Yılmaz Öztuna

Tarihçi

Doğum
20 Eylül, 1930
Ölüm
09 Şubat, 2012
Eğitim
Paris Üniversitesi Siyasî İlimler Enstitüsü, Sorbonne Üniversitesi Fransız Mede­niyeti Bölümü
Burç
Diğer İsimler
Abdullah Tah­sin Yılmaz

Tarihçi (D. 20 Eylül 1930, İstanbul – Ö. 9 Şubat 2012, Ankara). Asıl adı Abdullah Tah­sin Yılmaz'dır. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul'da bitirdi. Lise yıllarında İstanbul Konservatuarına da devam etti. Burada Sadeddin Arel, Dr. Suphi Ezgi, Sadeddin Nüzhet Ergun, Ömer Ferid Kam, Cevdet Perin, Edip Ayel gibi hocalardan özel dersler aldı. Bir dönem Paris’te yaşadı (1950-57). Paris Üniversitesi Siyasî İlimler Enstitüsü, Sorbonne Üniversitesi Fransız Mede­niyeti Bölümü, Paris Kon­servatuarı’nda öğrenimine devam ederken aynı zamanda Paris’in büyük kütüphanelerinde çalıştı. Henüz on üç yaşında iken ilk makalesini yazan, on beş yaşında da ilk kitabı yayımlanan Öztuna, Paris’ten döndüğünde Hayat dergi­sinde redaktör (1961-62), yazı işleri müdürü (1962-65), genel yayın mü­dürü (1965-74) olarak çalıştı. Bu ku­ruluşun kitap ve ansiklopedilerini ya­yıma hazırladı. Besteleri ve şiirleri de bulunan Öztuna'nın makaleleri; Ha­yat, Tercüman, Son Havadis, Dünya vb. gazete ve dergilerde yayımlandı.

1969 yılında Adalet Partisi’nden Konya milletvekili seçildi ve Ankara'ya yerleşti. 1966 yılından itibaren, Türkiye Radyo Kurumu’nda denetleme kurulu üyesi, repertuar kurulu üyesi, eğitim kurulu üyesi; Kültür Bakanlığı’nda bakan müşaviri, İatanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı ve Türk Musiki Korosu’nda kurucu yönetim kurulu üyesi, Yay-Kur (Yaygın Yüksek öğretim) Üniversitesi’nde Osmanlı Siyasî ve Medeniyet Tarihi öğretim üyesi olarak pek çopk ihtisas kurulunda görev aldı. Millî Eğitim ve Kül­tür Bakanlığı’nın yayımladığı Türk Ansiklopedisi'nin genel yayın müdürü olarak "K" harfinden "T" harfine kadar olan ciltleri yayımladı. 1998 yılında Türkiye Gazetesi başyazar olarak yazıları yayımlanmaya başladı. 1983’te kurucuları arasında yer aldığı  Milliyetçi Demokra­si Partisi’nin merkez genel yö­netim kurulu üyeliğine seçildi; fakat sonra istifa etti. 1985'te Faisal Finans Kurumu’nda müşavir oldu.

Öztuna, Türkçeyi iyi kullan­ması, bilimsel eserlerinde bile edebî bir üsluba sahip olması, araştırmala­rını geçmiş ve geleceğe atıflar yaparak derin bir coğrafya ve edebiyat kül­türüyle birlikte sunmasıyla tanındı. Bazı kitap ve yazıları çeşitli dillere çevrildi.  Ayasofya Hünkâr Mahfili'nin ibadete açılması, Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesinde Kur'ân okunması, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin Türk Musikisine açılması gibi öneriler sunarak hayata geçmesini sağladı. Hava Kuvvetle­ri Komutanlığı Şildini (1970), Türkiye Millî Kültür Vakfı Büyük Ödülünü (1970) aldı. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Aydınlar Ocağı, Ana­dolu Kulübü, Yahya Kemal'i Seven­ler Cemiyeti, Müsteşrikler Cemiyeti, WACL, APACL, NATO Parlamenterler Birliği, Parlamentolar Arası Türk-Japon, Türk-Kore, Türk-Suudi Dostluk Cemiyetleri, Avrupa Konseyi Derneği üyeliklerinde bulundu.

Kültür Bakanlığı'nın kurucuları arasında yer alan Öztuna, kamuoyuna "Büyük Türkiye", "Osmanlı Cihan Devleti", "Büyük Türk Hakanlığı" gibi tabirler kazandırdı. Öztuna, Ayasofya Hunkâr Mahfili'nin ibadete açılması, Topkapı Sarayı'nın Hırkâ-i Saâdet Dairesi'nde Kur'ân okunması, 1000 Temel Eser, Ankara Devlet Konser Salonunun ve İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nin Türk Mûsikîsi'ne açılması gibi zaman içerisinde gerçekleşen bir çok projeye ön ayak olmuştu. Türk Kara Kuvvetleri'nin ve Deniz Kuvvetleri'nin önceden yanlış olarak kutlanan yıldönümlerinin bugünkü doğru başlangıç tarihleri ile kutlanmasını sağlayan da yine Öztuna olmuştu. 9 Şubat 2012’de Ankara ’da tedavi gördüğü Güven Hastanesi’nde öldü.

 “Yılmaz Öztuna, kitaplarında Türkçeyi çok güzel yazan, sohbetlerinde güzel konuşan üslup sahibi bir kalemdi. Aramızda büyük yaş farkı olduğu halde ‘üstadım’ diye söze başlardı. Bir İstanbul Beyefendisiydi. Osmanlının iadeyi itibarında, Sultan Abdülhamid’e karşı yapılan haksızlığın bitmesinde emeği vardır. ‘Büyük Türkiye’ gibi bazı kavramlar kendisine aittir.” (Rahim Er)

“Nesil olarak tarihe başka türlü bakamız ve tarih okumalarını sevmemiz Yılmaz Öztuna sayesinde gerçekleşti. İnsanlar doğar, yaşar ve ölür ama kendisinden sonrakileri aydınlatmak çok az faniye nasip olur.” (İlber Ortaylı)

ESERLERİ:

1902 Ankara Muharebesi, Bayezid ile Timur'un ölümü ve Fetret Devri (1946), Türk Musikisi Lügati (1949- 5.5), Dünya Tarihi (1963), Türkiye Ansiklopedisi (Prof. Metin Tuncel’le birlikte, 1964), Türkiye Tarihi (12 cilt, 1964-67), Vilayetlerimizin Tarihi (1968), Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikâyeleri (1969), Türk Tarihinden Yapraklar (1968'te İstanbul Radyosu'nda yaptığı konuşmalardan derleme, 1969), Resimlerle 93 Har­bi (1877-78 Türk-Rus Savaşı, 1969), Türk Bestecileri Ansiklopedisi (1969), Türk Musikisi Ansiklopedisi (1969), Resimlerle Türkiye Tarihi (1970), Bü­yük Türk Sözlüğü (Muharrem Ergin ile birlikte), Havacılık Tarihinde Türkler (Y. Kansu ve Şensözle birlikte, 1970), Türk Musiki Klasikleri (1972), Osman­lı Tarihi ve Medeniyeti (ders notları, 1976), Tarih Lise II (1976), Osmanlı İmparatorluğu (1972), Türk Musikisi Tarihi (ders notları, 1977), Büyük Tür­kiye Tarihi (1977), Bir Darbenin Ana­tomisi (1984), Sadeddin Arel (1986), Osmanlı Devleti Tarihi (2 cilt, 1986, ), Hacı Arif Bey (1986-87), Osmanoğulları ve Türk Musikisi (1987), Rumelini Kaybımız (1990; Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız - Rumeli'nin Elden Çıkışı adıyla, 2011), Büyük Osmanlı Tarihi (10 Cilt, 1994), Tarih Sohbetleri I-II (1998), Osmanlı Hareminde Üç Haseki Sultan (Safiye Sultan, Kösem Mahpeyker Sultan, Hadice Tarhan Sultan, 2000), Osmanlı Devleti Tarihi I,II (2004), Tanzimat Faşaları Ali ve Fuad Paşalar (2006), Tarih ve Politika Ansiklopedisi (2006), II. Sultan Mahmud (2006), Yavuz Sultan Selim (2006), Kanuni Sultan Süleyman (2006), Türk Tarihinde Ordu Faktörü (2007), Genç Osman ve IV. Murad (2008), II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti (2008), Barbaros Hayrettin Paşa'nın Hatıraları (2007), Kanuni Sultan Sü­leyman, Türkler Araplar Yahudiler (2007), Tarih Sohbetleri III (2010),  Tarihçi Gözüyle Sohbetlerle Tarihin Lezzetine Varmak (2010), Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Türkler (2011).

KAYNAKÇA: TDE Ansiklopedisi (1980), Büyük Larousse (c. 15, s 9086, 1986), Onur Akdoğu / Tarihçi Müzikolog Yılmaz Öztuna (1990), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), TBE Ansiklopedisi (2001), Türklerin Hedefi Hep Batı Olmuştur (Almanya Haber, 23.2.2010), Türkiye Yazarlar Birliği / Türkiye Kültür Sanat Yıllığı (2013), Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci / Tarihi Sevdiren Adam (ekrembugraekinci.com, 15 Şubat 2012 Çarşamba).

 

 

 

TARİHİ SEVDİREN ADAM

TARİHİ SEVDİREN ADAM

 

Prof. Dr. EKREM BUĞRA EKİNCİ

 

Yılmaz Öztuna, kitlelere tarihi sevdirdi. Bizim nesil doğru tarihi onun sayesinde öğrendi. Yanlış bildiğini de onun sayesinde düzeltti. Bu bakımdan hizmeti unutulmazdır.

Eski zaman adamlarından şimdi hiç kalmadı. Eski zaman adamlarını görenler de birer birer aramızdan ayrılıyor. Bunlardan birisi de Yılmaz Öztuna idi. Kadirşinas Başvekil Tayyib Bey’in de iştirak ettiği bir merasimle uğurladık. Vefatının, memleketimizde doğru tanınmasına vesile olduğu Sultan Hamid’in vefat yıldönümüne denk gelişi, enteresan bir tesadüf olsa gerektir.

 

Üç ayrı isimle yazı yazardı

 

Abdullah Tahsin Yılmaz Öztuna’yı, daha ilkmektep talebesi iken tanıdım. O zaman Hayat Tarih Mecmuası’nın editörü, yazarı, herşeyi idi.  Her sayıda Yılmaz Öztuna, Tahsin Tunalı, Abdullah Tunaboylu gibi muhtelif isimlerle farklı muhtevada üç yazı yazardı. Ayrıca Tarih Postası’nı idare ederdi. O zaman berhayat bulunan İttihatçı kalıntıları ile inkılâp yobazlarının hakaretâmiz çığırışlarına buradan alayla karışık cevap verirdi. O zamana göre çok kaliteli basılan mecmua, bir tarih mecmuası için beklenmeyecek yüzbinlerce tiraja ulaştı ve 1965’ten 1983’e kadar uzun yaşadı ki, bu iki rekor münhasıran Yılmaz Öztuna’nın muvaffakiyeti idi.

Mektup yazarak, telefon açarak veya bizzat sorduğum suallere, hep nezâketle cevap verirdi. Fikriyatımın teşekkülünde rol oynayan birkaç kişiden birisi olmuştur. Son yıllarda her Perşembe bir otelin salonunda sevenleriyle buluşup, kendi tabiriyle memleketi ve dünyayı kurtarırlardı. Bu toplantılara fırsat buldukça ben de iştirak ettim.

 

Hayırlı işlere vesile oldu

 

12 ciltlik Türkiye Tarihi sahasında emsalsiz bir eserdir. Her yaşta insana tarih şuuru ve bilgisi aşılamış, satış rekorları kırmıştır. Sultan Hamid’in ilk defa tarafsız anlatıldığı 12. cildi, inkılâp yobazlarını kızdırmış, Türk Tarih Kurumu âzâlığı geri alınmıştır. Zira o zaman Sultan Hamid’i sevmek, inkılâba düşman olmak demekti. Ancak kendi tabiriyle bu muvaffakiyeti Süleyman Demirel’in dikkatini çekerek, milletvekilliğinin önünü açmıştır. Bu esnada Ayasofya Hünkâr Mahfili’nin ibadete açılışı, Hırka-ı Saadet dairesinde tekrar Kur’an-ı kerim okunması, 1001 Temel Eser ve hanedanın sürgününün sona ermesi gibi hayırlı işlere vesile olmuştur.

Eserlerini herkesin istifadesi için basit ve popüler üslupla yazmış; bu sebeple burnu büyüklerce istiskal edilmiştir. Vaktiyle ciddi bir mecmuaya ilmî bir yazı vermiştim. Benden akademik bir şahsiyet olmadığı gerekçesiyle Yılmaz Öztuna’ya yaptığım atıfları kaldırmamı istediler. Burada orijinal fikri olduğunu söyleyerek onları ikna edebildim. Bunu kendisine anlattığımda güldü. Kaynakları dipnot yerine, metin içinde vermenin de ilmî bir usul olduğunu söyledi.

İç ve dış siyasî hâdiseleri onun kadar kısa, öz, fakat derin analiz edene rastlamadım. Bu, tarihçiliğinin getirdiği bir avantajdı. Bazen gerçekleri satır aralarına saklamak zorunda kalır; ne demek istediğini, anlayan anlardı. Gazetenin politika hassasiyetleriyle tam örtüşen ustaca yazılar kaleme alırdı.  Bu bakımdan Türkiye Gazetesi için de, matbuat hayatı için de büyük bir kayıptır. Bundan dolayı teessür duyuyor; kendisini minnet ve rahmetle anıyoruz.

 

 

Türkçeyi iyi kullanırdı

 

Tarih tahsili görmemiş; fakat kendisini fevkalâde yetiştirmiş (otodidakt) bir şahsiyet idi. Zekâ ve hâfızasının da elbette bunda büyük yardımı olmuştur. İstanbul’da doğup büyümüş; eski devir adamlarıyla beraber olma şansını yakalamıştır. İlim ve edebiyat meclislerine iştirak etmiştir. Bu da şahsiyeti üzerinde mühim tesirler icra etmiştir. Türkçeyi iyi bilir, güzel kullanırdı. Uydurukçaya itibar etmezdi. Aynı hassasiyeti imlâda da gösterirdi. Meselâ kelimenin sonunun kaf olduğunu belli etmek için telakkıy yazardı. Hoşsohbeti, engin kültürü ve biraz ince alayla süslü şakacılığı kayda değerdir.

İlk eserini 15 yaşında neşretmiş, boyunca ciddi eserleri olan bir tarihçiydi. Kim ne derse desin, bunlar büyük boşlukları doldurmuştur. Kuru nakilci değil, tahlilci ve izahçı idi. Son padişahların niçin bizzat sefere çıkmadığını, Sultan Hamid devrinde donanmanın niçin Haliç’e çekildiği gibi hususları güzel izah ederdi. Mukayeseler, istatistikî bilgiler ile yazılarını renklendirirdi.

Bir yazısında, vaktiyle neşredilen Ankara Savaşı kitabında Yıldırım Sultan Bayezid’in intihar ettiği tezini savunduğunu, zaman içindeki araştırmalarıyla kanaatinin değiştiği, o eserin artık basılması mevzubahis olmadığı için, bu yanlışı burada tashih ettiğini yazmıştı. Hatadan dönme faziletini, değme ilim adamlarında görmek mümkün değildir.

 

Hezarfen idi

 

Dedeleri Tuna’da yıllarca sancakbeyilik yapmış, 93 Harbi münasebetiyle İstanbul’a göçmüştür. Dedesi, Sultan Hamid’in şeyhülislâmı Cemaleddin Efendi’ye mensuptu. Annesi ise uzun yıllar Suriye Vâliliği yapmış Azmzâdelerdendir.  Ubeydullah Ahrar halifelerinden olup, Sultan II. Bayezid’in İstanbul’u imar için Türkistan’dan getirttiği, Nakkaştepe’ye ismini veren Baba Nakkaş’ın soyundandır.

Padişahlara ve hanedana samimi bir hürmeti vardı. Bu da sadece dinî veya millî hamiyetinden değil, monarşist oluşundan geliyordu. Birçok eserinde meşrutî monarşiyi insanlar için daha faydalı gördüğünü açıkça ifade ederdi. Eskilerin hezarfen dediği türden bir şahsiyetti. Tarihten siyasete, musikiden ilm-i nesebe kadar geniş bilgisi vardı. Bizde bir benzeri olmayan, Devletler ve Hanedanlar adlı beş ciltlik eseri, ilm-i nesepteki maharetini göstermeye ve nasıl bir ilim adamı olduğunu anlatmaya kâfidir. Türk musikisi üstadı Hüseyin Sadeddin Arel ile beraberliğini vesikaya dökerek, ilk defa bir Türk Musikisi Ansiklopedisi meydana getirmiştir. İlahi besteleri vardır.

Başta Reşid Paşa olmak üzere Tanzimat bürokratlarının, sevaplarından fazla hatalarını görmezden gelişi, bunlara gösterdiği hüsnü zannı meselâ Sokullu Mehmed Paşa’dan esirgemesi tenkit olunmuştur. Ona göre Tanzimat ricâli, muhteşem Osmanlı kültürünün yetiştirdiği son mükemmel idarecilerdi. Yine de merhum İsmail Hami Danişmend gibi ırkçılık saikiyle devşirme takıntısı yoktu. Nihal Atsız’ın din dışı milliyetçiliğini tenkit eder, Yahya Kemal tarzı bir fikir yapısına sahip olduğunu söylerdi. Mevlevî muhibbiydi. Hanefî-Mâtüridî mezhebine mensubiyetin Türk tarihinde oynadığı müspet rolü vurgular; Vehhabîlik modasına karşı çıkardı.

KAYNAK: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci / Tarihi Sevdiren Adam (ekrembugraekinci.com, 15 Şubat 2012 Çarşamba).

 

Yazar: Prof. Dr. EKREM BUĞRA EKİNCİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör