Halk bilimci, şair. 10 Aralık 1941, Araç -
Kavacık köyü / Kastamonu doğumlu. Kastamonu Abdülhakhamit İlkokulu (1953), Göl
İlköğretmen Okulu (1959), Abdurrahman Paşa Lisesi (1960), Bursa Eğitim
Enstitüsü Edebiyat Bölümü (1962), TODAİE (1973), Millî Güvenlik Akademisi
(1983), Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1990) mezunu. Van
ve Kastamonu orta dereceli okullarında öğretmenlik ve yöneticilik (1959-70),
MEB Millî Folklor Enstitüsünde müdür yardımcılığı (1970-73) yaptı. Kültür
Bakanlığında Millî Folklor Dairesi Araştırma Başkanlığı (1973-78, 1979-84),
Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcılığı (1984-88), Ankara Devlet Halk Müziği
Korosu uzmanlığı (1988-97), Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü (1997-98) gibi çeşitli görevlerde bulunarak, 1998’de kendi isteğiyle
emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra TDK’da uzman olarak çalıştı. Gazi
Üniversitesi Gazi Eğitim, Meslekî Eğitim, Meslekî Yaygın Eğitim fakültelerinde
dört yıl halkbilimi dersi verdi.
İlk şiiri “Karanlıklar”, Şiir
Dergi-si’nde (Nisan 1961, İstanbul) yer almıştı. Beş yüz ellinin üzerinde
makale ve diğer ürünlerini Hisar, Türk Kültürü, Türk Dili, Türk Edebiyatı,
Çağrı, Türk Folklor Araştırmaları, Türk Folkloru, Sivas Folkloru, Karınca,
Tarla, Türk Kültürü, Kültür ve Sanat, Sanat Dünyamız, Türkiyemiz, Sanat, Sanat
Çevresi, Erciyes, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Musiki Mecmuası, Millî Kültür,
Sümerbank, Millî Eğitim, Kemalist Ülkü, TÜRSAB, TÜRKSOY, Bilge, Erdem, Size,
Çevren, Anadolu Folkloru vd. dergilerde yayımladı.
Nail Tan ayrıca; Kültür Bakanlığının
yayımladığı Atatürk Albümleri, Cephelerden Kurtuluş Savaşına, Türkiye
Cumhuriyeti 1923-1938, İnönü Albümü, 75. Yıldönümünde Lozan, Vatan Millet ve
Bayrak Sevgisi, Türkiye’nin Şaheserleri, Ankara Albümü gibi kitapların
araştırmasını yaptı. Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adlı
eserin “Devrimler” bölümünü hazırladı. 1981 İhsan Hınçer Türk Folkloruna Hizmet
Ödülünü, 1997 Motif Halkbilimi Hizmet Ödülünü, 1999 UNIMA Geleneksel Türk
Tiyatrosu Hizmet Ödülünü aldı. Ayrıca; 2007 Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı
Türk Dünyası Kültürüne ve Halk Bilimine Hizmet Ödülü, 2008 Maltepe Rotary
Kulübü 2007-2008 Meslek Hizmet Ödülü, 2008 18 Mart Üniversitesi Saniye Can Türk
Halk Kültürüne Hizmet Ödülü, 2011 İLESAM Türk Edebiyatına Üstün Hizmet Ödülü,
2011 VEKTÖR Uluslararası Bilim Merkezi Altın Yıldız Ödülü, 2011 Avrasya Kurumu
Kültür-Sanat Büyük Ödülü, 2012 TDK 80. Yıl Şeref Belgesi ve Armağanı’na değer
görüldü.
“Bir Bulut Yakalayalım” (1989), “Vasiyet”
(1990), “Sepetçioğlu Osman Efe” (1989), “Üçpınar Köyünün Sırları”
(1988) adlı radyo yayınları TRT radyolarında seslendirildi. Kendisine,
2003’te ve 2006’da Bakü Asya Üniversitesi ve VEKTOR Uluslararası Bilim Merkezi
tarafından iki ayrı fahrî doktor unvanı verildi.
Yüz kadar ulusal, elli kadar uluslararası halkbilimi ve kültürü kongresinekatıldı, bildiriler sundu. Makedonya, Saray-Bosna, Romanya, Yugoslavya (Kosova), Macaristan, Moldova, Ukrayna (Kırım), Hırvatistan, Kosova, Ukrayna Azerbaycan, KKTC ve Irak’ta sanatsal etkinliklere katıldı. Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Rusya, Güney Kore, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Fas, Mısır’da kongrelere katıldı. 89 tablodan oluşan resim koleksiyonum önce Kastamonu Valiliğine, 2013 yılında da Kastamonu Üniversitesine bağışladı. İLESAM ve Azerbaycan Yazarlar Birliği üyesidir.
ESERLERİ:
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Evliya Çelebi
Seyahatnamesi Folklorik Dizin Denemesi (1974), Borlu Kemalî Baba (Tevfik
Özkubat ile, 1975), Türk Çocuklarına Yanıltmacalar (A. Yüzendağ, Ş.
Dil’le, 1975), H. Cahit Öztelli Kaynakçası (İ. Ünver ile, 1979),
Atatürk ve Türk Folkloru (1981), Ayhan İnal’ın Şairliği (1981, yeni
bas. 50. Sanat Yılında Ayhan İnal adıyla 2001), Çocuklarımıza Folklor
Hazinemizden Seçmeler (1981), Âşık Tahirî Bibliyografyası (H. İvgin
ile, 1983), Karınca Dergisi Kooperatifçilikle İlgili Bibliyografya (H.
İvgin, İ.Ü. Nasrattınoğlu ile, 1984), Folklor (Halk Bilimi) Genel
Bilgiler (1985, 2003’te altıncı bas.), Folklorumuzda Ölçülü Sözler (1985),
Türk Halk Ezgileri (M. Özbek ve Y. Doruk’la, 3 fasikül, 1988-90), Türk
Halk Oyunları Kataloğu (haz. 1. cilt: 1991, 2.cilt: A. Çakır’la 1997),
3.cilt: A. Çakır’la 1999), 21. Yüzyılın Eşiğinde Örf ve Âdetlerimiz (kurul,
1991), Folklorik Türk Kıyafetleri (M. Özel ile, 1992), Kayseri Albümü
(A. Satoğlu ve A. Yeğen’le, 1995), Bayburt Musiki Folkloru (S.
Turhan ile, 1996), Ankara Halk Müziği (S. Turhan ile, 1998), Çankırı
Halk Müziği (S. Turhan ile, 1999), Divan ve Halk Edebiyatımızda Lâedrî
ve Ölçülü Sözler (1999), Sepetçioğlu Osman Efe (inceleme, 1999),
Folklorumuzda Politik Fıkralar (1999), Cumhuriyetin 75. Yıldönümünde
Kooperatifçilik Kurumu (İ. Kayacan ve İ. Ünver ile, 1999), Atatürk ve
Türk Halk Kültürü (2000), Kırıkkale Halk Müziği (S. Turhan ile,
2000), Kırşehir Halk Müziği (S. Turhan, M. Kara, A. Gündüz ile, 2000),
Uşak Türküleri (S. Turhan’la, 2001), Kastamonulu İki Yazar: Oğuz Atay -
O. Anbarcıoğlu (2001), Van Halk Müziğine Giriş (S. Turhan’la, 2001),
Kuruluşunun 50. Yıldönümünde TDK (2001), Artvin Halk Müziğine Giriş (S.
Turhan’la, 2001), Kastamonulu İki Ünlü Şair ve Yazar: Orhan Şaik Gökyay - M.
Behçet Necatigil ve Yaşayan Şairlerimizden Bir Bölümü (2002), Isparta
Türküleri (2002), Kastamonulu İki Şair, Araştırmacı, Hikâyeci ve Oyun
Yazarı - Hakkı Kâmil Beşe ve Halil Erdoğan (2003), Cumhuriyet Dönemi
Kültür Çalışmalarının Dünü, Bugünü, Yarını (2003), Orhan Şaik Gökyay
I-II-III (H. Rıdvan Çongur ile, 2004), Kastamonulu Ünlü Sahne
Sanatçıları (2004), Gurur Kaynağımız Kastamonulular (3 cilt, 2004,
4. ve 5. cilt 2005, 2013 itibariyle 9 cilde ulaştı), Atatürk ve Güzel
Sanatlar Sempozyumu Bildirileri (Hayrettin İvgin’le, 2005), Türk
Şekerciliğinin Öncüsü Hacı Bekir (2005), Atatürk ve Türk Dil Kurumu
(2006), Atatürk Dönemi Kültür Kurumlarından Örnekler (2006), Orhan
Şaik Gökyay IV (Kudret Ünal’la, 2006, V. Cilt 2007, VI. Cilt 2008, VII.
Cilt 2010, VIII. Cilt 2012), Nasreddin Hoca Senfonisi (2006), Türk
Halk Bilgisi Derneği (2006), Altunhisarlı Âşık Kemâlî Baba (2006), Derlemeler‑Makaleler (C. I, 2007; C. II, 2007; C. III, 2007; C. IV, 2007; C. V, 2007; C. VI,
ŞİİR: Acaba Biraz Maviniz Biraz Yeşiliniz Var mı? (1990), Gelince Gözlerine Bahar / Kollarıma Giriyor Çiçeklerin (2002), Divarların Arasındaki Gökyüzü (2004).
OYUN: Sepetçioğlu Osman Efe (Sabahattin
Engin ile, 2001), Sabretya-Plaketya (2002).
OYUN-MASAL: Böyle Daha Güzel-En Akıllı Kim? (1999).
KAYNAKÇA: M. Şakir Ülkütaşır / E. Çelebi Seyahatnamesi Folklorik Dizin Denemesi (Türk Folklor Araştırmaları, Ekim 1974Tahir Kutsi Makal / Nail Tan Kimdir? (Tarla, yıl: 31, Eylül 1997), Mehmet Aldan / Nail Tan ve Yapıtları (İdarecinin Sesi, sayı: 84, Ocak-Şubat 2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), TBE Ansiklopedisi (c. 2, 2001), Hayrettin İvgin / Nail Tan [Biyografi-Bibliyografya] (2003), Nail Tan - Özdemir Tan / Gurur Kaynağımız Kastamonulular IV (2005), 2011 yılında Nail Tan’a Armağan (hzl. Prof. Dr. Tuncer Gülensoy - Hayrettin İvgin, 2011).
ATATÜRK DÖNEMİ
TİYATRO VE OPERA ÇALIŞMALARINDA TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDEN NASIL YARARLANILDI?
Nail TAN
Yüce
Atatürk, Cumhuriyet dönemi müzik çalışmalarında nasıl ki, halk ezgilerinin
derlenerek, en son müzik kurallarına göre işlenip "yeni Türk
müziğinin" yaratılmasını hedef göstermişse tiyatro ve opera alanında da
Türk tarihinden, mitolojisinden, halk kültüründen yararlanılmasını istemiştir.
Atatürk,
çok okuyan, okuduğundan milleti için yararlı sonuçlar çıkaran bir
cumhurbaşkanıydı. Dünya tiyatro ve opera tarihinin önemli eserlerinde, antik
Yunan tiyatrosunda ve W. Shakespeare'in eserlerinde mitolojinin, destan ve
efsanelerin bol bol kullanıldığını, bu sayede görkemli eserler yaratıldığını
çok iyi biliyordu. Diğer taraftan, önünde Tanzimat, Meşrutiyet dönemi
tiyatrosuyla Dârû'l Bedâyi'nin tiyatro, operet mirası duruyordu. Ziya Gökalp
gibi, iyi bir kültür kuramcısını tanıma fırsatını bulmuştu. Avrupa'yı da kısmen
gezmişti.
Ülkemizde
tiyatroda halk kültüründen yararlanma düşüncesinin uygulamalarına bilinçsiz bir
şekilde Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde başlanmıştır. Şinasi, Şair
Evlenmesi'nde (1859); halk diline yaklaşmaya çalışmış, bu amaçla bol bol
atasözü ve deyim kullanmıştır. 1868 Nisan'ında İstanbul Gedikpaşa Tiyatrosu'nda
ilk düzenli temsiller verilmeye başlandığında; Güllü Agop, tiyatroya seyirci
çekebilmek için Leylâ ile Mecnun hikâyesine el atmış, bu hikâyeyi, Dinibütün
Mustafa Efendi'ye oyunlaştırmıştır. Recaizâde Mahmut Ekrem'in 1874 yılında
yazdığı Çok Bilen Çok Yanılır oyunu 1001 Gece Masalları'ndan uyarlamadır.
Meşrutiyet
dönemi oyun yazarlarından, mitolojiye değer verip oyunlarında en çok kullananı
Abdülhak Hamit Tarhan olmuştur. Tarhan'ın konusunu mitolojiden, efsane ve
masallardan, tarihî olaylardan alan oyunları şunlardır: Nesteren (1877), Eşber
(1880), Zeynep (1908), Garam (1912), İlhan (1913), Turhan (1916), İbn-i Musa
(1917), Hakan (1935). 1874'te yazdığı Sabrü Sebat oyununda ise 73 atasözü ve
36 deyim kullanmıştır. Feraizcizâde Mehmet Şakir Evhamî (1885-86) oyununda
gölge ve orta oyunu tiplerinden yararlanmıştır. Musahipzâde Celâl ise
oyunlarında Türk Halk Edebiyah'ndan, halk tiyatrosundan, gelenek ve
göreneklerimizden bilinçli bir şekilde yararlanmasını bilmiştir. İstanbul
Efendisi (1913-14) ve Kaşıkçılar (1920) oyunlarında bu özelliği açıkça
görülmektedir.
29
Ekim 1923'te Cumhuriyet ilân edildikten sonra, her alanda olduğu gibi güzel
sanatlar alanında da çalışmalar bir disipline bağlandı. Osmanlı'dan, intikal
eden Darü'l Elhan, Darü'l Bedâyi, Muzıka-i Hümayun ve Sanayi-i Nefise Mekteb-i
Ali'si yeniden yapılandırıldı, adları değiştirildi. Halk müziği derlemelerine
başlandı (1925). Ankara'da Musiki Muallim Mektebi (1924) ve Ankara Devlet
Konservatuvarı (1936) açılarak Batı Müziği eğitimine ağırlık verildi. Müzik,
opera, bale, tiyatro dallarında ihtiyaç duyulan sanatçıların yetiştirilmesine
başlandı.
Atatürk
döneminde profesyonel tiyatro çalışmalarının merkezi Dürü'l Bedâyi idi. Ayrıca
özel tiyatro grupları da vardı. Osmanlı'dan intikal eden bu kuruluşun başına
1927 yılında Muhsin Ertuğrul getirildi ve büyük gelişme kaydedildi. Kadın
oyuncuların sayısı artırıldı. Oyun dağarcığı geliştirildi. Bilindiği gibi,
Afife Jale'den sonra Atatürk'ün isteğiyle Bedia Muvahhit de ilk kez İzmir'de
sahneye çıkmış (Temmuz 1923), filmlerde rol almıştı. 25 Haziran 1927 gün ve
1167 sayılı kanun çıkarılarak eğitim amaçlı temsillerden ve konserlerden
tüketim vergisi alınmaması sağlandı. 19 Kasım 1930 tarihinde Darü'l Be-dâyi'ye
bağlı bir Tiyatro Meslek okulu açılarak yeni sanatçılar yetiştirilmeye başlandı.
1931 yılında Darü'l Bedâyi'nin adı İstanbul Şehir Tiyatroları olarak
değiştirildi."
Atatürk
döneminde amatör tiyatro çalışmalarının merkezi ise önceleri Türk Ocakları,
1932 yazından itibaren de Halkevleri'ydi. Halkevleri'ndeki dokuz şubeden biri
"Temsil Şubesi"ydi. Temsil-tiyatro şubesinde birden fazla tiyatro
grubu bulunabiliyordu. Halkevleri Çalışma Talimatnamesi'ne göre",
şubelerde oynanacak temsillerin CHP yönetimince seçilmiş olması, kadın
rollerinin erkeklerce oynanmaması şart koşulmuştu, Talimatnamenin 48.
maddesinde, Karagöz ve kukla sanatlarımıza da çalışmalarda yer verileceği
belirtilmişti.
İstanbul
Şehir Tiyatrolarının 1930 yılında açtığı Tiyatro Meslek Okulu başarılı olamadı.
1936 yılında Ankara'da Paul Hindemith'in yönetiminde bir Devlet Konservatuvarı
kuruldu. Tiyatro bölümünün başına Prof. Carl Ebert getirildi. Üç kız (Melek
Ökte-Gün, Muazzez Lutas-Kurdaoğlu, Nermin Sarova) ve beş erkek öğrenciyle
(Ertuğrul İlgin, Esat Tolga, Mahir Canova, Nüzhet Şenbay, Salih Canar) öğretime
başladı." Konservatuvarın şan ve bale bölümlerinden opera ve bale, müzik
bölümlerinden de orkestra sanatçıları yetişmeye başladı. Konservatuvar
sanatçıları yetişinceye kadar, Ankara'da temsillerde Müzik Öğretmen Okulu, Gazi
Eğitim Enstitüsü, Kız Lisesi, İsmet Paşa Kız Enstitüsü öğretmen ve
öğrencilerinden yararlanıldı.
Tiyatro,
opera, bale sanatlarının alt yapısı oluşturulurken, yeni oyun ve operalar
yazılması, bestelenmesi konusu gündeme geldi. Atatürk, Cumhuriyet dönemi güzel
sanatlar çalışmalarının kaynağını Türk tarihinin, Türk halk kültürünün ve
Cumhuriyet'in getirdiği yeni değerlerin oluşturmasını istiyordu. Bu amaçla,
bazı oyunların konularını bizzat kendisi vermiş, bu oyunların metinlerini bir
dramaturg gibi inceleyip düzeltmiş, ilk temsillerinde de hazır bulunmuştur.
Atatürk, tarih konusuna eğildiği zaman Faruk Nafiz Çamlıbel'e
Akın-Özyurt-Kahraman üçlemesini yazdırmış, Akın oyununun yazılışını
denetlemiş, sonunu değiştirmiştir." Behçet Kemal'in Çoban oyununun
temsilinden (3 Nisan 1932) sonra da; "Tiyatro bir memleketin kültür
seviyesinin aynasıdır" demiştir. Atatürk, Münir Hayri Egeli'nin 1932
yılında yazdığı Bayönder, Bir Ülkü Yolu ve Taş Bebek oyunlarının metinlerini
de bir damaturg gibi incelemiş, üzerinde önemli düzeltmeler yapmıştır."
Ata, Abdülhak Hamit Tarhan'ın Hakan (1935) oyununu da okumuş bazı satırların
altını çizmiştir. Bu oyunlardan Bayönder'i Necil Kâzım Akses'e, Taş Bebek'i
Ahmet Adnan Saygun'a vererek opera olarak bestelemelerini istemiştir. Atatürk,
ayrıca Öz Soy operasının librettosu İçin Münir Hayri Egeli'yi görevlendirmiş ve
operanın konusunu bizzat kendisi vermiştir. Türk ve İran mitolojilerini
birleştiren, Türk-İran dostluğunu, kardeşliğini vurgulayan bu opera, Ahmet
Adnan Saygun tarafından bestelenmiş ve İran Şahı Rıza Pehlevi'nin Ankara'yı
ziyareti sırasında Haziran 1934 tarihinde Ankara Halkevi'nde sahneye
konulmuştur.
Yüce
Atatürk'ün gelenekten kaynaklanan kültürel eser yaratma dinamizmine" uygun
ilk önemli eser Faruk Nafiz Camlıbel'in Akın oyunudur. Manzum bir destandır. Akın'ın
konusu kısaca şöyledir:
Orta
Asya'da yıllarca süren kuraklığın sona ermesi için, ihtiyar Hakan İstemi Han,
yasa gereğince, kurban edilecektir. Gün, Batı ve Doğu Beyleri bu hükmü yerine
getirmek üzere İstemi Han'a gelirler. Bu üç beyin oğulları da, devlet
yönetimini öğrensinler diye, Hakan'ın yanındadırlar. Üç başbuğ hileye başvurur
ve kuraklık devam edeceği için, kurban edilme sırasının İstemi Han'dan sonra
kendilerine de geleceğini düşünerek, Han yerine kızı Suna'nın öldürülmesi için
başbakıcıyı kandırırlar. Gün Başbuğu'nun oğlu Demir, Suna'yı sevmektedir, bu
yüzden hileyi meydana çıkarır. Mertliğe sığmayan bu tutumları yüzünden, halk üç
başbuğu öldürür. Bunların oğulları Bumîn, Bayan ve Demir başbuğ olur ve İstemi
Han'ın "Akın" ülküsünü gerçekleştirmek için boylarıyla birlikte üç
yöne dağılırlar.
Akın,
önce Ankara Halkevi'nde sahneye konuldu. Yüce Atatürk, provaları sık sık İzledi
ve 4 Ocak 1932 gecesi Ankara Halkevi'nde verilen ilk temsiline de geldi,
takdirlerini belirtti.
Atatürk,
Muhsin Ertuğrul'dan Akın'ın İstanbul Şehir Tiyatrolarınca da temsilini ister.
Kötü oynanırsa tenkit edeceğini söyler. Oyunda İstemi Han'ı Muhsin Ertuğrul
oynamaktadır. 11 Şubat 1932 tarihinde İstanbul Tepebaşı Tiyatrosu'ndaki temsile
Atatürk, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ'Ia birlikte gelir. Muhsin
Ertuğrul'un bu temsille ilgili anıları yayımlanmıştır." İlk perdenin
sonlarına doğru gözlerinden yaşlar süzülür. Oyundan sonra Atatürk, Muhsin
Ertuğrul'a; "Bahsi kazandın. Sen bizim en değerli sanatkârımızsın!"
der.
1930'lu
yıllarda, Atatürk'ün belirlediği amaç doğrultusunda, konusunu Türk Tarihinden,
uygarlığından, destan ve efsanelerinden halk kültüründen, Cumhuriyet'in
erdemlerinden, devrimlerinden, getirdiği yeni değerlerden alan birçok oyun
yazıldı. Bunlardan önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:"
Faruk
Nafiz Çamlıbel: Akın, (1932), Özyurt (1932), Kahraman (1933), Yangın (1933)
Münir
Hayri Egeli: Bayönder (1932), Bir Ülkü Yolu (1932), Taş Bebek (1932)
Behçet
Kemal Çağlar: Çoban (1933), Ergenekon (1933), Attilâ (1935)
Yaşar
Nabi Nayır: Mete {1932}, İnkılâp Çocukları (1933), Beş Devir (1933), Köyün
Namusu (1933)
İbnürrefik
Ahmet Nuri Sekizinci: Şeriye Mahkemesinde (1933), Belkıs (1934)
Halit
Fahri Ozansoy: On Yılın Destanı (1933)
Necip
Fazıl Kısakürek: Tohum (1933)
Aka
Gündüz: Beyaz Kahraman (1932), Yarım Osman (1933), Gazi Çocuktan İçin (1933),
Köy Muallimi (1933), Mavi Yıldırım (1934), O Bir Devirdi (1938)
Abdullah
Ziya Kozanoğlu: Kazanoğlu (1932)
Vedat
Nedim Tör: Yirmi Dokuz Birinciteşrin (1933)
Vehbi
Cem Aşkun: Oğuz Destanı (1935), Atatürk Köyünde Bir Uçak Günü (1936)
Reşat
Nuri Güntekin: İstiklâl (1933), Vergi Hırsızı (1933)
Nihat
Sami Banarlı: Kızıl Çağlayan (1933)
Vasfi
Mahir Kocatürk: Yaman (1933)
Peyami
Safa: Gün Doğuyor (1937)
Abdülhak
Hâmit Tahran: Hakan (1935)
Nahit
Sırrı Örik: Sönmeyen Ateş (1933)
Galip
Naşit: Destan (1933)
Ziya
Boral: Yaşayan Ölü (1936)
Ferit
Celâl Güven-Raşit Rıza Samako: Çakır Ali (1937)
Burhan
Cahit Morkaya: Gavur İmam (1933)
Celâl
Tuncer: Devrim Yolcuları (1937)
Saim
Kerim Kalkan: Vatan ve Vazife (1938)
Ahmet
Naim -Celâl Edip: Uzun Mehmet (1938)
Şükrü
Halil Tuğal: Kartal (1936)
Yusuf
Sururi Eruluç: Yanık Efe (1936), Bir Gönül Masalı (1938)
Musahipzâde
Celâl: Atlı Ases (1936), Köprülüler (1936), Lâle Devri (1936)
Aziz
Nogay: İstibdattan Cumhuriyet'e (1933), Sevr'den Lozan'a (1933)
Şinasi
Okur: Gâzi'nin Yolu (1935), Kadın Saylav (1935)
Naci
Tanseli: Zafer İçin (1933)
Yunus
Nüzhet Unat: Hedef (1934), Haydi Suna (1938)
Halit
Fahri: Ali Baba ve Kırk Haramiler (1936)
Feyzi
Kutlu Kalkancı: Timurhan (1934)
Osman
Cemal Kaygısız: Üfürükçü (1935)
Necmeddin
Veysi: Güneş (Destan, 1934)
Nüzhet
Haşim Sinanoğlu: Sakarya (1934), Bir Zâbitin 15 Günü (1934)
Ali
Mustafa Soylu: Cem (1931)
Hüseyin
Hüsnü: Vatandan Vatana (1933)
Kâzım
Naim Duru: Uyanış (1933)
İbrahim
Tarık Çakmak: Bozkurt (1935)
Behzat
Butak: Atillâ'nın Düğünü (1935), Ana (1936)
Osman
Sabri Adal: Vatan Uğruna (1931)
Fuat
Edip Altan: Tarih Anlatıyor (1935)
Vedat
Ürfi Bengü: Kanun Adamı (1938)
F.
Şemsettin Benlioğlu: Albayrak (1935)
Ahmet
Faik Türkmen: Vasiyet (1936)
A.İsmet
Ulukut: Sümer Ülkerleri (1934)
Karagöz Oyunları
Ahmet
Süleyman: Karagöz'ün Açıkgözlülüğü (1931), Karagöz'ün Evden Kovulması (1931),
Karagöz'ün Evlenmesi (1931), Karagöz'ün Florya Seyahati (1931), Karagöz'ün İç
Güveyliği (1931)
Rahmi
Balaban: Özdemir Onbaşı (1938), Şehir mi Tövbeler Tövbesi (1938)
Hayalî
Küçük Ali: Hayal Perdesi (1937)
M.
Vasıf Okçugil: Karagöz Güvey (1933), Karagöz Salıncakçı (1933), Karagöz Yalova
Sefâsında (1933), Karagöz Ahçıbaşı (1933), Karagöz Deli (1933)
Karagözcü
Kâzım: Karagöz Milyoner (1934), Karagöz'ün Dünyaya Dönüşü (1934)
Karagöz
oyunlarında günün şartlarına göre yenileştirme yapılmıştır. Bu anlayış
doğrultusunda sonraki yıllarda Ismayıl Hakkı Baltacioğlu: Karagöz Ankara'da
(1940), Ercüment Behzat Lav; Karagöz Stepte (1940) oyunlarını yazmıştır.
Bu
oyunlardan Faruk Nafiz'in Akın, Özyurt; Behçet Kemal'in Çoban, Attilâ,
Ergenekon; Yaşar Nabi'nin Mete; Münir Hayri'nin Bayönder oyunları Türk
tarihinin Osmanlı öncesindeki olaylardan kaynaklanıyor. Türklerin, Türk
uygarlığının çağı içinde en önde oluşunu sergiliyor ve Türklük bilincini
aşılamayı amaçlıyordu. Diğerleri ise, konularını daha çok Osmanlı'nın son
döneminden, İstiklâl Savaşı'ndan, Atatürk'ün hayatından, devrimlerinden
alıyordu. Kahraman, İstiklâl, Mavi Yıldırım, Sönmeyen Ateş, Kızıl Çağlayan, Gün
Doğuyor ve Devrim Yolcuları'nda Atatürk ön plândadır. Ayrıca Hayri Muhiddin de
1926'da Gazi Mustafa Kemal adlı bir oyun yazmıştır.
Yukarıda
sıraladığımız oyunlar, en çok Halkevleri'nde sahneye konuldu. Halkevleri'nin
oyun dağarcığı içinde yer aldı. 1932-33 sezonunda, daha ilk kuruluş yılında 55
Halkevi'nde 511 temsil verilmişti. Bu sayı 1937 yılında 167 Halkevi'nde 1549
temsile yükselmiştir. 1938 yılında dağarcığı genişletmek için bir oyun
yarışması da açıldığını görüyoruz. 1942 yılına gelindiğinde, telif ve tercüme
olarak Halkevleri oyun dağarcığındaki eser sayısı 77'ye ulaşmıştı. En çok
oynananların başında; İstiklâl, Akın, Mavi Yıldırım, Mete, Kahraman, Çoban,
Özyurt, Beyaz Kahraman, Kızıl Çağlayan, Kozanoğlu gelmektedir. Ayrıca bol bol
Karagöz ve kukla temsilleri verilmiştir. Bu temsillerde eski oyunların yanı
sıra, eski oyunların bir kısmı güncelleştirilerek oynatılmış veya yeni oyunlar
yazılmıştır.
Atatürk'ün
konusunu Türk tarihinden, halk kültüründen alan eser yaratma dinamizmi, opera
alanında da ilk ürünlerini vermiştir. Türk besteciler tarafından bestelenerek
sahneye konulan ilk Türk operaları olan Öz Soy (Saygun, 1934), Taş Bebek
(Saygun, 1934) ve Bayönder (Akses, 1934), Ulu Önder'in yol göstericiliğinde
ortaya çıkmıştır. Hatta daha önce de belirttiğimiz gibi Öz Soy'un konusunu
bizzat kendisi vermiştir. Atatürk üç perdelik Öz Soy operasıyla, Türk ve İran
mitolojilerini birleştirerek, iki millet arasında bir kardeşlik, dostluk
köprüsü oluşturmak istemiştir. Öz Soy, İran Şahı Rıza Pehlevi'nin Ankara'ya
gelişi dolayısıyla 19 Haziran 1934 tarihinde Ankara Halkevi'nde Atatürk'ün ve
İran Şahı'nın huzurunda sergilenmiştir. Birer perdelik Taş Bebek ve Bayönder
operalarının ilk temsilleri ise, Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 15. yıl
dönümünde 27 Aralık 1934 gecesi Ankara Halkevi'nde, Ata'nın huzurunda
verilmiştir.
Librettosunu
Münir Hayri Egeli'nin yazdığı üç perde 12 tablodan oluşan Öz Soy operasının
konusu kısaca şöyledir: yeryüzünde insanlar türedikten sonra, karanlık ile
aydınlık arasında bir çatışma başlamış. Nihayet gün gelmiş, karanlığa tutsak
düşen insanlık, İranlı şair Firdevsî'nin Şehnamesi'ne konu olmuş ve şair,
eserinde, insanoğluna musallat olan karanlığı, Dahhâk adıyla nitelemiştir. Ne
var ki, zulmü yüzyıllar boyu sürmüş olan Dahhâk'ı Türk ve İran mitolojilerinde
ayrı ayrı adlarla anılan bir kahraman (Gâve, Bozkurt) devirip, aydınlığa yol
vermiş ve yeniden ışığa kavuşan insanlar, başlarına Feridun adlı bir “Bey”
seçmişlerdir. Feridun'un üç oğlu doğmuş: Tur, İraç, Selm. Tur, tüm Asya'ya
egemen olarak Turanîlere ata olmuş. Iraç, İran'da kalmış, İranîlere ata olmuş.
Selm ise batıya giderek Avrupa Arîlerine baba olmuş.
Bir
perdelik Bayönder operasının librettosunu yazan Münir Hayri Egeli, Türk
destanlarından, efsanelerinden esinlenmiştir. Operada üç rol vardır: Bayönder,
eşi İzgen ve Ozan. Eserin konusu şöyledir: Bir kahanet sonucu, Bayönder'in eşi
İzgen fırtınalı bir günde ölecektir. Bir gün, istenmeyen fırtına kopar. İzgen,
ölürken göğsünde sakladığı, altın tası Bayönder'e verir. Bayönder, bu tastan
bâde içer ve milletine yararlı hizmetler verir. Ölümü yaklaşınca milletinin
ulularını toplar ve büyük bir şölen yapar. Şölende bütün malını mülkünü ululara
dağıtır. Altın tası da engine fırlatır. Altın tas, onun ülküsüdür. Türk milleti
ne zaman bunalırsa, enginden bir yudum içtiğinde, altın tastan bâde içmiş gibi
güç bulacaktır.
Bir
perdelik Taş Bebek operasının librettosu da Münir Hayri Egeli tarafından Türk
masallarından, efsanelerinden esinlenilerek yazılmıştır. Bir bebek ustası,
taştan yaptığı bir kız bebeğe can verir. Kız, ustaya âşık olur. Ancak, taş
bebek daha sonra ustanın çırağına da âşık olur ve onunla kaçar. Nihayet, hercaî
ruhlu taş bebek sevgisiz ve ruhsuz kalır ve ölür. Bebek ustası, insan yaratmaya
kalkarak hata işlediğini anlar.
Atatürk
dönemi bestecilerinden, “Türk Beşleri” diye anılan besteci grubundan Necil
Kâzım Akses, 1933; 1934 yıllarında Yaşar Nabi Nayır'ın Mete oyununu da opera
olarak bestelemiştir. Ahmet Adnan Saygun ise sonraki yıllarda aynı yolda
yürüyerek Kerem (1952), Köroğlu (1973), Gılgamış (1983) gibi büyük operalara
imza atmıştır.
Sonuç:
Dâhi komutan, büyük devlet adamı Atatürk aynı zamanda bir kültür adamıydı.
Büyük bir sanatseverdi. Türk kültürünün başmimarıydı. Konusunu; Türk
tarihinden, Türk halk kültüründen alan oyunlar yazdırarak, operalar
bestelettirerek, bunların sahneye konulmasını sağlayarak, yeni sanatçılar
yetiştirerek, Halkevlerini kurup sanat çalışmalarını yurda yayarak Türk Halk
Kültürü'ne önemli katkılarda bulunmuştur.
KAYNAK:
Nail Tan / I. Uluslararası Atatürk ve Türk Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri
(ekitap.kulturturizm.gov.tr, 21.12.2018).