İskender Paşa

Osmanlı Valisi, Devlet Adamı, Şair

Ölüm
Diğer İsimler
Gazi, Sarı

Devlet adamı, şair, 16. Yüzyıl Osmanlı dönemi Diyarbekir valilerinden (D. 1492, Kabartay-Balkar - Ö. 1571, İstanbul). Çerkez ve Abhazlarla akraba bir Kafkas halkı olan Kabartaylara mensuptur. Bundan dolayı, çağdaşı olan diğer İskender paşalardan ayırt edilmesi için tarihçiler tarafından bazen Çerkez, bazen de Gazi veya Sarı lakaplarıyla anılır.

Aral Gölü ile Hazar Denizi’nin kuzeyinde yer alan Kabartay-Balkar bölgesinde dünyaya geldi. Rusların 16. yüzyılın başlarında bölgeye saldırması sırasında babasını kaybetmesi üzerine ailesiyle birlikte Osmanlı ülkesine göç etti (1510). Batum üzerinden geldiği Trabzon’da vali olan Şehzade Yavuz Selim’in yanında bir süre kaldı, onunla birlikte İstanbul’a gitti ve orada orduya katıldı. Çaldıran ve Mercidabık seferlerine iştirak etti.

Akabinde Karaman Beylerbeyi Deli Hüsrev Paşa’nın emrine verilip onun yanında yetişti. 1521 yılında Diyarbekir Beylerbeyliğine atanan Husrev Paşa’nın yanında önce Kapıcıbaşı, sonra Çavuşbaşı oldu. Husrev Paşa’nın Rumeli Beylerbeyliğine nakli üzerine onunla birlikte gitti. Bir süre sonra da Sancak beyliğine terfi etti. 1541 yılında Budin Kalesi’nin doğrudan Osmanlı idaresi altına alındığı Macaristan seferine katıldı. 1546 yılında Diyarbekir, Şam ve Halep defterdarlıklarının toplandığı Arap ve Acem defterdarlığına tayin edildi. 1547’de İstanbul’a çağrılarak Anadolu defterdarlığına getirildi.

Kanunî Sultan Süleyman’ın 1548 yılında çıktığı ikinci İran seferine katılan İskender Paşa, Tebriz’in alınmasında önemli hizmetlerde bulundu. Aynı yıl içinde fethedilen Van Kalesi’nde kalmanın riskli olmasından dolayı kimse orada göreve talip olmazken, İskender Paşa kendi isteğiyle, yıllık geliri bir milyon akçe olan Van eyaletinin ilk beylerbeyi oldu. Bu görevde iken, harabe halinde bulunan Van Kalesi’ni onartıp savunma amaçlı olarak kullanılacak hale getirdi. Bu arada İran’ın Hoy Kalesi Beyi Dünbüllü Hacı Han’ın Van’a saldırmak için hazırlık yaptığını öğrenince, daha erken harekete geçerek karlı bir kış günü Hoy Kalesi’ni zaptetti ve Dünbüllü’nün kesilen başını padişaha gönderdi. 1550 yılında da İran’ın Revan (Erivan) kentine saldırı düzenledi.

İskender Paşa, 1551 yılında Erzurum Beylerbeyliğine atandı. Bu görevi sırasında Ardanuç, Şavşat, Ardahan, Göle ve Narman kentlerini/kalelerini zaptederek Osmanlı idaresine bağladı. İran Şahı I. Tahmasb’ın oğlu İsmail Mirza kumandasındaki İran/Safevi ordusuyla Erzurum Kalesi önlerinde yaptığı savaşta yenilgiye uğradıysa da kaleyi korumayı başardı. Kanunî Sultan Süleyman, yenilgiden dolayı üzülen Paşa’ya bir mektup göndererek kendisini teselli etti, ayrıca hilat, kılıç ve topuz hediye ederek gönlünü aldı.

İskender Paşa, 1552 yılında Diyarbekir Beylerbeyliğine nakledildi ve 1566 yılına kadar aralıksız olarak 14 yıl boyunca Diyarbekir Beylerbeyi olarak görev yaptı. Bu süre içinde Kanunî’nin Nahcıvan seferine katılarak Arpaçayı civarında İran askerlerini bozguna uğrattı. 1559 yılında Hasankale yakınlarındaki Karadere mevkiinde İran güçlerine karşı bir başka savaşa da iştirak etti.

1567 yılında Bağdat valiliğine getirilen İskender Paşa, Ulyânzâde tarafından çıkarılan isyanı bastırdı. Aman dileyen Ulyânzâde’yi, padişaha tâbi olması ve Basra hazinesine yılda 15 bin altın göndermesi koşuluyla afetti.                   

1569 yılında Mısır valiliğine atandı. Sinan Paşa’nın Yemen’deki isyanı bastırmak amacıyla Mısır valiliğinden geçici olarak alınması üzerine yapılan bu tayinle iki yıla yakın burada görev yaptı. Sinan Paşa’nın dönüşü üzerine, Mısır’dan ayrılarak İstanbul’a gelen İskender Paşa, burada 1571 yılında vefat etti. Bir rivayete göre, İstanbul/Boğaziçi’nde Kanlıca’da bulunan İskender Paşa Külliyesi’nde, bir başka rivayete göre ise Diyarbekir’deki İskender Paşa Camisi’nin doğusunda yer alan türbeye gömüldü.  

İskender Paşa, görev yaptığı yerlerde, yalnızca şehirlerin idaresi ve dış saldırılara karşı güvenliğini sağlamakla yetinmedi, aynı zamanda imarı ve ihtiyaç duyulan yapıların inşa edilmesinde de büyük katkılarda bulundu.  

 

Bu kapsamda; Van Kalesi’nin onarılmasını, Van’da bir medrese ile bir mescidin yapılmasını sağladı. Ardanuç’ta bir medrese, bir fırın ve bir boyahanenin inşasının yanı sıra, yıkılmış ve çok ağır tahribe uğramış metruk durumda bulunan caminin yeniden inşa edilerek ibadete açılmasını gerçekleştirdi. Diyarbekir merkezinde plan ve projesi kendisine ait olan ve uzmanlarca Mimar Sinan’ın stili olduğu belirtilen İskender Paşa Camisi’ni inşa ettirdi.  Diyarbekir’de bir medrese ve hayrat olarak büyük bir hamam yaptırdı. Diyarbekir şehir merkezinin su ihtiyacını temin etmek için Hamravat suyunun Diyarbekir’e getirilmesine büyük katkıda bulundu. Bu su ilk önce Ulu Cami’ye, sonra diğer camilere ve hamamlara tevzi edildi. (Bu su halen de şehrin içme suyu olarak kullanılmaktadır.) İçkale’de Ayn Zeliha suyunu da o akıttı. Diyarbekir halkının ekmek ihtiyacını karşılamak için şehrin Mardin Kapı semtinde surların dışında dört adet değirmen ve vatandaşların buğdaylarının ürünü olan unu ekmeğe çevirmek üzere bir de fırın yaptırdı. Diyarbekir’in Silvan ilçesindeki İskender Paşa Camisi’ni inşa ettirdi. Bitlis/Ahlât’ta Rahva düzlüğünde bulunan kervansarayı ve Ahlât’ta bir cami yaptırdı. Bağdat’ta da bir cami inşa ettirdi.  

İskender Paşa, halkın sorunlarıyla da yakından ilgilenirdi. Haftada birkaç gün, halen mevcut selamlığında, şehrin eşraf, ayan ve âlimleriyle, sanatçılarıyla toplantılar yapar, çeşitli konularda onlara danışır ve görüşlerini alırdı.   

Bazı tarihçiler, İskender Paşa’yı; adaletli, hakkaniyetli, şefkatli, konuksever, hoşgörülü, mükrim, barışsever, hayırsever, şair, dindar, mutasavvıf, fıkıh ve mecelle bilgili, Arapça, Farsça ve Türkçe dillerine vakıf, cesur, atak ve askeri bilgilerle mücehhez bir kumandan, iyi bir süvari, âlimleri koruyan bir amir, vs. nitelikleri ile methetmişlerdir.   

Yaradılıştan çok cesur, yürekli ve atılgan bir mizaca sahip olan İskender Paşa, aynı zamanda şair, âlim ve iyi bir tarihçi idi. Çağının dinî, tarihî, hukukî, siyasî, askerî vs. konularına vakıftı. Görev yaptığı her yerde oranın âlimlerini, şair ve sanatçılarını sofrasında ve yanında bulundurmaktan zevk alırdı. Onlarla sohbet ve istişarelerde bulunurdu. Edebî ve ilmî sohbetlerine; Şeyh Muslihiddin-i Larî, Seyyid Şeyh Hasan Gülşeni Amidî, Agâh Semerkandî vs. gibi dönemin ünlü şahsiyetlerinin katıldığı rivayet edilir.  

İskender Paşa, fıkıh ve tasavvufa da meraklı idi. Sohbetlerinde bu konuda tartışmalara girerdi. Dönemin geçerli dilleri olan Arapça ve Farsça’yı da iyi bilirdi. Bu dillerde yazılmış şiirleri ve divanı vardır. Şiirlerini kapsayan bir kitabının, ölümünden sonra Hicri 1000 yılında yayınlandığı tespit edilmiştir.  

Husrev Paşa’nın Diyarbekir valiliğine atanması üzerine, onunla beraber Diyarbekir’e gelen genç İskender, 1528 yılında, 3 bin akça tımar ile Çavuşbaşı vazifesinde bulunurken, amcasının kızı Meryem Hanım’la Diyarbekir’de evlendi ve burayı ikinci vatanı sayarak ailesiyle birlikte buraya yerleşti. Bu evlilikten ilk oğlu, Rakka ve Lahsa valilikleri vazifesini yapmış bulunan Ahmet Paşa ve ikinci oğlu, Kudüs vali ve kumandanlığını yapan Derviş Paşa dünyaya geldi. Küçük oğlu Mehmet Paşa da Sancak beyliği yaptı. Her üç oğlu şiir alanında da söz sahibiydiler. Kızları ise Hatice ve Rukiye hanımlardı. Rukiye Hanım, kurduğu vakıflarla mallarını hayrata tahsis etti. Bu vakfı için tayin ettiği mütevellinin ölümü halinde kurduğu vakfının da babasının vakfına katılmasını ve vakfiye şartı olarak Ramazan aylarında Kur’ân-ı Kerim okunmasını vasiyet etti.   

İskender Paşa ailesi, yaklaşık olarak 500 yıldan beri Diyarbakır’da yerleşik olup, bu köklü aileden çeşitli alanlarda yetişen birçok ünlü şahsiyet memlekete önemli hizmetlerde bulunmuştur. Aile, cumhuriyet döneminde “İskenderoğlu” soyadını almıştır. 1965 yılı itibarıyla üç dönem Diyarbakır Milletvekilliği ile T.C. İmar ve İskân Bakanlığı görevlerinde bulunan Av. Ali Recai İskenderoğlu (1926-2000) bu aileye mensuptur.   

HAKKINDA: Reşid İskenderoğlu / Beğlerbeği Gazi İskender Paşa (1492-1571), Ankara 1989) - “Diyarbakır Valisi Gazi İskender” (Nebiler-Sahabiler-Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır, Ankara 2009, s. 425-431), Abdülkadir Özcan / “İskender Paşa: Osmanlı Beylerbeyi” (TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 22, İstanbul 2000, s. 565-566), Şevket Beysanoğlu / Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, c. 2, Ankara 1990, s. 568-572), Orhan Cezmi Tuncer / Diyarbakır Camileri (Diyarbakır 1996, s. 140-144, 318-319), Diyarbakır: Müze Şehir (Editör: Şevket Beysanoğlu - M. Sabri Koz - Emin Nedret İşli), İstanbul 1999, s. 220-221), M. Fahrettin Kırzıoğlu / Osmanlıların Kafkas Elleri’ni Fethi 1451-1590 (Ankara 1976), Güneş Ekmekçi (XVI. Yüzyıl Diyarbakır Şairleri, İstanbul 2009), Hayri Başbuğ / "İskender Paşa" (İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013).

 

 

   

İSKENDER PAŞA CAMİİ VAKFI

Mimar Sinan’ın 1554–1557 yıllarında yaptığı cami İskenderpaşa Mahallesindedir.  İskender Paşanın vakfiyesi 27 R. Evvel 973 /22 Ekim 1565 tarihlidir. Vakfiyede “Diyarbakır’da murabba şeklinde, yüksek kubbeli, minareli, kuzeyinde yedi kemer üzerinde dış cemaat yeri olan, kubbesi, kubbe etrafı ve cemaat yeri kireçlendikten sonra kurşunlanmış bir cami. Kuzey tarafında doğu ve batı rükünlerinde (köşelerinde) ilim ehli için iki hücre, kuzeyde boşlukta, kapının karşısında demir parmaklıklarla çevrili sekiz köşeli bir havuz, havuzun her bir kenarında abdest almaya mahsus ikişer kurna, batı tarafında bir tuvalet ve abdest almağa mahsus bir sofa daha vardır. Diyarbakır’da suyu ile beraber Yeni hamam,  hamama bitişik 39 dükkan, Aynı yere yakın arsası ile beraber 7 odalı bir köşk, 1 bahçe, 3 konak, 3 mahzen, 1 arsa, 11 değirmen, 1 dink, Urfa’da 1 değirmenin ½ hissesi ve bu değirmene bitişik sulak tarla ve bostanın yarısından elde edilen gelirle vakıf; müderris, talebe, vâiz, hatip, imam, müezzin, hafız, Kur’an okuyan (kâri), ferraş (temizlik görevlisi), kandilci gibi hizmetliler ve alacakları ücretler belirtilmiştir”. Çocuklarının da vakfın galle fazlasından istifadesi şart koşulmuştur. Diyarbakır’daki Camii için 70 parça akar tahsis edilmiş,  tayin edilen 60 görevlinin günlük toplam ücreti 122 dirhem idi. Vakfın Ardanuç ve Van’da hayrat ve akarı vardır.

Bu vakfa daha sonra İskender Paşanın eşi Hacı Meryem Hatun 987 / 1579-80 tarihli bir ek vakıf yapmıştır. Vakfiyede Diyarbakır ve muhtelif yerlerde 10 değirmen, 4 parça arazi vakfedilerek gelirini önce kendine, darüttefsir ve darülhadis ve İskender Paşa camiinde Kur’an okunmak vs. üzere vakfetmiştir. Tamir masraflarından sonra yiyecek ve tahsisatlar verilecekler: tefsir ve hadis müderrisleri, 8 talebe, muid, eşinin camisinin şeyhi, kendisinden sonraki mütevelli, cabi, katibdir. Cuma gecesi fakirlere ekmek dağıtılması ve Kur’an okunması için tahsisat ayrılmıştır. Galle fazlası “erkeğe iki dişiye bir” kuralına göre nesil be nesil çocukları içindir.

Caminin kuzeyinde bulunan medresesi yıkılmıştır. Son zamanlara kadar gelen Yeni Hamam da yıkılarak yerine dükkân yapılmıştır. İskender Paşa Camii Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1959, 1971 yıllarında onarılmıştır. İskender Paşa vakfına ait köşk 2010 yılında onarılmıştır. “İskender Paşa Vakfı” mülhak bir vakıf olup, mütevellisince idare edilmektedir.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA: Mustafa Oflaz / "İskender Paşa Vakıfları” (Manas Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 21, 2009, s.75-91), VGM Arşivi 581/1 numaralı defter 170. sayfa, 185. sırada 30/03/0973 tarihli - Diyarbakır- Van Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa Vakfiyesi), VGM Arşivi, 587 nolu defter, s. 97, sıra 125’de Süleyman Bey kızı ve İskender Paşa’nın eşi Hacı Meryem Hatun Vakfına ait 987 tarihli vakfiye.

ALİ KILCI

Yazar: Ali Kılcı

İSKENDER PAŞA CAMİİ

Diyarbakır şehir merkezinde, İskender Paşa Mahallesi'nin İskender Paşa Sokağındadır. Diyarbakır'da 1551-1565 yılları arasında vali­lik yapan İskender Paşa5 tarafından 958 /1551 yılında yap­tırılmıştır. Vakfiyesi M. 1565 tarihinde düzenlenmiştir. Yapı Tuhjetiıl-Mimar iride Sinan’ın eseri olarak geçmektedir. İsken­der Paşa vakfiyesi günümüze ulaşmıştır (İskenderoğlu, 1989, s. 3 ; Aslanapa, 1988, s.84; Kuban, 2007, s.575; Necipoğlu, 2005, s. 463-465; Kuran, 1988, s. 194; Aslanapa, 1996, s. 237).

Vakfiye; Caminin vakfiyesi 27 R. Evvel 973 122 Ekim 1565 tarihlidir. Vakfiyede “Diyarbakırda murabba şeklinde, yüksek kubbeli, minareli, kuzeyinde yedi kemer üzerinde dış cemaat yeri olan, kubbesi, kubbe etrafı ve cemaat yeri kireçlendikten sonra kurşunlanmış bir cami. Kuzey tarafında doğu ve batı rükünlerinde (köşelerinde) ilim ehli için iki hücre, kuzeyde boşlukta, kapının karşısında demir parmaklıklarla çevrili se­kiz köşeli bir havuz, havuzun her bir kenarında abdest almaya mahsus ikişer kurna, batı tarafında bir tuvalet ve abdest alma­ğa mahsus bir sofa daha vardır.

Diyarbakır’da suyu ile beraber Yeni Hamam, hamama bitişik 39 dükkân, Aynı yere yakın arsası ile beraber 7 odalı bir köşk, 1 bahçe, 3 konak, 3 mahzen, 1 arsa, 11 değirmen, 1 dink, Urfada 1 değirmenin 1 hissesi ve bu değirmene bitişik sulak tarla ve bostanın yarısından elde edilen gelirle vakıf; müderris, talebe, vâiz, hatip, imam, mü­ezzin, hafız, Kuran okuyan, temizlik görevlisi, kandilci gibi hizmetliler ve alacakları ücretler belirtilmiştir”. Ayrıca çocuk­larının da vakfın gaile fazlasından istifadesi şart koşulmuştur. Vakfın Diyarbakır dışında İstanbul, Ardanuç ve Ahlat’ta hay­ratları olduğu anlaşılmaktadır. Bu vakıf günümüzde İskender Paşanın torunlarından Reşit İskenderoğlu ve ailesi tarafından idare edilmektedir (İskenderoğlu, 1989, 3 vd;). İskender Paşa Camisi Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1959, 1971 ve 2010 yı­lında onarılmıştır. Cami günümüzde ibadete açıktır.

Cami, kare planlı ve tek kubbeli harim, beş bölümlü bir son cemaat yeri ve minareden oluşmaktadır. Harime nazaran daha geniş tutulan beş bölümlü son cemaat yerinin hemen arkasında daha küçük tutulmuş kare planlı ve kubbeli birer mekân daha bulunmaktadır. Cepheleri iki renkli düzgün kes­me taş malzeme ile inşa edilmiştir.

Kuzeydeki son cemaat yeri, köşelerdeki “L” biçimli paye­ler ve ortadaki dört sütununla beş göze ayrılmıştır. Sütunlar birbirine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Son cemaat yeri gü­nümüzde düz dam örtülüdür. Ancak asli halinde kubbeyle örtülü olmalıdır. Kuzey cephenin ortasındaki dışa taşıntılı taç kapı düz lentolu olup sivri kemerli bir niş içine alınmıştır. Taç kapının iki yan kenarında mahfil bölümlerine çıkışı sağlayan düz atkı taşlı birer kapı açıklığı ile mihrabiye bulunmaktadır. Atkı taşlarının üstünde iki renkli taş işçiliği görülmektedir. Mihrabiyeler, üç kenarlı olup altı sıra mukarnas kavsaralıdır. Taç kapının köşeleri ile dış köşelerinde zikzak motifli süsle­mek silindirik gövdeli birer sütünce yer almaktadır. Kuzey cephenin ortasındaki taç kapının iki tarafında simetrik dü­zenlenmiş ikişer pencere ve aralarında birer mihrabiye görül­mektedir. Pencereler düz lentolu olup sivri kemerli nişler içine alınmıştır. Nişler, zikzak motifli silindirik gövdeli sütüncelere oturmaktadır.

Pencerelerin arasındaki mihrabiyeler beşgen planlıdır. Ku­zey cephenin her iki ucunda son cemaat yerinin arkasındaki mekanlara geçişi sağlayan düz lentolu kapı açıklığı bulunmak­tadır. Doğu, batı ve güney cephelerde iki renkli taş kullanımı asli halini korumaktadır. Doğu ve batı cephede yer alan üçer pencere düz lentolu olup sivri kemerli nişler içine alınmıştır. Güney cephedeki iki pencere diğer cephelerdeki pencere for­munu tekrarlamaktadır. Batıdaki pencere üzerinde ters-düz palmetlerin sıralandığı yatay dikdörtgen bir düzenleme yer­leştirilmiştir.

Caminin kuzeydoğu köşesinde yer alan minare, kare kai­deli ve silindirik gövdelidir. Kaidede sade tutulmuş olup kuzey yüzdeki minare girişi düz atkı taşlıdır. Bu girişin üzerindeki kitabelik kısmı boş bırakılmıştır. Pabuç kısmı iki bölümlü bir düzenlemeye sahiptir. Silindirik gövdenin başlangıcında iki süsleme kuşağına yer verilmiştir. Kuşaklar bir kaval silme ile birbirinden ayrılmıştır. Gövdenin üst kesiminde de bir kaval silme ile birbirinden ayrılan iki süsleme kuşağı yer almaktadır. Şerefe altı sıra mukarnas altlık üzerine oturmaktadır. Şerefe korkuluğu dikdörtgen taş levhalardan meydana gelmektedir. Taşların dış yüzlerinde oyma kabartma tekniğinde çok kollu yıldız ve çokgenlerden gelişen geometrik bir kompozisyonla­ra yer verilmiştir. Silindirik petek kısmı ise kısa tutulmuştur.

Son cemaat yerinin ortasındaki taç kapıdan harime girilmektedir. Harim,  kare planlı olup üzeri on altıgen bir kasnağa oturan tromp geçişli tek kubbeyle örtülüdür. İç mekân, kuzey ve güneyden ikişerden dört adet; doğu ve batı duvarlarındaki üçerden altı sivri kemer alınlıklı pencerelerle aydınlatılmaktadır.

Harimin kuzeyinde boydan boya uzanan ikisi sütun ikisi ahşap dört destekli taşınan mahfil kısmı yer almaktadır. Mahfile her iki yanındaki kapı açıklığından sağlanmaktadır. Harimin kuzeydoğu ve Kuzeybatı köşesindeki düz lentolu kapı açıklığından kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen planlı ve yüzeyi aynı yönde uzanan beşik tonoz örtülü mekâna geçilmektedir.Bu mekan beden duvar kalınlığından yararlanılarak yapılmıştır.

  Kıble duvarının tam ortasındaki mihrap nişi beşgen planlı ve mukarnas kavsaralıdır. Nişin her iki kenarında zencerek süslemeli, silindirik gövdeli; bitkisel bezeli başlıklı birer sütunçe yer almaktadır. Sütunçelerin üzerinde üç dilimli kuşat­ma kemeri yükselmektedir. Niş üç yönden bordürlerle çevril­miştir. Nişin alt kısmı asli halini koruyamamış olup sonradan çinilerle kaplanmıştır.

Harimin güneydoğu ve güneybatı köşelerde duvar içine açılmış vaaz kürsüsü olarak düzenlenmiş basık kemerli nişler yer almaktadır. Bu nişlere, güneybatı ve güneydoğudaki pen­cerelerin güney duvarlarındaki düz lentolu kapılardan çıkıl­maktadır.

Harim duvarları zeminden yaklaşık 1.00 m yüksekliğe kadar çinilerle kaplanmıştır. Dökülen çinilerin yerlerine asli halini koruyan örnekler kopya edilerek yenileri yerleştirilmiş­tir. Süslemeler sır altı tekniğinde olup bitkisel kompozisyon- lu altıgen çini levhalardan oluşmaktadır. Altıgen levhaların merkezinde altı köşeli bir yıldız; bu yıldızında göbeğine ve köşelerine altı dilimli birer çiçek yerleştirilmiştir. Göbekteki çiçekten çıkan rumiler yıldızın köşelerindeki çiçek motiflerini iki yandan sarmaktadır. Motifler patlıcan rengi zemin üzerine beyaz renkte uygulanmıştır. Merkezdeki yıldızın zemininde firuze, çevresinde ise koyu mavi kullanılmıştır. Yer yer görü­len kenar bordürleri koyu mavi zemin üzerine beyaz renkte penç motifleri dolantı bulut motifleri ile birbirine bağlanmak­tadır. Kıvrık dallar aradaki boşlukları süslemeye uygun olarak yerleştirilmiştir.

Prof. Dr. ALİ BORAN

Yazar: Ali Boran

İSKENDER PAŞA HAMAMI

 

Diğer adı Çarşı Hamamı'dır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde övgüyle sözedilmektedir. 1912 m. (1331 h.) yangınında yıkıları, yerine dükkânlar yapılan bu hamam, İskender Paşa vakfındandı (B. Günkut, Diyarbakır Tarihi, s. 120).

KAYNAK: Metin Sözen / "Hamamlar" (Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul, Evren Ofset, 1971, s. 207).

Yazar: Metin Sözen

İSKENDER PAŞA KONAĞI

Diyarbakır en ünlü konaklarındandır. Diyarbakır merkez Sur İlçesi İskender paşa Mahallesi Telgrafhane Sokakta bulunan tarihi İskender Paşa Konağı, 1551 yılında Diyarbakır Valiliğine atanan ve on dört yıl burada valilik yapan Diyarbakır’ın 12. Valisi İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Konak, tipik Diyarbakır ev mimarisini yansıtmaktadır. Birbirine yapışık iki blok halinde yapılmıştır. Yaklaşık 35x35 m. boyutundaki büyük avlunun (1225 m2) zemini tamamen taştandır. Avlu oldukça büyük olup, içinde büyük bir bahçe mevcuttur. Bahçenin etrafı diğer evlerin duvarlarıyla çevrilidir. Konak L şeklinde harem bölümü ve arkada ise selamlık bölümü halinde yapılmıştır. Konağın güney kanadında yan yana gerisi avluya taşkın üç ve iki; batı kanadında ise iki gözlü birer eyvan vardır.

Selamlığın zemin katı da üç gözlüdür. Eyvan sayıları tamamen bir zenginlik göstergesidir. Konak 'Vakıf Müzesi' olarak kullanılmak üzere Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Konağın, vefat edene kadar sahibi olan Reşit İskenderoğlu'nun konak hakkında verdiği şöyledir:

"Paşa, H. 961’de kendi adını taşıyan Camii şerifin inşaatına başlamıştır. Bundan sonra halen mevcut  ve kısmen harap olmuş Selamlık ve Harem bölümlerini kapsayan ikametgahını yaptırmıştır.Şimdi paşanın zamanında yapılan bölüm korunarak bu güne kadar gelmiştir.Bu kısmın özel ve karekteristik bir mimari stili vardır. Diyarbakır’a gelen yerli yabancı mimar veya sanat tarihi mensup ve fakülte öğrencileri bunu inceleme konusu yapmakta ve doktora tezi seçenlere de rastlanmaktadır. O tarihlerde Selamlık bir çeşit hükümet konağı vazifesi görmekte idi. Paşa, burada akşamları başlayan ve gecenin geç saatlerine kadar süren edebi,ilmi,tarihi ve dini söyleşi ve tartışmalarını zamanın davet ettiği alim ve şairlerle yapmaktan özel bir zevk alırdı. Bu selamlıklar Cumhuriyetin kuruluş tarihine kadar devam etmiştir."

Yapının mimari özellikleri ise, Doğan Erginbaş'ın "Diyarbakır Evleri" adlı eserinde verdiği bilgilerle şöyledir:

"Konağın ahır kısmının üstünü örten tonoz ve kubbeler çepbalerinde beyaz taş bulunması bu eskiliğin alâmetidir. Evin selâmlık kısmı yıkılmıştır. Hali hazırda bir kısmının harabeleri mevcuttur. Üç büyük kırık kemerli ha­vuzlu eyvan ile buradan girilen üç oda ve bu kısmın oda yanında havuzsuz, eyvan ve selâmlık geçidi ile üst kısımda merdivenle çıkılan çardak denilen adalardır. Bunların yanında ahır kısımları bulunmaktadır. Şimale bakan bu kolda bodrum katı yoktur. Zemin ile birdir. Bu kısım yazlıktır. Büyük havuzlu eyvan bir yaz odasıdır. Şimale bak­tığı için yazın güneş almaz ve havuzu da olduğundan serin olur. Evin şarka bakan kolu kışlıktır. Kışın güneş alır. Bu kısmın altında bodrum katı vardır. Buraları kiler olarak kullanılır. Serin olur. Üstünde ufak bir eyvandan girilen ve avluya bol pencereleri bu­lunan iki oda ve arka planda koltuk denen ikinci derecede planlar bulunur. Bu odalar sandık odası vazifesini de görür. Planda da görüldüğü gibi evin iki kolu geniş avluyu cenup ve garpten sarmıştır. Avluda havuz ve çiçek bahçeleri bulunur. Avluya şimal tarafındaki bir kapıdan girilir."

KAYNAKÇA: Doç. Dr. Doğan Erginbaş / Diyarbakır Evleri (İ. Ü. Mimarlık Fak. Doçentlik tezi, İst.1953, s. 20), Reşid İskenderoğlu/ Beglerbegi Gazi İskender Paşa (Ankara, 1989, s.28), "Tarihi İskenderpaşa Konağının restorasyonu tamamlandı" (Yeni Yurt gazetesi, 23 Mart 2011).

 

Yazar: Doğan Erginbaş

İSKENDER PAŞA MAHALLESİ

Mahallenin adı, 1552-1566 yılları arasında, 14 sene süreyle Diyarbakır’da vali olarak görev yapan İskender Paşa’nın ismine izafeten verilmiştir. Osmanlı döneminin 1785 yılı ve sonrasına ait belgelerinde, mahallenin adı “İskender Paşa” şeklinde kaydedilmiştir.  Sur ilçesi belediye sınırları içerisinde olan mahalle, konum olarak, Çiftkapı alanındaki surlarla, Melikahmet, Cami-i Kebîr ve Cami-i Nebi mahalleleri arasında yer almaktadır.

İskender Paşa’nın Diyarbakır’daki en büyük eseri, kendi adıyla anılan bu mahalledeki İskender Paşa Camisi’dir. Caminin dışında bir medrese, bir hamam, bir dink, bir fırın, dört değirmen, sur dışında Dicle’ye bakan yamaçta Hamamlı Köşk, bir bölümü bugün İskender Paşa İlkokulu olarak kullanılan büyük ev de İskender Paşa’nın şehirde yaptırdığı başlıca eserler arasında bulunmaktadır. Bu eserlerden hamam ve Hamamlı Köşk yıkılmış durumdadır.  

1571 yılında vefat eden İskender Paşa, bir rivayete göre İskender Paşa Camisi’nin doğu yönünde bulunan türbeye defnedilmiştir.  

Bu mahallede, “şüheda-i kirâm”dan (ulu şehidlerden) olduğu söylenen “Bab-i Kal” (Dede) diye anılan bir zâtın mezarı mevcuttur. Mezar, Merkez Bankası’nın arkasındaki sokağın başında olup, etrafı duvarla çevrilidir. Asıl isminin “Seyyid Hüseyin” olduğu belirtilen zâtın dört asırdan beri burada yattığı, ailesinin birer kolunun bulunduğu Suriye’den ve Suudi Arabistan’dan her yıl ziyaretine gelen torunlarının olduğu rivayet edilmektedir.

Öte yandan, Akkoyunlu hanedanı mensubu olduğu ve 16. yüzyılın başında yaşadığı sanılan “Hindi Baba” adlı bir zâtın türbesi de aynı mahallede, sur dibindeki bahçenin içinde bulunmaktadır.

KAYNAKÇA: Reşid İskenderoğlu / Beğlerbeği Gazi İskender Paşa 1492-1571 (Ankara 1989), Şevket Beysanoğlu / Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar (Ankara 1985),  İbrahim Yılmazçelik / XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (Ankara 1995).

HAYRİ BAŞBUĞ

 

 

  

Yazar: Hayri Başbuğ

İSKENDER PAŞA TÜRBESİ

Sekizgen planlı başka bir türbede İskender Paşa Türbesi’dir. Yapı ortada merkezi kubbe ve iki yanda yarım kubbe örtüsü bakımında Diyarbakır’daki diğer sekizgen planlı türbelerden farklıdır. Eser bu örtüsü sistemi bakımından Türk İslam türbe mimarisinde görülen ender örneklerden biridir.  Türbe, Diyarbakır Merkez Sur İlçesi İskender Paşa Mahallesi’nde İskender Paşa Camii’nin avlusundadır.  Eserin kesin inşa tarihi beli değildir.  Türbenin bitişiğinde bulunan İskender Paşa Camii, Diyarbakır Valisi İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Caminin 973 (H)/1565 (M) tarihli vakfiyesi vardır. Bu vakfiyeye göre yapının yapımına 961 (H) /1554 (M)  tarihinde başlanıldığı 973 (H) /1565 (M) yılında İskender Paşa’nın Van’da görevli olduğu sırada tamamlandığı anlaşılmaktadır. Mimari özellikleri ve inşa tarzında türbenin de 961 - 964 (H) / 1554-1565 (M)  tarihinde camiyle birlikte inşa edildiği anlaşılmaktadır. Türbenin İskender Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

Yapı ilginç bir özellik arz etmektedir. Yan yana iki türbeden oluşmaktadır. Kuzeydeki türbe kare planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Güneydeki türbe ise içten ve dıştan 8’gen planlıdır. Ortada kubbe doğu ve batıda yarım kubbeler ile örtülüdür. Türbeler iki renkli siyah, beyaz renkli kesme taştan inşa edilmiştir. Güneydeki türbenin içinde Yusuf Bey bin Reşit Bey, Yusuf Bey’in eşi Sadice Hanım ve İskender Paşazâde Yûsuf Bey’in kızı Behram Paşazade Arif Bey’in eşi Ra’na Hanım gömülüdür.

KAYNAKÇA: Hatice Başak / Diyarbakır Mezar Taşları (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, Van), Şevket Beysanoğlu / Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar (1985, Ankara),  M. Mehdi İlhan / “Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları” (İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, Ankara, 1996, s.19-211) -  “Diyarbakır Mezarlıkları ve Mezar Taşı Kitabeleri” (Diyarbakır Müze Şehir, İstanbul 1999, s. 258-67), Zeki İzgöer / Diyarbakır Salnameleri (IV-V, İstanbul, 1999), Metin Sözen / Diyarbakır’da Türk Mimarisi (1971, İstanbul), İrfan Yıldız / “Diyarbakır Türbeleri” (Medeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi, (Ed. İrfan Yıldız, Diyarbakır, 2011, s. 319-70).

Doç. Dr. İRFAN YILDIZ

 

Yazar: İrfan YIldız

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör