Mihrî Müşfik

Ressam

Doğum
Ölüm
Ressam (D. 1886, Kadıköy / İstanbul -1954, ABD). İlk Türk kadın ressam olan Mihrî Müşfik Kadıköy’deki Rasim Paşa Konağı’nda doğdu. İlk kültürünü evlerine gelen özel öğretmenlerden aldı. Ailesinin yaşam biçiminden kaynaklı olarak Avrupaî bir eğitim gören Mihrî Hanım; edebiyat, müzik ve resimle hep birlikte ilgilendi. Bunların içinde resme olan ilgisi diğerlerine göre ağır basınca, Zonaro’dan Beşiktaş’taki atölyesinde resim dersleri aldı. Avrupa’dan İstanbul’a gelen operetçileri, müzisyenleri izler, o dönemde yadırganacak biçimde dekolte giyinir ve alafranga yaşama içten tutkusunu her davranışıyla belli ederdi. Aslında çapkın bir babanın güzel ve biraz da şuh ruhlu kızıydı. O da babası gibi yaşamını neşe ve zevk içinde geçirmeye eğilimliydi. 
Resim yapmak için, İtalyan kökenli bir müzik şefinin peşinden gençliğinin de verdiği duygusallıkla Roma’ya kaçtı, oradan Paris’e geçti. 52. Montparnasse Bulvarı’ndaki adreste kiraladığı yeri, hem ev hem de atölye olarak kullandı. Portreler yaparak ve evinin bir odasından aldığı kira ile geçimini sağlamaya çalıştı. Kiracılarından biri olan ve Sorbonne’da Siyasi Bilimler öğrenimi yapmakta olan Müşfik Selami Bey ile evlenen Mihri Hanım’ın adı Mihrî Müşfik Hanım oldu. 
Görevi gereği Paris’e giden Maliye Nazırı Cavit Bey, Maarif Nazırı’na bir telgraf göndererek, Paris’te bir davette tanışmış olduğu Mihri Hanım’dan yararlanılmasını istedi. Mihri Müşfik, bunun üzerine, 1913 yılında İstanbul Darülmuallimatı’na (Kız öğretmen okulu) atandı. Sanayi-i Nefise’nin (Güzel Sanatlar Akademisi) açılmasıyla resim atölyesine öğretmen oldu. Matematikçi Salih Zeki’den sonra bu okulun müdürlüğüne getirildi. Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın yöneticisi olmaya hak kazanan Mihrî Hanım, kız öğrencileri açık havada resim yapmaya, modelden çalışmaya ve kadın ressamları ilk kez toplu bir sergi açmaya yöneltti.     Mihrî Hanım aynı zamanda bir salon kadınıydı. Roma’da yaşadığı sırada Vatikan Müzesi’ne bir tablosu konulan Mihrî Müşfik, İstanbul’da bulunduğu dönemde Tevfik Fikret ile dost oldu.  
Batılılaşma döneminde yoğun bir biçimde görülen Fransız etkilerinin edebiyat kısmını, Edebiyat-ı Cedide şairleri oluştururken, Mihrî Müşfik Hanım da onların yazdıklarını resimleyerek bir “Edebiyat-ı Cedide Resmi” yarattı. Ruşen Eşref Ünaydın, Tevfik Fikret ile ilgili anılarında, büyük şairin Mihrî Hanım ile ilgili yorumlarını şöyle dile getirir: “Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bir de ‘Rübab’ı o kadar güzel yorumluyor ki, yazdıklarım bu kadar anlamlı mı imiş diye şaşırıyorum.”  Edebiyat-ı Cedidecilerin portrelerini de yaptığı bilinen sanatçı, 1915 yılında, Tevfik Fikret’in ölümü üzerine, yüzünün kalıbını aldı. Böylece 1915 gibi erken bir tarihte, heykel sanatı konusunda da dikkate değer adımlar attı.
Mihrî Müşfik Hanım 1919 yılında İtalya’ya gitti. Bu ani gidişinin nedeninin, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleriyle olan yakın ilişkilerinin, onu işgal altındaki İstanbul’da zor duruma düşürmesi olduğu sanılmaktadır. Mihri Hanım’ın, bu dönemde tutuklanan Hüseyin Cahit Yalçın ve Cavit beyleri ziyaret etmesi, basında aleyhine yazılar çıkmasına yol açtı. Bu karışık dönemde, bir yıl için gittiği İtalya’dan geri döndüğünde, iki yıl daha Sanayi-i Nefise’de dersler verdi. 1922 yılının sonuna doğru yeniden İtalya’ya gitti. Müşfik Bey ile olan evlilikleri 1923 yılında boşanmayla sona erdi.
Roma’da İtalyan şair Gabriele d’Annunzio ile birlikte olduğu dönemde, Roma’da tabloları ile yaşantısı sırasında, belki de Danonçiyo’nun aracılığı ile, Vatikan Müzesi’ne bir tablosu bile konulmuştu. Hatta sonra Papa’nın bir portresini yaptı. Papa ilk kez bir kadın ressama poz veriyordu. Bütün bunlar, ünlü Danonçiyo’nun özel dostluğunun eseri idi. 
Yaşamını daha çok Paris ve Roma’da geçiren Mihrî Müşfik, resim yaparak geçimini sağlıyordu. Ancak çok savurgan olduğundan ve tablolarının geliri borçlarını karşılamayınca sıkıntıya düştü. Mihrî Hanım, güzelliği ile ünlü olan kız kardeşi Enise Salih Hanımın eşinden ayrılarak İsviçre’de Bâle Sanatoryumu’nda ölmesi, ardından, ilk resim dersini verdiği yeğeni Hale Asaf’ın 1938 yılında Paris’te kanserden gözlerini kapaması üzerine, ömrünün geri kalanını, bir başka dünyada geçirmek istedi ve Amerika’ya gitti. New York, Boston, Washington, Chicago’da yaşadı; bir süre üniversitelerde resim profesörlüğü yaptı ve zengin Amerikan ailelerine özel resim dersleri vererek geçimini sürdürmeye çalıştı. Çalışma gücünü yitirdikten sonra da sefalet içinde öldü. 
Ressam Hale Asaf’ın teyzesi olan Mihri Müşfik; kız kardeşi Enise Salih Hanım’ın eşinden ayrıldıktan sonra İsviçre’de sanatoryumda ölmesi, yeğeni Hale Asaf’ın da erken ölümü üzerine başka bir dünyada yaşamak isteğiyle Amerika’ya gitmişti.  O yıllarda Amerika’da bulunan gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın eşi Rezzan Yalman’ın bir portresini yaptığı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında New York’ta yayımlanan dergilerin kapaklarını resimlediği, 1941-42’de Ahmet Emin Yalman tarafından New York’ta görüldüğü ve orada öldüğü dile getirilmektedir.
Taha Toros, Mihrî Hanım’ın Türkiye’den ayrılışıyla ilgili olarak da; “İnas Sanayi-i Nefise Mektebi daha sonra, erkek kısmı ile birleştirildi. Mihrî Hanım, Ömer Adil’ler, Cem’ler, İbrahim Çallı’lar, Hikmet Onat’lar, Nazmi Ziya Güran’lar, Namık İsmail’ler ve Feyhaman Duran’larla sürdürdüğü hocalığının acı ve tatlı anılarını Boğazın mavi sularına serperek yurdu terk etti...” der. Sonra da onun yeğeni ressam Hale Asaf’a yazdığı bir mektuptan şu satırları aktarır: “Bugün bana, gençliğimi hediye etseler, bu meslek uğrunda çektiklerimi çekmek korkusundan, reddederdim! Çektiğim meşakkatleri bir ben bilirim bir de Allah bilir. 
“Her sanatkâr, karşısındaki sanatkârı, daima, kendisinden aptal görür! O’nun on senede yaptığını, kendisinin bir senede yapacağını sanır. Bir iki yıl içinde, hayatını kurtaracağına, köşeyi döneceğine emindir. Heyhat ve yine heyhat!... İşte sanatın esrarı buradadır. Sanatkârın yolu, yürüdükçe uzar gider. 
“Bizim ailenin yegâne hususiyeti, inadındadır. Ben her şeyde olduğu gibi sanat hayatım boyunca, inadımla yaşadım. Bugün, buna, bin kere pişmanım...”  Bu satırlar, Mihrî Müşfik Hanım’ın içerisinde bulunduğu durumu açıkladığı gibi, hangi koşullar içerisinde resim çalışmalarını yaptığını da anlatmaktadır.
Mihri Müşfik Hanım’ın, Hale (Salih) Asaf’ın ilk resim hocası olmakla birlikte, ona resimden vazgeçmesini öğütlediği ve sonraki dönemlerde dargın oldukları bilinmektedir. Hale Asaf’ın yirmili yaşlarını sürdüğü dönemlerden başlayarak onun resimden vazgeçmesini istemiş ve zaman zaman, “Ben resim yaptım da ne oldu? Senelerce çalışmakla ben neye muvaffak oldum? Hiç… Üstelik sıhhatimi kaybettim. Vaktiyle ‘Herkül’ idim. Şimdi merdivenleri çıkamıyorum. Sanat beni bu hale koydu. Hele gözlerim hiç görmüyor. Parasızım. Bizim gibi -Avrupa’ya nazaran- geri kalmış bir memlekette sanatçının yolu kadar güç bir yol yoktur. Bizimkisi fazla özveri isteyen bir meslek”  Sanat karın doyurmuyor... Tablolarını mı yiyeceksin?” ya da “...Ben güzelim, başımın çaresine bakarım, sende o da yok ama resim yapmaya devam et!...” şeklinde yeğenine çıkıştığını yazıyor. Mihri Müşfik Hanım Amerika’da yokluk içinde öldü ve orada Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldü.
HAKKINDA: Nüzhet İslimyeli / Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi (1971), Nurullah Berk – Kaya Özsezgin / Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi (1983), Adnan Turanî / Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı (1984), Taha Toros / İlk Kadın Ressamlarımız (Türkçe-İngilizce, 1988), Meydan Larousse (1998), Ana Britannica (1992), Sezer Tansuğ / Resim Sanatının Tarihi (1999), Nilgün Sarp / Bir Osmanlı Prensesi Ressam Mihri Müşfik (2012).
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör