Devlet adamı, şair ve hattat (D. 16 Şubat 1483, Fergana - Ö. 26 Aralık 1530, Ağra). Tam adı Zahir ed-Din Muhammed Babür’dür. “Kalem, kelam ve kılıç imparatoru” olarak da anılmıştır. Dili Çağatay Türkçesi olan Babür İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Babası Timur’un üçüncü oğlu Miran Şah’ın torunlarından Fergana valisi Ömer Şeyh Mirza, annesi Cengiz Han’in torunlarından Doğu Çağatay Hanı olan Yunus Han’ın kızı Kutluğ Nigâr Hanım’dır. Babasının ölümünden sonra amcası ile yaptığı taht mücadelesini kaybetmiş ve emri altındaki beylerle birlikte 1504’te Kabil’e gitmişti.
Babür Şah, babasının ölümü üzerine on bir yaşında babasının tahtına oturduğu zaman amcası Semerkant Hanı Sultan Ahmet ve dayısı Taşkent Hanı Mehmet Fergana’ya hücum etmişlerdi. Babür, babasının kudretli komutanları sayesinde bu tehlikeyi atlattı. Fakat onun gençlik hayatı, bundan sonra, tehlikeli ve çok büyük seferlerle geçti. Yaşadığı her olay, zeki ve cesur bir genç olan Babür’ün deneyim ve gözlemlerini artırdı. Büyük atası Timur’un hükümet merkezi olan Semerkant’ı almayı başardı; ancak Özbeklerin hanı Şeybanî’ye yenildi. Fergana Hanlığını elden çıkardıktan sonra etrafındaki askerlerin dağılmasını önleyemedi. Tek başına kalan genç Babür, Pamir Dağları’na çekildi. Büyük bir felakete uğramış olmasına karşın umudunu yitirmedi. Yanında bulunan birkaç kişi ile bir Türk kadınının evinde saklandı. Bu kadının kardeşi, Timurlenk’le Hindistan seferlerine katılmış ihtiyar bir askerdi. O gün için ak sakallı bir savaşçı olan bu deneyimli koruyucusu, durmadan, Hindistan’ın zenginliğini, oraya ait efsaneleri, Hind’in eski tarihini her gece Babür’e anlatıyordu. Babür de bunları can kulağı ile dinliyordu. Edebiyata da ilgisi olan Babür, bu kez tarihe merak sardı.
Hindistan’ı alarak orada büyük bir Türk İmparatorluğu kurmayı hedef edindi. Bu hedefe ulaşmak için 20.000 asker toplamayı başardı. Bu ordu ile Hindikuş Dağları’nı aşarak Afganistan’ın merkezi olan Kabil kentini aldı. Kabil’de kendisini şah olarak ilan etti. Bu sıralarda da en büyük düşmanı olan Şeybanî düşmanları tarafından öldürülmüştü. Böylece Hindistan seferi hazırlıklarına başlamak için en önemli engel gördüğü kişi ortadan kalkmış oluyordu.
O zamanlar Hindistan’ın Pencap valisi olan Devlet Han, Hindistan’ın Delhi hükümdarlarından Sultan İbrahim ile bozuşmuş olduğundan Babür Şah’ı, Hind Seferini yapmak üzere yüreklendirdi. Hayber geçidini aşarak Hindistan’ın Pencap bölgesine girdi. Türklerin Sind nehri boylarından ilerlemekte olduğunu haber alan Sultan İbrahim, ordusunun başına geçti. İki tarafın kuvvetleri, Hindistan’ın Panipat mevkiinde 21 Nisan 1526 tarihinde karşılaştılar. Kısa bir zaman içinde Türk süvarileri kaçanları kovalayarak Delhi kentine girdi.
Babür Şah,
ardından büyük mücadeleler ile Kabil, Horasan, Maveraünnehir, Semerkant ve
Buhara gibi çağının önemli tarih ve kültür merkezlerini alarak büyük bir devlet
kurdu. Kabil’i de devletin başkenti yaptı. 1519 yılında Pencap bölgesini ele
geçirmiş, 1524 yılında Delhi Sultanını yenilgiye uğratarak Lahor’a girmişti.
Delhi’den sonra Agra’yı alan Babür Şah bu kez burayı başkent yaptı. 1530
yılında da kırk yedi yaşındayken bu kentte öldü. Babür Şah’tan sonra devletin
başına oğlu Hümayun geçti.
Babür Şah devlet adamlığının yanı sıra Türk ve Çağatay edebiyatının en ünlü şairlerinden biridir. İdarî, askerî, siyasî işlerinde gösterdiği başarıyı sanat alanında da göstermiş, divanlar dolusu şiir yazdığı gibi hattatlık, nakkaşlık ve bestekârlıkla da meşgul olmuştur. Çağatay dönemi edebiyatına önemli katkıları olmuş, “Hatt-ı Baburi” denilen yazı türünü geliştirmiş ve eserlerini Çağatay Türkçesi ile kaleme almıştır.
Eserleri içinde en tanınmışı “Babürnâme” diye de anılan “Vekâi”de, Allah’a itimadı, sevinçleri ile korkuları, şahsıyla ilgili özel bilgilerle birlikte oldukça hareketli geçmiş olan yaşamöyküsünü anlatır. Anı ve gezi türü örneği sayılabilecek bu eserinin dışında şiirlerini topladığı “Babür Divanı”, aruz kalıpları hakkında bilgi veren “Aruz Risalesi”, Hanefi fıkhı (İslam hukuku) hakkında bilgi veren mesnevi tarzındaki manzum eseri “Mübeyyen” (Kazan, 1857), Farsça’dan çevirdiği ve tasavvuf ahlâkının anlatıldığı “Risale-i Viladiye” (Doğum Risalesi) başlıca eserleridir. İlkin Kazan’da (1857) basılan “Babürname”nin günümüz Türkçesiyle çevirisi Reşit Rahmeti Arat tarafından iki cilt olarak (1943-46), yeni baskısı “Babür’ün Hatıratı” adıyla “MEB 1000 Temel Eser dizisinden 3 cilt olarak, 1970) yapıldı. “Divan”ı ise 1910 ve 1917 yıllarında basılmıştır.
ESERLERİ:
Babürnâme (Vekâi), Mübeyyen” (Kazan, 1857), Risaleyi Validiyye (Doğum Risalesi), Babür Divanı, Babür Aruz Risalesi.
KAYNAKÇA:
Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Behçet
Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), İhsan Işık /
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (11. cilt, 2006) - Ünlü Devlet Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 1,
2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).