Bağdatlı Ruhî

Divan Şairi

Doğum
-
Diğer İsimler
Osman, Ruhî Bağdadî

Dîvan şairi (D. ?, Bağdat - Ö. 1605, Şam). Asıl adı Osman’dır. Ruhî Bağdadî diye de bilinir. Bağdat’ta doğmuş olan şairin Kanunî orduları ile Bağdat’a giden ve Bağdat beylerbeyi Ayas Paşa’nın mahiyetinde bulunan Anadolulu bir askerin oğlu olduğu bilinmektedir. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Divanındaki şiirlerden kendisinin de bir asker, bir sipahi olduğu, hatta sipahiler arasında dirlik alacak kadar derece kazandığı ve kendisine Şirvan’a bağlı Çalı kazasının dirlik olarak verildiği anlaşılmaktadır.

 

“Ne kadar var ise Şirvan’da kaza bahş etmiş

Lütf edüp herkese Paşa-yı saadet-güster

Dün kulağıma çalındı bize olmuş Çalı

Korkarım çalı çalı ezgiye döndermeseler”

 

Çok seyahat ettiğini ve sırf görmek, bilmek için gezdiğini anlatan şairin bu seyahatlerinin bazen mecburî olduğunu, Ruhî’nin bir derviş değil, bir sipahi olarak ve kumandanları ile birlikte dolaştığını gösteren belgeler vardır. Ruhî’nin orduya mensup olması, başta askerlik vazifesi olmak üzere çeşitli sebeplerden diyar diyar gezmesi gibi özellikleri, devrinin divan şairlerinden çok tekkeye, bilhassa orduya mensup saz şairlerinin hayatını hatırlatmaktadır. Bütün Türkiye’yi gezen Ruhi, Galata ve Konya Mevlevihanelerinde bulundu, sonradan hacca gitti ve Şam Valisi Osman Paşa’nın yanında görevli iken öldü. Meşhur eseri Terkib-i Bend bu şehirde yazıldı. Şairin ölümü “Gitti Ruhî, âdem iklimine âh” mısrasının gösterdiği gibi 1014/1605 tarihine rastlamaktadır.

Kalemini geçim vasıtası olarak kullanmak zorunda kaldığını da açıklayan Ruhî, övdüğü beylerin kerem sahibi olmadığını şiirlerinde dile getirdi. İçkiye düşkündü, bunu da açıkça söyledi. Bir yerde Ramazan bayramını içki meclisinin gereçlerini hazırlamış durumda beklediğini anlatırken, Cigalazâde Sinan Paşa’ya sunduğu bir kasidesinde de namazdan niyazdan uzak olduğunu, içki içmeyi sürdürdüğünü belirtmektedir. Rûhi’nin şiirlerinden yükseltilmesini beklediği bir sırada Vezir Hasan Paşa tarafından vazifesinden alınıp başkalarına muhtaç duruma getirildiği, bu durumda bile içkiden el çekmediği; altı akçe ile emekliliğini istediği, kendisine verilen Çalı kazasını beğenmediği ve kulağının duymadığı gibi bilgiler de çıkarılabilmektedir.

Ruhî; gereksiz sözlerden arınmış, kolay anlaşılır, söz oyunlarından uzak, çağına göre sade denilebilecek bir tarza sahiptir. Şiirin âşıkâne, nükteli, zarif edalı olması gerektiğini, güzel şiir yazabilmek için doğuştan yetenekli olmak gerektiğini, bunun yanı sıra çok çalışmak, çok şiir yazmak lazım geldiğini, bilgi sahibi bulunmanın da şart olduğunu ifade etmektedir.

Bağdat’tan küçük yaşta ayrıldığı için şiirlerinde Azerî şivesi görülmedi. Şairin dili konuşma diline yakındı, deyimler ve atasözleri kullandı. Söz ve anlam oyunlarına fazlaca düşkünlüğü yoktu. Samimiyeti ve söyleyiş tarzı kendine özgü bir lirizm sağladı. Fakat onun divan edebiyatımızdaki özelliği içtimaî problemler karşısında düşünen ve tenkid eden bir şair olmasındandır. Bazen şiirlerinde devrinin tarihî şahsiyetlerini de anlattı.

Bağdatlı Ruhî’nin bilinen tek eseri müretteb Divan’ı, 1870’te basıldı. Ruhî’nin 1058 gazeli, 33 kasidesi bulunduğu; bunlardan başka terkib-i bend, terci-i bend, murabba, muhammes, müseddes, muaşşer, müstezat, kıt’a rubai vs. şeklinde yazılmış şiirlerinin de var olduğu Dîvan’ının ve İstanbul Kütüphanelerindeki yazma divanlar katalogunun tetkikinden anlaşılmaktadır. Ruhî’nin divanında Ali Paşa, Sinan Paşa, Süleyman Paşa, Hasan Paşa ve Osman Paşa’ya, Sultan III. Mehmet’e ve Vezir İbrahim Paşa’ya olmak üzere devrin birçok büyükleri ve idare adamlarına söylenmiş kasideler vardır. En çok kaside sunduğu kişi Sinan Paşa, müzeyyel gazellerinde en çok adı geçen paşa ise Osman Paşa’dır.

Görevli olarak Şam, Halep ve Bağdat’a gelen Azmizâde Hâletî, (daha sonra Şeyhülİslâm olan) Yahya, Gelibolulu Ali gibi şairleri de övmeyi ihmal etmeyen Ruhî’nin şiirlerinde Fuzûlî’nin adı ise hiç anılmamaktadır. Oysa Ruhî’nin tesiri altında kaldığı şairler arasında Fuzulî’nin mühim bir yeri vardır. Onun Fuzulî tesiriyle söylediği şiirlerin ve nazirelerinin, Fuzulî’nin en güzel şiirlerinin havasını taşıması bunu göstermektedir. Mesela Fuzulî’nin:

“Aşk imiş her ne var âlemde

İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak”

 

Beyti, Ruhî’de:

 

“Aşk asl-ı kemal imiş bildim

Mâsivâ kıyl ü kâl imiş bildim” şeklindedir.

 

Ruhi’nin en tanınmış şiiri Terkib-i Bend’idir. Edebiyatımızda kendi tarzının en başarılı örneği sayılır. 17 benddir ve her bend 16 mısradır. Şam’da yazılmış bu eserindeki

 

Devr eylemedük yer komaduk bir nice yıldur

Uyduk dil-i divaneye dil uydı hevaya

 

beyti ile yıllar boyu diyar diyar dolaşan rind, mevlevi bir şair olarak tanındı. Bu şiir, Türk Divan Edebiyatında hususi bir terkib-i bend çığırı açtı. Başta Şeyh Galip olmak üzere Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi gerek Divan, gerek Tanzimat Edebiyatının önemli şairleri tarafından örnek alındı. Ruhî, kendisini tanınmış şairler arasına sokmaya yeterli olan bu eserinde kendi temel inancını; bu dünyanın ölümlü olduğunu, hiç kimsenin öbür dünyaya malını mülkünü götüremeyeceğini, üstelik insan hayatının hep aynı şekilde geçmediğini; kavuşmayı ayrılığın, sağlığı hastalığın izlediğini, insanın dünya hırsına kapılmadan ömrü hoşça geçirmesi gerektiğini söyler. Hırsa kapılanları, zalimleri, vefasızları, riyakârları, bilgisiz oldukları halde kendilerini ermiş göstermeye çalışanları, çıkarları için ibadet eder görünenleri yererek toplum meselelerine eğilen ve kabalığa kaçmayan hiciv ustası bir şair olarak tanındı. Toplumun durumuna eğilen şiirleri arasında “eksilmede” redifli kasidesiyle bazı hiciv kıtaları da vardır.

Şiirlerinde Harîrî-zâde Molla Ahmed’in talebesi olduğunu ve Rûm abdallarından Kelâmî Dede’nin müritleri arasında bulunduğunu haber veren kayıtlar bulunur.  Sehi Bey, Latifî, Kınalızade Hasan Çelebi gibi 16. yüzyılın tanınmış şuara tezkiresi yazarları Ruhî’nin adını anmamışlardır. Bağdatlı Ahdi’nin Gülşen-i Şuarâ’sı, şimdilik şair hakkında elde bulunan en eski güvenilir kaynak durumundadır.

HAKKINDA: Abdülbâki Gölpınarlı / Ruhî-i Bağdadî (Aylık Ansiklopedisi, c. 4, s. 1371, 1948), Celâl Ermem / Bağdatlı Ruhî (Ülkü Mecmuası, sayı: 31, Temmuz 1949), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri (c. 2, 1972), Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı (c. 2, 1978), Nihad Sami Banarlı / Resimli Türk Edebiyatı Tarihi (c. 1, 1979), Halil Erdoğan Cengiz / Bağdatlı Ruhî (TDE Ansiklopedisi (c. 7, 1990), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006).

ŞİİRLER

2. BENT’ten

 

Sâki getir ol badeyi kim dâfi-i gamdır
Saykal vur o mir'âta ki pür-jeng-i elemdir

Dil-besteleriz bizden irâğ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem'dir

Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bî-hayl ü haşemdir

Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âlî
Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâk-i kademdir

Gel doğrulalım meygedeye rağmına anın
Kim bâr-ı riyâdan kad-i bergeştesi hamdır

Mey sun bize sakî biziz ol kavm ki derler
Rindânı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdir

Bu nazmı Peyâmî'den işit hâle münâsip
Kim zübde-i yârân-ı sühandân-ı Acem'dir

'Mâ rindî sabûhî-zede-i bezm-i Elestim
Pîş ez-heme sâgar-keş ü bîş ez-heme mestîm'¹


10. BENT’ten

 

Nâçar çeker halk bu zahmetleri yoksa

Âdem kara dağ olsa getirmez buna tâkat

 

Halin kime açsan sana der hikmeti vardır

Öldürdü bizi âh, bilinmez mi  bu hikmet

 

Beyhûde dönüp neyler ola başımız üzre

Halkın bu “felek” dediği dûlab-ı meşakkat

 

BAĞDATLI RUHİ

Ruhî, Divan edebiyatında halk için ahlâkçı ve hicivci şiir yazanların önde gelenlerindendir. Acı hakikatleri ortaya koymuş, kimi dindar geçinen iki - yüzlülerin iç yüzlerini göstermiş; basitlerin kibirlerinden, çoğu zenginlerin bencil ve insafsız hallerinden yakınmıştır.

Bu gördüklerini Türk töresi, beşerî hükümler ve gerçek islâmlık açılarından, rind, cesur teklifsiz diliyle eleştirmiştir. Nitekim zamanında yaşayan Türk halkının başlıca değer hükümleri de Ruhî'nin şiirlerinde dile gelmektedir.

Daha çok, rintlik, hiciv, tefekkür, öğüt beyitleri ile dolu olan Terkib-i Bend'de Ruhî, İsyancı, hırçın uzlaşmaz bir insan tabiatında görülmektedir. Bu hâl onu, Nabi gibi yapıcı ve bağışlayıcı tabiatta olan yumuşak dilli «Cemiyet» şairlerinden ayırmaktadır.

Ruhî'nin belki Hayalî ve Taşlıcalı Yahya vs. gibi sert mizaçlı asker şairlerden olması, islâmî barışçılıktan ve tarikat müsamahasından ziyade Nesimi gibi tok sözlü bir melâmet yolunu izlemesi şiirlerinin böyle patlayıcı hicivler manzarası almasına sebep olmuştur. Ancak bu hali ile Rûhî edebiyatımızda kendine göreliği üstün olan yeni, zinde bir sestir.

 

                                                                           

                                                                      (Türk Edebiyatı II, 1983)

Yazar: AHMET KABAKLI

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör