Nilüfer Altunkaya

Öykü Yazarı, Yazar, Şair

Doğum
Eğitim
Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Öğretmenliği Bölümü

Şair ve öykü yazarı. 1975, Kütahya doğumlu. İlkokul dördüncü sınıfa kadar Kütahya / Tunçbilek’te öğrenim gördü. Sonraki öğrenim yılları İzmir’de geçti ve Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi (1999). Tokat / Turhal ve Eskişehir’de fizik öğretmeni olarak çalıştı. Evli ve iki çocuk annesidir.

İlk şiiri ortaokul öğrencisi iken yerel bir madenci dergisinde yayımlandı. Üniversite öğrenimini sürdürdüğü ve sonraki yıllarda Beşparmak, Damar, Yazın, Kıyı, Aydınca gibi  dergide; daha sonraki yıllarda Akatalpa, Kurşunkalem, Sözcükler, Berfin Bahar, Eliz, Dize, Kurgu, Varlık, Yeniyazı, Hece Öykü gibi oldukça geniş bir dergi yelpazesinde şiir, öykü ve yazıları yer aldı. Dergilerin düzenlediği yarışmalarda çeşitli ödüllere ve 2009 Cemal Süreya Şiir Ödülleri Yarışmasında özendirme ödülüne layık görüldü.

Nilüfer Altunkaya, Sokak Düşleri’nden insan dünyasının sonsuzluğunu gergefinde oya gibi işleyerek yeniden insana sunuyor. Türkçenin insanı sarmalayan şiirsel sesini öykülerine taşırken, anlamsızlığı da eliyle itiyor. İnsana insandan bakma yürekliliğini gösteren öyküler bulacaksınız Sokak Düşleri'nde. Dilin, işçiliğin ve şiirsel duyarlılığın anlamı saran öykü giysisi, bu öykülerde daha bir güzel.” (Sokak Düşleri'nden)

ESERLERİ:

ÖYKÜ: Sokak Düşleri (2004).

ŞİİR: Şiir ve Kız (2007), Sanki Sonsuz (2011).

KAYNAK: H. Hüseyin Yalvaç / Sokak Düşleri arka kapak (2004), Nilüfer Altunkaya / Sanki Sonsuz (2011), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

 

 

 

 

IHLAMUR KOKUSU


Bu kararsızlık Ölümün büyüleyici çağrısına

kapılan kişinin baş dönmesi geçirdiği andır.”

                                                   Octavio Paz

 

Güneşin bahar sevincini bölüşüyor, pencerede sırtı dönük oturan begonyalar.

Daracık loş merdivenlerden, onunla karşılaşma heyecanıyla inip çıkıyorum

hala. Anılarımdan silemediğim o ıhlamur kokusu, çarpıyor bekar

evimin soğuk duvarlarına. Renkler dökülüyor yalnızlığımın gölgesine. Gece

ve sessiz lik akıyor yıllarca. Begonyalar eskiyor.

Uzun, yorucu bir yolculuktan sonra yıllar öncede bırakılmış bu şehre

geldim, gençliğimden. İçime çöken yabancılık duygusuyla bu farklı dünyanın

insanlarında bana yol gösterecek bir iz arayarak yürüdüm. Caddenin iki

yanı banka, mobil ya, beyaz eşya, kitapçı gibi modern dükkanlarla dolu olsa

da eskimiş bir yüzü vardı binaların. Belki bu eskimişlik binalardan değil

de insanlardan yansıyordu. Konuşmadan yürüyen kadınların çoğu ya kara

çarşaflı, ya türbanlı ya da baş örtülüydü. Onların önlerinde yürüyen adamlar

bu kadınlardan bıkmışçasına asık yüzlüydü ve üstün olduklarını kanıtlamak

istercesine kendilerinden emin tavırlar takınmıştı. Okula giden neşeli kızlı

erkekli gruplar halinde göze çarpan gençler de vardı, yürüyüşlerinden konuşmalarına

kadar arabesk kültürünün her türüne batıp çıkmış, üçerli beşerli

dolaşan mahalle delikanlıları da.

Yeni yeni uyanan şehrin uyku mahmurluğunda dağılan sesler sessizliğin

yankısıydı sanki ve tüm bu akışa rağmen zaman yavaşlamış gibiydi. Caddenin

kıyısında tarihi bir hamamın kubbeleri, Osmanlı gururuyla seyrediyordu

zamanın yavaşlayışını. Yapılacak işleri biraz daha erteleyerek hamamın

bulundu ğu köşeden bir ara sokağa saptım.

İnsanlar birden bire yok oldu. Gün ışığını kesen iki katlı pervazları çiçek

dolu, tarih kokan ahşap evlerin bulunduğu dar sokakları geçtikten sonra

insanlarla birlikte, meyve sebze tezgahları, baharat kokularıyla esrikleşmiş

canlı hayvandan, ayak kabı, giysi, kumaş ve bakliyata kadar ne aransa bulunabilecek

bir çarşı çıkıverdi karşıma. O günden sonra hep sevdim panayır

havası taşıyan ve insanların tüm dertlerini unutup, dertleri karşılığında ihtiyaçları

olan kaygısızlığı satın aldığı bu çarşı pazarları. (…)

(Ihlamur Kokusu, 2004)

SANKİ SONSUZ


 

sazlıklardan geçen yitik bir tekneyle yanaştım

kendinde sınırsızlık olan kıyılara

ufuktaki kaygan bekleyişim artık

düşlerin anlamına bürünen

sorgulanmış yakınlığında silinir izim

ve sonsuzluğunda hızın tortusu birikir

saydam bir aşama evrenin genişleyen ucundan

vazgeçtiğin şimdilere tutunmuş gibi

-bu kadar getirebildim kendimden-

tek sabahımız olsun isterdim oysa

gecesinde ölü bulunduğumuz

 

KAYNAK: Nilüfer Altunkaya / Sanki Sonsuz (2011).

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör