Oktay Verel

Roman Yazarı, Gazeteci

Doğum
Ölüm
29 Mart, 2018
Eğitim
İstanbul Erkek Lisesi

Romancı, gazeteci (D. 1927, Büyükada / İstanbul – Ö. 29 Mart 2018, İstanbul). İlköğrenimini İstanbul ve Ankara'da tamamlayan Verel, ilkokul üçüncü sınıfta iken Atatürk'ün ölümü üzerine düzenlenen törende yazdığı bir konuşma metni ile yazı hayatına ilk adımını attı. Devrin en ünlü dergilerinden ‘‘Çocuk Sesi’’nin sesinin açtığı yarışmada üst üste üç kez hikaye birinciliği kazandı.

Ortaokul ve lise yıllarında radyofonik oyunlar, şiirler ve hikayeler yazdı. Bunlar çeşitli dergilerde ve Türkiye Radyolarında yayınlandı. 1946’da Ulus Gazetesi’nde yazdığı ‘‘Köy Enstitüleri’’ konulu röportajı ilgi çekti. 1947 ve 1948 yıllarında profesyonel gazeteci oldu.

İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten (1948) sonra çeşitli işlerde, bir süre de Ankara Radyosunda çalıştıktan sonra gazeteciliği seçti. Çeşitli gazetelerde fıkra yazarlığı, yazı işleri ve genel yayın müdürlüğü yaptı.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde iki arkadaşı Mehmet Fuat ve Tuna Baltacıoğlu ile Türkiye'de ilk kez modern bir anlayışla ‘‘Kitaplar’’ adlı dergiyi yayınladı. Ethem İzzet Benice’nin Son Telgraf Gazetesi’nde ‘‘Şehirden Notlar’’ başlığı altında İstanbul'u, İstanbul'un insanlarını kendine özgü üslubu ile yıllarca anlattı. 52 yıllık kesintisiz basın yaşamında Ulus, Vakit, Yeni Sabah, Tan, Vatan, Hergün, İstanbul Ekspres, Tanin, Akşam, Yeni İstanbul, Hürriyet, Yeni Gazete ve Dünya Gazetelerinde; Fıkra Yazarlığı, Başyazarlık, Yazı İşleri ve Genel Yayın Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 22 yıl Türk Hava Kurumu Genel Başkan vekilliği yaptı. Bir süre Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü İstanbul İl Temsilciliği görevinde de bulundu. Uzun seneler İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde çeşitli meslek dersleri verdi. İletişim Vakfı Başkan Vekilliği yaptı. TRT İstanbul Radyosu’nda çeşitli programlar hazırlayıp sundu. Bunların arasında ‘‘Gecenin İçinden, Tatil Sabahı, Cumhuriyetimiz Bir Değişimin Öyküsü, 1919'dan Bugüne Türk Basını ve İstanbul Konuşabilse’’ yer alıyor. Ayrıca bir süre TRT İstanbul Televizyonunda ‘‘Gün Başlıyor’’ programı içinde canlı olarak haftanın yorumunu da yaptı.

Mizah yazılarını Akbaba dergisinde yayımladı. Bir ara Turizm ve Tanıtma Bakanlığında müşavir, ardından İstanbul Basın Merkezi Müdürü olmuştu (1978). Tekrar gazeteciliğe dönerek Tercüman gazetesinde çalıştı. Ulus, Son Telgraf, Tan, Ekspres, Tanin, Hergün, Akşam, Yeni Gazete, Yeni İstanbul gazetelerinde yazı işleri müdürlüğü, fıkra ve röportaj yazarlığı yaptı. Tuna Baltacıoğlu ve Memet Fuat ile Kitaplar (195-51) dergisini çıkardı.

Mizah hikâyeleri ve toplumsal gözleme dayanan romanlar yazdı. Ulus gazetesindeki iki yazısı nedeniyle kovuşturmaya uğradıysa da aklandı. Kitap halinde yayınlanan eserleri arasında bulunan Kuklalar’dan 18 ay, Çöl Demokrasisi’nden 10 ay hapse mahkum oldu. Verel, daha çok mizah türündeki siyasal yergi ağırlıklı hikaye ve romanlarıyla tanındı. Gazetelerde yayınlanmış 40'a yakın romanı, pek çok başyazısı, köşe yazıları ve röportajları var.

 

Vefatı:

 

Oktay Verel, 29 Mart 2018 günü, İstanbul’da, 91 yaşında hayatını kaybetti. Oktay Verel’in cenazesi 30 Mart 2018 Cuma günü (bugün) Şakirin Camisi'nde kılınan öğle namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.

 

ESERLERİ:

Roman: Kuklalar (1960), Havada Bahar Kokusu Var (1968), Maksat Vatan Kurtulsun (1970), Şimdi Tasa Anayasa (1970), Aslan Gibi Eşekler (1973), Şeytan Mağarası (1982).

Röportaj: Vatan Sana Minnettardır (1981), Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti: Sabiha Gökçen (1982), İstikbal Göklerin Gökler Bizimdir (1985).

KAYNAKÇA: TDE Ansiklopedisi (c. 8, 1976-98), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1982), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), TGC'den duayen gazeteci için başsağlığı mesajı! (medyaradar.com, 30.03.2018).

KUKLALAR

 “Hepimizde, başkalarınım dertlerine tahammül edecek kadar kuvvet vardır...”

 

  KAHVEHANENİN pis dumanlı havası, orada oturanları sanki hiç rahatsız etmiyordu. Nargile kokusu ayak kokusuna; ayak kokusu ocaktaki marsık kokusuna; marsık kokusu çeşitli nefes kokusuna karışıyor; tavla ve iskambil sesleri ise konuşulanların işi­tilmesini önlüyordu.

  Arada bir çırağın nezle görmemiş sesi::

  “— Demokrat kavesi biiir...>

  Ya da:

  “— Çöpçatan otundan bi çay yap... demli olsun...”

  Diye yükseliyor. Ocakçı Hüsmen Ağa her ısmarlamanın sonunda:

  “— Em vermeyler para, em deyler senin gibisi yugtur dünyacıkta be...”

  Gibi bir takım lâflar eder, emekli ve işsiz aktörlerin toplandığı kahvehanesini borç harçla idameye çalışırdı. Onun hayatta belki,en çok kızdığı şey Radyo Gazetesi ile, aslında Demokrat Partiyi tutma­dıkları halde onların safında görünüp “evlâd-ü ayal” in nafakasını temin edenlerdi. Ulan insan hayatta erkek olmalıydı be...’O, vakti za­manında cephelerde namuslu insanların, mert insanların, kafasını koparsan bile doğru söylemekten asla çekinmiyecek insanların memle­keti için çarpışıp yedi yerinden yara almıştı.

  Şehir Tiyatrosundan kovulduktan sonra Demokrat Partiye gire­rek seçim propagandaları yapan ve bu sayede de oldukça para kaza­nan kaabiliyetsiz aktör Kenan’ın içeri girdiğini görünce, kahveci Hüsmen Ağa’nın nevri bir kere daha döndü. Onu sevmeyişinin muhtelif sebepleri vardı. Bir kere bu herif, eşeği bile karım diye yutturabilecek kadar tiynetsiz bir adamdı. Sonra her gelişinde onun yanına sokulup:

  “_ Eee, söyle bakalım Hüsmen Ağa... ne zaman bizim partiye kaydolacaksın? Yooo... böyle olmaz valla... Eğer ben direnmesem, kulpunu bulup senin dükkânı ya istimlâk edecekler, ya da pis mis deyip kapatacaklar.. Yazacakları cezanın da haddi hesabı yok...”          Der, beleşten çay ve nohut kahvesi, nargile içer; ;oyun oynar, giderdi.

  “— Kolay gele Hüsmen Ağa., bakıyorum gene Kasım Gülek, ko­nuştu diye gözlerinin içi gülüyor.”

  Hüsmen Ağa, çipil gözlerini Kenan’ın tilki gözlerine dikti: :

  “— A be git öte be., açtırma ağızcağızımı şimdi be.. Süle, süle bakalım.. Ama elbet gelecektir senin de cenaze günün valla be!.” Aktör Kenan kaşlarını çattı;

  “— Çok nankör insanlarsınız sizler namussuzum..” Hüsmen Ağa hafifçe gülümsedi ;         “— Ulsun dediğin gibi be..”

  “— Senin de, efendilerinin de, kahvehanenin de eceli bizim elimizde!. Köy Enstitülerini, sonacıma söliyim Halkevlerini’ unutma.. Onların başına gelenler sizin de başınıza gelecektir..”

  “— Aaah feleğin kahbesi be.. Rastlıyacaktım sencağza yumruğu­mun sovanı parçaladığı, öküzcağızları (önüme katıp on kilometrelik yolu bi sahatta aldığım zamana ki, öğreteyim sana Hanya ilen Kon­ya’nın kaç kilometrecik ulduğunu.. A be maharifetmidir be Küy Ensütülerini kapatıp, Halkevcağızları’na muhtaç vatan evlâtçıklarını sukak ortalarında bikes bırakmak?”

  “— Boş lâkırdı bunların hepsi.. Bizim millete fazla okumak iyi gelmez.. İnsan okudukça ukalâ olur.. Onu bunu tenkide, hiçbir şeyi beğenmemeğe kalkar. Cehalet ilâç gibidir. Kafanı yormanı, onu bu­nu dert etmeni önler. Hele köylü kısmısının okuması bir rezalettir. Köy Enstitülerinden yetişenler, memleketlerine döner dönmez dudak büküyorlardı haberin var mı? Böyle yerde yaşanır mı diyorlardı.. Va­tanını beyenmiyenden adama hayır gelmez.”

  Hüsmen Ağa başını salladı:

  “— A be ben senin ne mal olduğunu bilirdim elbet be.. Amma felâkin bülesine yubaz, bülesine okuma düşmanı ulduğunu yeni öğre­nirim.. Kizancıklar küye dönünce elbette ki biyenmezlerdi uralarını.. Görmüşlerdi medeniyet âlemini..          İsterlerdi yapsınlar vatancağızlarını gördükleri gibi.. Yükseltsinler, una buna muhtaç ulmadan yaşasın­lar., inekciklerlen, nallı Fatmacıklarlan aynı tezek üstünde ümür tü­ketmek gider mi huşlarına be?. Sana en büyük bettuva Allah Dimokrat yapsın ulur.. Lâkin bencağızdan öncesi unu sülemiş sana ki gir­miş başın derde..”

  “— Hım.. Seni bu kadar ateşlendiren o namussuz gazetelerin yaz­dıkları olsa gerek.. Merak etme, yakında onların da çenelerini bağlıyacağız.. Fakat kabahat bende ki senin gibi cahilleri kendime mu­hatap ediyorum..”

  “—İşcağızına gelmedi mi cahiller fina, uy miselesi uldumu aman gel beri.. A be namert, madem ki bizim gibiler konuşulmağa deymez, İstemeyin bakalım uylarımızı da.. Almayın tıklamasına manîyat yaptığınız cahil küylünün uycağızlarını.. bakalım nasıl geçersiniz ik­tidara...”

  “— Bu dükkânı böyle konuştuğun için istimlâk ettireceğim!. Baş­vekille birlikte çıkan fotoğraflarımı gazetelerde görmedin galiba..” Hüsmen Ağa’nın çeneleri atıyordu hırsından:      “— O futuğraflarla kimleri dolandırdığını da bilirim ba..”

  İş bu yöne dökülünce, sabık aktör yeni politika canbazı Kenan hemen ocağın yanından uzaklaştı. Üç kişinin başbaşa verip dertleş­tiği bir masaya hiç müsaade falan istemeden yerleşti:

  — Merhaba arkadaşlar..”

  Masadakiler, ses çıkarmadılar. Canlarının ne derece sıkıldığı her hallerinden anlaşılıyordu. Bir bardak çay içecek paraları yoktu cep­lerinde. Nicedir evlerine bile uğrayamıyorlardı. Zaten birinin kızı ran­devu evine düşmüş, ötekinin karısı ayni yatakta yakalanmış, berikinin oğlu da Beyoğlu’nda dolaşan âvâreler sınıfına katılmıştı.

  “— Yahu bir merhabamızı bile almağa tenezül etmiyorsunuz gö­rüyorum artık..”

  Diye konuştu Kenan. Halbuki kendini onların hepsinden üstün görüyordu. Bunlar da insan mıydı sanki? San’at yapıp karın doyu­racaklar, ömürlerinin dörtte üçünü aç ve çıplak geçirecekler, Öldük­leri zaman da kefen bulamıyacaklardı. Kendisi iyi ki tiyatrodan ko­vulmuş ve partiye girmişti. Bu zamanda İktidar Partisi’ne bağlı ol­mak kadar mutlu şey var mıydı!. Tencereyle pişer, bize de düşer. Ce­bindeki hüviyeti gösterdi miydi bütün kapılar ardına kadar açılıyor­du. Sonra büyüklerle orda burda çektirdiği fotoğraflar sayesinde di­ğer partiler indinde oldukça büyük bir itibarı vardı.

  Ye kürküm ye devrinin, şahsi menfaatlardan gayrı hiçbir şey dü­şünmeyen, aklı fikri daima yeni dalaverelerde olan tiplerinden biriydi aktör Kenan. Muhalif partilere mensup vatandaşlarla, bağımsız va­tandaşların çektikleri geçim sıkıntısı onun umurunda bile değildi; hattâ belki bundan zevk alıyordu. Ezilsinler keratalar ezilsinler de akılları başlarına gelsin. Bakalım İktidar Partisi aleyhine çalışmak, ya da İktidar Partisi’nin ünlü kişilerini ikide bir tenkid etmek ne demekmiş öğrensinler. (…)

                                                                                                (Kuklalar, 1960)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör