İbrahim Ülger

Düşünür, Araştırmacı, Yazar

Doğum
16 Ağustos, 1963
Burç

Araştırmacı yazar, fikir adamı. 16 Ağustos 1963, Elbistan / Kahramanmaraş doğumlu. Hüyücek İlkokulu, Elbistan Gazi Mustafa Kemal Ortaokulu mezunu., Elbistan Mükrinin Halil Lisesinde başladığı lise öğrenimini ikinci sınıfta iken siyasal nedenlerle terk etmek zorunda kaldı (1980). İki yıl hapiste kaldı. Gençlik yılları büyük acılarla geçti. Dört yıl kadar Almanya ve Fransa’da sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Sürgün hayatını, yaşamı tümden sorgulama fırsatı olarak değerlendirdi. Dönüşünde, İzmir Alsancak ve Balıkesir Burhaniye’de serbest ticaretle uğraştı; otelcilik ve kuru temizlemecilik işleri yaptı. 2000 yılında itibaren hayatını ve çalışmalarını İzmir’de sürdürdü. Rahime Ülger’le evli; Devin Sera, Çağlar Fırat adlarında iki çocuk babasıdır.

İlk gençlik döneminde kendisini içinde bulduğu siyasi ve fikri çerçeveleri, ilerleyen yıllarda sorgulama yürekliliğini gösteren İbrahim Ülger; 1999 yılından itibaren birbiri ardına çıkardığı ezber bozan kitaplarla dikkatleri üzerinde toplamayı başardı. Yaptığı önemli araştırmalar ve ortaya koyduğu yeni yaklaşımlarla bilim ve düşünce hayatımıza önemli açılımlar sağladı. Yazıları Özgür Politika, Çağdaş İzmir, Yeni Şafak, Evrensel gazeteleri ile Berfin Bahar dergisinde yayımlandı.

ESERLERİ:

Sömürgecilik – Batı Barbarlığı – Darwin Sapıklığı (1999), Küreselleşme (2000), Gılgameş (2002), Mevlana (2003), Şeyh Sadi-i Şirazî (2004), İbn Haldun (2004), Zerdüşt (2009).

HAKKINDA: Kanayan Yara (Yeni Şafak, 20.04.1999), Ufuk Aslan / Gılgameş (Özgür Politika, 10.07.1999), Sömürgecilik Bitti mi? (Ahmet Şahiner söyleşisi,  Çağdaş İzmir gazetesi, 10. 09.1999 Kurultay gazetesi, 2000).

 

TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ

Ahmet Şahiner: Sayın ÜLGER, uzunca bir süredir üzerindir üzerinde çalıştığınız BATI BARBARLIĞI, DARWİN SAPKINLIĞI- SÖMÜRGECİLİK adlı eserinizi okuyucunun
beğenisine sunmuş bulunuyorsunuz. Darwin’i bir radikal dinci olarak sapık gören, evrimi dışlayan, batılı aydınları ‘sömürgeciliğin altını doldurmakla’ suçlayan siz. Aydınlar ve bilim adamları için ‘efendilerine hizmet veren uşaklar’ diyorsunuz. Bu tarz çok riskli bir çıkış değil mi?

  Ayrıca doğanın ve çevrenin insafsızca tüketilmesine karşı tepki gösteren kişiliğiniz kitaba yansımış durumda. Bağnaz ve tutucu tavırları reddediyorsunuz ama bilime ve bilimsel düşünceye
karşı tavrınız göz ardı edilemez, Rousseau’yu ‘Çifte standartçı ve Avrupa merkezli eşitlikçi’ olarak konumlandırırken dünya halklarının kabullendiği, bilim dünyasının dışlayamadığı Marks ve Engels’i
de aynı eleştirel gözlükle süzgeçten geçiriyorsunuz.

Dünyamızın böylesine alabora olduğu bir dönemde böyle bir kitabı ele almakla neyi amaçlıyorsunuz?

 İbrahim ÜLGER: Yaşadığımız çağda insanlık en büyük düşüşü yaşamaktadır. Bilim kaygılarıyla hareket eden bütün düşünürler, doğa tahribatının aynı hızla devam ettiği takdirde dünyanın büyük bir ömrünün olmadığını belirtmektedirler. ‘İnsanlığın kurtuluşu olarak sunulan kapitalizm, dünyayı felakete sürüklemektedir.

Doğadaki bozulma göstergeleri hızla artmaktadır. Ozan tabakası hızla delinmektedir. Bilim adamları bu nedenle ABD’de deri kanserinden, yalnızca önümüzdeki yıllarda en az iki yüz bin
ölümün yaşanabileceğini söylemektedir. Fosil yakıt kullanımı nedeniyle atmosfere verilen karbon oranı 1990’lı yıllarda yaklaşık 6 milyar tona ulaşmıştır. Sera gazalarının yoğunluğunun giderek artmasının önümüzdeki yıllarda küresel sıcaklığının hızlı artışının olacağını söylemektedirler. Nitekim son yıllarda mevsim değişiklikleri de bu gerçeği ispatlamaktadır. Bu nedenle birçok bitki ve hayvan türü yok olmuştur. Biyologlar önümüzdeki yıllarda yeryüzünde türlerin beşte birinin yok olacağını tahmin etmektedirler. Çevre kirlenmesi yüzünden hastalıklar yaşanmaktadır. Toprak erozyonu gıda üretimini olumsuz etkilemektedir. Milyonlarca hektar ağaçlık orman yok edilmiştir ve hızla yok edilmeye devam etmektedir.

Örneğin 1972’den bu yana yaklaşık 200 milyon hektar ağaçlık alan kaybedilmiştir. Bu alan Mississippi’nin doğusunda kalan ABD topraklarına eşittir. Çöl alanlarının büyüklüğü yüz yirmi
milyon hektar artarak Çin ve Nijerya’daki ekilebilir topraklardan daha fazla kaplar hale gelmiştir. Dünya çiftçilerinin yitirdiği 480 milyar tonluk humus yaklaşık olarak Hindistan ve Fransa’nın tarım topraklarını örten humus’a eşittir.’ Buna benzer tahribatlar çoğaltılabilir. Ama bu gerçeklikleri
ortaya koyan bilim adamları bile, kapitalizmin ‘en iyi, en modern’ sistem olduğunu söylemektedirler. Bir yandan uçuruma götüren bir sistemden söz edilecek, diğer yandan bu sistemin en iyisi olduğu söylenecektir. Bu tam anlamayla çözümsüzlüğe teslimiyet olduğu gibi ‘yaralı keçi kurdun peşine koşar’ misali, doğayı yok eden canavarların peşine koşmaktır.

Kapitalizm insanlığın başına bela olmuş, bir sistem iken, bu sistemin farklı versiyonlarının alternatif olarak göstermek en iyimser durumla saflıktır. Bu kitaptaki amacım kendi gücüm oranında, kapitalizmin vampir karakterini ortaya koymaktır. İnsanlığın yaşanmış deneyimlerinin yeni alternatif
bir sistem geliştirmeleri gerektiğine ilişkin sıradan bir çığlık olarak değerlendirilebilir.

 Darwin Teorisi, Evrim teorisi mi ?

 Ahmet Şahiner : Kitabınızda Evrim teorisini reddediyor gibi bir izlenim söz konusu. Darwin’i mi yoksa Evrim Teorisini mi reddediyorsunuz.

 İbrahim Ülger: Kuşkusuz sorunlara yüzeysel bakan ve ‘bilim adamlarını’ tabulaştıran, insanın ‘maymunlaştırıldığı’ bir dünyada yaşıyoruz. Böyle olunca öz anlaşılmadan hemen yargılara varmak kolay oluyor. Her şeyden önce evrim bir gerçeklik olduğu  gibi, Darwin ya da onun arkasında bulunan sömürgeciler, evrim teorisini tersyüz etmiş kendi, katliamcı ve ırkçı yüzlerini meşrulaştırmışlardır. Hem sorunu bireyselleştirmek doğru değildir. Darwin, 18 yy. sonra yeni bir ideoloji arayışında olan sömürgeci sistemin basit bir dişlisidir. Nitekim bu nedenle, Darwin ve
onlarca ‘bilim adamı’, beş yıl dünyanın dört bir yanında gezdirilmiş ve bütün materyaller ellerine verilmiştir. Darwin sadece bu materyalleri derleyip toparlamıştır. Özellikle emperyalizmden söz
eden, ‘aydınlara’ sormak gerekir. Sömürgecilik, ne zamandan beri, insanlığın çıkarını düşündü ki, insanlığın lehine gelişmeler göstersin.

Kaldı ki, ‘Darwin teorisi’ olarak bilinen düşünce doğru irdelendiğinde çarpıtıldığı bu alanda da bilimin tersyüz edildiği görülecektir. Örneğin, Darwin ve diğer düşünürler, ‘embriyonun değişmeyeceğini’ söylemektedirler. Daha da ileri giderek ‘ıra (karakter)nın değişmeyeceğini’ söylemektedirler. Durum böyle olunca, sonradan, kazanılan karakterin bile değişmeyeceğini
söyleyen bir anlayış, nasıl evrim teorisini savunur. O halde amaç, evrim gerçekliğini ortaya koymak değildir. İnsan denen ‘sosyal varlık’ bütün canlılar içinde eritilerek, insan önce hayvan düzeyine indirgenmiş, sonra piramidin en üstünde, ‘uygar’lar, bir altında  ‘barbar’lar ve en altında ‘vahşiler’ yerleştirilmiş, ırkçılık meşrulaştırılmıştır. Nitekim daha sonraki yıllarda ırkçılık bu zemin üzerinde teorileştirilmiştir. Anlatılmak istenen şudur: ‘uygar’ ulusların, dışındaki yok etmesi, ‘doğal seleksiyon’ gereğidir. Örneğin, Sandwiç adaları işgal edilmeden, bu bölgenin nüfusu 300.000 dır. Yüz yıl içerisinde nüfus artması gerekirken, 142.000’ e  inmiştir. Darwin bu gerçekleri soykırım olarak
değil ‘doğal seleksiyon’ un gereği olarak görmekte, buna üzülmenin bile gereksiz olduğunu söylemektedir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Kitapta bu örnekleri genişçe ele aldım. Darwin, aynen
şöyle söylemektedir. ‘uygar uluslar, barbarlarla karşılaşınca uygar uluslar başarılı olur’ demektedir. Böylesi bir teoriyi savunanlara diyeceğimiz tek şey, öncelikle Darwin sizleri barbar olarak değerlendirmektedir. Siz ‘barbarlığı’ kabul ediyorsanız itirazımız yoktur. Barların ise efendilerine bağlılığı doğaldır.

Bu nedenle ‘Darwin teorisi’ ile evrim gerçekliğini özdeşleştirmek doğru değildir. Evrim bir gerçekliktir ve her tür kendi içinde değişim gösterir. Nitekim Darwin kitaplarının kendisinde de bu gerçeklik vardır ama çarpıtılmıştır. Özellikle hep dile getirilen insanın ‘maymundan’ geldiği hikâyesi tam bir demagoji ya da hurafedir. Çünkü Darwin ‘uygarların’ atalarının ‘barbarlar’, ‘barbarların’ atalarının maymun olduğunu söyleyerek üstün ırk teorisini savunmakta, Avrupa dışındaki insanları maymun olarak görmektedir. Eh… Doğal olarak her hayvan gibi maymunu esir almak veya öldürmek ise doğal görülmektedir. Teorinin özü budur. (…)

  (Çağdaş İzmir gazetesi, 10.09.1999; Kurultay gazetesi, 2000)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör