Gazeteci, yazar, insan
hakları savunucusu. 1 Ocak 1966 tarihinde Batman’ın Kozluk ilçesinde doğdu.
Bölükçayırı İlkokulu, Silvan Lisesi Ortaokulu ve Silvan Endüstri Meslek
Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’ndan
(İletişim Fakültesi) mezun oldu. Batman’da bir süre sendikacılıkla uğraştı;
1991-1994 arası Tüm Bel Sen Sendikası’nın şube başkanlığını yaptı. Yazılarında
ifade ettiği insan hakları savunuculuğunu pratikte de icra ederek, İnsan
Hakları Savunuculuğu’nun Batman Şubesi yönetim kurulu üyeliği, 2010-2014 arası
MKYK üyeliğinde bulundu. 1991’den beri memur olarak hayatını ve çalışmalarını
Batman’da sürdürmektedir. Muazzez Ekinci ile evli; Heja, Helin, Merve, Yekta
Veysi, Melis, Gül adlarında altı çocuk babasıdır.
Yazar olarak Nihat Ekinci; bir yandan roman türünde
edebi eserler vermeyi sürdürürken, diğer yandan yoğun bir Kürt nüfusuna sahip olan
yaşadığı bölgenin bir aydını olarak, bölge insanlarının yaşadığı sosyal,
kültürel ve siyasal sorunlarla ilgili araştırmalarını yayımlamaktadır. Şimdiye
kadar ikisi Kürtçe olmak üzere üç romanı yayımlanmıştır. Ayrıca araştırmacı
yazar yönüyle, bölgenin en önemli sorunları hakkında şimdiye kadar beş eser
vermiştir. Nihat Ekinci, gazeteci yazar olarak Batman Çağdaş gazetesinde köşe yazıları yazmakta, yazıları ayrıca Hürbakış haber sitesinde
yayımlanmaktadır. Batman Kültür ve Sanat Derneği (Bart), Kürt Yazarlar Derneği, Batman
Gazeteciler ve Yayıncılar Cemiyeti üyesidir.
ESERLERİ:
ARAŞTIRMA-İNCELEME:
Petrolün Kenti Batman (2011),
Pimi Çekilmiş Bomba Köy Koruyuculuğu Sistemi (2011),
Faili Meçhul Cinayetler (2012), Batman Basın Tarihi (2012),
Batmanda Derin Cinayetler (2013),
Her Yönüyle Petrolün
Kenti Batman ve İlçeleri Tarihi (2015).
ROMAN:
Xwedaber (2012, Kürtçe roman),,
Jiyana Qurmıçandî (2013, Kürtçe roman),
Üç Sürgün Bir Dönüş (2014).
KAYNAK: Bilgi Formu (2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017).
ÜÇ SÜRGÜN BİR DÖNÜŞ'ten
NİHAT EKİNCİ
Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Üç dört katır, beş altı eşekten oluşan kervanı izleyen onlarca kadın, yaşlı, çocuk ve yanlarında beş altı adamla dağdan ovaya doğru yol alıyorlardı. Çıplak ayakların üzerindeki taş kesiklerinin izlerini pıhtılaşmış kan artıkları doldurmuştu. Yağan yağmur vücutlarında kuru tek bir nokta bırakmamıştı. Kimilerinin yırtılmış ıslak elbiseleri bacaklarına, sırtlarına yapışmıştı. Anneler bebeklerini yağmurun hışmından ve soğuğundan korumak için sardıkları bezler içerisinde sıkı sıkıya sarılarak taşıyorlardı. Kervanın başında yol rehberliği yapan dedenin aksakallarından yağmur suları damlamaktaydı. Gözler yaşlı, gövdeler ıslak, karınlar aç, ayaklar çıplak ölümden kaçıyorlardı. Korku, endişe, güvensizlik, umutsuzluk her hallerinden belliydi. Kaçıyorlardı. Nereye gideceklerini, kime sığınacaklarını, nasıl kurtulacaklarını bilmeden kaçıyorlardı. Sık sık arkalarına dönüp bakmalarına bakılırsa takip edildiklerini veya takip edilmekten korktuklarını anlamak güç değildi. Dağ yamacında bulunan büyük bir mağara onlara açılan bir umut kapısı oldu. Hayvanları ile birlikte içeriye girip yağmurdan korunmaya çalıştılar. Eşeklerin sırtında bulunan odunlardan bir kısmını alarak mağaranın dışarıdan görünmeyen bölümünde ateş yaktılar. Odunları ateşten duman çıkmasın diye özenle üst üste yerleştirdiler. Ateşin etrafından toplanıp önce çocukları ısıtıp kuruttular, ardından üzerlerindeki parçalanmış elbiselerini. Isınan çocuklar yorgunluğun etkisiyle taş zemin üzerine serilen kilimlerle hazırlanan köşede üst üste kıvrılarak uykuya daldılar. Kadınlar var olan erzaklarından yanan ateşin üzerinde kocaman bir kazanın içerisinde bulgur pilavı yaptılar. “Bulgur pilavı hem sıcak tutar hem de açlığı giderir” dedi yaşlı bir nine. İki saatlik bir koşuşturma ve çabalamadan sonra ısınmış ve karınlarını doyurmuş ama korkuları ile baş başa kalmış olan kafile geceyi mağarada geçirmeye karar vermişti. Yağmur kesilmiş ancak kara bulutların gölgesindeki karanlık gece korkulu bir şekilde sürüyordu. Kadın ve çocuklar uyuyup dinlenirken erkekler sabaha kadar nöbetleşe mağarayı ve içindekileri gözetleyeceklerdi. Herkesin yorgunluktan bittiği ve uykuya daldığı zamanda dışarıdan bir takım sesler duyulmaya başlandı. Kafilenin büyüğü ve rehberi olan Simko sigarasını avucunda söndürerek mağaranın dışarıyı görebilen kapısına doğru yürüdü. Duydukları doğruydu. On-onbeş kişiden oluşan bir müfrezenin sesiydi gelen. Gelenler onları takip ediyorlardı. İçlerinden birinin konuşma tarzına bakılırsa grubun başıydı ve yanındaki kişiye; “Bu yoldan geçtiklerinden emin misin?” diye soruyordu. Cevaplayan; “Görenler bize bu yoldan geçtiklerini söylediler. Aramızda beş altı saatlik bir fark var, büyük olasılıkla ovaya kadar inmişlerdir. Bu gece onları yakalamamız mümkün değil yarın onları ovada bulmak daha kolay olacak” diyordu. Simko, çaresiz bir şekilde konuşulanları dinliyordu. Birden seslere karışan üçüncü bir ses;”buralarda bir mağara vardı isterseniz oraya gidelim ve bu gece kalalım, yarın devam ederiz” deyince yaşlı rehberi büyük bir korku sardı. Yolun sonuna geldik diye içinden geçirdi. Yeryüzünde ne günah işledik de bu hale geldik diyerek hayıflanmaya başladı. “Uyuyanları uyarıp saldırıya karşı savunmaya hazır hale mi getirmeliyim yoksa gelenlere karşılık verip diğerlerinin kendiliğinden uyanmasını mı beklemeliyim” diye düşünmeye başladı. Simko, kendisi ve ailesinin sonunun geldiğine kanaat getirmişti. Müfrezenin başı olduğunu tahmin ettiği ses; “Mağara burada mı” diye sordu? Diğer ses; “Tam olarak yerini bilmiyorum ama buralarda bir büyük mağaranın olduğunu duymuştum biraz ararsak buluruz” dedi. “Şu kayanın dibinde bile olabilir. İsterseniz bir bakayım” dedi. Atının nal sesleri yaklaşmaya başlamıştı. Simko, dede yadigârı olan mavzerinin namlusuna sessizce mermiyi sürmekten başka çaresinin kalmadığını anladı. Ses yaklaştıkça o da pozisyonunu almaya çalışıyordu. Gecenin karanlığında görünecek olan silueti bekliyordu ki bir ses onlar için kurtarıcı oldu. Gelen ses gelenin atının ayaklarını kayıp düşme sesiydi. “Allah kahretsin” diyordu sahibi “Atım kaydı. Burada mağara falan olamaz at bile gidemiyor onların buradan geçtiğinden de emin değilim artık, hadi devam edelim” diyerek müfrezenin bulunduğu tarafa geri döndü. Adamlar tam uzaklaşmaya başlamışlardı ki ağlayan bir bebek bir çuval inciri berbat etmeye yeltendi. Simko can havliyle bebeğin bulunduğu yere koştu el yordamıyla ağlayan bebeği bulup ağzını kapattı. O sırada kaç kişiyi ezdiğini o da bilmiyordu. Zaten bilecek bir durumda da değildi. Çocuk tam da nefessiz kalacaktı ki annesi onu Simko’nun ellerinden kurtardı. Kimse tam olarak ne olduğunu anlamamıştı ama her uyanan diğerine sus diyerek sessizlik talimatını yaygınlaştırıyordu. Simko sessiz ve acele ile kendilerini takip eden müfrezenin dışarıda olduğunu ve sessiz olmalarını söyledi. Bu korku, Simko’nun vücutlarını ezdiği insanların acılarını unutmalarına neden olmuştu. Müfrezenin uzaklaştığından emin olduktan sonra ateşin közlerini karıştırıp ortalığı aydınlattılar. Bebeğin hareketsiz hali annesinin dikkatini çekmişti. Çocuğun boğulduğunu düşünüyordu ki bu hali Simko’nun dikkatini çekti. Bebeği alıp ateşin yanına getirdi, çocuk mos mor kesilmişti. Biraz sallayıp kendisine gelmesi için uyarmaya çalıştı. Ağzını parmakları ile açıp nefes almasına yardım etti. Çocuk kesik bir ağlama sesi ile kendine gelmişti. Kafile büyük bir tehlike atlatmıştı. Ağlaması ile bütün aileyi tehlikeye atan kişi babam Melo’ydu. Ertesi sabah müfrezenin geçtiği yolun izlerini takip ederek yollarına devam ettiler. Dağın ovaya kavuştuğu noktaya geldiklerinde müfrezenin takip ettiği yoldan saparak yollarına devam ettiler. (...)
NİHAT EKİNCİ'NİN 5. KİTABI 'BATMAN BASIN TARİHİ' ÇIKTI
11 Ocak 2013 Cuma
Batmanlı Araştırmacı- Yazar Nihat
Ekinci'nin beşinci kitabı olan "Batman Basın Tarihi" adlı eseri
çıktı.
Batmanlı Araştırmacı- Yazar Nihat
Ekinci'nin beşinci kitabı olan "Batman Basın Tarihi" adlı eseri
çıktı. Bir yılı aşkın bir çalışmanın ürünü olan kitap Batmanda basın yayın
faaliyetlerinin nasıl ve kiminle başladığından günümüze kadar olan süreci
okuyucuya ulaştırıyor. Batmanlı deneyimli gazeteci ve yazarların da görüşlerine
yer verildiği kitap 110 sayfadan oluşuyor. 1950'li yılların sonunda yayın
hayatına başlayan Batmanın Sesi gazetesinden günümüzde yayın hayatlarını
sürdüren gazetelere kadar 50'den fazla gazetenin yayınlandığı Batmanda bu
alanda emekleri olanların yanısıra yaptıkları işler ile çıkardıkları gazeteler
hakkında toplanan bilgiler bir kaynak haline getirilmiş. Batmanlı gazeteci ve
yazarların da isimlerinin belirlenip kayıt altına alındığı kitap Batman için
önemli bir tanıtım eseri ve arşiv niteliği taşıyor.
NİHAT EKİNCİ’NİN SEKİZİNCİ KİTABI ÇIKTI
İlimiz yazarlarından Nihat
Ekincinin sekizinci kitabı, Batmane yayınevinden çıktı. “Üç Sürgün Bir Dönüş”
adlı roman, son yüzyılda bölgemizde yaşanan olaylarda ve sürgünlerden
esinlenerek yazılmış. Kürt, Ermeni, Ezidi halklarının süreç içerisinde
yaşadıkları olaylarla tarih içinde bir yolculuğa çıkan yazar bu olayları
günümüzdeki yaşamla özdeşleştirmeyi denemiş. “Kobanê ve Şengal göçmenlerinin
anısına” denilerek başlanan roman yaşamımızdan bir kesit sunuyor. Bu kitapla;
yazarın araştırma ve inceleme dalında beş, Kürtçe roman dalında iki ve Türkçe
roman dalında da bir kitabı olmak üzere sekiz kitabı yayınlanmış oluyor.