Şair ve yazar. 9 Haziran 1980,
İstanbul doğumlu. Yazılarında Mirace İrem adını kullanıyor. İlköğrenimini
Eskişehir Dumlupınar İlkokulu’nda, ortaokul ile liseyi İstanbul’da Burak Bora
Anadolu Listesi’nde okudu. Ardından, Galatasaray Üniversitesi’ni bitirdi ve
Uluslararası İlişkiler yüksek lisansı (2005), Hong Kong Cambridge College’de
marketing (pazarlama) yüksek lisans yaptı (2010). 2011’de Ekol Lojistik Kurumsal İletişim Müdürü olarak çalışmaya
başladı.
Mirace İrem Koyuncu, Eren Koyuncu
ile evli olup, hayatını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir. İyi
derecede İngilizce, Çince ve Fransızca bilmektedir.
ESERLERİ:
Şiir: Kendime Yolculuk
(2012),
Roman: Haziran (2013).
KAYNAKÇA: Anayurt (12.6.2013), Time Türk (10.9.2013), Akşam Gazetesi Portal (15.9.2013), Kitap Gazetesi (01.10.2013), Akşam Gazetesi Portal (5.10.2013), Anayurt (7.10.2013), Vatan Kitap
eki (30.10.2013), Taraf
Gazetesi (13.12.2013), Sayım
Çınar / Taraf Kitap (13.12.2013), Bilgi Formu (2013), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar
ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2019).
Hepimizin
bir miladı var aslında. Hayatın kapımızı gerçekten çaldığı ve o günden sonra
her şeyin geri dönülmez bir şekilde değiştiği bir milat… Bir seçim anı belki
de… Kimselere anlatmadığımız ama yıllar sonra geri dönüp baktığımızda, “O
seçimdir benim hayatımı sonsuza kadar değiştiren,” dedirten.
Bizi
daha önceki hayatımızdan yeni filizlenen bir çiçeği toprağından ayırır gibi
koparıp, etkisini ancak uzun bir ömrün en son demlerinde anlayabileceğimiz
kadar sinsice ve hissettirmeden bambaşka bir hayata doğru sürükleyen bir seçim
anı var hepimizin. Bu seçimin bize iyi mi kötü mü geldiği ancak tamamı
tüketilmiş bir ömrün sonunda anlaşılabileceği için, sonucu olumsuz olduğunda,
bedeli, yarısı eksik kalmış bir hayat ile ödenir ancak. Şimdiki aklım olsa diye
başlayan bütün cümleler kadar kendi ukdesinin altında ezilmiş koca bir “Keşke”
olur hayat.
İşte
benim de, kalan kısmı giden günlerinden daha az olan bir hayatın sonunda
anladığım, üstelik bugün bile hangi seçimin şu an olduğum ben için daha hayırlı
olduğunu bilemediğim bir miladım var.
Gençtim
ve hayaller kuruyordum. Her şeyin daha iyi olduğu, her günümün mutlulukla geçtiği, geceleri
gerçekleşmiş hayallerin tatlı huzuru ve temiz bir vicdanın rahatlığıyla yastığa
başımı koyduğum bir hayatın hayalini kuruyordum.
İnsanın
vicdanı en çok başkalarına yaptıkları için sızlar sanıyor, kendime yaptığım
haksızlıklar aklıma bile gelmez sanıyordum. Ne kadar yanılıyordum…
3
Nisan 1975 akşamüzeriydi. Dolapdere’deki evimizin üst kat banyosunda giyinmiş,
halamın makyaj malzemelerini kullanarak hafif bir makyaj bile yapmıştım. Ben
hazırlanırken babaannem bile hasta bacakları ile üst kata kadar çıkmış ve o
küçücük banyoda dört kadın toplanmış beni bu özel geceye hazırlıyorduk.
Yalnızca babam aşağıda beni bekliyordu.
Hazırdım.
Yavaşça merdivenlerden inmeye başladım. Son basamağa geldiğimde ilk göz
ağrısını ilk kez böylesine bir heyecan ve kıyafet içerisinde görmenin
heyecanıyla oturduğu kanepeden ayağa kalkan babam:
“Tıpkı
annene benzedin,” dediğinde herkes ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Babam
usulca bana yaklaşıp alnımdan öptükten sonra cebinden bir kutu çıkardı.
“Bunları
sana evlenirken verecektim ama bugün de senin için en az o gün kadar önemli, o
yüzden almanı istiyorum,” dedi.
Elime
tutuşturduğu siyah kadife kutuyu açtığımda
anneme ait bir çift küçük inci
küpe gördüm…
Coşku
ve şükran ile babama sarılmış neredeyse ağlamak üzereyken çalan kesik bir korna
sesiyle irkildim. Eski siyah mantomu, emanet kıyafetlerimi giyerek evdeki
herkese heyecanla son bir kez baktım ve kapıyı açarak dışarı çıktım.
O
gece kapıyı kapatırken aslında hayatımın önemli bir bölümüne de veda ediyordum.