Şair ve yazar (D. 1885,
İstanbul - Ö. 30 Mart 1956, İstanbul). İşkodralı köklü bir aileden gelen Selim
Sırrı Bey ile Rumeli’nin Tırhala kasabasından Samiye Hanım’ın oğludur. İlk ve
ortaöğrenimini İstanbul Aksaray’da Mekteb-i Osmanî’de yaptı. Yatılı olarak bir
süre Galata’daki Saint Joseph Lisesi’ne devam etti. Vefa İdadisi’ni (lise) ve
ardından Mekteb-i Hukuk’u bitirdi. 1902 yılında babasını kaybeden Mithat Cemal
öğrencilik yıllarından itibaren gazetecilik, özel öğretmenlik, avukatlık yapmaya
başladı. 1903’te ileride yakın dostu olan ve biyografisini yazdığı Mehmet
Âkif’le tanıştı. Onun fikir ve görüşlerinden etkilendi. Padişah’a jurnal
edildiği için bir süre tutuklu kaldı. 1908’de girdiği sınavı kazanarak doktora
yapmaya başladı ve İdare Hukuku hocası Hakkı Paşa’nın yanında bir müddet
asistan olarak çalıştı. Doktorasını bitirince sınavla Adliye Nezareti Hususi
Kalemi’ne kâtip olarak girdi, daha sonra kalemin müdürlüğüne kadar yükseldi.
Birinci Hukuk Mahkemesi üyeliğine seçildi. Hicaz valilerinden Ahmet Ratip
Paşa’nın torunlarından Naile Hanım’la evlendi. Bu evlilikten Vedat adında bir
çocukları oldu. 1950 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listesinden
Çorum milletvekili adayı oldu; ancak seçilemedi. Kendi isteğiyle 1923’ten
itibaren Beyoğlu 4. Noteri olarak çalıştı. Akciğer kanserinden hayatını
kaybetti. Karacaahmet Mezarlığı’nda eşinin yanına gömüldü. Sohbetleri ve
konuşması meşhur olan Mithat Cemal Kuntay; çevresinde temiz giyimi, titizliği,
düzen içerisindeki hayatı ve kibarlığıyla tanındı.
Mithat Cemal, edebiyat
dünyasında 1908’den sonra tanınmaya başladı. Bu tarihte Mehmet Âkif’le birlikte
“Acem Şahına” başlıklı şiiri yazdı. Daha sonra Resimli Kitap’ta “Elhamra”
adlı şiiri yayımlandı. II. Meşrutiyet’ten sonra millî duyguları işlediği
şiirleriyle dikkat çekti. Tek şiir kitabı Türkün Şehnamesi’nde seksen
iki şiir yer aldı. Aruz ölçüsüyle yazan Mithat Cemal’in şiirleri Güneş
(1927), Çınaraltı (1943-44) dergilerinde çıktı. Kahramanlık, yurt
sevgisi gibi millî duyguları dile getirdiği epik-lirik şiirlerle ün kazandı.
Zaman zaman hiciv türünde de şiirler yazdı, aşk temasını hemen hemen hiç
işlemedi. Dili ve vezni kullanmadaki becerisiyle de usta bir sanatkâr olarak
kabul edildi. Son Posta gazetesinde fıkra ve makaleler yazdı. Ali Suavi,
Namık Kemal ve Mehmet Âkif’le ilgili biyografik yapıtlarıyla da dikkat çekti.
II. Abdülhamit’i,
Meşrutiyet ve Mütareke yıllarını, toplumun hemen hemen her yönüyle çöküşünü
büyük bir başarıyla anlattığı Üç İstanbul adlı tek romanı (1984’te TV
dizisi olarak gösterildi) en ünlü eseridir. 1938 yılında yayımlanan bu eserin,
yazarın hayatını yansıttığı söylendi. Romandaki olaylar, konak ve yalılarda
geçmektedir. Romanın kahraman kadrosunu meydana getiren kişiler, Prof. Şerif
Aktaş’ın ifadesiyle, “İstanbul’un birbirini izleyen üç dönemini aksettiren
bu romanda aynıdır; değişen siyasî şartlar, bu fertlerin maddî ve manevî
bakımdan yükseliş ve düşüşlerini tayin eder.”
“Eserde, bir kişinin
çevresinde kümelenmiş olaylar ve türlü tipler yoluyla üç devrin toplumsal yapısı
çözülmek istenmiş, imparatorluğun bu çöküş yıllarında toplumun özellikle üst
kat insanlarının korkunç ahlâk bozukluğu gösterilmeye çalışılmıştır. Şu var ki,
yazar ne olayları, ne de kişileri bir roman çatısı altında toplamakta başarıya
ulaşmış sayılamaz. Eski vakanüvis tarihlerinde her yılın olayları ve o olaylar
ve kişiler eserin içine tıklım tıklım doldurulmuş; ancak, kitaba bir roman
kılığı verebilmek için, bunlar pek de inandırıcı olmayan bir takım zorakî
bağlarla, birbirine bağlanmağa çalışılmıştır.”(Cevdet Kudret)
“Üç İstanbul’un en ilginç
ve öğretici yönü, yer yer abartmalara kaçsa bile, Osmanlı yönetici zümresinin
yaşam tarzını iç çelişkileri ve nüanslarıyla gözlerimiz önüne sermesidir. Ne
yazık ki, yazar Türkçü bir yaklaşımla Beyoğlu’nu elinin tersiyle itmiş, Osmanlı
kültürüne renk ve zenginlik katan bir semti sadece bir ‘beşinci kol’ yuvası
olarak görmüş ve bu yüzden yönetici zümrenin siyasal-ekonomik kombinezanlarını
bütünlüğü içinde algılamamıza olanak vermemiştir.” (Taner Timur)
“Gerek konuları
itibariyle gerek üslûp ve ifadesi bakımından yer yer Mehmed Âkif’i
hatırlatmaktadır. ‘Haşmetli’ ve ‘azametli’ söyleyişe meraklı olan şâir, bu
yönden Abdülhak Hâmid’den de izler taşımaktadır.” (Faruk K. Timurtaş)
“Üç İstanbul’da o pek
ilkel tesadüfler, durmadan veremden ölmeler, kaldırılan cenazeler, gereksiz
ayrıntılar, süslü ifadeler, vecize ve paradoks çabaları romanın güçsüz yanları.
Ama bunlara rağmen üç ayrı dönemin toplum gerçeğini yansıtması, Adnan ve Belkıs
gibi unutulmaz iki roman kişisi yaratması bakımından Mithat Cemal’in bu romanı
bugün de ilgiyle okunmaktadır.” (Fethi Naci)
ESERLERİ:
ROMAN: Üç İstanbul
(1938).
ŞİİR: Türkün
Şehnâmesinden (
BİYOGRAFİ: Mehmet
Âkif: Hayatı Seciyesi Sanatı (1939), İstiklâl Şairi Mehmet Âkif (ölümünün
6. yılı dolayısıyla, 1944), İlkler ve Ötekiler (1944), Namık Kemal:
Devrinin Olayları ve İnsanları Arasında (3 cilt, 1944, 1949, 1956), Sarıklı
İhtilalci Ali Suavi (1946), Mehmed Âkif: Hayatı Sanatı Seciyesi Seçme
Şiirleri (1948).
OYUN: Kemal
(manzum oyun, 4 perde, 1912), Yirmi Sekiz Kanun-ı Evvel (Çanakkale
hakkında üç perdelik manzum oyun, 1918).
DİĞER: Nefais-i
Edebiyye (güldeste, 2 cilt, 1913), İftira-yı Taassub (1913), Hitabet
ve Münazara Dersleri (1913), Hitabet Dersleri (1914), Edebiyat
Defteri (ders kitabı, 1915).
Ayrıca Tevfik Fikret hakkında
yaptığı basılmamış bir çalışması vardır.
HAKKINDA: Yusuf Ziya
Ortaç / Portreler (1960), Cevdet Kudret / Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman
1859-1959 (c. 2, 1967), Nihad Sami Banarlı / Resimli Türk Edebiyatı Tarihi (c.
2, s. 1238-1239), Fethi Naci / On Türk Romanı (1971), Ahmet Oktay / Cumhuriyet
Dönemi Edebiyatı 1923-1950 (1993), “Kuntay, Midhat Cemal” (TDE Ansiklopedisi,
c. 5), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (5. bas. 1997), Taha
Toros / Mâzi Cenneti (1998), İbnülemin Mahmud Kemal İnal / Son Asır Türk
Şairleri (c. 3, 2000), TBE Ansiklopedisi (2001), Şerif Aktaş / Büyük Türk
Klasikleri (c. 11, 2004, s. 305-306).