Naima

Tarihçi

Diğer İsimler
Mustafa Naim (asıl adı)

Tarihçi, ilk resmi saray vakanüvisi (D. 1655, Halep - Ö. 1716, Palyo Patras / Mora / Yunanistan). Asıl adı Mustafa Naim’dir. Doğum ve ölüm tarihlerini 7 Aralık 1651- 22 Aralık 1714 olarak, ayı ve günü ile birlikte kesin olarak veren kaynaklar da vardır. Osmanlı tarihinde resmî olarak ilk vakanüvis olan Mustafa Naim Efendi, ilköğrenimini doğduğu yerde tamamladıktan sonra, genç yaşta İstanbul’a geldi. Küçüklüğünden beri okuyup yazmaya, özellikle tarihe ve edebiyata büyük merakı vardı.

Önce Saray-ı Hümayun (Topkapı Sarayı)’un Baltacılar Ocağına girdi. Saray’da teberdâr (haberci) oldu. Bu görevi sırasında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile yakın bir dostluk kurdu, ayrıca tarih ve edebiyat kâtipliği de yaptı. Sonra Divan Kalemi kâtiplik görevine getirildi. Bu görevindeyken “Naima” mahlasını (takma adını) aldı. Genç yaşından itibaren bilimsel araştırmalara büyük merakı olan Naima, Saray’da ve İstanbul’da bulduğu çeşitli olanakları değerlendirerek tarih, astroloji ve edebiyat konuları hakkında bilgilerini geliştirdi. Bu çalışma ve gayretinin sonucu olarak da 1682’de Divan-ı Hümayun Kâtipleri arasına girdi; 1702’de saray vakanüvisliğine atandı. Pırıl pırıl zekâsı, titiz çalışmasıyla kendini kısa zamanda kabul ettiren Naima, Kalaylı Koz Ahmet Paşa’nın Divan Efendiliği’ne yükseldi. Daha sonra, bilim ve sanat adamlarını korumakla tanınmış olan amcasının oğlu Hüseyin Paşa’nın hizmetine girdi.

Mustafa Naim Efendi’yi Naima yapan ciddi çalışmaları, Hüseyin Paşa’nın yanındayken başladı. Hüseyin Paşa, Naima’nın üstün tarih bilgisini öğrenince, ona önemli bir görev verdi. Paşa’nın kütüphanesinde, Şârihu’l-Menârzade Ahmet Efendi’nin yazdığı, fakat henüz düzene konulmamış, müsvedde halinde bir tarih çalışması vardı. Bu kitap, 1591 ila 1659 yılları arasındaki olayları naklediyordu. Hüseyin Paşa, bu kitabın derlenip toplanması ve yeniden kaleme alınması işini Naima’ya verdi. Naima, çalışmalarını çok sıkı tutarak ve çeşitli kaynaklara dayanarak, uzun araştırmalar yaptı ve kitabın daha ilk bölümlerini henüz tamamlarken Hüseyin Paşa’nın büyük takdirini kazandı ve ödüllendirildi.

Bu eser tamamlandığı zaman, artık eski müsveddelerle ilgisi kalmamış, baştanbaşa Naima’nın araştırması ve usta kalemi ile ortaya çıkan bir eser olmuştu. Bu yüzden bu büyük eser “Naima Tarihi” olarak bilinir. “Naima Tarihi”ne konu olan yıllar, Osmanlı İmparatorluğu’nun en sorunlun zamanlarına rastlar. Naima, canlı ve zarif üslubuyla o yılları önümüze sererken, sadece tarihçiliğindeki ustalığı değil, yazarlığındaki beceriyi de ortaya koymuştur. Osmanlı tarihçileri, genellikle sarayın içindeki olaylara pek girme olanağı bulamadıkları ve kulaktan kulağa bir şeyler duysalar bile, hayatlarından korktukları için, olayları aktarmada yüzeysel kalmışlardır. Oysa, Naima cesaretle davranmış, hatta III. Ahmed'in, tahta geçer geçmez on dokuz erkek kardeşini nasıl idam ettirdiğini bile açık açık anlatmıştır. ”Naimâ Tarihi”nin bir başka bölümünde, Sultan III. Mehmed’in korkaklığı bile anlatılmıştır. Naima, tarih yazımına yepyeni bir stil getirmiştir. Onun renkli ve çekici bir üslubu vardı. Olayları ve bunları doğuran sosyal çevre ile birlikte görüp anlattı. Halkın ve memleketin bu devirdeki hayatı Naima’nın eserinde canlandı. Padişah ve vezirlerin eksik yönlerini, hatalarını güçlü bir ifade tarzıyla yazdı ve eleştirdi.

Mustafa Naim Efendi, 1703’teki “Edirne Olayı”na kadar Hüseyin Paşa’nın yanında çalıştı. Bu olaydan sonra Damat Moralı Hasan Paşa ve Damat Ali Paşa’nın yanında çalışmaya başladı. Bu dönemde çalışmalarına daha da hız vererek yanında çalıştığı devlet ileri gelenlerinin güven ve sevgisini kazandı. Divan-ı Hümayun Kâtipliğinden Anadolu Muhasipliğine (1709), ardından Defter Emirliğine (1712) ve Başmuhasiplik (1713) görevine getirildi. Bilgisiyle ve bu görevlerinde gösterdiği başarı Ali Paşa’nın güvenilir adamları arasına girdi. Naima’nın bilimsel bir tarihçi olması ne kadar önemli ise, çağında bir sadrazamı, bilimsel tarihten anlaması ve Naima’yı arkalaması da o kadar önemli bir konudur. Naima, Osmanlı devlet yapısına ışık tutar. Nitekim Hüseyin Paşa’nın ölümünden sonra iş biraz tavsamış, fakat Damat Hasan Paşa sadrazam olunca bu tarih seven devlet adamı Naima’yı hem korumuş, hem de eserinin zamanına kadar işlenmesini emretmiştir.  

Naima’nın ocak arkadaşı Karagöz Ahmet Paşa sadrazam olunca (28 Eylül 1704) yıldızı parladı, geçim sıkıntısı sona erdi. Yıldızlar bilimi üzerinde de çalışıyor, kimi ziyc’ler (yıldız cetvelleri) yazıyordu. 1706’da Sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa, Naima’yı çekemeyenlerin çabaları ve kendisinin devlet büyükleri hakkında ileri geri konuşması nedeniyle görevden alınarak 1706’da Hanya’ya sürgüne gönderildi. Ancak, yine onu seven Çorlulu Ali Paşa’nın yardımı ile sürgün yeri Bursa’ya çevrildi; daha sonra da bağışlanarak İstanbul’a döndü. Naima, daha başka görevlere de atandı. Son olarak Damat Ali Paşa ile gittiği Mora Savaşı sonrası Defter Emini göreviyle Mora’da kaldı ve orada vefat etti. Bu kasabadaki bir caminin bahçesine toprağa verildi. Arkasında, Ramis Efendi adında bir tek oğlu kaldı.

Şehnâmecilerden sonra, Osmanlı vakanüvisleri arasında önemli bir yeri olan Naima’nın yazdığı ve Hüseyin Paşa’ya ithaf ettiği “Naima Tarihi adıyla bilinen ünlü eserin asıl adı “Ravzatü’l Hüseyin fi Hülasâ-i Ahbarü’l-Hâfikeyn (Hüseyin’in Doğu ve Batı Haberlerini Özetleyen Bahçesi)’dir. Oldukça sade bir dil ve olabildiğince tarafsız bir üslûpla yazdığı bu ünlü tarihinde, 1591 tarihinden 1659 tarihine kadar olan zamanı (III. Murat - IV. Mehmet dönemlerine rastlayan) Menarzade Ahmet Efendi'nin “Vakayiname” müsveddelerinden de yararlanarak yazmış ve birinci cilt olarak yayınlamıştır. Birinci bölümün devamı olan 1660- 1699 döneminin bütün belgelerini hazırlamış, notlarını almış, müsveddelerini geliştirmiş, fakat tamamlamaya fırsat bulamadan ölmüştü. Ölümünün üstünden bir hayli zaman geçtikten sonra Naima’nın müsveddeleri, notları, Şehrîzade Sait Efendi’ye geçmiş ve son bölüm onun kalemi ile tamamlanmıştır.  Eserini yazarken, İbn-i Haldun’un “Mukaddime”si, Alî’nin “Nasîhatü’s-Selâtin” ve “Kâtib Çelebi’nin “Düstûr-ül-Amel”inden yararlanarak tarihi görüşlerini açıklamıştır. 

Naima, kendisiyle aynı yüzyılda “seyahatname” yazmış olan büyük söz ustası Kâtip Çelebi ile birlikte XVII. yüzyıl Osmanlı uygarlığının yetiştirdiği en büyük yazarlardan biridir. Kalemini fırça gibi kullanabilen Naima, sadece yazdığı olayı düşünmez, olayın çevresindeki öteki olaylarla, yazdığı olayın arasındaki ilişkileri bulur, çağı “bir bütün” olarak çizgi çizgi ortaya çıkarırdı. Günümüzde elbette Naima’dan daha iyi tarihçilerimiz vardır, fakat onun veciz ve beyan sadeliğine ulaşacak bir kalem zor bulunur.

Naima'nın kalemi güçlü idi. Ahmet Refik onu anlatırken "Hiç bir Türk müverrihi, şahısları tasvirde Naima derecesinde iktidar göstermemiştir" demektedir. Onun tarih anlayışı birçok tarihçilerinkine uymaz. Naima'nın gözünde, her türlü sorunlar tarih ile çözümlenir. Tarih ona göre her bilimin üstündedir. Naima eserinde, yaşadığı devrin sosyal hayatını tasvir ederken, olayların iç yüzünü aydınlatmayı ihmal etmemiştir. Dünya ve Türk tarihçilerinin takdirlerini kazanan “Naima Tarihi” çeşitli dillere çevrilmiştir. Eser önce İbrahim Müteferrika tarafından iki cilt olarak 1734’te, sonra da Zuhuri Danışman tarafından sadeleştirilerek 6 cilt olarak 1967’de basıldı. Bu son basımı kitap piyasasında hâlâ bulunabilmektedir.

KAYNAKÇA: Ahmet Refik / Alimler ve Sanatkarlar (İstanbul 1924), Ali Canip Yöntem / Naima Tarihi (tsz), Bursalı Mehmet Tahir / Osmanlı Müellifleri (c. 3.s.151-152, 1972), Âsaf Halet Çelebi / Naimâ (1953), Bursalı Mehmet Tahir / Osmanlı Müellifleri III (1975), Büyük   Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (c. 16, s. 8515, 1986), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013),  Niyazi Hüseyin Bahtiyar / Balkanlar’da Türk Ünlüleri (ikinci kitap, s.198-200, 2002).

NAİMA TARİHİ’nden

Câhil dostdan, akıllı düşman yeğdir dedikleri gerçektir. Câhil dost dostluk zannedip mahz-ı düşmanlıkdan eşed bir fi'il-i kabîh işler. Ol eşkiyâlar Padişah hazretlerine bu mertebe sefahat ü vekâhat ile kelimât-ı bâtıla etmeleriyle Hüsrev Paşa'nın katline sebep olmuşlar iken yine kabahat-ı nâ-fehm olmalarıyla Şehzadelerin cürm ü günâhı yoğ iken anların vücudlarıyla izhâr-ı istihzâr edip dahi Müftî Hüseyin Efendi ve Recep Paşa'yı İstikfal etmeleriyle kasren kendi kabahatlerine şerîk menzilesine tenzîl edip, cümlenin hatara uğramalarına bâ'is ü bâdi oldular. Erâzilin taleb etdiklerinden Hasan Halife ki Yeniçeri Ağası idi. Nefsinde bir âkil ü âlim ve hünermend-i nâzik ü nahifü'l-beden civan idi. Harekât ü sekenâtı Padişah hazretlerine matbû' düşmekle hakkında evâtıf-ı hüsrevâne zuhûra getirip, mukaddema beyan olduğu üzere Yeniçeri Ağalığı Hafız Paşa vezâretinde Hattat Hasan Ağa'ya verilip vezir ile imtizâç etmemekle Bosna Eyaletine gönderilip Yeniçeri Ağalığı merkûm Hasan Halifeye verilmiş idi. Rumeli Hisarı civarında Akıntı Burnu nam mahalde leb-i deryada Bebek Bahçesi demekle ma'ruf bahçeyi temlîk edip, ol dahi anda deryaya nazır bir Saray-ı zîbâ ve kasr-ı bihemtâ tarh ü tertib eyledi ki ol asrın ricali beyninde müşârün bi'l-benân olmuş idi ve İstanbul'da dahi âlât-ı mulûkâne ve inâyât-ı hüsrevâneyle müretteb saray temlîk olunup kuvvet-i zuhur ile merâtib-i devletden zirve-i âlâya irtikâsı ve izz ü sa'âdet ile zu'mı üzre rüzgâr-ı bi-vefâda bekası mahall-i şübhe değil idi.”

 (Naima Tarihi, 1967-69) 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör