Ahmet Mercan

Yazar, Şair

Doğum
13 Mart, 1956
Eğitim
Bayburt Endüstri Meslek Lisesi
Burç

Şair ve yazar. 13 Mart 1956, Bayburt doğumlu. Bayburt Endüstri Meslek Lisesi (1975) mezunu. İstanbul’da grafikerlik, Giz Ajansta editörlük, Selam dergisi yazı işleri müdürlüğü, İnsan Hakları Araştırmaları dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. 1998’den itibaren bir sesli yayıncılık kuruluşunu yönetti.

Yazı ve şiirleri 1984’ten itibaren Özgür ve Bilge, Bilgi ve Düşünce, Yedi İklim, İmza, Özülke, Kardelen, Düş Çınarı, Kitap Dergisi ve Kültür Dünyası, Özgür İrade, Selam ve Umran dergilerinde yayımlandı. Pamuk Bulut Ormanı adlı oyunu 2000 yılında İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelendi. Otuzdan fazla radyo oyunu çeşitli radyolarda seslendirildi. Radyofonik oyun tarzında çok sayıda oyun yazdı ve yönetti. Elliyi aşkın şiiri çeşitli sanatçılar tarafından bestelendi. Marmara FM ve Akra FM radyolarında “Mercan Kayalıkları” adıyla kültür programları hazırladı ve sundu. Mazlum-Der İstanbul Şube Başkanlığı ve genel başkan yardımcılığı yaptı. Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.

“Şair bulunduğu yeri haber verirken öyle dolambaçlı yollara sapmayı denemiyor. İlk vuruş gibi bir zihin kamaşması yaşıyorsunuz. Sonra ifadenin var olan, olduğu bizde bilgi olarak var olan, hatta inanmış biri iseniz böyle bir alan dair itikadi teslimiyetiniz bulunan, hatta el yordamıyla sizi kendine hissettirecek bir mekanın içinde olduğunuzu kabulleniyorsunuz. El yordamı tabirinden asıl anlaşılması gereken şiirin can damarı burasıdır. İşte ‘içimde akan sesi oradan çıkarmadan durabilmek’ şiire dair en sahih duruşlardan biri budur. Bu duruşun güzelliği kadar ifadesi de günümüzde az bulunan bir sehl-i mümteni örneği olarak önümüzde duruyor. Şifreleri izleyerek gidersek, birincisinden itibaren, bir iç alış verişin, cereyan ettiği mekanı savaş alanı gibi, sahiden şair duruşuyla, kendine dair çizdiği ahlaki alandan dışarı çıkmadan, yukarıda değinmeye çalıştığım şuura ait diyalektiği; diyalektiğe ait kavrayış hızını kesemeden eylemine girişiyor. Yahut eyleminin haberini veriyor: ‘sarhoş olur kırardık testileri / Sonra testiler için düşerdik yollara.” (M. Ragıp Karcı)

ESERLERİ:

ARAŞTIRMA: Devlet Bilinci (1993).

ŞİİR: Sürgün Özlemler (1994), Kelebek Kanadında Surlar (1996), İkibinyirmibir (1997), Nariyan (2005).

ÖYKÜ: Üç Noktalı Yağmur (2003).

DENEME: Yine de Aşk (1997), Sensizliği Bilmiyorlar (2000), Bir Yanımız Yanardağ (2000).

OYUN: Önderim Peygamberim (manzum, 2000).

MASAL: Ormanda Kim Var (1999), Güzelyürek (1999), Sevgili Kalem (1999), Üç Afacan, Emek Ne Demek.

KASET (Radyofonik Oyun - Bant Tiyatrosu): İbrahim Ethem, Hendek, Vurgun, İmamın Öldürülüşü, Türkistan Geceleri, Hz. Hubeyb, Hz. İkrime, Hz. Selman-ı Farisi, Bediüzzaman, İmamı Rabbani, Hz. Dırar Bin Ezver, Beyaz Uçurtma - Namaz Kılıyorum (Çocuklar için), Tevhid – Şirk, Adalet – Zulüm, Zekât – Faiz, Ahiret – Dünya, Tesettür – Moda, Mustaz’af – Müstekbir, Ma’ruf – Münker, Takva – Fücur, Allah Hizbi – Şeytan Hizbi.

ŞİİR KASETİ: Depremin Yedi Rengi.

KAYNAK: Bayram İbrahim / Sürgün Özlemler’de Bulduğumuz Güzellikler (Tan, Priştine, 15.6.1996), Murat Kapkıner / Ahmed’in Surları Taşıyan Kelebek Kanadı (Yeni Şafak, 23.11.1996), Cemal Aydın / Aşkın Bilgeliğe Susatan Tadı (Yeni Şafak, 2.9.1998), Osman Toprak (Millî Gazete, 25.9.2001), Ragıp Karcı (Yedi İklim, sayı: 158), Zeren Çelebi (Millî Gazete, 2.2.2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

 

ERKEN EMEKLİNİN HALLERİ

Ne olduysa emekli olunca oldu. Otuz yıl aklımın oltasına takılan tek bir proje yoktu. Ne zaman emekli oldum, kara sinekler gibi beynime üşüştü proje güruhu. Siz bunu biraz abartılı bulabilirsiniz... Bulun. Hortum marifeti ile, Gayri Safi Milli Hasıladan vakkumlanan yüz elli milyar doları abartılı bulmuyorsunuz ama.

Maksadım açığınızı yakalayıp, hortumcunu hüpünün çenemizi yormasına dip not düşmek değil. Hırsım ve hıncım, bu proje taifesinin beni neden ve ille de neden, emeklilikte keşfettiği mevzuudur.

Emekli dediğin sabah erken kalkar. Sefer tasını alır, derin gelin yakınmalarının sırayla anlatıldığı yaşlılar parkına gider. (Yaşlılar iki manada alınabilir) Sırasını bekler ve etkili bir öksürükle konuya sirayet eder.

Lakin ben erken emekliyim. Devre kayıbı da denilebilir. Bayan okuyucular bu tabirden almaz tabi. Anlamadığımız, nice tabir ve huyları var onların, askerlik de bizim mahrem alanımız olsun. Toplanıp asker anıları anlatalım. Anlatalım ki, avcılar atışta bizimle yarışamasın… Nerdeyim ben? Askere niye gittim, Avcılar kulübünde ne işim var?

Erken emekliydin erken

Yardımcı ses var Allah’dan. Emekli olunca yardımcı bir ses peydah oldu. İyi de oldu. Unuttuğum yerde yetişiyor imdadıma. İmdadım elinden zor kurtuluyor sonra. Kimi zaman asıl sesin yerine geçmese, bu yardımcı sesin ne verimli işler başardığını sıralardım.

-Yalakalığa yeltenme erken emekliliğe gel.

Ukala… Geliyorum. Emekliler parkına gidiyorum gitmesine de gelinim yok. Diyalog kopuk. Yaşlı rolünde gözümü derinlere yatırınca, proje tarifesi akın akın geliyor.

Projeyi getiren ilham şöyle fısıldıyor: Bak EE (Erken Emekli) Sen bir TV kanalı açmalısın. Sen demiyor musun, bütün kanallar tek bir kanal olmuş. E o zaman yeni bir kanalı ancak sen başarırsın.

Bir yandan olur mu diyorum, öte yandan hiç de fena fikir değil diyorum. İkisini de kendim diyorum. Yunus Emre’nin “Bir ben vardır bende, benden içeru” dediği böyle bir şey mi? Düşünüyorum ardından, ne lazım gelir, bir kanal açayım diyen Zeyde? Verici, anten, naklen  yayın akrabası, stüdyolar, yöneticiler işçiler v.s... ilham giriyor araya:

Saçmalama EE. Bunlar teferruat. Hepsi anahtar teslim adresine kurye ile ulaştırılır. Sen öncelikle lazım olan, bir tesbih, bir çiftlik evi, içi viski dolu içki dolabı, birkaç potin, mutfakta çalışacak  hizmetçiler için kırmızı başörtüsünü tedarik et. Sonra iyi ses çıkaran bir kamçı. Dört çarpı dört jeep ve bir saf kan arap atı.

İlham aklını başına devşir, tabi varsa. Bunları ne yapayım deyince, üsteledi:

-Sesini kes EE. Sadece beni dinle. Bir televizyon kanalı izini alabilmen için, önce bir ağa dizin olmalı. Ardından bir mafya dizisi gelecek. Ancak mafya dekor ve aksesuar konusunda fazla sorun olmaz. Çünkü mafya her ortamda var. Farklı dekora ihtiyaç yok. Ancak fazla miktarda salça gerek. Salçayı ucuza mal etmek için, domates olarak  almak daha avantajlı. Hatta,  diğer hatta olayı tarladan çözmek için müşteri bekliyor.Bir de, buruna bir anda dayanacak, on adet farklı yiv-set karakterli çeşitli çap ve markada tabanca, acil olarak tedarik edilmeli. Bu dizide görev alacak  aktörler, iyice denenmeli, en bozuk konuşan, sesi hırıltılı çıkan, yüzü yayla gibi geniş, burun delikleri kızgınlık anında inip kalkabilecek, gözleri iri ve seri dönebilenler, özenle seçilmelidir. “Ülkeyi Sevenler Modeli” olarak algılanan bu tiplerin, kandaki asillik oranları yapılacak testlerle, titizlikle tesbit edilmelidir. Bol dinamit; siren, ambulans efektleri, gerekli malzemeler arasındadır.

Sarsılmadım desem kaç kişi inanır bilemem. Yardımcı sesi dahi arar oldum. Ancak ilham susturmak ne mümkün:

-Dinle EE. Sana bir de cadı dizisi gerek. Burnunu kaşıyınca eflasyon düşmeli. Kaşını oynatınca  Amerika Irak’tan çıkmalı. Gözünü kırpınca üniversitelerin eğitim mekanı olduğu, kapılarının herkese açık olduğu görülmeli.

Sustum… Şaşırdım… Çok şaşırdım.

Bütün bunlar iki kaş, bir burun oynatmakla oluyor mu diye sordum, kendimdi alamadan. Cevabı ne olsa beğenirsiniz:

-Tabii. Bu kadar kolay.

İşte o an kendimi kaybetmişim. “Öyleyse bizi yıllardır niye uğraştırıyorsun” diye bağırıp saldırmışım.

Zavallı karşı banktaki emekli. Elimden zor aldılar adamı. Nefesini güçlükle topladı. Benim için de araba çağırdılar.

Rengi kırmızıydı.

KELEBEK KANADINDA SURLAR

Dağ mı desem

Seni anlatırken

Yoksa dağı sararak

Yaran, nehre mi

Seni benzetsem

 

Anamdır anlattığım

Anamdır anlatamadığım

 

Tülbendine dua ve gurbet işleyip

Gözlerini tevekkülle dağların

Ardına yatıran çınar;

Seni anlatmaya böyle başlayacağım

Ve sözlerin yetmediği yerde

Yardıma yağmurları çağıracağım

 

Sen geceleri beklerdin seni beklerdi teheccüd

Mevsimler değişir; değişmezdi geceler

Hayat çatlak avuçlarından sızardı dudaklarına

Ak bir nehir olurdu bedenimde

Ben beşiğimde gurbet ezgileriyle büyürken

 

Anam içindir seçilmiş sözlere bunca yalvardığım

Anamdır anlattım sandıkça yarım bıraktığım

Küçük bir çocuk gibi her gece korkak

Kentlerden kaçıp kucağında ağladığım

 

Bir dağ görsem erişilmez

Ya da dev gemileri kucaklamış okyanus

Kavuştum der sarılırım, kollarım yetmez

Gözlerim ilişir gökte beyaz bir buluta

Anne diye bağırırım beni işitmez

 

Bir çocuk anne dese sokakta

Ben şehirde seni ararım

Çocuklu bir anne ölse

Çocuk olur sana, sen olur çocuğa ağlarım

 

Seni, seni beyaz kuştüyüne benzetsem

Akdenizliye anlatırken imbat desem

Ve seni bütün anneler adına

Bütün çocukları senin adına sevsem.

 

(Kelebek Kanadında Surlar, 1996)

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör