Şair
ve yazar (Şubat 1336 (1920), Trabzon - Ö. 23 Mart 1996, Ankara). Babası Birinci Hasan Usta, Dünya
savaşı sırasında Ünye’ye göç ederek orada Sabriye Hanımla evlenmiştir. Eğitimci
ve devlet adamlarımızdan M. Reşit Tarakçıoğlu (1892-1969) Hasan Usta’nın
kardeşi, Niyazi Tarakçıoğlu’nun ise amcasıdır. Asılları Akçabatlıdır.
İlk öğrenimini, Rum
Metropolithanesi’nin evinde açılan Tatbikat Mektebi’nde yaptı. Daha sonra öğrenimini Ticaret Lisesi’nde
sürdürdü. Bu yıllarda makaleler, röportajlar, fıkralar, hikayeler
yazdı, özelikle fıkra yazmaya 1947 yılına kadar Faik Ahmet Barutçu’nun Halk gazetesinde
“Olaycı” imzası ile devam etti. Bu yıllarda ayrıca Trabzon Lisesi’nden
Yetişenler Cemiyeti’nin Hamsi;
Trabzon Halkevi’nin çıkardığı İnan
dergilerinde ve Yeni Yol gazetesinde
yazılar yazdı, şiirleri yayımlandı.
Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan
sonra, Trabzon Defterdarlığında altı ay çalıştı. 1945 yılında yedek subay
okuluna katıldı, 1946 yılından 1947 haziran ayının başına kadar Gelibolu’da
askerlik görevini yaptı. 1 Temmuz 1947'de Trabzon Ziraat Bankası’nda memuriyete
başladı. 1966 yılına kadar burada çalıştıktan sonra, 1967 yılında çocuklarının
yüksek öğrenimi sebebiyle görevini Ankara’ya nakletti. Muhasebe Müdürlüğüne yönetici
olarak tayin edildi. 23 Ocak 1973’te görev yaptığı Ankara’da Ziraat Bankası
Genel Müdürlüğü’nden emekli oldu. Memur iken, 1973 yılında Ziraat Bankası Memur
ve Hizmetlileri Sendikası’nın aylık olarak çıkardığı Zerbanksen dergisinin
sorumlu müdürlüğünü yaptı ve bu dergide eleştirileri, şiirleri yayımlandı. Daha
sonra da Macit Petrol işletmesinin muhasebe işlerini ölünceye kadar yürüttü.
Son yıllarında akciğer kanserinden
muzdaripti ve kendisi bunu bilmiyordu. Yapılan bütün müdahalelere rağmen
kurtarılamadı ve 23 Mart 1996 tarihinde tedavi gördüğü Bayındır Tıp Merkezi
Hastanesi’nde öldü. Cenazesi aynı gün Hacıbayram Camii’ne kaldırılıp, burada
ikindi namazından sonra cenaze namazı kılınıp, naşı Karşıyaka Mezarlığı’nda
toprağa verildi.
1938 den 1944 yıllarına kadar Trabzon Halkevi temsil
kolunda amatör tiyatrocu olarak çalıştı. “Vatan ve Silistre, Vatan ve Vazife,
Akın, Kral Odipüs, Remeo Jülyet, Ayşe Opereti” adlı oyunlarda oyunculuk etti.
Spora, İdman Ocağı Kulübünde başladı. 1940’lı yıllarda sırıkla yüksek
atlamada Karadeniz birinciliğini kazandı. Bunların dışında voleybol, hentbol,
biraz da futbol oynadı.1941 senesinde Samsun’da yapılan Güreş Bölge
Birinciliklerinde Trabzon ekibiyle 61 kiloda güreşti. İdman Ocağı’nda boks
çalışmaları da oldu. Uzun yollar İdman Ocağı’nın bahçesindeki kortta tenis
oynadı. Su sporunda ise sadece tramplen atlamaları yarışmalarına katıldı.
Tarakçıoğlu aynı zamanda da
folklorcu idi. Avcılığa, çocuk yaşta sapanla başladı. Trabzon’da başka av
bulunmadığı için, mevsimi gelince Gümüşhane, Kelkit, Bayburt, Kopdağı
yörelerinde çil ve kınalı keklik avcılığına giderdi.
Son yıllarında Trabzon’da yayımlanan Karadeniz ve Kuzey haber gazeteleri
ile Trabzon dergilerinde yazıları çıkmıştır. Bu dağınık yazılarının bir araya
toplanması büyük bir hizmet olacağını da belirtmek gerekir.
Şair, yazar, tiyatrocu, folklorcu,
sporcu ve avcı Niyazi Tarakçıoğlu bu özelliklerini şöyle anlatmıştır:
“Şiirlerimi ve yazılarımı bu güne kadar kitap haline
getirmeyi hiç düşünmedim. Yani sizin anlayacağınız edebiyatla bunca uğraşmama
rağmen, bir eser vermiş değilim. Eğer eser sayılabilirse 1943 yılında Radyo
Çocuk Kulübü için yazdığım “Ders ve
Vazife” adlı manzum oyun ile Trabzon Lisesi’nde temsil
edilen “Ört Ölelim” adlı komedim
vardır.”
KAYNAK: Bir Trabzon Sevdalısı (Hazırlayan: Hüseyin
Albayrak, 1998), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).
Son
koz diye son yaprağı oynarsa ağaçlar
Ak
ak olacak Eylüle kalmış sarı saçlar
Eylül
gene eylül ne zaman son bulacak bu
En
son umudum bir sarı yaprak gibi uçtu
Yaprak
ki uzun bir baharın mazisidir ah.
Ölmüş
bu bahar yaprağı gönlüm gibi eyvah
Eyvah
ki gözüm kör gibi bir yıl baharım yok
Eyvah
ki koşup görmeğe gitsem de yarim yok.
Yar
yar diyerek yaralandım da ilacım yok.
Ak
ak olabilsin diye artık sarı saç yok
Her
şey son artık, sarının her tonu vardır
Elbette
hazan günlerinin bir sonu vardır.
Yerel
seçimlerde geçirdik bir şok,
Göğsüne
saplandı altı adet ok,
Demirel
sert vurdu hiç şakası yok,
Nakavtla
yenildin git artık Özal.
Eşinle
dostunla saltanat kurdun,
Zamları
yağdırdın, estin savurdun,
İşçiyi,
memuru yaktın kavurdun,
Bıktırdın
milleti git artık Özal.
Orta
direk vardı, belini kırdın,
Zengine
yön verdin hem de kayırdın,
Çekip
gidecektin neden kıvırdın,
Sözünün
eri ol git artık Özal.
Bütün
aileni tak da koluna,
Bakma
hiç sağına ve de soluna
O
koltuk taht değil, kalmaz oğluna,
Falda
yol göründü git artık Özal.
Kalbim
onun kalbi
Bilemiyorum
niçin
Sevincim
onun sevinci
Korkularım
onun için
İçim
titriyor öksürdüğü an
Ağlayınca
yüreğim kan ağlıyor
Başı
ağırsa başım ağrıyor.
Gülünce
içimde güller açıyor.
Sevgilerin
en tatlısı
Tutkuların
en güçlüsü onda
Yaşamayı
o var diye seviyorum
Mutluluğum
onun mutluluğunda.
Ömrümün
son yıllarında
O
benim tek sorunum
O
yavrumun yavrusu
Dört
yaşında torunum
Ankara,
1994