Devlet adamı,
Osmanlı sadrazamı (D. 1822, İstanbul - Ö. 7-8 Mayıs 1884). Asıl adı Ahmet Şefik’tir.
Babası, Evkaf Nezareti’nde (Vakıflar Bakanlığı) küçük bir memur olan
Rusçuklu Hacı Hafız Mehmet Eşref Efendi’dir. On yaşında iken “Kur’an-ı Kerim”i ezberledi. On bir
yaşında babasının naip (yargıç vekili) olarak atandığı Vıdin’e gitti ve ertesi
yıl onunla birlikte İstanbul’a döndü. 1834’te Reisülküttap Âkif Paşa’nın
aracılığı ile Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne girdi. “Midhat” mahlasını aldığı bu büroda divanî
(özel bir yazı türü) yazısını altı ayda iyi derecede öğrenmekle kalmayıp aynı
zamanda Arapça ve Farsça dersleri almaya başladı. 1835’te babasının Lofça
naipliğine atanması üzerine İstanbul’dan ayrıldı.
Ertesi yıl ailesiyle
birlikte İstanbul’a geldiğinde Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ndeki görevine döndü. Ayrıca
Fatih Camisi’nde Doyranlı Mehmet Efendi ve Zağralı Şerif Efendi gibi hocaların
nahiv (söz dizimi), mantık, meanî (İslam hukukunda genel esaslar), fıkıh (İslam
hukuku) ve hikmet (sözde
ve davranışta doğru olan) derslerine devam etti. 1840’da Sadâret
(Başbakanlık) Mektubî Kalemi’ne nakledildi. İlk taşra görevi olarak 1842’de Şam tahrirat kâtibi (yazı
işleri müdürü) yardımcılığına gönderildi. İki yıl Şam ve Sayda’da görev yaptıktan
sonra Bekir Sâmi Paşa’nın
divan kâtibi oldu ve onunla birlikte 1845’te Konya’ya, 1847’de Kastamonu’ya gitti, ertesi yıl İstanbul’a döndü.
Mithat Efendi,
1849’da Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâmı Adliyye’ye bağlı mazbata (tutanak) odasında
görevlendirildi. Buradaki başarılarından dolayı ikinci yılında mütemayiz
(memuriyette bir ara rütbe) rütbesiyle serhalifeliğe (en kıdemli yazman) yükseltildi. Ardından, geçici görevle Şam ve Halep
gümrüklerinde doğan anlaşmazlığı gidererek, hazine alacaklarını tahsil etmek ve Arabistan ordusu müşiri Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa hakkındaki
suçlamaları araştırmak üzere Şam’a
gönderildi. Altı ay süren bu görevindeki
başarısıyla Mustafa Reşit, Âli ve Fuat
paşaların dikkatini çekti. Bu dönemde
Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye’nin
yazı işleri servisi Rumeli ve Anadolu diye iki kısma ayrılınca Mithat Efendi Anadolu ikinci kâtibi oldu. Söz konusu paşalarla ilişkileri geliştikçe Bâbıâli (hükümet merkezi)’de yaşanan iktidar mücadelesi içinde dostlar ve düşmanlar kazandı. Haziran 1854’te Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın sadrazam olması üzerine yerel yönetimler hakkındaki şikâyetlerin arttığı İslimye, Cuma ve Şumnu’ya yollanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı.
Bürokratik
kariyerinin ikinci aşaması, Ocak 1861’de Balkanlar’da en sorunlu vilâyetlerden biri
olan Niş’e vali olarak atandı. İki yıl içerisinde Niş’te yollar, köprüler
yaptırdı, vilâyet
genelinde güvenliği sağladı. Her kesimle yakın işbirliği içinde başarılı bir yönetim
ortaya koydu. Bu icraatı nedeniyle iç karışıklıkların giderek arttığı Prizren de onun yönetimine
verildi. Üç yıl görev yaptığı bu eyaletteki başarısı onu önce Balkanlar,
ardından bütün ülke için düşünülen yerel yönetsel reformun mimarlarından biri
durumuna getirdi.
Balkanlar’daki iç
karışıklıkların, dış müdahalelere daha fazla ortam hazırlamasını önleme
gayretinde olan Sadrazam Fuat ve Hariciye Nazırı Ali paşalar, Mithat Paşa’yı
1864’te İstanbul’a çağırarak vilayet sisteminin hazırlık
çalışmalarına katılmasını sağladılar. Kasım 1864’te merkezinin Rusçuk
olarak belirlendiği Tuna ili valiliği
Mithat Paşa’ya verildi. Bugünkü Bulgaristan’ın büyük bir bölümünü içine alan Tuna’da üç buçuk yılda
nehir ve kara ulaşımında önemli ilerlemeler sağlandı.
Tarımın geliştirmesi, Ziraat Bankası’nın kuruluşu ile sonuçlanacak
olan çalışmaları yapması, Mart 1865’te Osmanlı Devleti’nde yayımlanan ilk vilâyet
gazetesi olma özelliğini taşıyan Türkçe ve Bulgarca “Tuna” gazetesini çıkarması ve
güvenlik arttırıcı önlemleri almak gibi konular nedeniyle, yeni vilâyet
yönetmeliğinin uygulanabilirliğine kanaat getirilerek vilâyet sistemi birkaç yıl
içinde Bosna. Suriye ve Halep başta olmak üzere ülkenin diğer bölgelerine
de yayıldı.
Mithat Paşa’nın, Mart 1868’de
Şûrayı Devlet (Danıştay) Başkanlığı’na getirilmesiyle bürokratik
kariyerinin üçüncü aşaması başladı. Bu görevi süresince metrik sistem,
vatandaşlık, madenler,
emniyet sandığı ve sanayi mektebi gibi konular üzerinde çalıştı. Merkezde
ilk kez bu kadar yüksek bir görevde bulunan Mithat Paşa, kısa zamanda Sadrazam Âli
Paşa ile hem kişisel olarak hem de yönetim sorunları yüzünden
anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle Bağdat valiliğine gönderilerek İstanbul’dan
uzaklaştırıldı. Musul ve Basra’nın da içinde olduğu Bağdat vilâyetini üç yıl boyunca (1869-72)
Altıncı Ordu Komutanlığı da üzerinde olmak üzere geniş yetkilerle yönetti. Balkanlar’da kazandığı valilik deneyimiyle Arazi
Kanunnamesi’ni ve yeni
vilâyet yasasını burada da uygulamaya koydu. Âli Paşa’nın Eylül 1871’de ölümünden sonra iktidar,
Tanzimat karşıtlarının lideri
olan Mahmut Nedim Paşa’ya geçince kendisine yönelik baskılar arttı. Mayıs 1872’de Bağdat valiliğinden istifa ederek İstanbul’a döndü ve muhalif
grupların ilgi odağı
oldu. İstanbul’da kalmasını tehlikeli bulan Mahmut Nedim Paşa tarafından önce Sivas’a, buraya gitmeyince de Edirne valiliğine atandı.
Ancak, görev yerine gitmeden
önce padişah tarafından huzura kabul edilerek kendisine, rakibi hakkındaki
şikâyetlerin yoğunlaşmasının da etkisiyle sadrazamlık verildi (31 Temmuz 1872). Ancak
sadrazamlığı uzun sürmedi, onu Niş valiliğinden beri “istenmeyen adam” ilân
eden Rusya elçiliğinin de etkisiyle ve kısa sürede sarayla arasında baş gösteren
siyasî, yönetsel uyuşmazlıklar ve usule aykırı davranışları yüzünden
görevden alındı (19 Ekim 1872). Bundan sonraki dört yıl
boyunca kısa süreli
yönetim görevleri üstlendi. Birkaç ay açıkta kaldı, ardından Mart 1873’te Adliye Nazırı oldu. İdarî ve malî
sıkıntıların giderilmesi,
Meclis-i Mebusan’ın açılması konularında bir lâyiha (görüş ve düşünceyi
bildiren yazı) hazırladığının öğrenilmesi üzerine padişah tarafından
görevden alındı ve Ekim 1873’te Selânik valiliğine gönderildi. Şubat 1874’te bu görevinden de alınması üzerine
İstanbul’a dönerek kendi
arazisinde bahçe işleriyle meşgul
oldu. Ardından yeni kurulan Mahmut Nedim Paşa Hükümeti’nde Adliye Nazırlığı’na getirildi (Ağustos 1875). Ancak idarî buhran, malî iflâs ve
Balkanlar’da sürmekte
olan isyana çare bulunamaması
gibi nedenlerden dolayı sadrazamı protesto etmek için Kasım 1875’te görevinden ayrıldı. Mayıs 1876’da Mütercim Mehmet Rüştü Paşa Hükümeti’nde önce Mecâlis-i Âliye üyeliğine, ardından ikinci kez Şurayı Devlet
Başkanlığı’na getirildi.
Ancak bu sırada Sultan Abdülaziz tahttan indirildi
(30 Mayıs 1876). Bu darbeyi yapanlar arasında Kanun-i Esasi (Anayasa) ve meclisin gerekliliği konusunda anlaşmazlık
çıktı. Ardından Sultan
Abdülaziz tahttan indirilişinin
ilk haftası dolmadan arkasında şüpheler bırakarak öldü (4 Haziran). Veliaht Abdülhamit 31 Ağustos 1876’da tahta çıkarıldı. Mütercim
Rüştü Paşa’nın istifası üzerine 19 Aralık
1876’da Mithat Paşa’nın sadrazamlığa
getirilmesi meşrutiyet taraftarlarınca
olumlu karşılandı. Ancak, 5 Şubat 1877’de görevden alınarak yurtdışına sürgüne gönderildi. Eylül
1878’den itibaren Girit’teyken Kasım
1878’de Suriye valiliğine atandı; Ağustos
1880’de Aydın Valisi Ahmet Hamdi
Paşa ile yeri değiştirildi.
Bu arada, dostlarının
yurtdışına kaçması gerektiği yönündeki uyarılarına karşın, suçsuz olduğu
yolunda padişaha mektuplar yazmakla yetindi. Mayıs 1881’de konağında tutuklanacağı
sırada Fransa
Konsolosluğu’na sığındı. Sonra Adliye Nazırı Ahmet Cevdet Paşa’nın verdiği güvence üzerine teslim oldu. İstanbul’a getirildikten sonra saray darbesine karışan asker ve sivillerle birlikte Sultan
Abdülaziz’in katline katıldığı suçlamasıyla Haziran 1881’de Yıldız Sarayı’nda kurulan özel bir mahkemede yargılandı; suçlu bulunarak idama mahkûm edildi. İç
ve dış çevrelerden yükselen
itirazları dikkate alan II. Abdülhamid cezasını ömür boyu hapse çevirdi; Temmuz 1881’de
diğer hükümlülerle birlikte Tâif'e gönderildi. 7-8 Mayıs 1884 gecesi hücresinde
boğularak öldürüldü ve orada toprağa verildi. Kemikleri 1951’de Tâif’ten İstanbul’a
getirilerek Âbideihürriyet Meydanı’nda yaptırılan mezara konuldu.
Mithat Paşa’nın taşradaki görevlerinde
gösterdiği başarıyı bakanlıkları ve sadaretinde (başbakanlık) gösteremeyişinin
nedeni olarak, önünü ardını düşünmeden her istediğini yapması gösterilebilir.
Bununla birlikte Mithat Paşa, Türk siyasî hayatında anayasal ve parlamenter
sistemin önemli isimlerindendir.
KAYNAK: İbnülemin Mahmut Kemal
İnal / Son Sadrazamlar (s. 395, 1982), Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal /
Osmanlı Tarihi VII (1988), Türkiye
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (c. 30, 2005).