Matematik ve
astronomi bilgini (D. İstanbul, ? – Ö. 1525, Edirne).
Mîrim Çelebi, Osmanlı döneminde Kadızâde-i Rumî ve Ali Kuşçu’dan sonra yetişen en önemli matematikçi ve astronomlardan biridir. Asıl adı Mahmud’dur. Kadızâde’nin oğlu olan dedesi Muhammed, Semerkant’ta Ali Kuşçu’nun kızıyla
evlenmiş, fakat erken yaşta ölmüştü.
Mîrim Çelebi’nin babası Kutbüddin
Muhammed, dedesi Ali Kuşçu ile
birlikte İstanbul’a gelerek burada
Hocazâde Muslihuddin Efendi’nin kızıyla
evlendi ve bu evlilikten Mîrim Çelebi
doğdu. Kutbüddin Muhammed’in de
Bursa Manastır Medresesi müderrisi (hoca) iken oldukça genç yaşta ölmesi
üzerine Mîrim Çelebi’yi dedesi
Hocazâde yetiştirdi ve onun Sinan
Paşa gibi bilginlerden ders almasını
sağladı.
Önceleri Gelibolu, Edirne, Bursa ve İstanbul medreselerinde hocalık
yapan Mîrim Çelebi, özellikle matematik ve
astronomi alanlarında döneminin en büyük
otoritesi olduktan sonra, II. Bayezid
tarafından saraya davet edildi ve ona matematik
bilimleri okuttu. Yavuz Sultan Selim
döneminde Anadolu kazaskerliğine getirildiyse
de (1519) kısa bir süre
sonra 100 akçe maaşla emekliye sevkedildi. Hayatının sonlarına doğru hacca gitti ve dönüşünde Edirne’ye yerleşti. Burada vefat etti ve Tunca kıyısındaki Kasım Paşa Camisi’nin civarına gömüldü.
Tarih ve edebiyat alanlarında da söz sahibi olan Mîrim Çelebi, bilimsel anlayış itibariyle dedeleri Kadızâde-i Rumî ile Ali Kuşçu’nun temsilcisi oldukları Semerkant matematik-astronomi okulunun çizgisini izliyordu. Ancak özellikle ilm-i menâzir (optik) alanında yazdığı “Risâle
fi’I-Hâle ve Kavs-i Kuzah” adlı
eserinde görüldüğü gibi, bilimsel
yöntemde daha çok İbnü’l-Hey-sem’in “riyâzî-tabiî”
bilimlerde uyguladığı sentez yöntemini
benimsemişti. Bu da onun, Kadızâde’nin saf “riyâzî-hendesî” yönelimiyle Ali Kuşçu’nun “kelâmî-riyâzî” bakış açısını kısmen terk ettiğini göstermektedir.
Eserlerinden anlaşıldığı üzere, klasik İslâm kültüründeki farklı bilimsel tavırlardan haberdar olan Mîrim Çelebi, fizikçiler, matematikçiler ve kelâmcılarla (Allah’ın varlığını
delillerle izah etmeye çalışanlar) İbnü’l-Heysem
ve Kemâleddin el-Fârisî’nin yanında
özellikle İbn Sînâ ile Fahreddin er-Râzî’nin görüşlerini olumlu ya da olumsuz her anlamda dikkate almış, bu arada hem kendi görüşlerini ve tercihlerini ortaya koymaktan çekinmemiş, hem de
matematik bilimlerinin teknik ayrıntılarına
özgün katkılarda bulunmuştur.
Mîrim Çelebi’nin asıl ününü astronomi
çalışmalarının sağlamış olması,
onun bilimsel etkinliğinin de biçimlenmesine yol açmıştır. Örneğin, “Düstur
el-Amel ve Tashih el-Cedvel” (İşlemin
İlkesi ve Tablonun Düzeltilmesi,1498) adlı çalışması Uluğ
Bey Zici’ni şerh etmek
için kaleme alınmış olduğu gibi, Ali Kuşçu’nun “Fethiye” adlı kitabına
yazdığı şerh de bir astronomi çalışmasıdır. Aynı biçimde, astroloji konusunda
olsa da, “el-Makâsid” adlı çalışması da, astrolojinin astronomiyle yakından ilgili olması
dolayısıyla, yine astronomiyle ilişkili bir çalışma olarak karşımıza
çıkmaktadır. Osmanlı bilim adamlarının genel
bilimsel tavrının aynen sergilendiğini, yani tek bir konuda yoğunlaşmak yerine, dönemin hemen bütün bilim dallarına ilgi göstermek eğilimini gördüğümüz Mirîm
Çelebi de yalnızca astronomiyle
ilgilenmekle yetinmemiş, astronomi dışındaki alanlarda da çalışmıştır. Bu bağlamda onun ilgi gösterdiği bir diğer
bilim dalının da optik olduğu, yazdığı bu risaleden anlaşılmaktadır.
Mîrim Çelebi’nin “fi’I-Hâle ve Kavs-i Kuzah” risalesi, başlangıçta
sadece özel bir göksel olguya, yani gökkuşağı ve halenin oluşumuna aitmiş
izlenimi yaratsa da, risale incelendiğinde, çalışmanın genel amaçlı bir optik
kitabı niteliği taşıdığı görülmektedir. Risalenin başında optiğe ilişkin bazı
temel bilgiler verilmiş ve çalışma
geleneksel optik kitaplarının düzenlenişine uygun olarak, önce doğrudan görme, sonra yansıma ve kırılma
ve en sonunda da renkler ve gökkuşağı ile hale konusunun anlatıldığı üç ana
bölüm halinde düzenlenmiştir. Bu ise Mîrim Çelebi'nin genel anlamda optik konusuna ilgi gösterdiği ve hatta bu konuda
gerekli bilgiye sahip olduğunu
ortaya koymaktadır. Çünkü bu incelemesini hazırlayabilmek için birçok uzun ve kısa çalışmayı
gözden geçirdiğini belirtmekte ve verdiği bilgilerden döneminin optik bilgi
düzeyini kavradığını anlamak olanaklı olmaktadır. Bu durum ise Mîrim
Çelebi'nin optik bilimine de bilimsel bir kaygıyla yaklaştığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
Mîrim Çelebi’nin günümüze
ulaşan eserleri çoğunlukla astronomi,
astroloji ve optik alanlarına aitse
de iyi bir matematikçi olması nedeniyle incelediği konuları her zaman geniş biçimde
matematik çözümlemelerle ele almıştır. Nitekim Kadızâde’nin “Şerhu’l-Mülahhaş fÎ İlmi’l-Hey’e” adlı
eserinin "tedâris" (dünyadaki
en yüksek dağın yerkürenin çapına oranı)
konusunu işleyen bölümünü incelediği çalışmasında
bu sorunu matematik yardımıyla çözmüştür. Miîrim Çelebi’nin “Düstûrü’l-‘amel ve taşhî-hu’I-cedvel” adlı eseri; “Zîc-i Uluğ Bey”in Farsça şerhidir.
II. Bayezid’in emriyle 1499 yılında
tamamladığı bu eserde; Kâşi’nin “Zîc-i Hâkanî”sinden ve
Ali Kuşçu’nun “Zîc-i Uluğ Bey Şerhi”nden de yararlanan Mirim Çelebi, eserde öğretici bir üslûp uygulamış ve 1 derecelik yayın sinüsünü hesaplamak için örneklerle beş ayrı çözüm yolu göstermiştir. Onun bu çalışmasında ayrıca
trigonometrik ifadelerin değerleriyle özel olarak ilgilendiği ve özgün sonuçlara vardığı görülür.
Mîrim Çelebi’nin astronomi alanındaki eserleri “Rub’u'l-Müceyyeb”,
“Rub’u’ş-Şikâzî” ve “Zerkâle”
adlı aletlerle takvim, kıble tayini
ve diğer kimi sorunlar üzerine kaleme alınmış hacimli risâleler şeklindedir. Ayrıca
döneminin yönelimine uyarak “el-Makösıd
fi’1-ihtiyârât” gibi kimi
astroloji eserleri de yazmıştır.
Bunun yanında bir de “Münyetü’ş-Şayyâdîn fi’l-Âv” adlı bir çalışması bulunmaktadır.
“Mirîm Çelebi, çalışmasının "Felekleri
döndüren, olağanüstü yapıtları en güzel şekilde ortaya koyan, nurların ve
ışıkların, görülenin ve görenin yaratıcısı olan Allah'ım
sana hamd olsun" diyerek başladığı Giriş Bölümü'nde önce Hz. Muhammed
ve değerli ailesine övgüler yazdıktan sonra, Sultan II. Beyazıt ve onun ülkesi için gerçekleştirmiş
olduğu olağanüstü başarılarını sergilemiştir. Bu geleneksel bir çalışma
modelidir ve bu bakımdan bir farklılık taşımamaktadır.
Aynı
şekilde, Mirîm Çelebi, Giriş Bölümü'nde bu çalışmayı
neden yapmak gereksinimi duyduğunu da açıklamaktadır. Buna göre, gökkuşağı ve
hâle konusunda yazılmış uzun ve kısa bir çok yapıt okuduğunda, gökyüzünün bu şaşırtıcı
iki olgusunun ilgisini çektiğini ve özellikle İbnü'l-Heysem ve İbn
Sînâ'nın yapıtlarını okumasının kendisinde önemli bir bilgi
birikimi yarattığını, pek çok akranının yazamadığını yazacak duruma geldiğini
ve onların duymadığı bir çok şeyi de duyduğu için böyle bir
çalışmayı yapmak istediğini belirtmektedir. Aynı zamanda, yine
giriş bölümünde kitabın düzenlenişi hakkında da bilgi veren Mirîm
Çelebi, çalışmasını bir giriş, üç makam ve içerisinde üç meramın
yer aldığı bir maksat şeklinde düzenlediğini belirtmektedir.” (Hüseyin Gazi Topdemir)
BAŞLICA ESERLERİ:
Düstûrü'l-'Amel ve Tashîhu'I-cedvel (Zîc-i Uluğ Bey'in Farsça şerhidir), Şerhu'l-Fethiyye
İî ilmi'l-hey'e (Ali Kuşçu'nun er-Risâletü'l-Fethiyye adlı önemli eserinin şerhidir),
Risale fi'l-Hâle ve Kavs-i
Kuzah (Eserde görme olayı ve şartları, ışık, ışığın
yayılması ve kırılması, renkler, gök kuşağı ve hâlenin oluşumu ile bunların optik özellikleri incelenmiştir. Hüseyin
Gazi Topdemir bu risâleyi bir
makalede ele alarak değerlendirmiştir)
KAYNAKÇA: İbrahim Alaeddin Gövsa / “Mîrim Çelebi, Mahmut
Efendi” (Türk Meşhurları, 1946), Salih Zeki
/ Âsâr-i Bâkiye I (s. 199-200, 1329), A.
Adnan Adıvar / Osmanlı Türklerinde İlim (Haz. Aykut
Kazancıgil - Sevim Tekeli, s. 61-63, 1982), Ekmeleddin
İnsanoğlu / Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi (s. 33-34, 90-101, 1997), Aydın Sayılı / “Bir İlim Adamımızın Adı Üzerine” (II, s. 547-553,
TTK Bildiriler VII, 1970), YYO
Ansiklopedisi (II, s. 215-216; 1999), İhsan
Fazlıoğlu / “Mîrim Çelebi” (TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 30, 2005), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri
Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).