Şair ve yazar, mühendis. 7 Şubat 1971,
Yozgat Çayıralan doğumlu. İlkokula
Yozgat’ta (1984), ortaokulu Kayseri’de (1987) okudu. Ankara Meteoroloji
Lisesi’ni (1991), Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü’nü
(2000) bitirdi. 1991 yılından itibaren personeli olduğu Meteoroloji Genel
Müdürlüğü’nün Sivas Bölge Müdürlüğü’nde mühendis olarak çalıştı. Ayrıca “Poyraz”
edebiyat dergisinin yayın kurulunda görev yaptı.
İrade gazetesinde (Sivas) köşe yazarlığı yaptı. Radyo Hilal'de “İlkay
Coşkun'la Edebi Sohbetler” isimli programı hazırlayıp sundu. Somut (görsel) ve
deneysel şiirlerinin bazıları Ukrayna Kiev Üniversitesi akademik çalışmasına
konu oldu ve Ukraynacaya çevrildi. Otuzu aşkın dergide ve kitapta, şiirleri ve
yazıları yayınlandı. Halen bir kamu kuruluşunda mühendis olarak görev
yapmaktadır.
Şair ve yazar Vildan Poyraz Coşkun ile
evli; Merve, Rabia, Poyrazhan adlarında üç çocuk babasıdır.
İlkay Coşkun’un ilk ürünü 2009
yılında Poyraz Edebiyat dergisinde yayımlanmıştı. Sonraki
yıllarda; Poyraz Edebiyat, Mor Taka, Mühür, Göç, Ihlamur, Şiiri
Özlüyorum, Kurşun Kalem, Ücra Şiir, Akpınar
Edebiyat, Şiir Vakti, Antalya Sanat, Edebiyat
Ufku, Herfene Edebiyat, Aşkın e-Hali, Lacivert ve Aydili dergilerinde
sıkça şiirleri yayımlandı. Şiirleri ayrıca on beş kadar seçki ve antolojide yer
aldı.
Ödülleri:
Coşkun; “Kızgın Kum Rakkase
Ölüm” başlıklı şiiri ile 2010 Şair Vahittin Bozgeyik Yarışması Jüri Özel
Ödülü’nü, “Gönül Yatağına Iramak” başlıklı şiiri ile 2012 Amasya
Belediyesi 2. Mihri Hatun Şiir Yarışması Mansiyonu’nu aldı.
İlkay Coşkun İçin Ne Dediler?
“İlkay
Coşkun kendi şiir tarzını, şiir dilini oluşturmuş bir şair. Şiirde şair kimliği
yol almaya devam etmekte. Şiirde geldiği nokta ile yetinmeyen, kendini
tekrarlamayıp, şiire sürekli yeni pencereler aralamaya çalışan şairleri hep
takdir etmişimdir. İlkay Coşkun yazdıklarıyla şiire pencere açmakla kalmamakta,
kimi şiirleriyle duvarı yıkmaktadır.” (Yusuf Bal)
YAYIMLANMIŞ ESERLERİ:
Tekrarın
Tiryakisi Zaman (KDY- Sinan Ayhan ile birlikte-2022)
İç Hatlar (KDY
Yayınları-Deneme 2020)
+ Uç (KDY
Yayınları-Şiir 2020)
Kahve
Bahane (Vilayet Yayınları-Deneme 2018)
Bimola (Şiir
Vakti Yayınları-Şiir 2017)
Bilonsa (Şiir
Vakti Yayınları-Şiir 2012)
Düş Yolcusu
(Antik Yayınları-Şiir 2011)
Yüreğimden
Süzülen Nağmeler (Gündüz Yayınları-2008)
İletişim:
http://ilkaycoskun.blogspot.com
KAYNAKÇA: Deniz Berat / Düş Yolcusu (denizberat.blogspot.com, 9 Aralık
2012), Yusuf Bal / Şiirin Basamaklarında Bilonsa ve İlkay Coşkun (Ayraç
Dergi Sayı: 38, Aralık 2012), Bilal Tırnakçı / Bilonsa Hakkında (Şiir Vakti),
Alpaslan Akdağ / Bozkırların Y/alazlı Sesi: Blosa (Poetikhaber, 11 Kasım 2013), Bilgi Formu (2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017), Bilgi Teyidi (20.06.2022).
…
özünü
kaybeden insanın insafsızlığında
tarihin
kanlı oyunundan biri daha oynandı
isyanla
yoğrulan öfke can evimizde, artık yeter
nefretle
sürer kaç asırdır, vahşiliğin tekrarlanması
mavi
marmara’da dağlandı titreyen yüreklerimiz
feriştahı
da gelse ağlatamaz gözlerimizi silahıyla
aynı
hava, aynı su, aynı fizyoloji bizimkisi
aynı
içmiyoruz maalesef silahlardan aynı acıyı
cılız
atlarısınız savaş meydanı yenilgilerinde sizler
siz öfke
denizi, dalgaların menzili dövdüğü yamaçlarda
gece
karanlığında gözyaşları döken sancılı anne feryatlarında
pazar
yeri bombardımanları gibi yüreğimizi yakan karanlığınız
masa başı
oyunlarında öpücüğün anlamı ne?
hüzün
gölü ırmak, ölümün sessizliği üzerinde
geceyi
zincirleyen çığlık ancak o kadar kan kusar
kavgalara
şahit Orta Doğu, zindan yeri çocuklarla dahi
gökyüzü
siyah deniz, soğuk yüz gülümsemelerinde artık
bedenimizde
hicran yaşları dingin, içimizde gönül erinci
kuytularınızda
çamur besleyen sizi siyonist efendiler
silahların
gölgesinde tartaklanır ömür gerçeğimiz
aynı
insanız, beden yürek ve vicdan terazisinde
yüzümüzün
işkencesi, okşayan tırnaklarınızda
ne çok
acı duyduk sıkılmış yumruklarınızda
kiri
taşıyan sırtlarınız cinneti de taşımakta
nefretle
indiğiniz gecede ibreti alem ölüm
ateş
edebildiniz kan bürümüş gözlerinizle
domuz
sürüleri gibi şehitlerimizin tepesinde
ucucuna
tutunacak acıda bir nefeslik gerçeğiz
ah!
şafağımızı kişneyerek uyandıran demir kuş
hüznün
imamesine sizden bir çentik daha düşeriz
…
hadi
gidin şimdi utançlarınızla, gömün cinnetlerinizi
İlkay Coşkun
25.08.2012
yüz yıl bile değil hayat bize, olmalı
batık kadırgalardan kurtulduğumuza şükür
elimizdeki yürek kırık ve yaratuz içinde
parça pincik ruh halimiz tarumarda olsa
gün bu gün nasılsa geçiyor ömür
dört mevsim güzünde horon düşlerimiz
belli ki zaman çok kısa ahlayıp vahlamaya
kalbimiz yağmurdan ırmak gibi güçlü değil
zamanın baş dönmelerinde uyandıralım şafağı
gül’e özdeşleşipte bakış bırakalım toprağa, suya
meyhaneler dolaşıp önüne koyulalım sarhoşluğun
davullu zurnalı gelecekse gece, olsun içelim
toplayalım başımıza bütün zilli yosmaları
döne döne sallasın rakkase, her yanı ayrı cümbüş
aşka sarılıp bi güzel uyuyalım sonunda
bağır bağır çağıralım, ayılalım ayrılıklarda
eylülü, güzü, yaprak dökümünü önümüze serip
selamı siz verseniz keşke diyorum songünlerimizde
nasıl olsa ölüm hepimizin sonsuzluğu değil mi?
sevdaları alıpta başımıza öyle gömülelim
…
doğmaya çıkalım gelin yollara, dahi tarlalara
ve çoğaladuralım geceleri tersyüz etmeye
öpeyim abi, ben sarhoş değilim aslında
lkay Coşkun
22.08.2012
Şiir Vakti Dergisi
Sayı 2- Ekim 2012
kadın, ıslak tenini asmıştı ipe
yaşanmışlıkları serdi güneşe
mintanı göyneği entarisi fanilası dizili
gözyaşlarını buharlaştırdı gizlice
büzüş büzüş teninde sıktıkça sıkıyor bileziği
erkeğin eğnine dar kançanağı gözleri
kırılgandı kadın
soğukla yoğrulmuş bedeniyle
cengi oynanan, nara atılan sokaklarda
sunağında saklı gül kurusu yalnızlığıyla
delişmen bir sessizliğe büründü
platonik sevişmeler gözönünde
evin içinde iki yalnızlık
dost bildiğini uyutup
kayboldu çoktan yıldızları
set kurdu gözlerine pervaz
hücrelerinde hicran yaşları
neler götürdü kendinden sessizce
çarmıha gerilmiş hüznün elinde
tastamam huzursuzlukta yüreği
yanağında bıçak kesiği bir çizik
ur gibi sarılı gövdesine
koca bir virüs kaynağı
ölümlerde ısmarlandı şimdiden
acının mahpusluğunda hüzün yanığı
bitimsiz çığlıklarıyla kapana geldi sızı
teyellenen bedeni zikzaklarda artık
her yanında ayrı bir dişağrısı
çivi batığı, düşman başı yalnızlık
gerisin geri hayat yeniği
mayın tarlasının tam ortasında
kaynağını bulamayan ırmak misali
döne döne öptüğü ellerinde
yarını zehirleyen bir adamın kadehiydi
yalpalayarak akıttı ömrünü
ölüm bu yüzden hep geceydi
asılı kaldı baygın yalnızlık
onca işçi onca çırak yok artık
naçar döllerin avuntusunda
kanattı suyunu bilinç altı bekaretiyle
dudak büküğünde gülüşü çıplak
rakıdan batıktı erkeği
kırılgandı kadın
bitmiş bir umudun haykırışı eşliğinde
peşine düştü düş kurgusunun
elinin hışmıyla kopardı mavisini
kumların sıcaklığında sararan denizin
oya yapıp ördü örümceğini
küpe yırtığı kulağında
ruhunun kalıbını çıkardı adam
soyundu ne varsa çaresizce
üç vakitten fazla sustu dilini
pişmanlıkla söyleştiği her bakışında
saçları dağınık, masum ve pejmürde
aşk kızgın sana, sevmeye dahi öpmeye
ne çok özlem duydu kucaklaşacak kolların
kör kuyularda yıkanırken gömleğin
bir asır kaybedişin sırtında hikayesi
törelerin topal yavukluları cenk meydanında
aynı karanlığı içtiğin testi eşkıyanın elinde
ölmek güzel görünebilir gecelerde
özgürlüklerin ateşe verilmesinin ardından
nodül gibi oturur gözlerine yorgunluk
dibe vuruşu dipsiz duruşu suskunluğunda
sen gel kılıç çekip dur azraile
yada giy gelinliği erkeğine..
İlkay Coşkun
20.08.2012
Ihlamur Edebiyat Dergisi
Sayı 14- 2012
Şiir Vakti Dergisi
Sayı 2- Ekim 2012
kimse benim gibi
sevmedi ki seni
ee ee
mm mm
mmm mmm
aaaaa aaaaa
kalemi yaşatan sevda
hayalimi hadi çiz hayatına
boya beni, gözlerinin tonuyla
gülümseyen yüreğimi saran güzeli
gül ardında saklı bahçeme uzan
elinle
şehir varoşlarında, yeniden yaşat
beni
sevda türkülerini söyleyip sana
geldim
kutlu düşlerimi adayıp, yoluna
serdim
bir gar uykusunun ağırlığı
üzerinde
kar beyazı sayfa hayatının anlamı
sarayımdan gül kaçıran kadın
mahcubiyetini bırakır bana
hayatın sapağında yolun
umuda sarar oltasını
güzeli herkes sever
berceste mısrası
aşk söylencesi
açılsın bahtım
sana doğru
rüyamsın nede olsa
baharım geliyor dur gitme
kıştan kaçarken ben
sar ellerimi
duy sesimi
Emma
ne
g
ü
z
e
m
l m
m
sin m
a
emmae a
nmnnmmmsme
Bilonsa İlkay
Coşkun’un 3. Şiir kitabı. Şiir Vakti Yayınlarından Kasım 2012 tarihinde çıktı.
80 sayfalık kitapta şairin dergilerde yayınlanan şiirlerinin yanı sıra daha
önce yayınlanmamış şiirler de dahil toplam 40 şiiri bulunuyor.
İlkay Coşkun kendi şiir tarzını, şiir dilini oluşturmuş bir şair. Şiirde
şair kimliği yol almaya devam etmekte. Şiirde geldiği nokta ile yetinmeyen,
kendini tekrarlamayıp, şiire sürekli yeni pencereler aralamaya çalışan şairleri
hep taktir etmişimdir. İlkay Coşkun yazdıklarıyla şiire pencere açmakla
kalmamakta, kimi şiirleriyle duvarı yıkmaktadır.
2012 Yılı Kasım ayında Şiir Vakti Yayınevinden çıkan Bilonsa*
adlı şiir kitabında yer alan “Suzi Ağıt”** adlı şiirindeki “suzi/ bol
paça giysili/ saklı düştün-izinde/ avucumuz ağzımızda/ gülerdik/ çemberinde
zincirli gözler/ hüznü perdeleyen kumaşsaağır” cümleleri ile; yine Göğrafya***
şiirinde “saklı uçurum önünde canhavli/ dimağında bin bir çeşit korku savar/
gözbebeğinin en uzağında isinali/ horoz diklenmesi, hortlak kaçkını/ yamaçtan
yuvarlanır aşağıya ceremesi” gibi ifadelerle şiir dilinin sınırlarını
genişletme çabasındadır.
İlkay Coşkun kimi şiirlerinde lirik bir söyleyişi de yakalamıştır. “Neyim”
**** başlıklı şiirinde,
“dost bağında çilehane, dertli kamış boğum boğum
mey içmeden boğazı düğümler, sarar neyim
çıkardım seni bataklıktan gam tasa kimin?
şikayetim olmadı hiç, cümbüşüme sinen neyim
neden her üflendiğinde hüznümle dertlenirsin?
başı dönen semazenim, dökülür ahım neyim”
diyerek, Mevlana Celalettin Rumi’nin 'Duy şikayet etmede her an bu ney/
Anlatır hep bu ayrılıklardan bu ney/ Der ki; feryadım kamışlıktan gelir/ Duysa
her kim, gözlerinden kan gelir” dizeleri ile anlattığı manaya gönderme
yapmaktadır.
Şiir yazarken İlkay Coşkun için malzemenin sınırı yoktur. Anadolu’nun
sadece belli yörelerinde duyabileceğimiz kelimeleri de, şiirde görmeye alışkın
olmadığımız ibareleri de şiirinde kullanmaktan çekinmez. Sözgelimi “Bir Kova
Uyku” şiirinde “yüz yıl bile değil hayat bize, olmalı/ batık kadırgalardan
kurtulduğumuza şükür/ elimizdeki yürek kırık ve yaratuz içinde/ parça pincik
ruh halimiz tarumarda olsa/ gün bu gün nasılsa geçiyor ömür” mısralarını
yazarken “parça pinçik” ibaresini ya da “tarumar” kelimesini şiirinde kullanmıştır.
Şair, kıyıda köşede kalmış kelimeleri ortaya çıkarmada başarılıdır. Bazen
de bir kimyacının elementleri karıştırarak yeni bileşik elde etme çabasına
benzer çabaları. “Göğrafya” yada “Teknoromantik” kelimelerine onun şiiri
dışında başka bir yerde rastlamadım.
Coşkun’un şiirleri konusunu hayatın içinden alır. Yaşam kadar gerçek olan
ölüm teması şiirlerinde sıklıkla yer almıştır.
“ölüm bize ne kadar uzak” derdiniz
derdiniz cenazeye alkış tutmayanlarla
boş verin hayaldi bütün gördükleriniz"
dizeleri Gül Kurusu Ölüm başlıklı şiirinde geçmiştir.
İlkay Coşkun şiirlerini yazarken kullandığı kelime ve cümlelerin yanı sıra
biçimsel olarak da deneysel çalışmalar yapmaktadır. Bilonsa kitabında yer alan
“Dönence, Ağıt, Bilonsa, Kaos, Balıksırtı Ölüm, Suzi Ağıt, Gülkurusu Ölüm,
AyYuka Çıktı Ölüm” şiirleri buna örnek verilebilir.
Özetle İlkay Coşkun yeni şiirler yazmakla kalmayıp, “farklı şiirler”
yazmayı başarmaktadır.
* COŞKUN, İlkay; Bilonsa, Şiir Vakti Yayınları -Kasım 2012, Kayseri
** A.g.e, s.45
*** A.g.e, s.53
**** A.g.e, s.37
Yusuf BAL
Ayraç Dergi-Sayı 38
Aralık 2012
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bilonsa Hakkında
Evimizin önünden akıp giden bir ırmak var.
Bu ırmakta her gün mahallenin çocukları yıkanırlar. Öyle bir cümbüştür ki
yaşanan bir ömür boyu hatırlanır. Bazı günlerde o kadar durgundur ki hemen
unutulacak sanırsınız. Hepimizin en az bir defa yıkanmışlığı vardır o ırmakta.
O ırmak sanki içimizden akıp giden şiir ırmağıdır.
Şiir ırmağında bizim mahallenin çocukları
yıkanıp geçtiler. Bu suda kısa süreli kalanlar unutulacaklar. Onlar için şiir
bir gençlik hatırası olarak kalacak. Birde bu işin tadını çıkaranlar var. Bir
ömür o ırmağın bereketini ömrüne yamayan ve hep duru hep temiz kelimelerle
kapımıza gelip gönlümüzü alanlar var. İşte onlar insanlığın dimağında bir
çentik gibi kalacaklar.
İlkay Coşkun her şeyden önce bir dost. Aynı
ırmakta yıkanmışlığımızın aziz hatırasını ve hatırını bir ömür muhafaza
edebileceğim bir dost. Bu hatır ne kahveninkine ne de başka bir şeye benzer.
Uzun soluklu ırmaklara sorarsanız size bu tarifi en güzel onlar yapacaktır.
İlkay Coşkun dostluktan öte kalbinizin kapılarına elinde gülden kelimelerle
dayanmış bir gönül insanıdır. İnsanlığın tarih şeridinin bir dönemini
renklendirme çabasındadır.
Okursunuz durulursunuz şairin kalbi olur
avuçlarınızdaki. Siz de İlkay Coşkun’da bu durumdan ziyadesiyle memnundur.
Şimdi elinizdeki bu kitap bizim mahallenin ırmaklarında yıkanmış, İlkay COŞKUN’
un gönlünde durulanmış kelimeler ihtiva etmektedir. Dokunun şairin kalbine.
Bilal Tırnakçı
Şair - Yazar
_______________________________________________________________________
Kitap Hakkında
İlkay Coşkun kendi şiir tarzını ve şiir dilini
oluşturmuş bir şair. Ayrıca şiir alanında sürekli arayış içersindedir ve bu
kimliğiyle yol almaya devam etmektedir. Kanımca iyi şair kendini tekrarlamayan,
kendi şiirine sürekli yeni pencereler aralamaya çalışan şairdir. İlkay Coşkun
şiire pencere aralamakla kalmamakta, kimi şiirlerinde duvarları yıkmaktadır.
İlkay Coşkun “Suzi Ağıt” adlı şiirindeki “ suzi/
bol paça giysili/ saklı düştün-izinde/ avucumuz ağzımızda/ gülerdik/ çemberinde
zincirli gözler/ hüznü perdeleyen kumaşsaağır” cümlelerini yine Göğrafya
şiirinde “saklı uçurum önünde canhavli/ dimağında bin bir çeşit korku savar/
gözbebeğinin en uzağında isinali/ horoz diklenmesi, hortlak kaçkını/yamaçtan
yuvarlanır aşağıya ceremesi” cümlelerini ile şiirinin sınırlarını genişletme
çabasındadır.
Coşkun kimi şiirlerinde lirik bir söyleyişi de yakalamıştır.“ Neyim”
başlıklı şiirinde,
“dost bağında çilehane, dertli kamış boğum boğum
mey içmeden boğazı düğümler, sarar neyim
çıkardım seni bataklıktan gam tasa kimin?
şikayetim olmadı hiç, cümbüşüme sinen neyim
neden her üflendiğinde hüznümle dertlenirsin?
başı dönen semazenim, dökülür ahım neyim”
diyerek, Mevlana Celalettin Rumi’nin meşhur 'Duy
şikayet etmede her an bu Ney/ Anlatır hep bu ayrılıklardan bu Ney / Der ki;
feryadım kamışlıktan gelir / Duysa her kim, gözlerinden kan gelir” dizeleri ile
anlattığı manaya gönderme yapmaktadır.
Şiir yazarken İlkay Coşkun için malzemenin
sınırı yoktur. Anadolu’nun sadece belli yörelerinde duyabileceğimiz kelimeleri
de şiirde görmeye alışkın olmadığımız ibareleri de şiirinde kullanmaktan
çekinmez. Sözgelimi “Bir Kova Uyku” şiirinde “yüz yıl bile değil hayat bize,
olmalı / batık kadırgalardan kurtulduğumuza şükür/ elimizdeki yürek kırık ve
yaratuz içinde / parça pincik ruh halimiz tarumarda olsa/ gün bu gün nasılsa
geçiyor ömür” mısralarını yazarken “parça pinçik” ibaresini ya da “tarumar”
kelimesini şiirinde kullanmıştır. Şair, kıyıda köşede kalmış kelimeleri ortaya
çıkarmada başarılıdır. Bazen de bir kimyacının elementleri karıştırarak yeni
bileşik elde etme çabasına benzer şairin çabaları. “Göğrafya” yada
“Teknoromantik” kelimelerini onun şiiri dışında başka bir yerde rastlamadım.
İlkay Coşkun şiirlerini yazarken kullandığı
kelime ve cümlelerin yanı sıra biçimsel olarak da deneysel çalışmalar
yapmaktadır. Bilonsa kitabında yer alan “Dönence, Ağıt, Bilonsa, Kaos,
Balıksırtı Ölüm, Suzi Ağıt, Gülkurusu Ölüm, AyYuka Çıktı Ölüm” şiirleri
deneysel ve görsel şiirlere verilebilecek örnekler içersinde yer almaktadır.
Özetle İlkay Coşkun şiir konusunda sürekli
çalışmaktadır ve yeni şiirler yazmakla kalmayıp “farklı şiirler” yazmayı
başarmaktadır.
Yusuf BAL
Şair - Yazar
------------------------------
Bilonsa Hakkında
Bilonsa, Şair İlkay Coşkun'un şiirleri arasında yeni ve farklı bir
duyarlılık içeren şiirlerinden oluşuyor. Şiirler, bundan sonraki yolculuğunun
izlerini taşıyor.
Hayatımızdan
eksilenlerin yokluğu üzerine, şair duyarlılığı ile gönlümüze köprüler kuran
şair İlkay Coşkun şiirimizin geleceğinde de sözü edilecek şairlerden. Bilonsa
bu aşktan oluşan merdiveni sizin de okuyarak tırmanmanız ve oradan şiirin
tadına varmanızı önceliyor.
Şiir Vakti Yayınları
------------------------------
BOZ/KIRLARIN Y/ALAZLI SESİ: BİLONSA
Alpaslan Akdağ, İlkay
Coşkun´un Şiir Vakti Yayınları´ndan çıkan 3. şiir kitabı Bilonsa üzerine yazdı
BOZ/KIRLARIN Y/ALAZLI SESİ: BİLONSA
1971 Yozgat doğumlu
Şair kendi deyimiyle “Teknoromantik” biri. Poyraz Edebiyat Dergisi Yayın
Kurulunda görev yaptı. Çeşitli dergilerde (Mühür, Kurşunkalem, Poyraz Edebiyat,
Şiiri Özlüyorum, Şiir Vakti, Ücra Şiir, Herfene Edebiyat, Aydili) ve
gazetelerde ( Sivas Postası, Yeni Asya, Sivastimes) şiirleri yayımlandı.
Yüreğimden Süzülen Nağmeler-2008, Düş Yolcusu-2011
adlı şiir kitaplarının yanı sıra, Şiir Vakti Yayınları’ndan çıkan 2012 tarihli
Bilonsa ise Şairin 3. şiir kitabı.
Göğün uçsuz bucaksız sonsuzluğuna uzanan tahta bir
merdiven resminin süslediği kısa hacimli bu kitapta, okuyucuya yer yer deneysel
ve görsel bir şölen sunan özgün şiirler mevcut. Zaman zaman arkaik öğeleri de
içresinde barındıran anlaşılır/yalın bir söylemin seçildiği alt birimlerde
taşraya/yerele ait sağlam bir dilin kullanıldığı gözlerden kaçmamalıdır.
Zirzop, cereme, parça pincik, çıngar, yapıldak, kışlak gibi sözcükler bunlardan
bazılarıdır…
Şiir, estetik gerektiren bir yazınsal savaşımdır.
Kazananı ve kaybedeni yine kendin olduğun biricik savaş. Ki Şair, kelamının
kudreti ve edebi vurgusu oranında bu zorlu savaşın yılmayan neferliğine
gönülden soyunmuş demektir.
Işığı toplamış gen haritalarımızın eşiğindeydik s-67
Sayfa aralarında serpiştirilen ve görsel açıdan bir
farkındalık yaratan aforizma tadındaki sofistike girizgahlar ise kitaba ayrı
bir hava veriyor. Ayrıca, sayfa aralarında emir kipiyle yazılmış kimi mısralara
rastlarsanız hiç şaşırmayın derim;
Koy teraziye künyeleri kuyumcu…s-59
Özenle seçilen başlıklar ise teknik ve çağrışım gücü
açısından oldukça ilgi çekicidir: Kuş-ağını Kuş-angel, Gönül yatağına Ir(a)mak,
Teknoroman/tik, Göğrafya, İki Bayram Arası Aşk, Bilonsa, Mençuna, Karmate…
Şiir bir rüzgârdır/her yere uğrar” diyen şair Hasan
Hüseyin Yalvaç can alıcı bir tespitte bulunmuş olmakla birlikte, Şairlerin bu
soylu rüzgârı hanelere/insanlara ulaştırmadaki başat yönüne de vurgu yapmıştır
kanımca. Simgelerin ve sözcüklerin okuyucunun imgelem dünyasında oluşturduğu
çağrışımlara şiirin satır aralarında kanat çırpan bir kelebek etkisi
yaratmaktadır.
Şiir demetinin göze batan minimal örneklerini
alıntılayarak çoğaltmamız mümkündür.
Onur kavruk dudaklarda kutsanır..s-53
Sen gittin ya düştü fotoğrafı umudun..s-52
Ve de halkça, Hakka düşer yolumuz
Bölüşürüz ölümü..s-44
Kahveye oturmuş yaşlı bir devrimci
Bulmaca çözüp hükümet deviriyor..s-34
Çokça sorgudur bolca ölümdür gece..s-33
Avuç içimizdeki gül goncaydı hala..s-30
Şiir ozanın iç kanamasıysa eğer ki bence öyledir,
anlatılanlar bu içsel kanamanın bize ve dış dünyaya dizgesel bir mecrada
aracısız aktarımlarıdır.
İzleksel öğeler olarak “bozkır, kuş, gökyüzü, gül,
adalet” göstergelerini sıralamak mümkündür. Çağrışımı zengin kimi sözcüklerin
ise şiirin temel hakikatini oluşturduğu görülmektedir. Kuşanılmış silahlarıyla
hayatımıza dâhil olan her Yazın adamının boy uzunluğu, ortaya koymuş olduğu
yazının kalibresine göre uzar veya kısalır. Eserine yeterli alın terini
kat(a)mayan bir yazarı, ürettiği yapıtı ilk badirede yüz üstü bırakır…
Şairin şiir gemisi, farklı ve uzak mecralara da yelken
açmalıdır biraz. Arı duru pınarlarda yıkanmayan, Yenilenmeyen her şiir, durgun
sular gibi kokuşmaya namzettir…
Yazmak damıtılmış emeklerin vücuda gelmesiyse şayet,
okuyucu kendisine nice emek ve bin bir zahmetle sunulmuş olan bu yazınsal
sofranın tanrı misafiri olmaya aday kimsedir. Kalemin ve Kelamın ehli olan
değerli Şairimiz ise gönlünden akıveren harflerle donattığı bu yalın sofraya
sizi de davet ediyor…
Alpaslan AKDAĞ
11.11.2013
Poetikhaber
Düş Yolcusu
İlkay Coşkun
Türü: Şiir
Yayınevi :
Antik Yayınları
Yayın Tarihi:
Temmuz 2011
Sayfa Sayısı : 94
Ebat : 13,5x19,5 cm
Online Satış:
www.kitap-evi.com
Kitap Hakkında
İnsan var olduğu sürece sanatın
varlığı da kaçınılmaz. Şiir ise malzemesi kelime olan bir sanattır. Bir taş
ustasının taşı sanata dönüştürmesi gibi, şairde kelimeleri işler ve sanata
dönüştürür. Şiire kendi ruhundan üfler. Şiirin yaşanmışlığı şiire kelimelerden
olmayan bir şeylerde katar. Şiirin kaynağı insanın kendisidir. Toplumun
değerleri, sorunları veya sevinci şiire yansır.
Bu anlamda İlkay Coşkun
şiirlerinde de yaşamın kendisinden yansımaları görmek zor olmayacaktır. 2009
yılında yazdığı “Kızgın Kum/Rakkase Ölüm” başlıklı şiirinde “kefenler biçildi
özgürlüklere/ kavruk dudaklardan esaret şarkları duyulur/ irin toplar kan
damarları” dizeleri ile o tarihte kanı akıyor olan Ortadoğu coğrafyasına
gönderme yapmaktadır. Yine "Sinelerde NefiS Var/ Vicdan Hangi
Bedenlerde" , "Ağlayan Çocukların Ülkesi", "Sapana Düşen
Kan" ve daha bir çok şiirlerinde aynı duyarlılığı gözlemleyebiliriz.
2008 yılında Yayınlanan ilk
kitabı “Yüreğimden Süzülen Şiirler” kitabında yer alan daha eski şiirleri ile şu
anda yayına hazırlanan “Düş Yolcusu” şiir kitabında yer alan şiirlerini
kıyasladığımızda İlkay Coşkun şiirlerinin klasikten daha modern tarza geçiş
halinde olduğunu görebiliriz. Konu çeşitliliği, işleyiş, üslup açsından
değerlendiğimizde 2008-2011 arasında yazdığı şiirlerde hareketlilik ve dinamizm
olması, şairin şiirde sürekli arayışları olduğunu ele vermektedir ki, arayış ve
cesurca denemeler şiirleri daha ilgi çekici kılmaktadır. İlkay Coşkun
şiirlerinin dikkatimi çeken bir diğer özelliği de, şiirleri okurken her an
beklenmedik bir kelime yada ifade karşınıza çıkabilir ve sizi şaşırtabilir
olmasıdır. Hatta bu kitabı okurken bile, pat diye beklenmeyen bir şiir
karşınıza çıkabilir .
Yusuf.BAL
Temmuz 2011
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Kitap Hakkında
“bir şehir doğuyor kalabalığa
sabah güneşi konuyor soğuk eline
sandığında sakladığın hediye
beyaz gecelerinin karanlığında
gün görmüş yalnızlığı yudumlayan
ve de vazgeçilmeyen aşk”
Şiir yazmaya karşı, bir yeteneğimin olmadığını itiraf etmeliyim. Böyle bir
meziyetimin olmamasına, gerçekten çok üzülürüm… Şairlerin o düş ülkesine gidip,
mısralardan örülü gülleri derebilmeyi kim istemez? Hele peteğini, bin bir çeşit
çiçekle dolduran arı misali, yüreğimize sızdırdıkları o nazenin süzme bal
mısralarına, azıcık dalmayı kim istemez?
Ama gelin görün ki, böyle bir özellik bu satırların yazarında hali hazırda
mevcut değil. Şiirin o tılsımlı kalesine, ancak bir okuyucu olarak yaklaşır ve
kendi hesabıma, düşsel ayrıntılar yakalamaya çalışırım.
**
evgili okurlar, şiir yazmaya karşı kendimi yetenekli görmemekle birlikte, iyi
şiirin kokusunu aldığıma da çok inanırım. Hani şair “has şiiri ayak seslerinden
tanırım” diyor ya işte öyle. Ben de nerede bir şiire rastlasam, o şiirin
mısralarında gezinmeye ve sunduğu güzelliklerden almaya özen gösteririm.
Elime geçen bir kitaptaki şiirleri okuyunca, şairini tanımadan, o şairin
karakteri hakkında hüküm çıkarma gibi bir önsezim mevcut bulunsa da, ben yinede
şairi ile tanışıp hemhal olmayı çok isterim…
Ama bahse konu olan kitap ve şairini, yakından tanıdığımı peşinen söylemeliyim.
Evet İlkay COŞKUN ve yeni çıkan kitabı “Düş Yolcusu” nu, sizle paylaşmak
isterim…
İlkay Coşkun, değişik bir şiir serüveni olan bir şair. Kendi kişiliği ile
mısraların bu denli örtüştüğü başkaca insan belki çoktur ama, yine de İlkay
Coşkun ve şiirlerini ana oğul gibi düşünmek lazım… Beyefendi ve nazenin
yapısını, şiirinin her hecesinde ayan beyan görmek mümkün. Varlık duruşu itibariyle,
nesli tükenecek diye korktuğum nadide insanlardan biri…
Sükunetin berhava edildiği, alacalı düşerin sürgünde güneşe hasret tutulduğu
günümüzde, İlkay Coşkun’un şiiri, değişik bir anlam bütünlüğü ile, umudu önde
tutuyor adeta.
Ama ilada şairin yalnızlık ve çileyle beslenmesi takılır benim hatırıma.
Değişik bir yalnızlık ve hatıralar ormanı içinde yekvücut olma.
Şu mısraların, iç döngüsünde seyri suluk eden anlam çağıltısına bakar mısınız?
“her soğukta üşür bir yanım
ahım düşer zirvelerden aşağıya
kanayan acımın sessiz çığlığıdır
yayılır dört bir yandan sancılar
al düşürdü beyaza, sararmış bedenler
vuslata kavuştu ten
şafaklarım leyl bağlar”
**
Şairlerin, değişik bir düş ülkesi vardır, sevgili okurlar. Kendi iç âlemlerinde
bütünledikleri, kendi okyanuslarına açıldıkları ve sefer yazılan alınlarıyla
fırtınaya tutuldukları ve her kaybolmada, bir albatros eşliğinde sahile dönüp
geldikleri…
Ve yine fırtına diner dinmez, yeni fırtınaların çıkacağını bile bile, yeniden
mısralar denizine açılmayı yeğleyen bir akıncı hayali vardır şairlerde…
Dedim ya, şiir yazabilmeyi çok isterdim. Hani bir okur olarak, gemileriyle
açılalım desem öte deryalara; Albatroslarının kanadına tutunmaya yetecek kadar
şair olmak gerekecek.
Yazar : Osman Çelik
Tarih : 09 Ağustos 2011
Düş Yolcusu
İlkay Coşkun
2011
Şiirin ne olduğunu yeterince kavramış bir şairden, eli yüzü düzgün
bir çalışma. Düş Yolcusu kitabını bir arkadaşım hediye etti. İyi ki de etmiş.
Çünkü kitaptaki şiirleri kendime oldukça yakın hissettim. Özellikle yapıtın başlarındaki
ürünler benim okuma isteğimi artırdı. Sonlara doğru sanki şiirlerin temposu
biraz düşmüş, ancak o kadar olsun artık. Okurunu ciddiye alan, kendini ağıra
satma derdi olmayan bir şiir anlayışıyla bezenmiş, herkese tavsiye edebileceğim
bir kitap.
Deniz Berat
09.12.2012
http://denizberat.blogspot.com