Şair, aktör (D. 16 Eylül 1945 Eyüp / İstanbul - Ö. 4
Nisan 1992, İstanbul). Manastırlı Şadiye Hanım ile Gilanlı Niyazi Hacıoğlu (d.
1918, Yugoslavya – ö. 4. Ekim 1978, Paris)’nun oğlu; şair ve çevirmen Volkan
Hacıoğlu’nun babasıdır. II. Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya’dan göç eden bir
ailenin tek erkek çocuğu olarak doğdu. Öğrenimini ilkokuldan sonra sürdürmedi.
Olumsuz koşullar altında geçen çocukluğu ve içinde yetiştiği toplumun ekonomik
ve sosyal gerçekleri, daha sonraları “Türk halkının özlemlerini ve toplumsal
sorunlarını yansıtan şiirleri”nin ana konusunu oluşturdu.
1972’de İstanbul’da Beyoğlu Sanat Galerisi’nde ilk
resimli şiir sergisini açtı. Şiirleri Varlık, Soyut, Yansıma, Hâkimiyet Sanat,
Ozanca, Çağdaş Türk Şiiri, İnsancıl vb. edebiyat dergilerinde yayınlandı.
“Doğmamış Çocuklara” adlı şiiri Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filminde ‘başka
birinin şiiri sahiplenmesiyle’ kendisinden izin alınmaksızın kullanıldı. “Öfke
Kında Durmaz” adlı şiiri Kadir İnanır tarafından “Kan” (1977) filminde okundu.
Çağdaşlarınca “yaşantısının acı öyküsünden güç alan güçlü
bir şair” olarak nitelendi. 70’li yıllarda şiirleri TRT Radyosu'nda Nedret
Selçuker ve Neval Tuncer tarafından pek çok kez seslendirildi. Aynı dönemde
Suavi Sualp ile ortak çalışmalar yaptı. Cüneyt Arkın’ın “Yıkılmayan Adam” adlı
filminde rol aldı (1977).
İlk kitabındaki “Çilli Kız” adlı şiiri Ateş Mehmet Lami
tarafından bestelendi. Şarkıcı Emrah “Doğmamış Çocuklara” adlı şiirini
repertuarına aldı. “Suç” adlı şiirini ise Selda Bağcan, Ziller ve İpler
albümünde kısaltılarak besteledi. Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler
Sözlüğü’nde var olan maddesi yeni baskılardan çıkarıldı.
“Kültürü moda gibi tüketenlerin kendisinden haberleri
bile olmayan protest şair” Muammer Hacıoğlu’nun toplumcu gerçekçi çizgideki
şiirlerinin coğrafyasında insan, insanın insanla ilişkileri, Doğu ve Doğu
insanı önemli yer tutar. Yaşadığı dönemde ülkenin siyasi durumu şiirlerinin
özünü oluşturmaktadır.
68’li yıllardan 12 Eylül 1980’e dek geçen süreç içinde
yayınladığı dokuz şiir kitabında, dönemin gerilimli ve zor günlerinin derin
izleri vardır. Kitaplarında gecekonduları yıkılanları, grevdeki işçileri, feodal
zincirleri kırmak için büyük kentlere göç eden insanları anlattı. Şiirlerinin
konu haritası daha da ötelere, maden ocaklarından dokuma tezgâhlarına,
zindanlardan Vietnam’a, Küba’ya dek uzanır.
Önceden yayınlanmış şiirlerine yenilerini ekleyerek
oluşturduğu Mayın Tarlasında Büyüyen Çiçek adlı son kitabını 1991 yılında
yayınladı. 4 Nisan 1992’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.
ESERLERİ (Şiir):
Altın Mısralar (1969), Susun
Ağlayacağım (1971), Beni Sokaklar Çağırıyor (1972), Öfke Kında
Durmaz (1973), Şafaklar Kana Bulandı (1975), Bir Yumruk Büyüyor
(1976), Kelepçe (1976), Uğultu (1976), Ateş Benzin Emiyor (1979),
Mayın Tarlasında Büyüyen Çiçek (1991), P.K.690 Beyoğlu (Bütün
Şiirleri) (2006).
KAYNAKÇA: Cemal Süreya / Üç Şiir Kitabı (Politika, 13.11.1975), İhsan Işık /
Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) –
Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007),
Mehmet Nuri Yardım / Edebiyatımızın Güleryüzü (2002), Muammer Hacıoğlu (Oğlu
Volkan Hacıoğlu’ndan bilgi teyidi (Kasım 2017).
AKSARAYLI KIZ
Muammer HACIOĞLU
Şarkımızı en içten yerinde kesti
plaklar
En hazır umutlardan bölündü
masalımız
Artık ne gözlerin kaldı yosun
yeşili
Ne de sen varsın Aksaraylı kız
Şimdi köşe başlarında bir adam
ağlar
Ve otobüsler sensiz kalkar duraklardan
Ellerimde saçlarının özlemi
Boşuna bir sevinç beklerim
sokaklardan
Şarkılar bir başka güzeldi
seninle
Hayaller bir başka güzel
Bu yalnızlık kahredecek beni bir
gün
Ne olursun artık gel
(Altın Mısralar
(1969) adlı şiir kitabından)
BAKMAYIN
Muammer HACIOĞLU
-Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya-
Sustuğuma
bakmayın
İçimde
devlerin bağırmasıdır
Sustuğum
Ağladığıma
bakmayın
Köylerde
ırgatların gülmesidir
Ağladığım
Gideceğime
bakmayın
Daha
gökyüzü birinin gelmesidir
Gideceğim
(Susun
Ağlayacağım (1971) adlı kitabından)
BENİ SOKAKLAR ÇAĞIRIYOR
Muammer HACIOĞLU
Korku bir kuştur
Uçmuştur içimden
Yüreğimi sıcak bir ekmek gibi
sofralara götürüyorum
Koyuyorum bıçakların gölgesine
Çünkü büyütür ağzını çocukların
Kirli bir nehir gibi akıp giden
zaman
Yaşamak iğrenç
Yaşamak tükürmek gibi bir şey,
kusmak gibi
Ne krallar geldi dünyaya
Ne Tanrı sananlar kendini
Ne sultanlar geldi, ne orospular
Hiçbiri ağlamadı başkasının
yerine
Hiçbiri içine halkın acısını
koymadı
Ve milyarlarca insanı yuttu bu
toprak
Doymadı
İnsanlaar
İnsanlaaar
İnsanlaaaar ey
Beni 26 yaşımda ihtiyarlatan
Sevdası değildir mavi gözlü bir
kızın
Ayrılıklar değildir
İşte bu yüzden susmuyor çanları
öfkemin
İçimin cehenneminde silahlar
patlıyor
Kana bularken gökyüzünü
çığlıklar
Sabrım toprak gibi çatlıyor
Bu kâğıt
Bu kalem
Bu Bafra sigarası
Ve bulutların içine girmesi
başımın
Ve büyümesi yumruklarımın iki
dağ kadar
Sizler için
Yıkmak için duvarlarını
karanlığın
Ben Muammer Hacıoğlu
Kimse bilemez benden başka
Bir simidin ikiye bölünürken ne
dediğini
Ve kar,
Cansız kelebekler gibi düşerken
dal uçlarına
Hastane önlerinde paltolarına
sığmayan adamların
Tırnaklarını nasıl sapladığını
avuçlarına
Bu şiir bitmeyecek bitmeyecek
Güneş,
Sönmüş bir kömür gibi düştü
tepelerin ardına
Adımları yavaşlıyor hamalların
Fabrikalar huysuz çocuklar gibi
bağırıyor
Ben gidiyorum, bana haydi
Beni sokaklar çağırıyor
(Beni Sokaklar Çağırıyor (1972) adlı
kitabından)
BİLMEYECEKSİN
Muammer HACIOĞLU
Yollarını
bekleyeceğim günbatımlarında
Baktığım her
yerde seni göreceğim
Adını
fısıldayacak duyduğum her ses
Ne zaman bir
gemi yanaşsa rıhtıma
Ne zaman bir
tren düdüğü ötse
Sokaklara
düşeceğim nefes nefes
Bilmeyeceksin
Ayrılık
şarkıları söyleyeceğim köşe başlarında
Yokluğunu
bir kurşun acısı gibi duyacağım hep
Sabahların
hiç olmadığı geceler
Zaman
yalnızlığı paslı bir çivi gibi yüreğime çakacak
Ve ince bir
yağmur
Göz
bebeklerimden yanaklarıma akacak
Bilmeyeceksin
Tüm yıldızları
dökülecek gökyüzünün
Katranlı
dumanlar saracak dört yanımı
Özlemlerimi,
umutlarımı, kıvançlarımı
Bir solukta
yitireceğim
Acılarım bu
küçük, bu çürümüş yüreğime sığmayacak
Yaşantımı
sessizce bitireceğim
Bilmeyeceksin
(Altın Mısralar
(1969) adlı şiir kitabından)
BİR GÜN GİDECEKSİN
Muammer HACIOĞLU
Bir gün gideceksin biliyorum
Uzak kentlerin birinde
Mutlu ve özgür bir yaşantın
olacak
Ben aklına bile gelmeyeceğim
artık
Yalnızlığın kurşun gibi yüreğime
saplandığı geceler
Acılarımı kaldırım taşlarına
anlatacağım
Onları ağlatacağım
Bir gün gideceksin biliyorum
Dağ çiçekleri gibi yalnız
kalacağım
İçimde bitmeyen özlemini
duyacağım sımsıcak
Trenler hep sensiz girecek
perona
Kirpiklerim ıslanacak
Bir gün gideceksin biliyorum
En hoyrat rüzgârlar savuracak
saçlarımı
Liman meyhanelerinin sarhoş
duvarlarına
Ayrılık mısraları yazacağım
umutsuz
Kurtlar kuşlar yuvalarına
dönecek akşamüstleri
Ben yine sokaklarda kalacağım
Ben yine denizler kadar mutsuz
Bir gün gideceksin biliyorum
Seni en sabırsız beklediğim
zaman
Parfüm kokulu bir mektubun
gelecek
Artık evlendim, diyeceksin
Ezilmiş ve tükenmiş yüreğimden
Tüm umutları bir bir sökeceğim
Ve yıldızların olmadığı bir gece
Kanımı yeşil bir şarkıya
dökeceğim
(Altın Mısralar
(1969) adlı şiir kitabından)
ÖYKÜ
Muammer HACIOĞLU
1945
yılında
İstanbul’da
doğmuşum
Acılar
öyle güzel büyütmüş ki çocukluğumu
İster
istemez şair olmuşum
Ne
topaçlarım olmuş benim
Ne
de misketlerim
Bütün
çocuklar en güzel günlerini yaşarken
Ben
kendimi sokaktan sokağa atmışım
O kış
sabahlarının insafsız soğuğunda
Gazete
satmışım
Tanımadığım
insanların ellerini öpmüşüm bayram günleri
Tanımadığım
insanlardan istemişim salıncak parasını
İçine
su dolan pabuçlarımı
Çözüp
çözüp bağlamışım
Hep
istemediğim zaman yağmış yağmurlar
Oturup
ağlamışım
Ben,
annem ve kardeşlerim
Sarhoş
babamı beklemişiz sabahlara dek
Bazen
çorbanın suyunu biraz fazla katmışız
Bazen
birbirimize sarılıp bir yer döşeğinde
Aç
yatmışız
Kuru
bir yaprak gibi
Dilediği
yere savurmuş beni kader
Kimi
gün yük taşımışım iskelelerden
Kimi
gün kaldırımlardan taş sökmüşüm
Cam
kırıkları parçalamış ellerimi
Parfüm
kokan caddelere ter dökmüşüm
Geçim
derdi, askerlik derken
Sevmeye
zaman kalmamış yaşantımda
Nerde
bir martı görsem
Oraya
takılmış gözlerim
Nerde
bir yalnızlık varsa
Ben
de orda durmuşum
Ve
sokak sokak kaçarak insanlardan
Kendime
ayrı bir dünya kurmuşum
(Susun
Ağlayacağım (1971) adlı kitabından)
SUSUN AĞLAYACAĞIM
Muammer HACIOĞLU
Damarları
kesilmiş bir gökyüzünün altında
Gecenin
saçlarını tarıyorum
Usumun
kırılmış kapılarından yollara düşüp
Kendimi
arıyorum
Faytonlar
geçiyor sokaklardan
Kurbanlar
kesiliyor
Salıncaklar
kuruluyor
Bir
çocuk karanlık bakıyor annesine
Bir
kadın gözlerinden vuruluyor
Tüm
bulutları ellerinden tutup
Evime
götürüyorum akşamları
İnsanlar
ıslanmasın diye sokaklarda
Oysa
nerden
Ne
zaman
Ve
kimlerle
Bu
gemi hangi denizlere gidecek kaptan
Bilmiyorum
Yine
sonbahar dolacak masallarıma
Yine
kaldırım üstlerinde iplik iplik uzayan yalnızlığımı
Güneyli
bir rüzgârın kirpiklerine bağlayacağım
Gözlerimden
tanklar geçiyor susun
Susun
ağlayacağım
(Susun
Ağlayacağım (1971) adlı kitabından)
İNSANLIĞIN TÜM HALLERİ: P.K. 690 BEYOĞLU*
İsmail BİÇER
1992’de
kaybettiğimiz şair Muammer Hacıoğlu’nun bütün şiirleri, P.K. 690 BEYOĞLU (Dönence Yayınları) adı altında, İdris Atmaca ve
Volkan Hacıoğlu tarafından yayına hazırlanmış. 1968’den 1990’lara uzanan bu
şiirler; Altın Mısralar (Ümit
Moral’le birlikte, 1969), Susun
Ağlayacağım (1971), Beni Sokaklar
Çağırıyor (1972), Öfke Kında Durmaz
(1973), Şafaklar Kana Bulandı (1975),
Bir Yumruk Büyüyor (1976), Kelepçe (1976), Uğultu (1976), Ateş Benzin
Emiyor (1979), Mayın Tarlasında
Büyüyen Çiçek (1991) kitaplarının toplamını içermektedir.
1945’de
İstanbul’da dünyaya gözlerini açmış olan Hacıoğlu’nun şiirlerinde, toplumsal
sorunların öne çıkmasında, olumsuz koşullar altında geçen çocukluğunun büyük
etkileri var. Çağdaşı olan şairler tarafından “Yaşantısının acı öyküsünden güç alan güçlü bir şair.” nitelemesi
boşuna değildir.
Yaşamı boyunca
ülkesinin toplumsal, siyasal, gerilimli günlerine ve dünyadaki mazlum halkların
bağımsızlık mücadelesine duyarlı olan Muammer Hacıoğlu, gecekondu yıkımlarından
grevdeki işçilere, büyük kentlere göç edenlerin yaşam mücadelesinden maden
ocaklarına, dokuma tezgâhlarında çalışanlardan Vietnam ve Küba’ya uzanan
şiirler yazmıştır. Bir Yumruk Büyüyor
(1976) kitabında yer alan Hangi Yaşamak
şiiri, yoksul insanlarının ayakta durma kavgasında, yaşadıkları yorgunluğu,
yılgınlığı ve yabancılaşmayı dile getiren güçlü dizelerden oluşmaktadır:
“gözyaşımız kan/ terimiz barut/ ağzımız
çığlıklar okyanusu/ çok şükür yaşıyoruz/ çok şükür/ çok şükür// her akşam evimizde bir yabancıyız/ her sabah
yollarda bir yılgın/ ve öğlenleri küf kokan han odalarında/ ekmeği korkarak
bölen ellerimiz/ sıkıyor açlığın gırtlağını/ çok şükür yaşıyoruz/ çok şükür/ çok
şükür// üstümüzde mavi gök/ altımızda kara toprak/ ve içimizde uzun/ upuzun bir
kervan gibi yürüyor çaresizlik/ kirli ayaklarıyla umutlarımızın yüreğine
basarak/ çok şükür yaşıyoruz/ çok şükür/ çok şükür”
Muammer
Hacıoğlu’nun şiirleri, son derece gür (coşkun) şiirler… Bu özellik, yaşamın tüm
hallerine yabancı olmayan ve bunu şiire döken ustalıklı yapısından
kaynaklanıyor. İnsana fazlasıyla yakın duran onun şiirleri, sokaklardan, ezilen
insanların yaşamından besleniyor.
İstanbul’un en
çok sevdiği yeri, mesken haline getirdiği Beyoğlu… Neredeyse yaşamını tamamı
burada geçiyor. Arkadaşlarıyla sürekli burada buluşuyor, yayımladığı kitapları
burada insanlara ulaştırıyor.
Arkadaşlarından
şair Hüseyin Avni Dede, o yılları Şiir’in
Gölgesinde Güneşi Yaşayan Mozaik Taşları yazısında özlemle anıyor:
“(…) Muammer Hacıoğlu ile babam Durmuş Dede
ve ben; üçümüz yıllarca aynı kaldırımları, aynı meyhaneleri, aynı sokakları
yaşadık. Babamın sunuculuk yaptığı; Yeşil Horoz, Orfe, Esir Kulüp, Hayyam,
şömine gibi yerlerde üçümüz de şiir okuduk, üçümüz de aynı msalarda
kitaplarımızı imzaladık. Üçümüz de aynı masada Cahide Sonku ile oturduk,
rejisör Remzi Cöntürk ile kadeh kaldırdık, Urfalı Babi’nin sazından, ‘Nisan
yağmuru kadar kısa süren hayatımız’ şarkısının bestekârı Rıza Ateş’in
gitarından çıkan seslerin eşiğinde; üçümüz de aynı mekânlarda şiirler okuduk.
Üçümüzde aynı dergilerde yazdık, üçümüz de aynı yayınevinden kitaplarımızı
çıkardık. (…)
Muammer Hacıoğlu’nun, Didi’nin antrönörlük
yaptığı yıllarda yayımladığı ‘Fenerbahçe
Marşı’nı Dolmabahçe, Mithatpaşa Stadyumu’nda 1 liraya üçümüz birlikte sattık.
(…)”
Sokaklar
Muammer Hacıoğlu’nun sadece meskeni değil; adeta yurdudur:
“(…) Bu şiir bitmeyecek bitmeyecek/ Güneş,/
Sönmüş bir kömür gibi düştü tepelerin ardına/ Adımları yavaşlıyor hamalların/
Fabrikalar huysuz çocuklar gibi bağırıyor/ ben gidiyorum, bana haydi/ Beni
sokaklar çağırıyor”
Arkadaşları,
dostları arasında sadece şairler değil, sıradan insanlar da var. Yaşadığı
yıllar ve o yıllara ait olaylar, onu sürekli yazmaya itmiş… Şiirlerinin rahat,
yalın ve çarpıcı bir anlatıma sahip olması buradan kaynaklanıyor. Şiirlerinde
titiz bir işçilik yaratmış; dizeleri ne bir fazla, ne bir eksik… İlk kitabı Altın Mısralar’dan, son kitabı Mayın Tarlasında Büyüyen Çiçek’e kadar,
tutarlı bir gelişim çizgisi izliyor olması bu anlamdaki ustalığının göstergesi.
Güçlü, isyan
yüklü şiirleri bugünün şairlerini kıskandıracak nitelikte… Söylemek
istediklerini, şiirin dilinden ödün vermeden yapıyor. Dizelerindeki çarpıcı,
hayranlık verici metaforlar bunun göstergesi:
“hangi evde bir çocuk ağlasa/ içimdeki
ağaçtan bir yaprak düşer” (Uğultu
kitabından Sonbahar adlı şiir).
Muammer
Hacıoğlu’nun bohem yaşantısından sıklıkla söz edilse de, bu durum onun devrimci
kimliğine gölge düşürmez. Şiirlerindeki toplumcu-gerçekçi söyleyiş/duruş bunun
kanıtı. Bir Gün Elbet şiiri, direnç
ve umuttan bahseden devrimci bir şairin dizeleridir:
“bir gün
elbet bu halkın/ açılır kilitlenmiş ağzı/ açılır demir kapılar/ bir gün elbet
bu zindan/ çıkar sabaha/ çıkar ellerimiz
kelepçeden/ güler gözleri çocuğumuzun-karımızın/ ve biz yaşlılıkta çıkarırız
tadını/ içerde geçen baharımızın”
Muammer
Hacıoğlu, aynı zamanda bir portreler şairidir. Ülkemizin birçok şair ve yazarı
için oluşturduğu dizeler, bir mektubun sıcaklığını taşıyor. Nazım Hikmet’i (onun Türkiye toplumunda
yarattığı etkiyi) anlattığı Nazım
Hikmet’e başlıklı şiiri, çarpıcı bir Nâzım Hikmet portresi sunuyor. Bu uzun
şiirin bir bölümünü alıntılıyorum:
“burası türkiye, baba/ şimdi burada/ herkes
sana benzemek istiyor/ senin gibi büküyor bıyığını üniversiteli çocuk/
saçlarını senin gibi tarıyor fabrika işçisi/ duvarlara senin resmini asıyor
liseli kız/ ve senin kemiklerinden parçalar var/ yazılan her şiirin
iskeletinde/ sen bir memleketsin şimdi/ doyamadığın memleketinde (…)”
Muammer
Hacıoğlu’nun şiirleri, yalnızca dünün şiirleri değil; bugünün şiirleri ve
bugünden yarına kalacak şiirler. Çünkü insanlığın tüm hallerini barındırıyor.
(*) P.K.
690 BEYOĞLU,
Muammer
Hacıoğlu, Dönence Yayınları, 436 Sayfa.
Yurt
Kültür-Kitap,
22
Aralık 2012.
İSMAİL
BİÇER
MUAMMER HACIOĞLU
Tekin GÖNENÇ
70’li yılların başlarıydı. Tam hangi yıldı
anımsamıyorum. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Taksim
Meydanı’ndaydım. Koşar adım İstiklal caddesine indim. Baylan pastanesi ‘ne
sığınmak oldu ilk işim… Orası o yıllar yaşamımda önemli yeri olan
mekânlardandı. İş çıkışı mutlaka uğrar bir çay molası verirdim. Baylan
pastanesiyle tanışmam Atilla İlhan’ın orayı mesken tuttuğu yıllara denk
düşüyordu. İlk defa Erdal Öz ile birlikte gitmiştim. Daha sonraları oradaki
edebiyat sohbetlerini hiç kaçırmaz oldum. “Sadece bir pastane değil, Türk edebiyatında önemli bir isimdir Baylan.
Bir ara edebiyat tarihimizde “Baylancılar” diye anılan bir akım vardı. Başta
Atilla İlhan olmak üzere dönemin genç, yazar ve şairleri Baylan’ı mesken tuttukları
için Baylancılar olarak anılmışlardır”
Yan masada şipşirin genç bir kızla yakışıklı
bir delikanlı küçük bir transistorlu radyoyu hafifçe açmış pür dikkat
dinliyorlardı. Kulak verdiğimde birkaç çarpıcı dize dikkatimi çekmişti. Bu
dizelerin kim ait olduğunu o gençlere sorduğumda Muammer Hacıoğlu’nun dizeleri
olduğunu söylediler. Gençlerin dinledikleri bir şiir proğramı idi. O yıllar
televizyon ve özel radyolar yoktu. TRT nin bazı TV denemeleri dışında sadece
TRT radyosu gündemde idi.
TRT radyosunda sık sık şiir programları
olurdu. Bu programlar genellikle Nedret Selçuker, Neval Tuncer ve Ressam Bedri
Baykam’ın amcası olan Dr. Ferit Baykam tarafından yapılırdı. İşte benim Muammer
Hacıoğlu’nun dizeleri ile tanışmam radyo dinleyen bu gençlerle oldu. Belleğime
yer eden o dizelerin sahibini merak eder olmuştum. Daha sonraları edebiyat
ortamında ortak dostlarımız olduğunu öğrendim. Bu dostlar kanalıyla onu nihayet
bir cumartesi günü İstiklal caddesine dikey inen sokaklardan birinde devamlı
gittiği mekânda bulduk. Birkaç genç ile koyu bir sohbete dalmıştı. Bizi görünce
hemen ayağa fırlayıp hepimizi dostça kucakladı. Arkadaşlarım beni tanıştırınca
çok mutlu olduğunu, ismen beni tanıdığını, bazı şiirlerimi Varlık dergisinde
okuduğunu, ayrıca Radyo programlarından da bildiğini söyledi. Benim o yıllarda
özellikle Dr. Ferit Baykam(Ressam Bedri Baykam’ın amcası) tarafından sıkça
radyoda okunan şiirlerimden söz etti. Kırk yıllık dost sıcaklığı vardı
davranışlarında. Uzadıkça uzadı sohbetimiz, günümüz edebiyatından şiirden,
ülkenin toplumsal sorunlarından söz ederken Hacıoğlu sık sık şiirlerinden de
örnekler veriyordu. Şiir okuma tarzı da ilgimi çekmişti. Bilindiği gibi her
şair güzel şiir okuyamaz, Hacıoğlu güzel de şiir okuyordu. O gün ve daha
sonraki buluşmalarımızda okuduğu şiirlerinden belleğimde şu dizeler kalmıştı:
“Damarları kesilmiş bir gökyüzünün altında
Gecenin saçlarını tarıyorum
Usumun kırılmış kapılarından yollara düşüp
Kendimi arıyorum”
[…]
“Ve ben bu ülkede şairim
Servetim bir tükenmez kalem
Bir kırık masa
Kahpeyim bir tek şiir yazarsam
Şu ezilen halk olmasa"
[…]
“Öfke kında durmaz…
Çektim öfkemi sabrın kınından, vurdum
yollara…
Acı tuttum, şafak söktüm…
Kan bağırdım ve bağırdıkça ben binalar
cadelere yıkıldılar.”
[…]
“Toprak beni
yutacak
İnsanlar unutacak
Yalnız resmim kalacak
Anamın gözlerinde”
[…]
“sarhoşların
dudaklarından düşmeyen
bir şarkı olsa da adın,
seni tanrı kadar seviyorum
anla artık.
gülüşlerini yılan zehri gibi
damarlarıma akıtan kadın.
ben,
satıldığın sokaklarda ağlayan kaldırım.
ben,
otel odalarında söndürdüğün gece
lambası.
ben,
kapadığın pencere,
çektiğin perdeyim.
yüklendiğin bütün günahlarla gel bana,
ben aradığın yerdeyim”
[…]
“Uykusuz
geelerin getirdiği çocuklar
Her zaman mavi değil bu gökyüzü bu deniz
Buruşmuş çarşafların üzerinde bilmeden
Size acı bir dünya hazırlıyor anneniz
Kapanmış kapılardan geri dönüp çaresiz
Hayatın rüzgârında savrulup durursunuz
İnsanın kuruş kuruş satıldığı devirde
Doğmayın n’olursunuz”
[…]
“Sen bir
yapraktın benim ağacımda, kopardılar
Mavi kazaklı çocuk daha güzel ıslıklar çaldı
sana
Sonra bir tren çok uzaklara götürdü sizi
Beni yüreğimden vurdunuz”
Daha
sonraları yine aynı mekânda zaman zaman Hacıoğlu ve müşterek dostlarla birlikte
olduk. Ülkenin toplumsal durumlarına ilişkin uzun uzun sohbetlerimiz oldu. Çok
sıcakkanlı, sevecen içi dışında bir yapısı vardı. Özellikle ülkenin sorunlarına
içten yaklaşımları şiirlerinde başat rol oynuyordu Şiirlerinin tümüne
toplumsalcı bakış açısı hâkimdi. Ezilen halkın acılarını hemen her şiirinde
dile getirdi.
Öte yandan
yaşadığı dönemin şiir akımlarının dışında şiirini geliştirdi. Yaşarken değeri
anlaşılmayan şairlerdendi. Ne yazık ki erken ölüm onu da buldu. Kısacık ömrüne
kalıcı şiirler ekleyerek hayata veda etti. Cemal Süreya’nın dediği gibi “her
ölüm erken ölümdür.” Muammer’in ölümü ise “çok çok erken” oldu onu 4 Nisan 1992 de 47 yaşında yitirdik. Tesellimiz ise güzel şiirlerinin yanı sıra bir de
oğlu değerli şair-yazar Volkan Hacıoğlu’nu edebiyat dünyamıza armağan olarak
bırakıp gitmesi oldu. Işıklar içinde uyu sevgili Muammer…
KAVGANIN DOĞURDUĞU ŞAİR MUAMMER HACIOĞLU
Kadir İNCESCU-Volkan
HACIOĞLU
Söyleşi
“Sokakların
şairi” Muammer Hacıoğlu’nu yitireli 25 yıl oldu. 2006’da Dönence Yayınları
şairin bütün şiirlerini “P.K. 690 Beyoğlu” adıyla yayınlamasa haberim
olmayacaktı şiirlerinden… Kitabı yayıma hazırlayan, Muammer Hacıoğlu’nun yakın
arkadaşı İdris Atmaca ve Kemal Özdemir de teşekkürü hak ediyor. Bu yıl
içerisinde ise Volkan Hacıoğlu’nun babasının şiirlerinden yaptığı seçki
“Yalnızlık Benim Saltanatımdır” adıyla Artshop Yayınları tarafından yayımlandı.
“1945
yılında / İstanbul’da doğmuşum / Acılar öyle güzel büyütmüş ki çocukluğumu /
İster istemez şair olmuşum” diyen Muammer Hacıoğlu’nun bugüne kadar Altın Mısralar (1969), Susun Ağlayacağım (1971), Beni sokaklar Çağırıyor (1972), Öfke Kında Durmaz (1973), Şafaklar Kana Bulandı (1975), Bir Yumruk Büyüyor (1976), Kelepçe (1976), Ateş Benzin Emiyor (1979), Mayın
Tarlasında Büyüyen Çiçek (1991), P.K.
690 Beyoğlu (Bütün Şiirleri, 2006), Yalnızlık
Benim Saltanatımdır (Seçilmiş Şiirler, 2017) yayımlandı.
Güngör
Gençay “Kavganın doğurduğu şair” Muammer Hacıoğlu için şiirini yaşamıyla
özdeşleştirdiği tespitini yaparken, Hasan Hüseyin Yalvaç da “Yaşamın şiirsel
fotoğrafçısıydı,” diyor… İdris Atmaca da önemli bir değerlendirmede bulunuyor:
“Şiir yazmadı, şiiri yaşadı.”
Volkan
Hacıoğlu ile, Muammer Hacıoğlu üzerine söyleştik.
Muammer Hacıoğlu hangi özellikleriyle şiirimizde öne
çıkıyor?
Mehmed
Kemal, babamın ölümünden sonra Cumhuriyet
gazetesindeki “Politika ve Ötesi” adlı köşesinde 20 Haziran 1992 tarihinde
yazdığı bir yazıda “kuşağı tükenmeye yüz tutmuş çağdaş şairlerdendi,” diyor.
“Tıpkı Baudelaire, Verlaine, Rimbaud, Apollinaire, Edgar Allen Poe gibi..
İçkicilik yönünden Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Niyazi Akıncıoğlu, Celal Varda da
öyleydi.” Ben de bu görüşe katılıyorum. Bu isimlere Neyzen Tevfik’i de
ekleyebiliriz. Babamın yaşadığı dönemde bohem şairlerin kuşağı tükenmeye yüz
tutmuştu. Günümüzde ise artık bu kuşağın tükendiğini söyleyebiliriz. Onlar gibi
duyup düşünmek, onlar gibi yaşayıp hissetmek 2000’li yılların şair ve yazarları
için neredeyse imkânsız.
Siz de şiir ve çevirilerinizle tanınıyorsunuz.
Babanızın şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muammer
Hacıoğlu şiiri her şeyden önce hayatın içinde ‘yaşayan’ bir şairdi. Mısralarını
aklının çengeliyle yüreğinin yangınından çıkardığını yazmıştı bir şiirinde. Gözlem
gücü yüksekti. Şiiri insandan ayrı düşünmezdi. İnsana dair ve ait olan her şey
onun şiirine dâhil, şiiri de hayata müdahil olmuştur. Bu sahicilik hissi okurun
aklından yüreğine süzülerek, kendi deyimiyle, “mısralarında bağıran devler”
yarattı. Şiirimizde öne çıkan özelliği, zamandan süzdüğü ve hayattan damıttığı
bu sahicilik hissidir. Onun şiirlerinde hayat ve insan doğrudan konuşur. Gibi
yapmaz! Seyit Kemal Karaalioğlu, 1983 tarihli Çağdaş Türk Şiir Antolojisi’nde Muammer Hacıoğlu’ndan şöyle söz
etmektedir: “Yaşantısının acı öyküsünden güç alan güçlü bir şair. Yalnızlığını,
ezilmişliğini, sokaklarda geçen çocukluğunu, aradığı aşkı buruk bir isyanla
haykırmakta. Şiirlerinde insanı, insanın insanla ilişkilerini anlatır.” Buna
bir de ezenle ezilen, sömürenle sömürülen arasındaki gerilimli fay hattını da
eklemek gerekir ki “kim yatıyor sırtüstü, kim kazıyor toprağı” diye soran şairi
daha iyi tasvir etmiş olalım.
Babanız “Oğlum’a Mektup” adlı şiirinde “Çocukken
öğreneceksin acı çekmeyi” diye seslenmiş… Babanızın yaşamı ve şiirleri sizi
kişisel olarak nasıl etkiledi?
“Oğluma
Mektup” gerçekten çok duygusal bir şiir. Babamı kaybettikten sonra bu şiiri
çerçeveletip odamın duvarına asmıştım. Benim için çok değerli bir anıdır. Bu
şiirinde “sana bırakacağım miras/ sadece bir yas,” diyordu. Fakat bana büyük
bir kültür mirası da bıraktı. Şiirin, edebiyatın, sanatın insanı daha güzel bir
dünyaya taşıyacağına olan inanç ve umut da bu mirasın en önemli parçasıdır. Babam
kendisi gibi benim de hayatın içinde yetişmemi sağladı. Beraber çok macera
yaşadık. İstanbul’un eski yeni semtlerinde, kimi zaman yaz sıcağında kimi zaman
kış soğuğunda bazen yaya bazen parasız çok dolaştık. Onunla beraber
yaşadıklarım ve gördüklerim hayatımda unutulmaz izler bıraktı. Sanatın insandan
ve hayattan hiçbir zaman kopuk olmadığını ve olamayacağını küçük yaşlarda
öğrendim. Bu da o dönemde ‘yetişmekte olan bir şair’ için az şey sayılmazdı.
Bir gün bir sokak karnavalına katılırdık, bir başka gün bir apartmandan çıkan
bir tabutun arkasından bakakalırdık. Ölüm ve yaşam iç içeydi. Her şairin ve
yazarın sahip olması gereken üslûp felsefesini hayatın içinde yoğurması
gerektiğini de daha o dönemde sezmiştim.
Ödüllere karşı olduğunuzu biliyoruz. Buna karşın
babanız adına şiir ödülü düzenlemenizin nedeni nedir?
Bu
tavrı, ‘Ödüle ödülle müdahale’ diyebileceğimiz bir itiraz olarak görebiliriz. Şiir
ödülleri üzerine çok şey söylendi. Eleştiriler yapıldı. Genel olarak bu alanda
bir memnuniyetsizlik hâkim. Ödüllerin hakkaniyetli verilmediğine dair ortak bir
kanı oluşmuş durumda. Özellikle şiir ödüllerinde jürilerde hep aynı isimlerin
olması ayrı bir eleştiri konusu oldu. Bu yapının değişmesi için alternatif
oluşumlara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, Muammer Hacıoğlu’nun 25.
ölüm yıldönümü olan 2017 yılında adına bir ödül düzenlemek fikri bir alternatif
olarak da anlam kazandı. Jüride de farklı isimler var: Ayten Mutlu, Oğuz Özdem,
bendeniz, Turgut Toygar ve Artshop Yayınlarının genel yayın yönetmeni Vedat
Akdamar. Ödüle ilgi çok fazla oldu.
Gelen mesajlar ne yapmak istediğimin anlaşıldığını gösteriyor. Bir tanesi ise
özet niteliğinde: “Hocam ödüllere karşı bir başkaldırı için ödül koyuyorsunuz
öyle değil mi? Bu başkaldırı ödüllerdeki ahbap çavuş ilişkisine değil mi? Yani
ödüller ödülü yapanların çevresine dostlarına tanıdıklarına veriliyor buna bir
karşı çıkış değil mi sizinki?” Tam olarak ödülün amacını harfi harfine ifade
eden bir anlatım. Buradan da duyurusunu yapmış olalım. Artshop Yayınları
tarafından bu yıl ilki düzenlenen “2017 MUAMMER HACIOĞLU ŞİİR ÖDÜLÜ” töreni 8
Nisan 2017 Cumartesi günü saat 14:30’da Hatay Restaurant’da düzenlenecek.
Etkinlikte dereceye giren şairlere ödülleri takdim edilecek. Etkinlikte ayrıca
Muammer Hacıoğlu’nun şiiri üzerine konuşulacak, şiirleri izleyicilerle
paylaşılacak ve anısına hazırlanan “Yalnızlık Benim Saltanatımdır” seçkisi okurlara
sunulacak.
https://www.birgun.net/haber-detay/kavganin-dogurdugu-sair-muammer-hacioglu-153902.html
BirGün
gazetesi, kültür sanat sayfası, 4 Nisan 2017