Oktay Sinanoğlu

Kimya Bilimcisi, Kimya Profesörü, Araştırmacı, Yazar

Doğum
25 Şubat, 1935
Eğitim
ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği Bölümü
Burç

Kimya bilimcisi, profesör, akademisyen, araştırmacı yazar (D. 25 Şubat 1935, Bari / İtalya – Ö. 19 Nisan 2015, Miami / Florida / ABD). “Türk Einsteini” lakabıyla tanınmıştır. Bir dışişleri görevlisi (İtalya/ Bari kenti başkonsolosu) olan Nüzhet Haşim Sinanoğlu’nun oğlu ve ünlü müzik sanatçısı Esin Afşar'ın ağabeyidir. Babası 1941 yılında ölen Oktay Sinanoğlu, 1928 yılında Atatürk tarafından kurulan ve adı sonradan Türkiye Eğitim Derneği, daha sonra adı TED Ankara Yenişehir Lisesi olan Ankara Koleji’nde burslu olarak okudu ve 1953 yılında burayı birincilikle bitirdi. Arkasından, okulun bursuyla kimya mühendisliği okumak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) gitti. 1956'da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği Bölümü’nü birincilikle bitirdi. 1957 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu ve “Alfred Sloan” ödülünü aldı. 1959 yılında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de kuramsal kimya doktorası yaptı. 1960 yılında Yale Üniversitesi’nde öğretim üyesi “asistan profesör” oldu.

Oktay Sinanoğlu, 1960-61 yıllarında atom ve moleküllerin “çok-elektronlu” kuramı tez çalışmasıyla doçentliğe yükseltildi. 1963'te, elli yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında “profesör” unvanını aldı. XX. Yüzyılda Yale Üniversitesi’nde bu sanı kazanan en genç öğretim üyesi oldu. Yale Üniversitesi’nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. 1973’te Almanya’nın en yüksek “Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü”nü kazanan ilk bilim adamı oldu. 1975’te Japonya’nın “Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü”nü kazandı. 1976'da Japonya'ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerinin oluşturulmasında önemli hizmetler yaptı. Amerika Bilim ve Sanat Akademisi’nin ilk ve tek Türk üyesidir. Meksika hükümeti tarafından yüksek bilim ödülü olan “Elena Moshinsky” ile ödüllendirildi.

Prof. Oktay Sinanoğlu, dünyada yeni kurulmaya başlayan “moleküler biyoloji” dalının ilk profesörlerinden biridir. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğuna açıklama getirdi. Dünyanın pek çok yerinde kendi buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi. 1980’li yıllarda çalışmalarını kimya biliminin basit bir şekilde öğretilmesine yönelik bir kuramsal çerçeve üzerinde yoğunlaştırdı. Ancak 1988’de yayımlanan çalışmaları akademik dünyada ilgi görmedi. 1993 yılında Yale Üniversitesi’ndeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye’ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nde öğretim üyeliğine başladı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı.

Sinanoğlu, Türkiye’de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili ulusalcı görüşlerini yaymaya adadı. Eğitim dilinin anadili olması gerektiğini, çünkü insanın ancak anadili ile düşünce üretebildiği görüşünü savundu. Ancak, yabancı dillerin takviyeli olarak öğretilmesi gerektiğinin de önemine dikkat çekti. Matematiksel yapısından dolayı Türkçenin en iyi bilim dili olduğunu ileri sürdü ve savundu. Kendi buluşlarını kendi anadili olan Türkçeye borçlu olduğunu söyledi.

Prof. Sinanoğlu ABD Yale Üniversite’nde 26 yaşında profesör olmuş, kimya alanında gerçekleştirdiği kuramları ile dünyayı ayağa kaldırdığı bu yıllarda Time ve Der Speigel dergileri başta olmak, tüm dünya basınının kapağında yer almıştı. Dünya çapında ülkemizin adını duyururken iki kez Nobel’e aday gösterilmişti.

Boğaziçi Üniversitesi ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin kurulmalarına önemli katkılar sağlayan Prof. Sinanoğlu; ayrıca, yaşamı boyunca “Kuantum Mekaniği”ne birçok katkıda bulunmuş olan bir bilim adamıdır. P. A. M. Dirac’in de üzerinde uğraştığı, ancak çözümleyemediği bir problemi, "Kuantum mekaniğinde Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri” çözdü. Böylece Kimya bilimini bu topolojik (matematiğin ana dallarından biri) inceleme ile sağlam bir temele oturttu.

Tüm akademik çalışmaları içinde en önemli beş kuramı şöyledir: Many Electron Theory of Atoms and Molecules (Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı,1961); Solvophobic Theory (Çözgeniter kuramı, 1964); Network Theory (Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı, 1974);  Microthermodynamics (Mikrotermodinamik, 1981); Valency Interaction Formula Theory (Değerlik kabuğu etkileşim kuramı, 1983).

1973'de Almanya’nın en yüksek '”Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü”nü kazanan ilk bilimci oldu. 1962’de ilk TUBİTAK Bilim Ödülü’nü, ilk Sedat Simavi Ödülü’nü alan Oktay Sinanoğlu, 1992’de “Bilgi Çağı Ödülü”nü, 1995’te 'İLESAM Üstün Hizmet Ödülü’nü, Yılın Fikir Adamı Ödülü’nü ve Yılın Bilim Adamı' ödüllerini aldı.Yıldız Teknik Üniversitesi, Kazakistan H.A Yesevi Üniversitesi vb. gibi birçok kuruluşta profesörlük, mütevelli heyeti üyeliği görevinde bulunan Oktay Sinanoğlu, Atatürk Kültür Kurumu Asli Üyesidir.

“Şimdi her ülkenin, Asya’sından, Orta Amerika’sına, Avrupa’sından, her memleketine kadar hepsinin içiyle haşır neşir olmuşum. Kısmet oldu Allah’a şükür, hani olayım diye çaba göstermedim, kendiliğinden oldu. (…) Gördük ki, aklı başında diyebileceğimiz her ülkenin bir kere milli hedefleri vardır, her sahada milli hedefleri vardır, her sahada siyaseti vardır, milli siyaseti vardır.” Ayrıca; “Gitmeseydim Amerika’nın kulu kölesi olurdum.” diyen Oktay Sinanoğlu’nun 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilimsel kurumları ve çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Eğitim-Bilim ve Bilim ve Ütopya dergilerinde bilimsel konulu makaleleri yayınlanmaktadır.

BAŞLICA ESERLERİ:

POPÜLER: Bir NevYork Rüyası: Bye Bye Türkçe (2002), Büyük Uyanış (2002), İlerisi İçin (2007), Türkçe Giderse Türkiye Gider (2007), Açıklamalı Fizik – Kimya - Matematik Ana Terimleri Sözlüğü (2007), Ne Yapmalı / Yeniden Diriliş ve Kurtuluş İçin (16. Basım, 2009), Yeni Bilim Ufukları I (2009), Yeni Bilim Ufuklari II / Yeni Bir Matematik Kuramı ve Onunla Bazı Fizik-Kimya İlkelerinin Bulunması (2009), Yeni Bilim Ufukları: III - Hayatın Örgüsü Elli Yıllık Biyolojinin Temellerini Sarsan Sorular (2009), Matematiğin Haritası (2009), Matematiğin Haritası II (2009), 2050’ye 5 Kala Dünyanın 105 Yıllık Tarihi (2009),

AKADEMİK: Modern Quantum Chemistry: Istanbul Lectures (Academic Press,1965), Sigma Molecular Orbital Theory (Yale Press,1970), Three Approaches to Electron Correlation in Atoms and Molecules (with K.Brueckner,Yale Press, 1971), New Directions in Atomic Physics (with E.Condon,Yale Press,1971).

SÖZLÜK: Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü (1978), Açıklamalı Fizik-Kimya- Matematik Seçme Ana Terimleri Sözlüğü (…).      

KAYNAKÇA: Haz: Turgay Tüfekçioğlu / Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ve Türkçe + Matematik + Bilim + Gönül (1999), Emine Çaykara / Türk Aynştaynı Oktay Sinanoğlu Kitabı (Söyleşi: Albüm ve Belgeler, 2001), Ahmet Hakan / Oktay Sinanoğlu / Bir Türk Dehası (2002); Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu: Asyalı Olmakla Övünüyorum (Söyleşi, Aydınlık 18 Kasım 2001), Hakan Yılmaz Çebi / Hedef Ülke (Söyleşi, 2002), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (c. 8, s. 3208-3209, 2006) - Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).

TÜRKİYE'DEN TÜRK DÜNYASINA TÜRKÇE'NİN GELECEĞİ

1956'da Amerika'ya ilk gittiğim yıllarda, o sıralar­da yeni basılmış bir kitap okumuştum; adı: “Pantürkizm”...Kitap, Amerika' nın Türk Dünyası üzerine daha o zamanlar araştırma yapan belli başlı Evrenkentlerinden bi­rinde verilmiş bir doktara teziydi. Amerikan hükümeti, ço­ğu kez onun istihbarat ve gizli eylemler kolu olan CIA, böyle çeşitli evrenkentlerde, seçtiği profesörlere araştırma fonları tahsis ederek araştırmalar yaptırır.

  Kitapta, Türkiye ve diğer -o zaman çoğu Sovyetler Birliği'nde olan Türk Ellerinin- kültür, dil, eğitim durum­ları uzun uzun inceleniyor ve kitabın sonunda şöyle bir so­nuç çıkarılıyordu: Amerika, İngiltere, Türkiye halkını Anglosaksonlaştıryor; eğitim dilini İngilizce yapacak Türkçe'yi unutturacak, halkın dilini İngilizce yapacak. Sovyetler'de ise Ruslar Türk halklarını Ruslaştırıyorlar, orda da Rusça ile eğitim yapan okulların sayısını arttırı­yorlar, halkı böyle okullara özendiriyorlar. Rusça okullara ve mezunlarına tüm imkânlar sağlanıyor. Türkçe okullar gittikçe söndürülüyor. Böylece, birkaç nesil sonra dünyada ne Türkiye Türkçesi, ne diğer Türk lehçeleri kalacak. Za­ten Amerikan nüfuzunda olsun, Rus nüfuzunda olsun bü­tün Türk Ellerinde Türk Dünyası kavramına biraz merak saranlar derhal cezalandırılıyorlar. Dolayısıyla, Pantürkizm diye bir tehlike kalmadığı gibi yakında Türk dilleri de biteceği için Türk lâfı bile tarihe karışacaktır. Hititler ve Keltler gibi... 1956'dan bu yana Anglo-Sakson gayesi yolunda ne kadar mesafe katedilmiş olduğunu okuyucula­rımız takdir edeceklerdir. Yalnız, 90'larda Sovyetler dağıl­dı, Türk Dünyası önünde birden beklenmedik imkânlar belirdi. Ama Türk Dünyası hazırlıklı değildi. Amerika ise hazırdı. Amerika, İngiltere ve İsrail hemen oralara el attı­lar. Özellikle Amerikan misyonerleri, çok iyi Kazak Türk­çe'si öğretilmiş Amerikan ajanları Türkistan Ellerinde yoğun faaliyete giriştiler. Geçen yıl Kazakistan'da iken Çimkent şehrinde 1 ay içinde 3.000 Kazağın Hıristiyan e-dildiğini öğrendik. Derhal Amerikan okulları açıldı, bizde­ki Robert Kolej gibi tohumlar atıldı. Ama aşağıda görece­ğiniz gibi daha da önemli, uzunca bir vadede işi bitirecek dolaylı etkinlikler var.

Türk Dünyası İçin Uzun Vadeli Gayelerimiz

  Siyasi birlik hayalleri üstünde durmaya hiç gerek yok. Zaten kendi iç siyaset durumumuz ne halde ki, bir de birçok hastalıktan oralara bulaştıralım. Önce Türkiye ken­disini toparlamalıdır. Ancak, şimdiki fırsatlardan faydala­narak uzun vadeli meseleler üzerinde durmalıyız. Bunların başında Türk dil birliği gelir. Onun için de Türk dilini, önünde hazırlanmış korkunç uçurumlara düşüp yok olmak­tan korumak gerek. Bir dilin yaşayıp gelişmesi eğitime bağlı. Eğitim düzenini yabancı boyunduruklara, kaptırıp sömürge eğitimine geçen, yani yabancı dilleri ayrıca öğ­retmek yerine, tüm derslerini kendi dilleri yerine yabancı bir dilde veren, hele hele bunu anaokullarına kadar indir­mek ihanetine uğrayan ülkelerin dili, dolayısıyla önce kimliği, sonra bütünlüğü ve nihayet adları ve varlıkları ta­rihten silinip gidiyor. Türk dilinin çeşitli lehçeleri var. Bunlardan Azeri Türkçesi 50 yıl önceki Türkiye Türkçesinin hemen hemen aynıdır. İçinde biraz Osmanlı Türkçesi var. Türkmen Türkçesi ile de fark fazla değil. Kazak, Kır­gız, Tatar, Başkır lehçeleri, İslâm öncesi saf Türkçe gibi. Nitekim doğru olarak Cumhuriyet Türkiyesinde Türkçe'ye ağırlık verilip Türkçe'nin eşsiz matematik gibi kurallarına uygun kelimeler türetilirken bu lehçelerden de birçok kökler yeniden alındı, en eski Türkçe böylece geri geldi. Kimse, hele Türk Dil Kurumu bu güzel Türkçe'ye “uydurukça” diye iftira etmesin. Ama, kimse de Osmanlı atalarımızın Arapça, Farsça kök ve kurallarla türettikleri güzelim Osmanlı Türkçesine de düşmanlık etmesin. Eski­si de, yenisi de Osmanlısı, Çağatay'ı da hepsi hepsi Türkçedir. Yeter ki sözcükler dilimizin kurallarına uygun bi­çimde türetilsin ve kullanılsın.

  İşin ilginç yanı, Türkçe 1980'lere kadar çok güzel bir gelişme içinde iken, son yıllarda Türkçe bütünü ile baltalanmış, eskisiyle, yenisiyle pek güzel Türkçe kelime­ler varken ve herkes tarafından kullanılırken, birden İngilizcelerini sokuşturmak moda edilmiştir. Bunda yabancı dille eğitim yapan okulların artmasının, dolayısıyla Türk­çe'yi pek bilmeyen yeni nesillerin yetişmesinin de büyük payı var. "Mebus", "milletvekili" olmuşken birden "parlamenter" oluverdi.

  Kendilerine "Parlamenter" diyerek Avrupalı süsü veren miletvekillerini hicaba davet ediyorum. Unutulmasın ki, "parlatnenter" yabancı dil kökeninde, "lâf yapan, lâf üreten" demektir. Biz milletimizin vekillerini istiyoruz, mesleği boş laf üretmek olanları değil. Bunun gibi nice Ör­nek var. "Vekiller Heyeti", "Bakanlar Kurulu" olmuşken a-rada bir özenti "Kabine" lâfı duyulmaya başlandı. Ne ayıp! "Kabine"yabancı dilde, Kazak Türklerinin "hacet/tane" tâbir ettiği "tuvalet" anlamına gelin

  Türkçe'nin ve de Türk dil ve kültür birliğinin ö-nündeki en büyük düşman, en büyük tehlike, bugün İngi­lizce ile eğitim yapan okulların hızla yayılıp Türk okulları­nın yakında hiç kalmaması, yeni nesillerin Türkçe bilme­mesi ve bu âfetlerin Türkiye taşeronluğu ile diğer Türk Ellerine de taşınmasıdır. Artık Türk dilini sevenlerin Türk Dünyasını sevenlerin birinci görevi Türk varlığını, Türk­çe'yi tarihten silmek için sinsice ama hızla çalışan iç ve dış düşmanları engellemektir.

 

(Bir Nev-York Rüyası “Bye-Bye Türkçe”, 2002)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör