İpek Ongun

Roman Yazarı

Doğum
07 Ocak, 1942
Eğitim
Arnavutköy Kız Koleji
Burç

Romancı. 7 Ocak 1942, Ankara doğumlu. Arnavutköy Kız Kolejini bitirdikten (1961) sonra New York’ta tiyatro eleştirmenliği kursu gördü. Bir süre Türkiye’de Doğan Kardeş, New York’ta Time and Life gibi yayın kuruluşlarında çalıştı. Edebiyata çocuk romanlarıyla başladı, gençlik romanlarıyla ün kazandı. Yazı çalışmalarını Mersin’de sürdürdü.

ESERLERİ:

ROMAN: Mektup Arkadaşları (1980), Kamp Arkadaşları (1982), Yaş On Yedi (1987), Afacanlar Çetesi (1988), Bir Genç Kızın Gizli Defteri (1991), Bir Pırıltıdır Yaşamak (1991), Bu Hayat Sizin (1993), Lütfen Beni Anla (1995), Arkadaşlar Arasında (1997), Kendi Ayakları Üstünde (1998), Adım Adım Hayata… (2000), Şimdi Düğün Zaman (2004).

DENEME: Yarım Elma Gönül Alma (2000).

ÇEVİRİ: Yuvasız Çocuk (L. M. Montgomery’den, 1979), Mutluluk Yolu (G. Sheehy’den, 1984), Yürekten Kopup Gelen Ses (Joan Boez’den, 1989).

KAYNAK: TBE Ansiklopedisi (c. 2, 2001), Vitrindekiler (Cumhuriyet Kitap, 3.2.2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

 

GÜNEY AMERİKA YOLLARINDA

 

Setur'dan Tuba Hanım'ı arayıp Güney Amerika turunun gerçekleşeceğini haber verdiğinde uçtum... sevinçten resmen uçtum!

Tuba Hanım yeni kuşak meslek kadınlarından. Yani işini severek yapıyor! Müthiş takipçi. A'dan Z'ye her şeyi izliyor, haber veriyor, kontrol ediyor. Ve bütün bunları güleryüzle yapıyor! İşte, özellikle de bu son nokta o kadar önemli ki, meslek yaşamlarında tüm asık suratlılara saygıyla duyurulur.

Neyse, gelelim konumuza. Güney Amerika ülkelerine merak duymamın yanı sıra, Arjantin ve Brezilya'yla ekonomide benzer sorunları paylaştığımızdan, bizim gibi darda olan bir akrabayı ziyarete gidiyormuşum gibi bir his taşıyordum içimde.

Tabii bir de Arjantin'in Evite Peron'u var! Zorla değil ya, bu kadın ilgimi çekiyor. Yürüdüğü sokakları, halka el salladığı balkonu, mezarını görmek istiyordum. Zaten böylesine renkli bir kişilik olmasa, hakkında onca kitap yazılmaz, film çekilmez ve unutulmaz "Evita" müzikali sahnelenmezdi.

Gezi hazırlıklarına, Latin Amerikalı yazarların kitaplarından bir seçme yaparak başladım. Şilili Ailende, Perulu Lyosa, Brezilyalı Coelho ve Amado, Arjantinli Martinez...

Latin müziğiyse son zamanlarda pek bir gündemde olduğundan zaten bol bol dinliyordum. Edebiyat ve müziğin yanısı-ra, gideceğimiz ülkeler hakkında biraz da ansiklopedi karıştırdım. Eh, artık geziye hazırdım!

Iberia Havayolları'yla önce Madrid'e beş saatlik bir uçuş. Oradan Arjantin'in başkenti Buenos Aires'e tam on üç saatlik bir uçuş daha ve bu arada altı saatlik bir bekleme... Böylece toplam yirmi dört saatlik bir zaman diliminde Iberia hostesleri tarafından azarlana azarlana Buenos Aires'e varış. (Valla Hakim Bey, su istemekten başka suçumuz yoktu.)

Bu uzun uçuş benim için o kadar da kötü olmadı, çünkü Martinez'in Santa Evita adlı kitabına fena halde sardırmıştım.

Şimdi siz gençler o güzel gözlerinizi iri iri açıp büyük bir safiyetle, "Kim bu Evita Peron?" diyorsunuzdur eminim. Eminim, çünkü "Kim 500 milyar ister?" programını izliyorum!!!

Arjantin'in ünlü Evita Peron'u, kızlık adıyla anmak gerekirse, Eva Duarte, 1930'lu yıllarda taşrada yaşayan fakir bir kızdı. Üstelik babası da belli değildi. Büyük kente, Buenos Aires'e gidip ünlü bir aktris olmak hayaliyle yanıp tutuşuyordu.

Ve bir gün o küçük kente bir şarkıcı geldi. Döneminin ünlülerindendi. Eva ne yaptı etti, onunla tanıştı ve kendisini büyük şehre götürmesi için ikna etti.

Hayallerinin kenti Buenos Aires'de tam bir yaşam savaşı verdi Eva. İşsizdi, açtı. Fahişeliğe başladı. Bir yandan da kendine İş arıyordu. Sonunda radyoda çalışmaya başladı. Durumu giderek düzeliyor, birlikte olduğu erkekler konusunda daha seçici davranıyordu. Politikaya da ilgi duyuyor, çeşitli toplantılara katılıyordu. İşte böyle bir toplantıda Juan Peron'la tanıştı. Peron işçilerin ve fakir halkın dertlerine kulak veren "halkın albayı" olarak anılıyordu. Eva Duarte onun radyo konuşmalarını hiç kaçırmazdı. Juan Peron'a tek kelimeyle hayrandı.

1944 yılında tanıştıklarında kahverengi gözlerini Peron'a dikerek, "Albayım," dedi. "Var olduğunuz için teşekkürler." İşte bu sözcüklerle tüm dünyada yıllarca dalgalanacak bir ilişki başlamıştı.

Kısa sürede Juan Peron "gömleksizler" diye anılan işçilerin desteğiyle iktidara geldi. Çeşitli reformlar yaptı ve ülkeyi bir diktatör olarak yönetmeye başladı. Artık evli olduğu Eva Peron'sa tüm vaktini fakirlere ve onların sorunlarını çözmeye adamıştı.

 

Evsizlere ev, hastalara bakım imkânı, fakirlere yiyecek dağıtımı ve toplu nikâhlar için Eva Peron sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar durmaksızın çalışıyordu.

Ensesinde sımsıkı bir topuz şeklinde topladığı sarı saçları ve incecik vücuduyla güzeldi, alımlıydı. Mücevherler takmaya bayılır, çok şık giyinirdi.

"Ben sizlerdenim," diye seslenirdi halkına. "Bu giysileri ve takıları sizler için takıyorum."

Dinleyenler onu çılgınca alkışlarlardı. Görkemli kıyafetleri onları rahatsız etmez, tam aksine kendi saflarından birinin böyle giyinmesi, böylesine yükselmesi onlara umut verirdi. Kimbilir, belki bir gün onlarda...

Fakirlere yardımları nedeniyle öylesine seviliyordu ki, önce Eva'cık anlamına gelen Evita diye anıldı. Daha sonra, azize anlamına gelen Santa Evita adını layık gördü halk ona. Artık o işçilerin ve fakirlerin Santa Evita'sıydı.

Bu, madalyonun bir yüzüydü. Diğer yüzündeyse Arjantin'in tüm entelektüelleri, soyluları ve Peron'un karşısında olan subaylar için o, ülkenin yüzkarası bir fahişeydi. Entrikacı ve acımasızdı.

1952 yılında kanserden öldüğünde otuz üç yaşındaydı. Bu denli genç ölmesi efsaneyi pekiştirmişti.

O, yatağında can çekişirken, ülkenin her köşesinde insanlar için onun dualar ediyor, kiliselere akın ederek, mumlar yakıyorlardı. Ölüme doğru attığı her adımda işçiler ve fakir halk yanındaydı. Birlikte ölüyorlardı sanki.

Son saatlerinde kocasına, "Beni unutturma," diye vasiyet etmişti. Bunun üzerine Peron karısı ölünce ülkenin en ünlü mumyalama uzmanını çağırtarak, Evita'nın mumyalanıp cam bir tabuta konmasını emretti. Uzman günlerle çalıştı ve ortaya harika bir eser çıkardı.

Evita sanki yaşıyordu, öylesine güzel ve canlıydı. Ona uzun etekli beyaz bir elbise giydirmiş, saçlarını taramışlardı. Gülümser gibiydi. (….)

                                                                                        (Sabah Pırıltıları, 2001)

 

 

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör