Yazar, din
bilgini (D. 1876, Tophane köyü / İskilip / Çorum - Ö. 24 Şubat 1926, Ankara). Akkoyunlu
aşireti beylerinden ve İmamoğlu sülalesinden Mehmet Ali Ağa’nın oğludur. Annesi
Mekke’den Orta Anadolu’ya göç etmiş olan Benî Hattab kabilesi şeyhlerinden Arap
Dede’nin torunlarından Melek Hanım’dır. Altı aylıkken öksüz kalan Atıf, dedesi
Hasan Kethüda Efendi’nin koruması altında yetişti. İlköğrenimini köyünde
tamamladıktan sonra, İskilip’te tanınmış hocalardan özel dersler aldı (1891). Ailesinin
karşı çıkmasına rağmen İstanbul’a giderek medrese öğrenimini orada (1902)
tamamladı. Medrese öğrenimini bitirdiği yıl, sınavla Dârülfünûn
(İstanbul Üniversitesi) İlahiyat bölümüne giren Atıf Hoca, bu fakülteyi ikinci
kez, 1905’te birincilikle bitirdi. Bundan sonra Kabataş İdadisi (Lisesi) Arapça
öğretmenliğine atandı Bu görevdeyken, Meşîhat (Şeyhülislamlık) Dairesi’nde
çalışan müderrislerin mağduriyetlerini giderme yolunda yaptığı çalışmalar,
Şeyhülislâm tarafından hoş karşılanmayınca, Bodrum’a sürüldü. Oradan İbrahim
Tali’nin pasaportu ile Kırım’a, sonra da Varşova’ya gitti. Sürgünden ancak,
İkinci Meşrutiyet’in ilanından (1908) bir hafta önce dönebildi.
Mehmet Atıf Bey,
1910 yılında Medâris (Medreseler) Müfettişliği görevine atandı. Devrin etkili
yayın organları “Sebilü’r-Reşad” ve “Beyanü’l-Hak”ta yazdığı makalelerinde
İslâm dünyasının ve düşüncesinin çıkmazlarına önerdiği çözümleri ile bir hayli ilgi
uyandırdı. Yeni kurulan Donanma Cemiyeti’ne yardım ve destek amacıyla yazdığı “Nazar-ı Şeriatta Kuvve-i Beriye ve
Bahriyyenin Ehemmiyeti ve Vücubu” adlı eserinin söz konusu cemiyet
tarafından yayımlanması ve bunun uyandırdığı büyük ilgi üzerine Harbiye
Nezareti tarafından bir takdirname ile ödüllendirildi. 31 Mart Olayı (13 Nisan
1909) sırasında suçsuz yere bir hafta tutuklu kalan Atıf Hoca, iktidardaki
İttihat ve Terakki’nin muhalifi olduğu için, Çorum’dan mebus olmasının önüne
geçilmesi amacıyla, Mahmut Şevket Paşa’nın katli olayına karıştığı savıyla bir
buçuk yıl süreyle Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’da sürgün cezası çekti.
Sonrasında da, “bir yanlışlığa kurban
gittiği” söylenerek ve kendisinden özür dilenerek İstanbul’a dönmesine izin
verildi.
Mehmet Atıf
Hoca, Birinci Dünya Savaşı (1914-18) süresince pek bir resmî görev almadı.
İttihat ve Terakki’nin iktidardan uzaklaşmasıyla birlikte
Dârü’l-Hilâfetü’l-liyye Medârisi Kısm-ı Şubesi Tefsir-i Şerif Hocalığına, yine
bunun yanında Medresetü’l-Kudât Hikmet-i Teşriiyye Müderrisliği görevlerine
atandı. 1 Ocak 1919’da yayınlanan bir irade-i seniyye (padişah buyruğu) ile
İbtida-i Dâhil Medârisi Umum Müdürlüğü görevi kendisine verilen Atıf Hocadan,
burada gösterdiği üstün hizmetler nedeniyle bütün İslâm dünyasına yayılan ününden
sonra, dünyanın dört bir yanından âlimler İstanbul’a gelerek kendilerine rehberlik
etmesi konusunda yardım istemişlerdi. Bu yıllarda Kosova, Üsküp, Plevne
bölgeleri Müslümanlarından ve Kırım Evkaf Vekâleti (Vakıflar Bakanlığı)’nden
aldığı yüksek rütbeli önerileri; devletine ve milletine hizmetten
ayrılamayacağını belirterek, “Memleketimden
başka hiçbir yerde çalışmam” diyerek geri çevirdi. Mustafa
Sabri, Mustafa Saffet ve Said Nursi ile birlikte kurduğu Müderrisler Cemiyeti
ve bu cemiyetin devamı olan Teâli-i İslâm Cemiyeti’nin başkanlığını (1919)
yaptı.
Teali-i İslâm
Cemiyeti, İstanbul’da ve Anadolu’da pek çok şube açmış, ücretsiz olarak
dağıttığı yüz binlerce kitap ile köylü çocuklarının bilgilendirilmesinde büyük
hizmetlerde bulunmuştu. Yine bu Cemiyet, İzmir’in Yunanlılarca işgalinde ilk
protesto sesini yükseltmiştir. Atıf Hoca, bu cemiyet adına “Küçük İlm-i Hâl” kitabı ile “İslâm Yolu” adlı bir de tarih kitabı
hazırlamış ve bunları bastırarak dağıtmıştı. 1922 yılı Ramazan ayı, Huzur
Derslerine “muhatab” olarak katılan Atıf Hoca, yönetici ve müderris olarak
yaptığı görevlerin yanında “Alemdar”
ve “Mahfil” gibi dergilerde yazdığı
makaleleri ile de İslâmcılık düşüncesinin yılmaz bir savunucusu oldu. Millî
Mücadele aleyhinde kaleme alınan ve Yunan uçakları ile Anadolu’ya atılan bir
bildiriye arkadaşlarının baskısına rağmen imza atmamış, hatta onlara muhalefet
ederek yaptıkları yanlış konusunda onları uyarmıştı. Bağımsızlık Savaşı’nı
açıkça destekleyen Atıf Hoca, bu savaşa kalemi ile katılarak milletine ve
vatanına olan bağlılığını ve hizmetlerini hakkı ile yerine getirmişti.
Atıf Hoca, 1923
yılında yayımladığı, “Tesettür-i Şer’î”
ve 1924’te kitaplaştırdığı, “Din-i
İslâm’da Men-i Müskîrât” adlı eserleri ile “Atıf Efendi Kütüphanesi
Neşriyatından” adıyla yeni bir dizinin yayımlanmasına başladı. Bir taraftan
ailesinin geçimini sağlamak amacıyla kitapçılığa, öte yandan ise biçimlenmeye
başlayan genç Cumhuriyet’e ve insanına ilmî ve İslâmî bir hizmete girişti.
Kitaplarını izin için önce mutlaka Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı)’ne
gönderiyor, sonra da oradan alınan ruhsat ile bastırıyordu.
Yazıları “Sırat-ı
Müstakim”, “Sebilürreşad”,
“Beyan-ül Hak” ve “Mahfel” dergilerinde yayımlandı. Şapka devriminden sonra tutuklanarak,
“Frenk Mukallitliği ve Şapka”
adlı eserinde bu devrime karşı çıktığı gerekçesiyle İstiklâl Mahkemesi’ne
verildi. Eserin şapka kanunundan bir buçuk yıl önce basılmış olması dikkate
alınmadan, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin 3 Şubat 1926 tarihinde açıklanan kararı
üzerine 24 Şubat 1926’da Ankara Samanpazarı’nda, Babaeski müftüsü
Ali Rıza Efendi ile birlikte Karaoğlan Çarşısı’nda asılarak idam edildi. Ankara’daki
mezarı, bulunduğu park yerinden 2009 yılı başında İskilip Gülbaba mezarlığına
taşınmış ve 2010 yılı başında kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Süleyman
Nazif’in, “Frenk Mukallitliği ve Şapka” ile ilgili olarak kaleme aldığı “İmana Tasallut - Şapka
Meselesi” adlı bir kitabı vardır. İskilipli Atıf’ın yaşamı, Mesut Uçakan’ın
yönettiği “Kelebekler Özgür Uçar” adlı filme de konu edildi.
ESERLERİ:
Nazar-ı Şeriatte Berriye ve
Bakiyenin Ehemmiyeti ve Vücubu (İslâm hukuku açısından kara ve
deniz kuvvetlerinin önemi ve gerekliliği, 1910), Mir’atü’l-İslâm (1911),
İslâm Yolu (1919, Latin harfleriyle, 1959, yeni baskıları yapıldı), Din-i
İslâm’da Men’i Müskirat (1920), Tesettür-i Şer’i (1920), Muina’l-Talebe
(1920), Medeniyyet-i Şer’iyye ve Terakkiyât-ı Diniyye (1920, Sadık
Albayrak tarafından sadeleştirilerek, Şeriat Medeniyeti adıyla, 1975), Frenk
Mukallitliği ve Şapka (1924), Frenk Mukallitliği ve İslâm (haz.
Sadık Albayrak, kitaplaşmamış yazıları ve bazı kitaplarının birlikte basımı,
1976,daha sonra Batı Taklitçiliği ve İslam adıyla çeşitli baskıları yapıldı), Medeniyetimizin Sosyal Dinamikleri, İslami
Tesettür.
KAYNAKÇA:
İsmail Kara / Türkiye’de İslâmcılık
Düşüncesi (1. cilt, s. 241-270, 1986), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990,
1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish
Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür
Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür
Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of
Turkey’s Famous People (2013), Tahirü’l-Mevlevi / Matbuat Alemindeki
Hayatım ve İstiklâl Mahkemeleri (1991), İskilipli
Atıf Hoca Niçin İdam Edildi? (1994), Ankara İstiklâl Mahkemesi
Zabıtları 1926 (Haz: Ahmet Nedim, 1993), İskilipli Atıf Hoca / Frenk
Mukallitliği ve İslâm (Sad: Sadık Albayrak, 1975), Sadık Albayrak / Son Devir
Osmanlı Uleması (1996) - TDV
İslâm Ansiklopedisi (c. 22, 2000), Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç
Ali’nin Anıları (Der: Hulusi Turgut, 2007), Mehmet Sılay / İskilipli Atıf Hoca
1876-1926 (2016).