla, Yeni Mecmua’da (ilk sayı 1917), daha seyrek olarak da Şair (1918-19), Vakit, Türk Dünyası, Akşam (1918-20) dergi ve gazetelerinde yayımladı. Yeni Mecmua’da yoğun olarak sekiz ay yazdı. Ardından yazmaya başladığı edebî incelemeleri Vakit, Zaman, Diken, Büyük Mecmua, İfham, Yeni Dünya, Türk Kadını gazete ve dergilerinde yayımladı. Ömer Seyfettin, İttihad ve Terakki Fırkası içinde yükselmeye niyet etmedi, Hürriyet ve İtilafçılarla da dostluk kurdu. İttihadçılar tutuklanmaya başladığında kaçmadı, ama tutuklanmadı da.
Konularını çocukluk anıları, gündelik hayattaki gözlemleri, halk menkıbe ve efsaneleri ile daha çok tarihten alıp millî duyguları işlediği yüz kırk kadar hikâyesini üç yıl (1917-20) gibi kısa bir süre içinde yazdı. Yazarlık açısından en verimli dönemi 1913-20 yılları arasıdır. Anadolu Romanı adını verdiği Yalnız Efe hikâyesini önce Büyük Mecmua’da tefrika etti. Kitaplarının çoğu ölümünden sonra çıktı. Yeni Mecmua’da yayımlanan hikâyeleri, başlangıçta tarihî-epik bir tarzda idi. Zamanla yerini güncel olaylara yönelik mizahî hikâyeler aldı. Hayatının son yıllarında Kadıköy, Kalamış, Bahariye çevrelerinde yaşayanların alafranga yaşamını, millî değerlerden uzaklığını mizahî hikâyelerinde malzeme olarak kullandı.
Yayımlanmış eserlerinden başka dergi sayfalarında kalan Balkan Harbi Ruznamesi adlı günlüğü 1927’de Hayat Mecmuası’nda (sayı: 26), Ömer Seyfeddin’in Anı Defterinden Tahir Alangu tarafından Yeni Edebiyat dergisi özel sayısında (sayı: 5, Mart 1970), Ömer Seyfeddin: Günlük, Türk Dili Dergisi’nde (sayı: 127, Nisan 1962) yayımlandı. Yayımlanmamış Canlar ve Patlıcanlar, Temaşa dergisinde (sayı: 20, Mart 1920) çıkmış İhtiyar Olsam da.., Katil Kim, Nasreddin Hoca, Telgraf adlı piyesleri vardır. Yalnız Efe adlı romanın bir kısmı Yeni Mecmua’da tefrika edildi, ama kitap olarak yayımlanmadı. Ararken, Sultanlığın Sonu ve Foya adlı üç romanı yayımlanmadı. Gustave le Bonn’un eserlerinden faydalanarak hazırladığı psikoloji kitabı Psikoloji ve Beş Türlü Mantık yayımlanmadı ve ele geçmedi. İvan Vazof, Catulles Mendes, Maupassant, F. Coppée, Georges Corteline, Edmonde Amicis, de Lisle, Maksim Gorki gibi şair ve yazarlardan çevirdiği şiir ve yazılar yanında gazete ve dergi sayfalarında kalmış on yedi mensur şiiri ile dil, edebiyat, Türkiyat, ahlâk, aktüalite gibi konularda yazdığı muhtelif makale, fıkra, deneme ve polemik yazıları vardır.
“Efruz Bey’ine dikkatle bakın, bu kahramanın hayat ve hâdiseler karşısındaki düşünüşünü tahlil edin; onda Ömer Seyfettin’inin kendi kendini yuğurarak sanat potasında nasıl pişirdiğini görürsünüz.
Bu sanatkâr, bakarken orta, düşünürken gerçekten büyüktür. Derler ki Fidyas, bir tek tırnaktan, o tırnağın sahibi olan aslanı mermerde canlandırırmış. Ömer de en küçük bir vesileden, çok kere bir hiçten psikolojisi, mantıki birbirinden üstün hikâyeler yaratırdı.
Onu otuz altı yaşında kaybettik. Dalları meyvelerinin ağırlığı ile esneyip sarkmış bir ağaçtı. Gür bir yıldırım onu yere serdi. Onun ölümü, eceli kanlı bir cinayet iğrençliğine sokmuştur.” (Hakkı Süha Gezgin)
“Onun hikâye tekniğinde Guy de Maupassant’ın tesiri olduğu açıktır. Bu Fransız yazarı, II. Meşrutiyet sonrası Türk hikâyeciliğine tesir etmiştir. Ancak tesir kelimesini tema, konu, şahıs kadrosu ve hikâyede bir durumdan diğerine geçişte başvurulan anlatma oyunu ile sınırladığımız takdirde, Maupassant ile Türk hikâyecileri arasındaki ilişkinin pek büyük olmadığını görürüz. Maupassant’dan Türk hikâyeciliğine gelen asıl unsur, mekân-insan ilişkisinin okuyucuda gerçeklik duygusu uyandıracak tarzda tanzimi; hikâye zamanının düzenlenmesi ve olayın mekân-insan ilişkisi gözden uzak tutulmadan geliştirilmesidir.” (Şerif Aktaş)
“Türkçeciliği hiç bırakmaz Ömer Seyfettin. Köken Türklüğüne de yönelmediğinden olacak ‘Türkçeleşmiş Türkçedir!’ kuralına uyar ve yerleşmiş sözcükleri kökenlerine bakmaksızın alır kabul eder. Sözcüklerin kökleri değil, kullanılıp kullanılmadıkları önemlidir onun için. Ölçüsü de konuşma dili. Yani halk / millet. Bu halk / millet, Türkçe konuşur ve Müslümandır. Türklüğü buradan gelir. ‘Genç Kalemler’in, Ömer Seyfettin’in ve azınlıklar dışında hemen herkesin paylaştığı görüşlerdir bunlar. Siyasal amaç ise sınırları korumak, İmparatorluğun parçalanmasını önlemek. Yani Osmanlılık anlamında bir Türklük söz konusu Türklük.” (Necati Mert)
“Bir geçiş dönemi öykücüsü olarak Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki değişim ve yaşanan çarpılmalar, çözülmeler, gelişmeler, fikir tartışmaları onun öykülerinde yer bulur. Ve her biri tarihi, sosyolojik değer taşırlar. Evlilik kurumu, maziye bakış, burjuvazinin oluşumu, Batılılaşma, dinsel bakıştaki değişim, dönemin fikir akımları, aydınları öykülerde ağırlıklı olarak işlenir.” (Necip Tosun)
ESERLERİ:
ROMAN: Ashab-ı Kehfimiz (1918), Efruz Bey (1919), Harem (1918).
HİKÂYE: Yüksek Ökçeler (1926), Gizli Mâbed (1926), Bahar ve Kelebekler (1927), Beyaz Lâle (1938), Asilzâdeler (1938), Bomba (1938), İlk Düşen Ak (1938), Dalga (1943), Nokta (1956), Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1958).
Ölümünden sonra hikâyeleri Bilgi Yayınevi’nce konu benzerlikleri esas alınarak 1970-73’te şu on kitaplık dizide toplandı: Efruz Bey (1970), Kahramanlar (1970), Bomba (1970), Harem (1970), Yüksek Ökçeler (1970), Kurumuş Ağaçlar (1971), Yalnız Efe (1971), Falaka (1971), Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabed. (Hikâyeleri çeşitli yayınevleri tarafından değişik adlarla yayımlanmaya devam etmektedir).
ŞİİR: Ömer Seyfettin’in Şiirleri (der. Fevziye Abdullah Tansel, 1968).
DENEME (Muzaffer Uyguner tar. der.): Dil Konusunda Yazıları (1989), Sanat ve Edebiyat Yazıları (1990), Olup Bitenler, Toplumsal Yazılar (1992), Türklük ve Türkçecilik Yazıları (1993).
İNCELEME: Türk Masalları (1906), Millî Tarihimizden Çıkarılmış Ameli Siyaset (Tarhan takma adıyla,1912), Turan Devleti (1914), Yazmak Sanatı (1919).
ANI: Ömer Seyfeddin: Türklük Ülküsü (haz. Sakin Öner, 2. bas. 1977).
BROŞÜR: Vatan! Yalnız Vatan (Ziya Gökalp, M. Nermi, Kâzım Nami, Ali Canip’le, 1911).
TİYATRO: Mahçupluk İmtihanı (hikâyeler ekli olarak, 1938).
KAYNAKÇA: Hikmet Dizdaroğlu / Ömer Seyfettin (1964), Tahir Alangu / Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı (monografi, 1968), Mehmet İsmet Binark / Ömer Seyfettin Bibliyografyası (N. Sefercioğlu ile, 1970), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri II (1972), Muzaffer Uyguner / Ömer Seyfettin (1990), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Atilla Özkırımlı / Ömer Seyfettin (1992), Feridun Andaç / Edebiyatımızın Yol Haritası (2000), Ertuğrul Efeoğlu / Ömer Seyfettin’in ‘Tekinsiz’ Bir Öyküsü Perili Köşk (Hürriyet Gösteri, Ocak 2005), Ömer Seyfettin’in hazin hikayesi (sabah.com.tr, 3.7.2014), Dilek Üğüden / Sahipsiz Biri Gibi Ölen ve Cesedi Kadavra Yapılan Ünlü Yazarımız Ömer Seyfettin’in Hazin Hikayesi (listelist.com/omer-seyfettinin-cesedi, 11 Temmuz 2016).