İrfan Sarı

Yazar, Şair

Doğum
04 Nisan, 1967
Burç

Şair ve yazar. 4 Nisan 1967, Yüksekova / Hakkari doğumlu. Memur bir babanın 10 çocuklu ailesinin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra üniversite sınavlarında başarı gösteremeyip üniversite arzusunun üstünü örttü. Daha sonraki yıllarda bir kez daha denediğimde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İnşaat Fakültesine girebilecek kadar puan alıp kayıt yaptırdıysa da devam etmek imkânını bulamadığından kaydı silindi. Ortaöğretim döneminde başladığı erkek terziliğinde çırak olarak çalışıp terzilikte usta oldu. Bu arada meslek örgütünün yönetim kuruluna seçildi. Birçok çevre ve edebiyat sitesine makaleler yazıp üye oldu. Aynı amaçlı çevre örgütlerinin de yönetim kadrosunda bulundu.Yüksekova Esnaf Sanatkârlar Odası başkanlığı görevini sürdüren İrfan Sari, Aynur Sari ile evli; Azad Ozan ve Rojev Ağıt adında iki oğul babasıdır.

1999 yılında arkadaşlarıyla kurduğu Yüksekova Haber gazetesinde yöresel basının ender bir örneğini yaratmış oldu. Gazete internet üzerinden ciddi bir okuyucu kitlesine ulaştı. Ürünleri emeginsanati.blogcu.com, antoloji.com gibi internet sitelerinde yayımlandı. Okurlarının isteğiyle şiir ve öykülerinin bir bölümünü 2007 yılında Kar Suyun Sırtında adlı ilk kitabında topladı.

HAKKINDA: Ferzende Kaya / Önsöz (Kar Suyun Sırtında, 32 şiir, 14 öykü, 2007), A. Ziya Çamur / 2000 Rakımda Bir Kardelen (Yüksekova Haber, 22.4.2007).

 

ALÜSA’YA

İki çakmak taşı kayanın kalbi üstüne açmıştın. İki sevdalı yüreğin maviş boncuk yolunda ilk filize düşen çiçektin. Anlatsalardı sevdalarını kimseler duymazdı, onun için bir seni düşlediler bulutların öte yüzündeki derinlikte...

Aylar ve yıllarca seni dudakların ıslak samanlarına yordular.

Sen bahar yeli oldun kavrulurken toprak toprak insan.

Sen taneleri buz mavisi yağmur oldun göktanrının gözlerinden akan.

Oturup bir pencerenin en ahşap tarafında, ıslanmış bir milimlik camdan seni düşleyen ben çıkıncaya dek. Tanrı seni gözlerinden bana akıtıyordu, o zaman kahverengi toprak oluyordum, inanmazsan gözlerine sor. Gözlerine uzun uzun yağmurlar düşürdüm, uzun düşler arasında ve sinmiş, ıslanmış tüylü bir erkek serçe kuşunu bıraktım.

Bir yol ıslanmış camdan, bir yo! yürekten teğet... Geçerken uğramış, dokunsan düşecek.

Vakur bir düş sanılır belki...

Ey saçları siyahtan parıldayan. İşte böyle bir vakitti seni kalbime misafir ettim. Hoş kalbim düşün heyecanını gerçeğin kemiğinden ayırmadı ki. Enstantane bir vakit diliminde düşlerimi kanatlandırdım, şehrin panjurlarını açtım ve gökyüzü sonsuz sevdi.

Ben seni, kalbime düşen heyecan hızı, ben seni, dizlerime düşen dermansızlık kadar korkarak sevdim. Düşümün arasında isminmiş gibi yağmuru sayıkladım camın buğusuna dudaklarımı dokundurdum. Korktum.,,

Korktum, çünkü korkmak sonsuza kadar sevmenin ön koşuludur.

Onun için bu aşkın bir katresi bile haram değil, dağlardan, vadilerden pancar toplayan pancarcıların pancarı kadar mübarek, tabii ve tadımdır. Elleriyle derip topraktan, sırtına vermiş heybeden, terinden, tırnağından ve hünerinden sofralara taşıdığı leziz, hafif, can tılsımıdır...

Aslında nasıl anlatsam: bir çiçek bahçesine giren rüzgar gibi hırçın ve lazım. Çiçeğin tozunu serpen, son dansına eşlik eden.

Akşam batmazdan evvel, dinmişken yağmur, buğu elini eteğini çekmişken camdan, hava tazelemişken ciğerlerini...

Kuşlar katarı süzülür ya! Orda, yani tam gökte... Bir romantik senfoni kanatlardan ruh verir...

Sonra sesin düşer aklıma, kirpiklerimin ucuna değer göğsünün gölgesi, gecelerden yaman bir özlem tutar.

Beter bir çınlama düşer kulaklarıma...

Sen varsın diyorum çaresiz, varsın ki çanlardan keskin çarpıyor perdesine kulaklarımın, uzakların...

Aşıkları kasıklarından bir sancı tutar gibi seviyorum seni... Ağlamadan, düşünerek ve özleyerek...

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör